GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:51
Tarih:23.01.2024

İYİ PARTİ GRUBU ADINA ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün karşınızda torba yasa hakkında partimizin görüşlerini belirtmek için bulunuyorum. Hepinizi, yüce Meclisimizi, Gazi Meclisimizi saygılarımla selamlıyorum.

İlk önce, torba yasayla ilgili bizim genel itiraz noktamızı bir anlatalım. Torba yasa, maalesef, Meclisin yasama faaliyetlerini daha da itibarsızlaştıran bir uygulama. Bugün birbirinden farklı uzmanlık gerektiren birçok alanda Plan ve Bütçe Komisyonu karar almak zorunda oysa bizim, burada, Gazi Meclisimizde birçok konuda uzmanlığı olan milletvekillerimiz var; bu milletvekillerinin bulunduğu komisyonlarda herhangi bir şekilde bu torba yasanın maddeleri tartışılmadan, bir bütün hâlinde torba yasanın Plan ve Bütçe Komisyonunda tartışılması Meclisin yasama faaliyetleri için uygun bir durum değildir.

Fakat burada, karşımıza ekstradan bir durum çıktı, Meclisin yasama gücünü daha da itibarsızlaştıran başka bir durum çıktı bu torba yasayla ilgili; onu da sizlere izninizle aktarayım. Burada, Sayın Cumhurbaşkanımız on gün önce emeklilere maaş zammıyla ilgili bir açıklamada bulundu ve ondan sonra dedi ki: "Bunu şimdi gidin, Meclisten geçirin." Herhangi bir şekilde Meclisin görüşüne, Meclisteki biz milletvekillerinin kurduğu komisyonların görüşüne aldırmadan, Meclisi sadece kendi kararını bir onaylama makamı olarak gördü. Bu da aslında Meclisimizin itibarsızlaşması konusunda çok üzücü bir gelişmeydi. İlk önce bunlarla başlamak gerekiyor.

Eğer gecenin bu vaktinde benim sadece iki dakikam olsaydı sizlere birkaç tane görselle torba yasanın esas maddesi olan, esas, ana gövdesini oluşturan emeklinin durumunu anlatırdım. Şimdi, buraya -hepinizin akıllı telefonları var- arama motorunda İngilizce "..."(*) yani "emekli insanlar" yazarsanız gördüğünüz görseller şudur: Hayatlarını gayet güzel geçiren, güler yüzlü, bir parkın içerisinde birbiriyle dertleşen, arkasında sırt çantasıyla beraber tatile giden emekliler görürsünüz arama motoruna İngilizce "emekli" yazarsanız. Arama motoruna Almanca "emekli" yazarsanız yani "..."(*) yazarsanız o zaman gördüğünüz şey yine aynı; birçok gülen insan, hayatın tadını çıkarıyor. İsterseniz sizler de şimdi bu vakitlerde, gecenin bu vaktinde akıllı telefonlarınızdan arama motoruna yazınız İngilizce ve Almanca; karşınıza çıkan ilk görseller mutlu, yaş almış vatandaşlar tatil planlarını yapıyorlar, sosyalleşiyorlar.

Peki, arama motoruna "emekliler" yazdığınız zaman karşınıza çıkan görsellere bakarsanız ne oluyor? İşte, orada ya başını iki elinin arasına almış ya bir kuyrukta bekleyen, dertli vatandaşlarımızı görüyorsunuz. Yani ben size burada iki dakika içerisinde Türkiye'de emekli vatandaşlarımızın, yaş almış vatandaşlarımızın durumunu anlatsam sadece arama motoruna İngilizce "emekli" Türkçe "emekli" yazmanız yeterli olurdu.

Biraz da rakamlardan bahsedelim, emekli vatandaşlarımızın geldiği durum: Baktığınız zaman, 2002 yılında AK PARTİ iktidara geldiği zaman 1 asgari ücret emekli maaşından daha azdı, en düşük emekli maaşı asgari ücretin tam 1,5 katıydı. Tekrarlıyorum: 2002 yılında en düşük emekli maaşı asgari ücretin tam 1,5 katıydı, bugün 0,58 yani yarısı. Bu zamanda yani yirmi iki yıl içerisinde milyonlarca vatandaşımız, milyonlarca emekli vatandaşımız, en düşük emekli maaşına tabi olan vatandaşımız yirmi iki yıl önce asgari ücretin 1,5 katını alırken yani şimdi 24-25 bin lira alması gerekirken şu anda aldıkları maaş asgari ücretin yüzde 58'i yani yarısı; gelinen nokta budur.

Şimdi, buraya baktığınız zaman bir başka nokta daha var: Asgari ücret yüksek mi? Diyebilirsiniz ki: "Eskiden asgari ücret düşüktü, şimdi yüksek." Hayır, değil. Asgari ücret birkaç ay içerisinde açlık sınırının altına düşecek, bunu biliyoruz. Sayın Merkez Bankası Başkanımızın dediği gibi mayıs ayına kadar enflasyon artacak. Dolayısıyla bugün en düşük emekli maaşı, yapılan artıştan sonra bile açlık sınırının binlerce lira altında kalmış durumda. Dolayısıyla, emeklilerin çok ciddi, çok derin bir yoksulluk problemi var, çok derinden yaşıyorlar hayat pahalılığını.

Şimdi, aynı zamanda, başka bir şey daha var ki bugün Sayın Bakan bunu kısmen düzeltti. Emeklileri yoksulluğa mahkûm ettiğiniz gibi, aynı zamanda birbirine de düşürüyorsunuz. Bugünkü uygulamaya kadar yani biraz önce Bakanın açıklamasına kadar -10 bin lira emekli maaşı alan iki emekliden biri BAĞ-KUR ya da SSK'den emekli olsun, diğeri de Emekli Sandığından emekli olsun- BAĞ-KUR ve SSK'den emekli olan bir emekli vatandaşımız yüzde 37 zam alırken Emekli Sandığından emekli olan bir memur yüzde 49 zam alıyordu bugün düzeltilene kadar. Yani aynı zamanda, burada sadece emekli maaşlarını binlerce lira açlık sınırının altına koymakla yetinmiyorsunuz, aynı zamanda bir ay önce aynı maaşı alan, 10 bin lira maaş alan emeklilere farklı iki tane uygulama getiriyorsunuz yani emeklileri âdeta birbirine düşürüyorsunuz. Gelinen nokta şudur: Yoksulluğu yoksullukta eşitlenen ve o yoksulluğun yönetildiği bir Türkiye'yle karşı karşıyayız maalesef. "Yoksullukta eşitlenmek" derken de şunu kastediyorum: Bakın, bugün ülkemizde kayıtlı çalışanların yaklaşık yarısı asgari ücrete tabi, asgari ücret de birkaç ay sonra açlık sınırının altında kalacak; yoksulluk sınırından hiç bahsetmiyorum bile. Emekli vatandaşlarımızdan yarısı en düşük emekli maaşını alıyor ve bunlar da hâlihazırda açlık sınırının altında. Dolayısıyla, bizim milyonlarca emekli vatandaşımıza, milyonlarca asgari ücretle hayatını geçirmeye çalışan vatandaşımıza, gencimize mutlaka kulak vermemiz lazım.

Bir başka nokta daha var, çok üzücü. Yine bu arama motorlarına girdiğiniz zaman dar gelirli -dikkatinizi çekerim- ve orta gelirli yabancı emeklilere şu öneriliyor: "Eğer o kadar büyük bir bütçeniz yoksa Türkiye'ye ya da Mısır'a tatile gidin." Peki, bu yabancılar Türkiye'ye ya da Mısır'a tatile geldiği zaman, bizim ülkemize tatile geldiği zaman önlerine çayı ya da içkiyi kim koyuyor? Türk emeklisi. Peki, kaldıkları beş yıldızlı otelde o yatağı kim düzeltiyor? Dört yıl üniversitede okuduktan sonra iş bulamadığı için otelde en düşük asgari ücretle çalışmakta olan Türk genci. Yani bugün Türkiye yabancı emekliler için bir cennet hâline gelmişken Türk emeklileri için, Türk gençleri için âdeta bir cehennem hâline gelmiş durumda. Ama burada bir konuda sadece AK PARTİ'yi ya da son dört beş seneyi suçlamanın da yersiz olduğunu düşünüyorum. Bu sosyal güvenlik sistemi problemi sadece dört beş sene içerisinde karşımıza çıkmadı, 1980'lerde başladı arkadaşlar. 1980'lerde ne zaman Sosyal Sigortalar Kurumunun varlıkları enflasyonun çok altında bir şekilde hazineye satıldığında, hazine bonosu çıkarıldığında SSK sistemi çökmeye başladı. 90'lı yıllarda biz ne zaman kadınların 38 yaşında, erkeklerin 43 yaşında emekli olmasının önünü açtık, sosyal güvenlik sistemi ikinci darbeyi yaşadı, son yedi sekiz sene içerisindeki popülist politikalarla beraber sosyal güvenlik sistemi âdeta çöktü.

Şimdi, buradan bizim çıkmamız için ne yapmamız gerekiyor? Ben burada emeklilerin problemlerini, sosyal güvenlik sisteminin problemlerini sabaha kadar konuşabilirim ama çözüm önerilerinde bulunmamız lazım. iki tane çözüm önerisi var; bu sosyal güvenlik sistemi nasıl düzelir, emeklilere biz nasıl daha yüksek maaş veririz? Birincisi, kayıtlı çalışan sayısını artırmamız lazım. Bakın, bugün Türkiye'de nüfusun sadece üçte 1'i kayıtlı çalışıyor, her 3 kişiden 1'i kayıtlı çalışıyor. 85 milyon nüfusumuz var, 85 milyonun sadece üçte 1'nin kayıtlı çalıştığı bir ülkede sosyal güvenlik sistemi asla ve asla düzelmez.

Şimdi, burada bazen ilgili milletvekilleri konuştuğu zaman istihdamın arttığını söylüyor; arkadaşlar, istihdam artmıyor. Bugün istihdam oranına baktığınızda yani çalışan sayısının toplam nüfusa oranına baktığınız zaman, istihdam oranı açısından kendi gelir grubuyla karşılaştırdığınız zaman Türkiye düşük bir istihdam oranına sahip. Türkiye'nin aynı gelir grubundaki ülkelerle istihdam oranına sahip olması için ekstradan 9 milyon yeni iş yaratması lazım yani Türkiye'nin aynı gelir grubunda olan ülkelerle o istihdam oranını yakalaması için 9 milyon yeni işe ihtiyacı var, Çin'le aynı istihdam oranını yakalamak için de 10,7 milyon ekstradan işe ihtiyacımız var; bakın, bu, Türkiye'nin en önemli problemidir.

Bugün Türkiye'nin üçte 1'i kayıtlı çalışmaktadır, bu çalışanların yarısı asgari ücret almaktadır, asgari ücret açlık sınırına denktir; kayıtlı çalışanların dörtte 1'i devlet ve belediyeler için çalışmaktadır, devlete ve belediyeye de girmekte de bildiğimiz gibi siyasi networklerin çok büyük bir etkisi vardır. Bugün eğer Türkiye kayıtlı çalışan sayısını artırmazsa, istihdam oranını artırmazsa bu sosyal güvenlik sisteminin ve maalesef de emeklilerin iyi günleridir. O yüzden ilk yapmamız gereken şey, özel sektör marifetiyle -devlet marifetiyle değil- daha fazla yatırım ve istihdam çekmek olmalıdır.

Emeklilerin durumunu başka nasıl düzeltebiliriz? İkinci noktada enflasyonu düşürerek. Bakın, bugün emekli vatandaşlarımızın ve öğrencilerimizin karşı karşıya kaldığı enflasyon TÜİK'in açıkladığı enflasyondan yüksek, sebebi de çok basit. Bugün enflasyonu yukarı doğru çıkaran faktörler ne? Gıda enflasyonu, barınma maliyetleri; bunlar, emekli vatandaşlarımızın, dar gelirli vatandaşlarımızın tüketim sepetinde, bütçesinde en fazla yere sahip olanlar.

Şöyle bir örnek vereyim size barınma maliyetleriyle ilgili: Benim rahmetli dedem Devlet Demiryollarından ustabaşı olarak emekli olduğunda İzmir Halil Rıfat Paşa'daki daireyi alabilmişti. Bugün Devlet Demiryollarından emekli bir ustabaşı değil bir daire almak, mobilyasını yenileyemez. O bakımdan, bizim ilk olarak yapmamız gereken şey, barınma maliyetinden başlamak üzere enflasyonu düşürmek olmalıdır fakat enflasyonun nasıl düşürüleceği konusunda da bizim net olmamız lazım. Dünyanın hiçbir yerinde sadece para politikasıyla, Merkez Bankasının faiz kararlarıyla enflasyon düşmez, bu bir.

İkincisi, ücretlerdeki artış, asgari ücreti artırırsanız ya da bütün ekonomideki ücretleri artırırsanız bunun enflasyona etkisi zannedildiği kadar yüksek olmaz. Eğer bana inanmıyorsanız borsada kotasyona tabi şirketlerin içerisinde iş gücü maliyetlerine bakınız, iş gücü maliyetlerinin enerji maliyetleri ya da diğer maliyetlerin altında olduğunu görürsünüz. Yani bugün "Ücretleri artırdığımız zaman enflasyon daha da yukarı tırmanır ve bu işleri bozar." doğru bir kabul değildir. Bugün ücretleri artırırsanız bunun enflasyona etkisi inanın çok az olacaktır. Bizim bugün yapmamız gereken şey, enflasyonu düşürürken aynı zamanda verimliliği artırarak ücretleri artırmamız gerekmektedir. Yani "enflasyon ücret sarmalı" diye bir şey şu anda tamamıyla bir safsatadan ibarettir. Ne yapmak gerekir? Enflasyonu sadece faiz kararından bağımsız olarak değerlendirseniz ne yapmanız gerekir?

1) Tarım politikasında bir revizyona gitmeniz gerekir; tarımdaki zayi oranlarını azaltmanız gerekir, bütüncül bir tarımsal üretim planı yapmanız gerekir. Hayvancılıkta hayvansal üretimle ilgilenen çiftçilerin yem maliyetlerini azaltmanız gerekir, doğru teşvikleri doğru anlarda vermeniz gerekir ki ülke gıda enflasyonuyla artık baş başa kalmasın. Bugün para politikasıyla siz mutfağınıza giren yiyeceğin daha ucuz olmasını sağlayamazsanız, tarım politikasında reform yapmanız lazım.

2) Ticaret politikası... Üretim zincirinde tekelleşmeyi engellemeniz gerekir. Bunu engellemediğiniz sürece tarlada üretilen bir ürünün sizin karşınıza gelişi en az 3 kat olacaktır, o üretim zincirinin tekelini sizin kırmanız gerekir.

3) Doğru sanayi politikası izlemeniz gerekir. Bugün bir kaynakla yani belirli kaynaklarla siz 3 birimlik mal üretiyorsanız verimliliği artırarak 5 birim üretmeniz gerekir. Doğru sanayi politikasını izlerseniz enflasyonu düşürürsünüz.

4) Maliye politikası... Gereksiz kamu harcamalarından kesip o gereksiz kamu harcamalarının yarattığı bütçe üzerindeki yükü azaltmanız gerekir. Bunları yaparsanız enflasyon düşer, enflasyonu düşürürseniz de emekli vatandaşlarımızın ücretlerini çok artırmadan daha rahat bir yaşama kavuşmalarını sağlayabilirsiniz.

Bir de Allah aşkına, artık burada -gerçi AK PARTİ'li arkadaşların önemli bir kısmı Kurulu terk etti ama- yeni bir şey denemeyin. Bakın, bugün ne çekiyorsak... Bu yüksek enflasyonun en temel sorunlarından bir tanesi sizin "Yeni bir şeyler deneyeceğiz." deyip ülkeyi laboratuvara çevirmeniz. Bundan dört sene önce, beş sene önce "Faiz ile kuru aynı anda baskılayacağım." dediniz, sonucunu gördük; bundan dört beş sene önce "Yeni bir model deniyoruz." dediniz, bunun sonucunu gördük. Dolayısıyla akıldan, bilimden, rasyonaliteden sapmadan doğru ekonomi politikalarıyla enflasyon düşürmek mümkün. Bakın, dünyada enflasyonu düşürmek isteyip de düşüremeyen tek bir ülke yok, tek bir ülke yok; yeter ki bunu akılcıl, bilimsel politikalar ile tarım, sanayi, ticaret politikalarını birbirine entegre ederek yapmaya çalışın.

Emeklilerimizin sadece maaşla ilgili dertleri yok, diğer dertleri var. Buradan mesela, kendi bölgemle ilgili, İzmir'le ilgili bir sorunu dile getirmek istiyorum: Şehir hastaneleri. Bozyaka'da ve Tepecik'te devlet hastanesi var. Bozyaka'daki ve Tepecik'teki devlet hastanesini depreme dayanıksız diye kapatıp binayı güçlendirmek yerine emekli vatandaşlarımızı, hasta vatandaşlarımızı, engelli vatandaşlarımızı Konak'tan, Karabağlar'dan 25 kilometre ötedeki Bayraklı Şehir Hastanesine getirmeniz zulümdür. Şehir hastanesine karışmıyoruz ama Allah aşkına, en azından yaş almış vatandaşlarımızın, engelli vatandaşlarımızın, ağır hastalığı olan vatandaşlarımızın kendilerine yakın yerlerdeki hastanelere gitmesini sağlayın. Bu hastaneler depreme dayanıksız diye bu hastaneleri kapatmayın, tam tersine güçlendirin. Bu hastanelerin orada olması şehir hastanelerinin de yükünü önemli ölçüde alacaktır.

Bundan başka ne yapılması gerekiyor? Bütün belediyeleri inceledik -malum, Büyükşehir Belediye Başkan adayıyım- baktığınız zaman belediyeler tarafından izlenen bütün meslek kursları -partiden bağımsız olarak- âdeta âdet yerini bulsun diye yapılıyor. Oysa, yurt dışında çok iyi örnekler var: 50 yaşından, 55 yaşından sonra insanlara o zamanın ruhunu yakalatan, yeni bir beceri kazandıran meslek kursları var. Bu meslek kurslarıyla beraber yaş almış vatandaşlarımızı tekrar hayata hatta iş hayatına bağlamanız mümkün, yeter ki isteyin.

Bir başka uygulama, emekli vatandaşlarımızın hayatını kolaylaştırmak için İYİ Partinin bu seçim döneminde yapacağı uygulama, tek masa uygulaması. Bakın, bugün emekli vatandaşımız, yaş almış vatandaşımız bir problemi varsa o problemi çözmek için belediyede birçok daireye, birçok yere gitmek zorunda kalıyor; buna gerek yok. Biliyoruz ki bütün belediyelerde atıl bir iş gücü var. Yani bütün belediyeler ihtiyacından daha fazla personeli kendi bünyesinde barındırıyor; bu, siyasi partiden bağımsız, bütün belediyelerin gereğinden fazla istihdam yarattığını biliyoruz. Peki, bu, atıl iş gücünü ya da gizli işsizleri biz nasıl mobilize edip emekli vatandaşlarımızın hayatını kolaylaştırabiliriz? Tek masa uygulamasıyla. Bütün yaş almış vatandaşlarımıza 1 belediye temsilcisi atayın. Yani mesela, İzmir'de 1 milyon emekli varsa en azından 3 bin, 4 bin belediye temsilcisi olsun, her 2.000-2.500 kişiye 1 temsilci baksın ve aynı özel bankacılık sisteminde olduğu gibi bir yaş almış vatandaşımız, bir engelli vatandaşımız o hattı aradığında kendi belediye temsilcisiyle görüşüp işini ilgili daireye gitmeden, ilgili binaya gitmeden halledebilsin. En azından emeklilerimiz bu dönemde böyle bir tek masa uygulamasını hak ediyor.

Bir de konuşma biterken 2024 ve sonrasında nasıl bir Türkiye ve nasıl bir dünya bizi bekliyor? Bunlar, emekliler ve yaş almış vatandaşlarımız için çok önemli. Bakın, burada bizler geçtiğimiz ay bütçeyi onayladık, hepimize hayırlı olsun. Bütçede görmek istediğimiz şeylerden bir tanesi geriatri bilimine yani yaşlı vatandaşlarımızı ilgilendiren o sektöre daha fazla yatırım yapılması gerektiğiydi, maalesef bunu göremedik. Dünya yaşlanıyor, Türkiye de yaşlanıyor, Türkiye'de ortanca yaş giderek artıyor ve Türkiye çok değil, bundan on beş sene sonra yaşlı bir ülke statüsünde olacak. Eğer bizler şimdiden geriatri bilimine gerekli yatırımları yapmazsak, yaş almış vatandaşlarımızın sorunlarını çözecek yatırımları yapmazsak bunun sıkıntısını çok çekeriz. Eğer bu sektöre yatırım yaparsak sadece Türkiye'deki emekli vatandaşlarımızın sorunlarını azaltmayacağız, aynı zamanda sağlık turizmine de müthiş bir katkı yapmış olacağız. İşte bu açıdan belediyelere -önümüzde yerel seçimler var- çok önemli görevler düşüyor; şehrin içinde kalmış emekli vatandaşlarımız nefes alamıyor, çok yüksek kira bedelleriyle karşı karşıya, yeşil alana çıkamıyorlar, sosyalleşemiyorlar. Neden bir uydu kent vizyonuyla bu yaş almış vatandaşlarımızı şehrin dışında, yeşil alanlarda, uydu kentlerde misafir etmeyelim? Gelir paylaşımı modeliyle biz yaş almış vatandaşlarımızı, adına "ikinci bahar köyleri" dediğimiz yerlerde misafir edersek ve onların çok rahatlıkla karşılayabileceği bir finansman modeli geliştirirsek iki üç şeyi aynı anda başarmış oluruz.

1) Emekli vatandaşlarımız en azından yaşamlarının sonbaharında şehrin dışında, yeşil, kendilerine yakışan, o şehrin gürültüsünden, stresinden uzak bir hayat yaşamış olurlar.

2) Şehrin merkezindeki barınma problemi azalmış olur, şehrin içerisinde barınma maliyetleri daha azalmış olur.

3) Toplu taşıma başta olmak üzere, belediyelerin üzerindeki, şehir içinde belediyelerin üzerindeki yükler de azalır.

Bütün bunlar yapılabilir ama bütün bunların yapılması için bizim bir anlayış değişikliğine ihtiyacımız var. Biz emekliliği, zor geçen bir hayatın en son evresi olduğunu düşünmüyoruz yani emeklilik zor geçen bir hayatın en son evresi değil. Emekliliği yeni bir hayatın başlangıcı olarak gördüğümüz gün, o anlayışı getirdiğimiz gün her şey değişir diyorum.

Gazi Meclisimizi saygılarımla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)