GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Kuzey Atlantik Antlaşmasına İsveç Krallığının Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:51
Tarih:23.01.2024

İYİ PARTİ GRUBU ADINA KORAY AYDIN (Ankara) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; İsveç'in NATO'ya girme talebiyle ilgili görüşlerimizi açıklamak üzere İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, son bütçe görüşmelerinde yaptığım konuşmada dış politikayla ilgili bir değerlendirme yapmıştım. Değerlendirmemde "İktidarın dış politikada pusulası şaşmış, rotası bozulmuştur. Belediye iştiraki yönetir gibi dış politika yönetilemez. İktidar dış politikada zayıf kalmış, sınıfta kalmıştır." demiştim. Bugün geldiğimiz noktada, iktidar, tarih ve millet huzurunda zayıf not alacağı bir konuyu daha karşımıza getirmiştir. Hafızalarımızı tazeleyip yaşananları hatırladığımızda pusulanın neden şaşmış olduğunu daha iyi anlayacağımızı düşünüyorum. Hepimizin bildiği üzere İsveç ve Finlandiya, üzerlerinde hissettikleri Rus tehdidine karşı NATO kalkanı altına girmeyi hedeflemişlerdir. Bu amaçla Mayıs 2022'de iki ülke birlikte NATO'ya üyelik başvurusu yapmışlardır. Başvurunun ardından bu taleplere en yüksek perdeden itiraz Türkiye'den gelmiştir.

Hatırlayalım değerli arkadaşlar, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, İsveç ve Finlandiya'nın başvuruları sonrası "Tayyip Erdoğan Türkiye Cumhuriyeti'nin başında olduğu sürece teröre destek veren ülkelerin NATO'ya girmesine kesinlikle 'evet' demeyiz." demişti. Evet, aynen böyle demişti hatta tekrar ediyorum "Türkiye Cumhuriyeti'nin başında olduğu sürece teröre destek veren ülkelerin NATO'ya girmesine kesinlikle 'evet' demeyiz." demişti. Mikrofona her geçtiğinde, kürsüye her çıktığında bu iki ülkeye, özellikle de İsveç'e karşı da tavır almıştı. Sayın Erdoğan açık bir ifadeyle "NATO'ya Finlandiya ve İsveç'in girmesine 'hayır' diyeceğimizi ilgili arkadaşlarımıza söylemiştik." demişti. Cumhurbaşkanımız sert söylemlerine sonrasında da devam etmişti. Sayın Erdoğan bir gün "İsveç, Stockholm'ün caddelerinde teröristleri gezdiriyor, kendi polisleriyle onları güvence altına alıyor." demiş, bir diğer gün ise "Bunlar, ülkemdeki terör kaynaklarını teşvik edip, bunlara ciddi manada parasal destekler de verip bunlara silah desteği veren ülkeler." ifadelerini kullanmıştı. Sayın Cumhurbaşkanı İsveç'in NATO'ya girişine "evet" demenin "NATO'yu teröristlerin yuvalandığı bir yapı hâline getirmek" anlamına geldiğini söyleyerek de eli yükseltmişti. Cumhurbaşkanımız bunları söylerken gerçekten de İsveç sokaklarında bölücü örgüt paçavraları dalgalandırılıyor, bebek katili Öcalan'ın resimleri duvarlara yansıtılıyordu. Özellikle İsveç'in pek çok terör örgütü mensubuna oturum verdiği, onları koruduğu biliniyordu; üstüne bir de insanlıktan nasip almamış, saygısız, şerefsiz kişilerce yapılan Kur'an-ı Kerim'i yakma eylemlerine İsveç polisi kalkan oluyordu. Sayın Erdoğan bu eylemlerin üzerine yine kürsüye çıkıyor "İsveç yönetimi, hak ve özgürlüklere bu kadar saygılıysanız önce Türkiye Cumhuriyeti'nin ve Müslümanların dinî inancına saygı göstereceksiniz; bu saygıyı göstermiyorsanız, kusura bakmayın, bizden de NATO konusunda herhangi bir destek göremeyeceksiniz." diyordu.

Saygıdeğer milletvekilleri, Sayın Cumhurbaşkanı son derece haklı ve meşru bir şekilde bu sözleri söylemiştir ancak ortada somut hiçbir gelişme yokken Vilnius'ta gerçekleştirilmiş olan NATO zirvesinde Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan NATO Genel Sekreteri ve İsveç Başbakanıyla bir mutabakat sağlamıştır. Bu mutabakat metni yalnızca geleceğe yönelik bir temenniler beyannamesi kimliğindedir. Sadece sözler ve temenniler içeren bu mutabakatın sonucunun ne olduğunu hiçbirimiz bilmemekteyiz. Geldiğimiz noktada İsveç'in Türkiye'nin meşru taleplerine yönelik olarak attığı somut adımlar son derece yetersizdir. Mutabakatın sonuçlarının bilinmediği bir ortamda Sayın Erdoğan İsveç'in katılım protokolünü imzalamış ve Türkiye Büyük Millet Meclisine göndermiştir. Sayın Erdoğan protokolü imzalamadan bir hafta önce yaptığı açıklamada da "Stockholm sokaklarında terör eylemleri devam ediyor, bize verilen sözler tutulmadı, Meclisimin nasıl bir tavır alacağını göreceğiz." demişti. Kısacası, Sayın Erdoğan topu Türkiye Büyük Millet Meclisine atarak çıkacak kararda sorumluluk almamaya çalışmaktadır; bilakis bu sorumluluk bizzat kendilerine aittir.

İYİ Parti olarak biz, Türkiye adına söylenen bunca sözden sonra hiçbir şey olmamış gibi davranılmasını asla kabul edemeyiz. İYİ Parti, Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve Türk milletinin çıkarlarını yansıtmayan bu çelişkili dış politikaya onay vermeyecektir. İYİ Parti, pusulası şaşmış, rotası bozulmuş bu siyasete asla "evet" demeyecektir.

Saygıdeğer milletvekilleri, NATO'ya üyelik ancak oy birliğiyle mümkün olduğundan Türkiye'nin kullanacağı oy, İsveç'in NATO'ya üyeliği sürecinde belirleyici etkiye sahip olacaktır. Bu karar, dönüşü olmayan bir karardır. Türkiye bir kez "evet" dedikten sonra elindeki tüm müzakere ve pazarlık imkânından yoksun kalacaktır. Bundan dolayı, tutarlı dış politika, doğru diplomasiyle Türkiye'nin elindeki meşru imkânları en etkin şekilde kullanmak mecburiyetindeyiz. Gerek Amerika Birleşik Devletleri'nin gerekse de İsveç'in vaatleri ve sözleri İsveç'in NATO'ya üyeliğini onaylamak için asla yeterli değildir. İYİ Parti, ilkesel olarak NATO'nun genişlemesine karşı değildir ancak Türkiye Cumhuriyeti devletine ve Türk milletine yapılan her türlü dayatmaya da karşıdır. NATO, bir güvenlik ittifakı olarak Türkiye için son derece önemlidir. Böyle bir ittifakın üyesi olarak kendi güvenlik taleplerinin yerine getirilmesini istemek de Türkiye'nin en doğal hakkıdır. Somut adımlardan ziyade sözler ve vaatler üzerinden oluşturulan dış politika, şüphesiz ki iyi niyet ilkesinin suistimaline de açıktır. Türkiye'nin somut kazanımlar elde etmeden İsveç'in NATO üyeliğine vereceği destek, ülkemizi telafisi mümkün olmayan bir dış politika açmazına sürükleyecektir. Türkiye'nin NATO'daki belirleyiciliği ve elinde bulundurduğu meşru imkânlar Türk milletinin yüksek menfaatleri için kullanılmalıdır. İsveç'in NATO'ya başvuru sürecinde hem İsveç hem de Türkiye'yi idare eden iktidarların tutumları, onurlu istifade ve ortak çıkar prensipleriyle asla bağdaşmamaktadır. İsveç'in NATO'ya başvurduğu günden bugüne karnesine baktığımızda FETÖ firarilerine oturma ve çalışma izni verdiği, FETÖ okullarına destek olduğu ve FETÖ'nün Avrupa'da diaspora oluşturması için çalıştığı görülmektedir.

Sayın Cumhurbaşkanı da İsveç'in bu tutumu karşısında, terör örgütlerinin kuluçka merkezi hâline gelen bir ülkenin NATO'ya giremeyeceğini ifade etmemiş miydi? Peki, o günden bugüne ne değişmiştir? Sayın Erdoğan'ın tavrını hangi somut olaylar, gelişmeler değiştirmiştir? Kendisini, sergilemesi gereken doğru tavırdan geri çeviren sebepler nelerdir? İnancımıza saldırıya ve teröre desteğe rağmen tutumundan taviz vermesine sebep olan gelişmeler nelerdir? Bu soruların cevabını bütün Türk milleti merak etmektedir. İktidara çağrıda bulunuyorum: Bu kürsüye yani milletin kürsüsüne çıkın ve Türk milletine izah edin, anlatın; buna ülkemizin de ihtiyacı var.

Sayın milletvekilleri, İsveç'in teröre dair attığı sözde adımların Türkiye'nin ve uluslararası kamuoyunun gözünü boyamak amaçlı olduğu son derece açıktır. Uluslararası ilişkilerde bir devlete duyulan itimadın düzeyi, o devletin daha önceden yaptığı işlerin karnesine düşürdüğü ortalamasıyla ölçülür. İsveç, hem inanç özgürlüğü hem terör hem de bir devlet olarak karşılıklı güven esası alanlarında sınıfta kalmış bir devlettir. İktidar grubu, seçimden önce konuştuğu ve seçimden sonra konuştuğu arasındaki siyasal savrulmayı İsveç konusunda da ortaya koymuştur. Dış politikada devletler, verdikleri sözlerde durdukları ve omurgalarını oluşturan ilkeleri çerçevesinde hareket ettikleri ölçüde itibar görürler. Bu itibarı, sahip olduğu birikimleri, dış politika anlayışları ve geçmişten günümüze uluslararası alanda çizdikleri tutum ve tavırlarıyla güçlendirilirler. Türkiye, beş bin yıllık devlet geleneği ve yüz senelik cumhuriyet tecrübesi bulunan bir ülkedir. Bu süreçte, Millî Mücadele'den bugüne, yurtta ve dünyada barışın tesisini dünyanın refah ve huzura erişmesinde en akılcı yol olarak göstermiştir. Türkiye, tarihî itibarını Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün belirlediği ve hedeflediği dış politika ilkeleri çerçevesinde yeniden kazanmıştır ancak bugün geldiğimiz noktada bu itibar, dış politikanın iç siyasete malzeme edilmesi ve popülist söylemlerle kaybedilme noktasına gelmiştir. Ne yazık ki ülkemiz, iktidarın "Türkiye Yüzyılı" diyerek ortaya koyduğu siyasi programla cumhuriyetin 2'nci yüzyılına yaraşmayacak bir dış politika vizyonsuzluğuna mahkûm kalmıştır. Bu mahkûmiyet, Türkiye'nin uluslararası kuruluşlar ve devlet nezdindeki güvenilirliğini de sarsmıştır. Geleneksel Türk dış politikası, dünyada barışın ve istikrarın tesisine asla mâni olmadığı gibi barışın sürekli ve istikrarlı bir biçimde kurulmasını savunmaktadır. Bu savunmayı da devletlerin egemen eşitliği, ortak çıkarları ve kurulan barış düzeninden onurlu bir şekilde istifade etmesi mantığıyla gerçekleştirmektedir.

Şimdi sormak istiyorum: Bu üyeliğe "evet" dendiğinde Stockholm sokaklarında yarın yine bebek katili, terörist Öcalan'ın posterlerinin sallanmayacağının garantisi var mıdır? (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Kısa bir süre sonra idrak edeceğimiz ramazan ayında yüce kitabımız Kur'an-ı Kerim'e şerefsizce bir saldırı girişimi olursa saldırganların İsveç polisince korunmayacağının garantisi var mıdır? (İYİ Parti sıralarından alkışlar) FETÖ'cü hainlerin İsveç göçmen bürolarında cirit atmayacağına dair size bir garanti verilmiş midir? (İYİ Parti sıralarından alkışlar) "Ben Türkiye'nin başında oldukça NATO'ya giremezler." sözünüzü yemenize ne sebep olmuştur? Bizler de Türk milletinin tamamı da bu soruların cevabını merak etmektedir. Ne oldu da değiştiniz, ne oldu da vazgeçtiniz? Bu cevaplar verilmedikçe de tarih ve millet huzurunda yargılanmaya devam edeceksiniz.

Saygıdeğer milletvekilleri, İsveç'in NATO'ya girmesi için en güçlü desteği veren ve en etkin diplomasi yapan ülke Amerika Birleşik Devletleri'dir. ABD belli ki İsveç'in NATO üyeliği konusunu savunma sanayisi ve F-16'lar hakkındaki taleplerimize karşı koz olarak kullanmaktadır. İktidar bu protokolü Genel Kurula getirerek Amerika Birleşik Devletleri'nin isteklerini de yerine getirmiş olacaktır. İktidara sormak istiyorum: Amerika Birleşik Devletleri'nin en büyük destekçisi olduğu İsrail, bugün Filistin'de soykırım yaparken siz bunu nasıl yapacaksınız? Pek çok NATO üyesinin İsrail'e destek verdiği bu ortamda NATO'nun genişlemesine nasıl müsaade edeceksiniz? İşte, size samimiyet testi. Mübarek üç ayların içinde olduğumuz bugünlerde Filistinli çocukların annesiz babasız kaldığı, ailelerin tamamen yok olduğu, şehirlere bombaların yağdığı bir ortamda bu teklifi nasıl onaylayacaksınız? Evet, nasıl onaylayacaksınız?

Sayın Erdoğan çıksın ve desin ki: "Ey Amerika, İsrail Filistin'i bombalamayı, insanları öldürmeyi bırakmadığı sürece senin hiçbir talebini yerine getirmeyeceğim!" (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Sayın Erdoğan desin ki: "Gazze'de, Kudüs'te çocuklar rahat uyumadan Stockholm asla rahat edemez." Ama nerede? Filistin, maalesef, gerçek diplomasinin değil ancak mitinglerin, amacına ulaşmayan boykotların, beylik sözlerin konusudur; iktidar bu konuda eğer samimiyse gereğini yapmalıdır.

Kıymetli milletvekilleri, işte, bu tutarsız, basiretsiz ve çelişkili dış politika sebebiyle İYİ Parti, Komisyonda İsveç'in NATO'ya üyeliğine "hayır" oyu kullanmıştır. Bu şartlar altında Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda da bu siyasi irademiz devam edecektir. Devletimizin çıkarlarını gözeten taleplerimiz yerine getirilmedikçe menfi tutumumuzu hiçbir güç değiştiremez. İsveç'in NATO üyeliğine onay verilmesi için tamamı muhalefet şerhimizde yer alan bazı şartları sizlerle ve milletimizle paylaşmak istiyorum. İsveç, Türkiye'nin iadesini istediği teröristlerin tamamını iade etmelidir. PKK terör örgütü ve türevi terör örgütleri NATO'nun ana tehdit unsurlarından biri olarak ilan edilmelidir. NATO ve özellikle ABD, Suriye'nin kuzeyindeki PKK-YPG'nin siyasi ve terörist oluşumlarıyla her türlü ilişkisini kesmelidir. Türkiye'nin F-16 uçağı ve F-16 modernizasyon kitlerini satın alma taleplerine müttefiklik ilişkisinin sürebilmesi için ivedilikle onay verilmelidir.

Değerli milletvekilleri, iktidarın, siyasi parti gruplarını ve Türk milletini İsveç hakkında doğru bilgilendirmeden ve ikna etmeden bu protokolü Genel Kurula getirmesi doğru değildir. Yapılması gereken şeyi, Sayın Genel Başkanımız Meral Akşener 25 Ekim 2023 tarihinde gerçekleştirdiği grup toplantısı konuşmasında ifade etmiştir. Genel Başkanımız "Biz NATO'nun genişlemesine karşı değiliz ancak söylenen bunca sözden, olan biten onca hadiseden sonra bu millete ve onun seçilmiş temsilcilerine bilgi vermek ve onları ikna etmek zorundasınız. Bunun için derhâl Gazi Meclisimizde bir genel görüşme açılmasını teklif ediyorum." demiştir. Bugün yapılması gereken, bu teklifin geri çekilmesi, Genel Kurula Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan davet edilerek bizleri bilgilendirmesi ve taleplerimizin yerine gelip gelmediğini anlatmasıdır. Bu gerçekleşmediği sürece İsveç'e verilecek onayın vebaline İYİ Parti asla ortak olmayacaktır. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

KORAY AYDIN (Devamla) - Türk milletinin yüksek çıkarları doğrultusunda ifade ettiğimiz bu talepler tam olarak gerçekleşinceye kadar İYİ Parti olarak biz, İsveç'in NATO üyeliğinin karşısında duracağız.

Başta bu teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisine getiren AK PARTİ Grubu olmak üzere bütün milletvekillerimizi de Türk dış politikasının itibarı için bu teklife "hayır" demeye davet ediyorum. Unutmayalım, 12 Eylül darbesinden bir ay sonra koşa koşa Amerika Birleşik Devletleri'nin kucağına giderek Yunanistan'ın NATO'ya girişini onaylayan darbecileri, Türk milleti de Kıbrıs Türkleri de unutmamıştır. Bugün bu vebale ortak olanların 12 Eylül vaatlerinden hiçbir farkı kalmayacaktır.

Bu düşüncelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)