GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Cumhurbaşkanlığının, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının bölge ülkelerinin kara suları dışında olmak üzere Aden Körfezi, Somali açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde deniz haydutluğu, silahlı soygun eylemleri ve denizde terörizmle mücadele amacıyla görevlendirilmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca 10/2/2024 tarihinden itibaren bir yıl süreyle izin verilmesine ilişkin tezkeresi (3/826) münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:50
Tarih:17.01.2024

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ŞAHİN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde devam etmekte olan görev süresinin bir yıl süreyle uzatılmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Tezkere konusuna geçmeden önce, bölücü terör örgütünün saldırıları neticesinde şehit düşen Türk Silahlı Kuvvetlerinin kahraman evlatlarına Allah'tan rahmet diliyorum, yaralı Mehmetçiklerimize acil şifalar diliyorum; aziz milletimizin başı sağ olsun.

Bu arada, bölücü terör örgütünü, onu destekleyenleri, onlarla iş birliği yapanları, eğitip donatanları ve maşa olarak kullananları kınıyorum, lanetliyorum. Son güvenlik toplantısında "teröristan" adıyla tanımlanan oluşuma müsaade edilmeyeceğini buradan bir defa daha söylüyorum. Bölgeyi zehirlemek isteyen ve İsrail'e güvenlik şemsiyesi olacak bu oluşuma Türkiye müsaade etmeyecektir.

Değerli milletvekilleri, gelelim şimdi tezkere konusuna. Bilindiği üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan Cumhurbaşkanlığı tezkeresi ilk defa karşılaşılan bir gelişme değildir. Aynı mahiyetteki tezkereler Türkiye Büyük Millet Meclisine 2009'dan bu yana gelmiştir. Geçmiş yıllarda birer veya ikişer yıllığına uzatılması için aynı mahiyetteki tezkereler Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuş, görüşülmüş ve kabul edilmiştir. Niye böyle bir tezkereye gerek duyulmuş, niye şimdi duyulmaktadır? Tezkerede zikredilen Aden Körfezi, Somali kara suları ve açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerdeki ticari gemilere yönelik deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemleri 2008 yılında uluslararası gündemde yer almış ve hâlen almaya devam etmektedir. Bölgede oluşan otorite boşluğu bir türlü sağlanamadığı gibi her geçen gün giderek daha da derinleşmektedir. Somali ve Yemen örneklerinde olduğu gibi, bölgenin önemli ülkelerinde merkezî otorite giderek gücünü kaybetmiş, devlet olma vasfını büyük oranda kaybetmişlerdir. Söz konusu devletler bir taraftan iç savaşa tutuşurken diğer taraftan bölgesel ve küresel güçlerin vekâlet savaşlarının alanı hâline dönüşmüşlerdir. Uluslararası literatürde "başarısız devlet" veya "çökmüş devlet" diye tanımlanan devletlere söz konusu bölgede şahit olmaktayız. 1990'ların başında Somali bu şekilde bir sürece doğru evrilmişti, şimdi ise özellikle Arap Baharı'ndan sonra Yemen aynı sürece doğru evrilmektedir. Kısaca, tezkerede anılan bölgede devletler çökmüş, başarısız olmuş veya edilmişlerdir. Bölgede işleyen bir otorite kalmamış, bugün Afganistan'dan, Pakistan'dan Fas'a kadar olan coğrafyaya bir baktığınızda, dört başı mamur bir şekilde iç politikada halkını mutlu eden, dış politikada kabul gören, ekonomik anlamda işleyen bir devlet bulmak neredeyse bir elimizin parmakları kadardır. Bazı analistlere göre, Afganistan ve Pakistan'dan Fas'a kadar olan coğrafyada jeopolitik depremler yaşanmaktadır; bazılarına göre jeopolitik kasırga, bazılarına göre ise jeopolitik fırtına devam etmektedir; bunu "siyasi türbülans" olarak da adlandırabiliriz. Bunun dışında, devlet dışı aktör sayısı giderek artmış. Doğal olarak, devletler çöktüğünde devlet dışı aktörlerin sayısının arttığını görüyoruz ki bunları yasal örgütler olarak görmeyin. Akademisyenlerin "devlet dışı aktör" diye tanımladığı çoğu aktörlerin hemen hemen tamamının terör örgütleri olduğunu görürüz. Bölgede rekabet artmış, buna bağlı olarak vekalet savaşı kızışmıştır, Suudi Arabistan ile İran arasındaki yaşanan çekişmenin bölgeye yansıması gibi.

Tüm bu olumsuzlukların sonucu olarak, dünyanın en önemli ticaret koridorlarından biri, Akdeniz'i Hint Okyanusu'na bağlayan Süveyş Kanalı, Kızıldeniz, Babülmendep Boğazı ve Aden Körfezi hattından oluşan ticaret koridorundan bahsediyorum; burası güvensiz bir hâle gelmiştir. Tedarik zincirlerinin kırılmasının nelere mal olduğuna pandemi sürecinde hepimiz şahit olduk. Dünya ağır bir maliyet ödedi, hâlâ da bu tedarik zincirleri kurulamadığı için maliyet ödemeye devam ediyoruz. Ticaret gemilerine yönelik...

MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) - Ya, Başkanım, biz Şanlıurfa'daki uyuşturucu çetesini bitiremiyoruz, Somali'yi mi bitireceğiz ya!

NURETTİN ALAN (İstanbul) - Hepsini bitireceğiz, hepsini, merak etmeyin.

MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) - Ya, yapmayın, yirmi iki yıldır Şanlıurfa'daki uyuşturucu çetesini bitiremediniz ya! Allah rızası için biraz ciddi işlerle uğraşalım arkadaşlar ya!

BAŞKAN - Sayın Hatip, siz devam edin lütfen.

MEHMET ŞAHİN (Devamla) - Sayın Tanal, ben Meclise gelmeden önce...

MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) - Değerli Hatip arkadaş, sizden özür dilerim yani sözünüzü kesmek için değil, özür diliyorum sizden.

MEHMET ŞAHİN (Devamla) - Estağfurullah.

Meclise gelmeden önce "Niye Mahmut Tanal böyle yapıyor?" diyordum ama burada çok sevimli gözüküyorsunuz, arkadaş bile olabilirim sizinle.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Biraz da sen sevimli gözüksen.

BAHADIR NAHİT YENİŞEHİRLİOĞLU (Manisa) - Yok, yeterince sevimli zaten.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

Buyurun Sayın Hatip.

MEHMET ŞAHİN (Devamla) - Ticaret gemilerine yönelik deniz haydutluğu, silahlı eylemler, fidye için gemilere el koyma ve denizcilerin rehin alınması son yıllarda sık sık duyduğumuz eylemler hâline gelmiştir. Can ve mal emniyeti tehlikeye girerken uluslararası ticaret ve deniz taşımacılığı da ciddi bir sorunla karşılaşmaktadır. Afrika'da ihtiyaç içinde olan ülkelere yapılan insani yardımlar etkilenmeye başlamıştır.

Değerli milletvekilleri, normal bir yerden, bölgeden bahsetmiyoruz; dünya ticaretinin yaklaşık yüzde 15'inin yapıldığı bir güzergâhtan bahsediyoruz. Dünya ticaretinin yaklaşık yüzde 85'inin deniz yoluyla gerçekleştirildiğini düşündüğümüzde bahse konu olan deniz ticaret koridorunun hem dünya ticareti hem de Türkiye açısından ne kadar önemli olduğunu görürüz. Bölgede son yıllarda 500'den fazla deniz haydutluğu ve silahlı soygun eylemi gerçekleştirilmiştir. Söz konusu eylemlerde Türkiye bandıralı gemiler, Türk şirketlerine ait gemiler ve denizciler de hedef olmuş ve olmaktadır. 1869'dan bu yana yani Süveyş Kanalı'nın açılmasından beri Asya ile Avrupa arasındaki en önemli ve en yoğun kullanılan ticaret yolu Aden Körfezi'nden geçmektedir. İlk tezkereden bu yana geçen on beş yılda bölge daha da güvensiz hâle gelmiştir. Somali'de var olan kargaşa devam ederken Arap Baharı'yla birlikte Yemen de aynı kaderi paylaşmakla karşı karşıya kalmıştır, İsrail'in Gazze saldırısı sonrası ise Akdeniz ve Aden Körfezi arasında boydan boya tehlikeli bir sürece doğru sürüklenmiş. Bölgedeki son yaşanan gelişmeler göstermektedir ki bugün ele aldığımız tezkerede sadece Aden Körfezi ve bölgesi değil, aynı zamanda dünyanın en önemli ticaret koridoru olan ve merkezinde Kızıldeniz olan yerin Doğu Akdeniz kısmı da tehlike altına girmiştir. Demek istiyorum ki tezkereye 2009'dan daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır.

Değerli milletvekilleri, uluslararası tehditler, uluslararası iş birliğini gerekli kılmaktadır. Dünyanın deniz ticaret koridorlarından birinde, en önemli deniz ticaret koridorlarından birinde deniz ticaretini tehlikeye sokan deniz haydutluğu, silahlı soygun eylemleri, denizcilerin kaçırılması, insani yardım faaliyetlerinin engellenmesi uluslararası iş birliğini gerekli kılmaktadır. Söz konusu sorunun ortaya çıkmasından bu yana Türkiye, uluslararası iş birliğine önem vermiş ve bu uğurda yürütülen çabaları her zaman desteklemiştir; Birleşmiş Milletler, NATO, Avrupa Birliği ve Uluslararası Denizcilik Örgütü bünyesinde yürütülen çalışmalara aktif katılım sağlamıştır. Bu uğurda Türkiye, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 16/12/2008 tarihli ve 1851 sayılı Karar'ı çerçevesinde kurulan Somali Açıklarında Deniz Haydutluğuyla Mücadele Temas Grubu'nun kurucu üyeleri arasında yer almıştır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin deniz unsurları, NATO'nun Okyanus Kalkanı Harekâtı'na 2008-2010 yıllarında ve Birleşik Deniz Kuvvetleri bünyesinde oluşturulan Birleşik Görev Kuvvetine katılmıştır.

Değerli milletvekilleri, tezkerenin bir de yasal dayanağına bakalım. Tezkereye konu olan alanlardaki eylemlerle ilgili 2008-2021 yılları arasında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin kabul ettiği kararlar 1816, 1838, 1844, 1846, 1851, 1897, 1950, 2020, 2077, 2025, 2184, 2246, 2316, 2383, 2442, 2500 ve 2608 sayılı Kararlardır. Bunun dışında, 1988 tarihli Denizde Seyir Güvenliğine Karşı Yasadışı Eylemlerin Önlenmesine Dair Sözleşme vardır ki bu sözleşmenin korsanlıkla ve silahlı soygunla mücadelenin uluslararası hukuki çerçevesini oluşturduğu kabul edilir.

Tezkereye konu olan alanlardaki eylemlerle ilgili Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin ilgili kararları ve ilgili uluslararası sözleşmeler devletlere birlikte ve bireysel olarak operasyon yapma ve alanda bulunma hakkı vermektedir. Türkiye bunun ikisini de değerlendirmektedir, hem uluslararası iş birliğinin bir parçası olarak varlık göstermektedir hem de bireysel olarak alanda var olma çabası içindedir. Nitekim bu bağlamda Amerika Birleşik Devletleri, Rusya Federasyonu, Çin Halk Cumhuriyeti, Hindistan, Japonya, Güney Kore ve Avustralya söz konusu bölgede askerî gemi bulundurmaktadır. Bunun dışında, Avrupa Birliği üye ülkelerinin katılımıyla "Atalanta" adı altında bir deniz operasyonu yürütülmüştür.

Değerli milletvekilleri, Türkiye bir taraftan deniz haydutluğu ve silahlı soygunla ilgili, yasal zeminde uluslararası alanda faaliyetlerine devam ederken diğer taraftan Somali Hükûmetiyle ilişkilerini geliştirme yolunu seçmiştir; deniz haydutluğuyla ilgili mücadelede sadece denizlerde yürütülen faaliyetlerle başarılı olunamayacağı inancıyla Somali'ye insani ve kalkınma yardımları yapmaktadır. Denizlerde yürütülen faaliyetlerden daha da önemlisi, Somali'de kamu düzeninin sağlanması, güvenliği sağlayacak güvenlik unsurlarının eğitilmesidir

Değerli milletvekilleri, tezkereye konu olan bölge ve civarı 2008, 2009'dan bu yana, şu an daha da güvensiz hâle gelmiştir. Akdeniz-Aden Körfezi hattını ve merkezini oluşturan Kızıldeniz'de her gün bir saldırı haberini duymaktayız. Kızıldeniz'in hem Akdeniz tarafı hem de Aden Körfezi tarafı sıkıntılı hâle gelmiştir ve güvenlik açığı giderek artmaktadır. İsrail'in Gazze saldırıları ve ABD-İngiltere ikilisinin Yemen saldırıları 2010'lardan bu yana jeopolitik depremlerin yaşandığı söz konusu bölgenin güvenlik açığını daha da artırmıştır.

Devletlerin çökmesi, çökertilmesi devlet dışı aktör sayısının artışına imkân verirken bölgede devletlerden daha çok devlet dışı aktörlerden bahseder olduk, Husiler örneğinde olduğu gibi. İşleyen devlet sayısı azalırken devlet dışı aktörlerin sayısı her geçen gün artmaktadır. Bölgede uzun süredir vekâlet savaşları yürütülmekte -Yemen örneğinde olduğu gibi- belirsizlik çağının neredeyse tüm belirtilerine bölgede şahitlik etmekteyiz. Bölgesel düzen bozulmuş, tekrar ne zaman kurulacağını kestirmek ise güç hâle gelmiştir. Bölgede siyasi türbülans artarak devam etmektedir.

Dünya ticaretinin yaklaşık yüzde 15'i ve petrol ticaretinin yüzde 30'una yakını buradan yapılmaktadır. Bu demek oluyor ki önemli bir ticaret koridoru tehdit altındadır. Bu güvenlik açığı, devletleri ortak hareket etmeye, iş birliği yapmaya veya zorunlu olarak bireysel hareket etmeye zorlamaktadır.

Değerli milletvekilleri, bu genel bilgiler dışında bir de tezkereyi Türk dış politikası açısından değerlendirmekte fayda vardır diye düşünüyorum. Bir: Alanda var olma imkânı veriyor tezkere Türkiye'ye yani tezkereye konu olan alandan bahsediyorum. Bilindiği gibi, alanda olmayanı masaya oturtmuyorlar. İki: Bölgedeki çıkarlarımızın korunması için tezkere gereklidir. Ticaret gemilerinin ve gemi personellerinin korunması önemlidir. Geçen zaman içinde başka ülkelerin ticaret gemileri gibi Türkiye bandıralı veya Türk şirketlerine ait gemiler de hedef olmuştur.

Bölgede bulunmak Türkiye'nin Afrika'yla ilişkileri açısından da önemlidir. Bilindiği üzere, son yirmi yıldır Türkiye, Afrika ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmektedir, ticaret hacmi artmıştır; son on yılda Afrika'yla 186,5 milyar dolarlık ticaret gerçekleştirilmiştir. Bu miktarı göz önünde bulundurduğumuzda bile tezkereye konu olan bölgenin Türkiye açısından ne kadar önemli olduğunu görürüz.

Bugün Türk Hava Yolları Afrika'da 38 ülkede 49 şehre uçuyor, 44 ülkede dış temsilcilik açılmış durumda. Afrika'yı en fazla ziyaret eden lider Tayyip Erdoğan olmuştur dünyada, 53 ziyaret gerçekleştirmiştir. TİKA, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, Yunus Emre ve Maarif Vakfı gibi kurumlar Afrika'da faaliyet yürütmektedirler. Uluslararası deneyim kazanılmaktadır, Türk silahlı deniz unsurları için kazanılan deneyim oldukça önemlidir. Ortak girişimlerde varlık gösterme, görünür olma bölgede önemlidir, bölgesel barış ve güvenliğe katkı sağlamak açısından önemlidir. Türkiye'nin Afrika'daki artan etkinliğini Türkiye dışında herkes gördü ama bizimkiler göremediler. Farkındaysanız son yirmi yılda Türkiye'nin Afrika'daki artan etkinliğinden en fazla rahatsız olan devletlerin başında Fransa gelmektedir, diğer ülkeler de bunların arkasına dizilmiş durumdadır.

Değerli milletvekilleri, uluslararası barış ve istikrarı tehdit eden ve millî menfaatlerimizi olumsuz etkileyen deniz haydutluğu, silahlı soygun eylemleri, denizde terörizmle mücadele, bölgede seyrüsefer emniyetin sağlanması için yürütülen uluslararası çabaların yanında bulunmak için tezkereye AK PARTİ Grubu olarak "evet" oyu vereceğimizi buradan ifade etmek istiyorum.

Bir de benden önceki konuşmacıların birkaç konuşmasına buradan cevap vermek istiyorum. Yaklaşık Meclisin 28'inci Döneminin açıldığı günden bu güne çok sık duyduğum, sürekli kürsüye geldiklerinde tekrarlanan bir cümle; "tek adam" cümlesini çok sık duyuyoruz. Buradan küçük bir hatırlatmada bulunmak istiyorum. Tek adam yüzde 52'yle seçilmez, yüzde 80'le, yüzde 90'la seçilir. Tek adam ikinci tura gitmez, şef olur. Tek adam il il, ilçe ilçe miting yapmaz. Tek adam açık oy, gizli sayımla seçilir, serbest ve rekabetçi seçime gitmez. Tek adam seçimleri önemsemez. Eğer tek adam görmek istiyorsanız Türk siyasal tarihine kısaca bakın, bulmakta hiç zorlanmayacaksınız.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - İsim versene.

MEHMET ŞAHİN (Devamla) - O kadar çabayı da siz gösterin.

ALİ MAHİR BAŞARIR (Mersin) - Yo, ver ver!

MEHMET ŞAHİN (Devamla) - Diğer bir konu: "Laik dış politika" diye bir şeyi ilk defa Türkiye'de duyuyorum, dış politika hocası olarak bunu söylüyorum. Bu ne demektir biliyor musunuz? Laik uzay gibi bir şeydir bu. Laik dış politika olmaz, reel dış politika olur, realist dış politika olur. Ulusal çıkarları korumak için dönemin gelişmelerini göz önünde bulundurarak ulusal çıkar maksimum nasıl korunuyorsa onun peşinde koşulur. Tekrar söylüyorum, laik dış politikayı uzayda bile göremezsiniz ama maalesef bizde bunların sık sık gündeme geldiğini görüyorsunuz.

Diğer bir konu: Tutturulmuş bir İhvancı dış politika... Hem "İhvancı dış politika" diyeceksiniz hem de Türkiye'nin Husilerle ilişkilerinden bahsetmeye kalkacaksınız, Husilerin sahip olduğu kimliğin ne olduğunu bile bilmeyeceksiniz. Eğer Türkiye bu zamana kadar İhvancı dış politika takip ettiyse niye 2010'da Brezilya'yla birlikte Tahran mutabakatını imzaladı? AK PARTİ İhvancı bir dış politika takip ettiyse niye 2005 yılında benim de gözlemci olarak katıldığım Irak'ta yapılan seçimlerde Sünni gruplara "Siz de seçime girin, demokratik süreç burada işlesin." diyerek oradaki Şiilerin iktidarı almasına neredeyse katkı sağladı. Hani İhvancıydı. Onun için Türkiye, Orta Doğu'ya bakarken kimlikler üzerinden bakmayın. Dış politika şöyle işler; bir büyük yanlış da şu: "Biz hiç değişmedik." yanlışıdır. Eğer dünya değişip bölge değişmiyor, siz hiç değişmiyorsanız vay sizin hâlinize! Siyasi depremin, siyasi fırtınanın olduğu yerde, siyasi türbülansın olduğu yerde "ad hoc" dış politika olur, "ad hoc." Dönemsel değişimleri göz önünde bulundurarak ulusal çıkarlarınızı koruyamazsınız.

Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)