GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:47
Tarih:26.12.2023

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Son derece üzgünüm değerli arkadaşlar yani milletvekili olmadan önceki bütün yaşamım sivil toplumda, Diyarbakır Barosu Başkanlığında, sonuçta Türkiye'nin Kürt meselesinin silah, şiddet, terör dışında barışçıl yöntemlerle çözümü için geçti. Bu Parlamentoda da insan hakları için, adalet için, Türkiye'nin bu meselesinin barışçıl çözümü için çaba içerisinde oldum. Geçtiğimiz zamanlar gerçekten zor zamanlar; maalesef toplum kutuplaştı, nefret söylemi hâkim oldu geçen bu süre içerisinde. Özellikle Adalet ve Kalkınma Partisinin yirmi iki yılının sonunda, bu sorunda hâkim dil nefret söylemi oldu, kutuplaşma oldu.

Neden bunları söylüyorum değerli arkadaşlar? Diyarbakır Cezaevi benim hafızamda da büyük bir travmadır. Benim ağabeyim 1980'den sonra tıp fakültesi öğrencisiyken tutuklandı, cezaevinde tutuklu kaldı. Öğrenciyken annemle beraber cezaevine gittim ve "Co" denilen köpekle orada tanıştım. Onun nasıl bir travma yarattığını kendi yaşamımdan da biliyorum, avukatken de dinlediklerimden biliyorum ve şimdi de o cezaevi mağdurlarından biliyorum. O cezaevinde bu mağduriyeti yaşatan bir komutanın adı, tam da şimdi bu dönemde İzmir'de bir ilkokulun adı olarak yazılmış. Şimdi "Kürt meselesi nedir?" derseniz tam da budur değerli arkadaşlar; tam da budur. Kürt meselesinin başka bir boyuta evrilmesine neden olan -Diyarbakır Cezaevi ki bütün literatüre göre dünyanın en vahşi 10 cezaevinden 1 tanesi olarak anılır ve onda bu komutanın da büyük katkısı vardır- tam da budur yani bir adaletsizlik meselesidir. Mesele, bu saatten sonra o tabelanın oradan indirilmesi değildir; mesele, sizin iktidarınız döneminde bu tabelanın oraya asılmış olmasıdır. Hem de ne zaman biliyor musunuz? Diyarbakır Cezaevinin Kültür Bakanlığının kararıyla ve bu Hükûmetin kararıyla müzeye dönüştüğü tarihlerde. Alın, ikisini karşılaştırın; karşılaştırın ikisini, neden bunun yapıldığını anlarsınız. Mesele bu; biz Parlamento olarak bunu çözemedik. Diyarbakır Cezaevini müze yaptınız, müze yaptık -bizim çabalarımız aynı zamanda- ama bütün bu çözüme karşı olanlar bir taraftan da size karşı da bu Parlamentoya karşı da barış isteyenlere karşı da İzmir'de o tabelayı oraya asma cesaretini gösterdiler. Mesele indirmek değil bu saatte, mesele kimin oraya astığı, hangi zihniyetin oraya astığı? Eğer onu burada çözersek, onun üzerine gidersek, bu meseleyi asıl kimlerin çözmek istemediğini de anlamış oluruz. Çok sembolik bir şey, bakın, çok sembolik bir şey ama asıl mesele de burada yatıyor. Bunu yaparsak ve becerebilirsek gerçekten bu meselenin nasıl buraya evrildiğini de görmüş oluruz. Bu, sıradan bir Millî Eğitim Müdürünün, sıradan bir okul müdürünün, bir Valinin kararı değil, bunu bilmemiz lazım; başka güçlerin o tabelayı oraya asmasıdır, aynı zamanda size karşıdır, o müze kararına karşıdır, o hafızayı canlı tutma çabasıdır aynı zamanda, bunu bilelim.

İkinci mesele, perşembe günü bu Meclis kapanacak, tam da 28 Aralıkta. Nedir 28 Aralık? Takvimde bir yaprak değil, Kürtlerin hafızasında başka bir ağır travmadır tıpkı Diyarbakır Cezaevi gibi. Nedir? Değiştirilen adlarıyla Gülyazı, Ortasu; Kürtçe adıyla Roboski; orada 17'si çocuk 34 köylünün öldürülmesidir ve dünyanın en gelişmiş silahlarıyla vurulmasıdır ve bununla ilgili adaletsizliktir. Bakın, tam da o dönemlerde, dönemin Başbakanı, şimdinin Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan şunu söylemiştir: "Bu olayların benzeri geçmişte de oldu, olmaması lazımdı ama biz, bu olayı Ankara'nın karanlık dehlizlerinde kaybetmeyeceğiz, kaybettirmeyeceğiz, faillerini yargılayacağız" dedi. E, ne oldu on iki yıl sonra? Bakın Şerafettin Elçi Havalimanı'nda, Şırnak'ta mağdurlarla görüştü, eşiyle beraber görüştü, helalleşme istedi, failleri bulacağını söyledi ve "Adaletsizliktir." dedi ama ne oldu değerli arkadaşlar, ne oldu? İşte, bu meseledir bizlerin içini acıtan ve sizlerin anlamadığı, bu toplumun anlamadığı tam da budur; bu adaletsizlik meselesidir Türkiye'nin Kürt meselesini çözmeyen. Bizim de "Kürt meselesi" dediğimiz tam da budur. Bunlar çözülmeden adım atamayız, adalet sağlamadan adım atamayız.

Bakın, biri sizin döneminizde olmamış, 80'de olmuş ama -kırk yıl sonra- tam yirmi yıllık iktidarınızda adaleti sağlayamamışsınız. Biri sizin iktidarınızda olmuş ve siz "Failler bulunamamış." demişsiniz ve yapamamışız. O nedenle, bugün işte sokaklar karışıyor, nefret söylemi her yere hâkim oluyor. Gelin, bunu beraber çözelim, inanın fırsat var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tanrıkulu, lütfen tamamlayın.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (Devamla) - Bakın, değerli arkadaşlar, her şeye rağmen söylüyoruz: Türkiye'nin Kürt meselesi bir adalet meselesidir, bir insan hakları meselesidir, bir demokrasi meselesidir ve çözüm yeri de bu Meclistir, başka bir yer değil. Dağ da değil, Brüksel de değil, başka hiçbir yer de değil, Washington da değil, burasıdır, bu Meclistir. Gelin, irademizi ortaklaştıralım, bir yerden başlayalım, en derin noktasından başlayalım, adım adım gideriz ve bu meseleyi çözme konusunda adım atarız.

O nedenle, bir kez daha söylüyorum: Bakın, bu mesele konusunda yani o tabela konusunda, o komutanın adının yazdığı tabela konusunda adım atın, Roboski konusunda da adaleti sağlama konusunda girişimler yapın; adalet üzerinde bir noktaya gidebiliriz.

Ben tekrar, Roboski'de yaşamını yitiren bütün yurttaşlarımızı burada, 12'nci yılında saygıyla anıyorum, saygıyla eğiliyorum anıları önünde ve adaleti gerçekleştirme konusunda bir sözü daha bu kürsüden veriyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve DEM PARTİ sıralarından alkışlar)