GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:45
Tarih:24.12.2023

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, dün sabah yaptığım konuşmada, bütçe yetkisi dâhil olmak üzere, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçişle beraber Türkiye Büyük Millet Meclisi yetkilerinin nasıl bir değişim geçirdiğini, bu yetkilerin nasıl etkisiz kılındığını ifade ettim.

(Uğultular)

SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Devamla) - Sayın Başkan, uğultunun sona ermesini sağlar mısınız?

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, Genel Kurulda bir uğultu var, hatibin meramı herkese ulaşamayabilir, lütfen saygıyla dinleyelim.

Buyurun.

SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Devamla) - Bu sabahki konuşmamda ise Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçişle beraber yürütme organının geçirdiği yapısal değişikliği ve bu değişikliğin yol açtığı sorunları ele aldım. Böylece, aslında, devlet ve toplum hayatında ne kadar büyük bir hasarın ortaya çıktığını özetlemeye çalıştım.

Şimdiki konuşmamda ise yargı organında ortaya çıkan değişikliklerle yargının bağımsızlığının nasıl aşındığını, böylece hukuk devleti güvencelerinin nasıl sona erdiğini ifade etmeye çalışacağım ve devlet ve toplum hayatındaki hasarın bu boyutunu açıklamaya gayret edeceğim.

Hepimizin yakından bildiği gibi, bir anayasa düzeninde kamu gücünün yani yasama, yürütme ve yargı organlarının, idari makamların hukuka uygun davranmalarının yegâne teminatıyla vatandaşların anayasal özgürlüklerinin tek güvencesi yargının bağımsızlığıdır.

(Uğultular)

SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Devamla) - Sanırım AKP'li milletvekilleri yapacağım açıklamalardan hoşnutsuz oldukları için uğultu yaratmayı tercih ediyorlar. Lütfen süremi kısıtlamayınız ve uyararak sessizliği sağlayınız Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Yazıcı Özbudun, buyurun.

SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Devamla) - Dolayısıyla, bir ülkede yargı bağımsızlığı eğer erozyona uğramışsa o ülkede ne devlet organları ve makamları hukuka uygun davranacaktır ne de anayasal özgürlükler garanti edilebilecektir.

Peki, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçtikten sonra neden acaba yargının bağımsızlığı dikkat çekici bir biçimde zaafa uğramıştır? Yargının bağımsızlığının çeşitli boyutları var, bunların tümüne değinme imkânım yok ama çok önemli olan bir boyutu, yargı mensuplarının yani hâkim ve savcıların özlük hakları konusunda karar verme yetkisinin özerk kurullara verilmiş olması. Özlük hakları dediğimiz zaman neyi anlamamız gerekiyor? Hâkimlerin ve savcıların ilk defa mesleğe kabul edilişlerine, tayinlerine, terfilerine, disiplin işlemlerine karar verme sürecini kastediyoruz. Eğer bütün bu işlemleri yapma yetkisi Hükûmetten bağımsız olan bir organa aitse, o takdirde yargı mensuplarının bireysel bağımsızlıkları garanti edilmiş demektir. Böylece, hâkimler ve savcılar Anayasa'nın ve kanunların kendilerine yüklediği görevleri yerine getirirlerken mesleklerini kaybedecekleri gibi bir endişeye girmezler ve hukukun üstünlüğünü uygulayarak faaliyetlerini sürdürürler.

Tabii, bu kurulların özerk olabilmesi bazı yapısal özellikler sergilemelerini gerektiriyor. Anayasa'mızın 159'uncu maddesi 2017'de değiştirildi ve Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçişle beraber Hâkimler ve Savcılar Kurulunun bütün üyelerinin seçiminde Sayın Cumhurbaşkanı ve onun seçiminde etkili olan koalisyon yetkili kılındı. Nasıl mı? Şöyle: Kurul 13 üyeden oluşmaktadır, Kurulun 6 üyesi doğrudan doğruya Cumhurbaşkanı tarafından seçilmektedir, geri kalan 7 üyeyi seçme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisine tanınmıştır ve Türkiye Büyük Millet Meclisi bu yetkiyi saraydan aldığı sinyallere bağlı olarak kullanmaktadır yani 7 üyenin seçiminde de Cumhurbaşkanının seçimini belirleyen koalisyonun iradesi rol oynamıştır. Üstelik, hemen bir parantez açayım, bildiğiniz gibi, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçişi sağlayan Anayasa değişikliği Temmuz 2018'de yürürlüğe girdi ama bu değişikliğin Hâkimler ve Savcılar Kuruluna ilişkin maddesi halk oylamasının yürürlüğe girmesiyle birlikte yani halk oylaması sonuçlarının yürürlüğe girmesiyle beraber derhâl sonuç doğurdu ve 16 Mayıs 2017'de ve 19 Mayıs 2017'de Sayın Cumhurbaşkanı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi, Hâkimler ve Savcılar Kurulunun yapısını değiştirdiler. Böylece, Türkiye'de yargı fonksiyonunun icrasında bağımsızlık ilkesi çok önemli bir biçimde zaafa uğramış oldu. Artık bugün Türkiye'de hepimiz şunu gayet iyi biliyoruz: Yargı kuruluşları, yargı mensupları kararlarını verirlerken hukukun üstünlüğünü dikkate almıyorlar, kendilerini belirleyen kişilerin ve gücün etkisi altında, onların beklentilerine göre karar veriyorlar. Uzağa gitmeye hiç gerek yok, hemen Can Atalay örneğini hatırlayalım. Aslını ararsanız, Can Atalay, Anayasa hükümlerimiz dikkate alındığında, Anayasa'nın 83'üncü maddesinin ikinci fıkrası çerçevesinde, 14 Mayıs seçim sonuçları Resmî Gazete'de yayımlandıktan hemen sonra buraya gelip bizler gibi yemin ederek göreve başlamalıydı; bu olmadı. Kendisi bireysel başvuru hakkını kullandı. Anayasa Mahkemesi 27 Ekim 2023'te Resmî Gazete'de yayımladığı kararında Can Atalay için hak ihlaline hükmetti ve derhâl serbest bırakılmasını ve geçen süre bakımından da 50 bin lira tazminatın ödenmesini kararına eklemiş oldu.

Peki, beklediğimiz neydi? Hukukun üstünlüğünün gereği olarak Can Atalay'ın hemen 27 Ekim gecesi serbest bırakılmasıydı çünkü Anayasa'nın 153'üncü maddesi tereddüde yer bırakmayan bir açıklıkla bunu emretmekteydi, bu da olmadı ve bir yargı karmaşası yapay olarak yaratıldı. Vatandaşların yargıya olan güveni bir kez daha sarsıldı ve o karmaşa içinde Can Atalay Silivri'de yaşamaya devam ediyor.

Sonra ne oldu? Tekrar Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu toplandı ve 21 Aralıkta bir karar daha verdi, üstelik bu kararına bir unsur daha ekledi, dedi ki: "Can Atalay'ın serbest bırakılmaması Anayasa'nın 148'inci maddesinin yani bireysel başvuru hakkının da ihlali anlamına gelmektedir, serbest bırakılmalıdır." ve bu kez kendisine 100 bin lira tazminat ödenmesi gerektiğini kararına eklemiş oldu.

Peki, olması gereken neydi? Olması gereken, 21 Aralık gecesi Can Atalay'ın serbest bırakılmasıydı. Bugün 24 Aralık, hâlâ kendisi Silivri'de ve serbest bırakılmadı.

Sayın milletvekilleri, eğer bir ülkede hukuk devleti böylesine sistematik bir biçimde ihlal ediliyorsa o ülkede hiçbir sorun çözüm bulamaz. Dolayısıyla, biz burada Türkiye'nin hukuk devleti ihlallerini somut olarak ifade etmek isterken bazı uluslararası endeksleri referans veriyoruz ama Hükûmet yetkililerinin hoşuna gitmiyor ve diyorlar ki: "Bu endeksler taraflı bir biçimde hazırlanmıştır." Ben yirmi beş yıla yakın süre hukuk fakültesinde ders vermiş bir öğretim üyesi olarak şunu söylüyorum: Eğer hukuk fakültesinden hakkıyla mezun olmuş, dürüst ve vicdanlı bir hukukçudan bahsediyorsak o hukukçu Türkiye'nin bugün bir hukuk devleti olmadığını, kanun devleti dahi olamadığını kabul edecektir ve bu sorunun çözümü için gayret gösterecektir.

Şimdi, en acil olarak çözmek istediğimiz sorun, ekonomik kriz ve Türkiye'nin sermaye akışının gerçekleşebilmesi. Bunun için isterseniz dünyanın en büyük finans uzmanlarını getirin, dünyanın en büyük iktisat profesörlerini getirin, hukuk devleti olmadıkça bu sorunu çözemezsiniz çünkü sermaye önünü görmediği bir yere gitmez, yatırım yapmaz. Zaten gerçekler de bunu bize söylüyor. Dolayısıyla, birtakım uluslararası itibarı olan kişileri buraya getirip onları itibarlarından mahrum etmek yerine kolay olan, doğru olan yolu seçelim, Türkiye'yi bir hukuk devleti yapmak konusunda hep beraber hareket edelim. Bu görev bizlere de düşüyor.

Bakın, bu bütçe görüşmeleri bittikten sonra burada başka bir hukuk devleti ihlaline alet olacağız. Nedir o? Torba kanunu inceleme süreci. Daha torba kanunun ön kısmında, açıklamalarında ne diyor: "Bu kanun metni şu şu komisyonlarda görüşülmüştür." Bunlardan biri de Anayasa Komisyonu. Ben Anayasa Komisyonu üyesiyim, bu torba kanun bizim önümüze gelmedi. Meclis açıldığından beri Anayasa Komisyonu toplanmadı. Torba kanunun kendisi yasama yetkisinin baypas edilmesidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yazıcı Özbudun, teşekkür ediyorum.

SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Devamla) - Toparlayacağım, lütfen, hemen bir iki dakikada toparlayacağım.

BAŞKAN - Peki Hocam.

SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Oysa bakın, Anayasa'mızın yasama yetkisini düzenleyen maddesi "Yasama yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez." diyor. Burada kastedilen yetki hem bütün komisyonları hem Genel Kurul çalışmalarını kapsamaktadır. Bütün torba kanunlar Anayasa'nın bu hükmünün ihlali anlamındadır yani hukuk devletinin ihlalidir.

Teşekkür ederim.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.