Konu: | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 45 |
Tarih: | 24.12.2023 |
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Antalya) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve ekranları başında bizleri izleyenler; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, şehitlerimizi rahmetle anıyorum, ailelerine, sevenlerine ve bütün Türkiye'ye başsağlığı diliyorum ve artık Türkiye'nin gençlerin cenazelerini karşılamadığı bir ülke olmasını temenni ediyorum. Bu vesileyle, bugünkü toplantımız süresince de alkış yapmamayı teklif ediyorum; umarım Genel Kurulumuz bu görüşü kabul eder.
Değerli milletvekilleri, dün yaptığım konuşmada Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçişle beraber Anayasa'mızın çeşitli hükümlerinin değiştirildiğini ve bu bağlamda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bazı yetkilerinin ilga edildiğini, bazılarının ise etkisiz hâle getirildiğini, bu yapılan değişikliklerin ise aslında devlet ve toplum hayatımızda çok derin bir hasara yol açtığını belirtmiştim. Esasında, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçişin devlet ve toplum hayatımızda yaratmış olduğu hasar dün açıkladıklarımdan ibaret değil; bu hasarlara bugün yaptığım konuşmalarda devam edeceğim, şu anki konuşmamı yürütme bölümüne ayıracağım.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçişle beraber, yüz elli yıllık mazisi olan iki başlı yürütme geleneğinden vazgeçilmiş, onun yerine tek başlı, monist yürütme yapısına geçilmiştir. Bunun ne anlama geldiğini bilmeyenler için açıklayalım: "İki başlı yürütme" dediğimiz zaman Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulundan oluşan bir yapıyı kastediyoruz, "tek başlı yürütme" dediğimiz zaman sadece Cumhurbaşkanından oluşan bir yürütme yapısından söz ediyoruz. Neden buna özel bir vurgu yüklemek ihtiyacını duydum? Çünkü bu değişiklikle birlikte artık Türkiye'de yürütme yetkisi ve görevinin tamamı tek bir kişiye yani Cumhurbaşkanına devredilmiştir. Dolayısıyla, sıkça referans verilen "Cumhurbaşkanı Kabinesi" ifadesi hiç kimseyi yanıltmamalıdır. Neden? Çünkü "Cumhurbaşkanlığı Kabinesi" dediğimiz yapı içinde rol alan bakanlar aslında karar verici olan aktörler değillerdir. Bu kişiler kendi alanlarında ne kadar büyük uzmanlar olurlarsa olsunlar onların karar yetkisi yoktur; onlar ancak Cumhurbaşkanına sundukları görüşlerle danışsal bir fonksiyon icra etmektedir.
Sonuç olarak, ülke düzeyinde alınan bütün kararlar yani biz 85 milyonun kaderini tayin eden bütün kararlar tek bir kişi tarafından alınmaktadır. Bu ise yönetimde keyfîliğe yol açmaktadır ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin frenleyici ve dengeleyici yetkilerinden yoksun olması bu mutlak keyfiyetin hangi sınırlara ulaştığını bize göstermektedir. Oysa evvelce ülkemizde hüküm süren iki başlı yürütme modeli içinde yürütme yetkisi büyük ölçüde Bakanlar Kuruluna aitti ve Bakanlar Kurulu kolektif bir karar organıydı. Bu ne anlama gelmektedir? Başbakan dâhil olmak üzere, Bakanlar Kurulundaki bütün bakanlar alınacak her kararı müzakere etmekte, uzlaşma yolunu denemekte, hâliyle kararlar ortak aklın ürünü olmaktaydı. Ne var ki tek başlı yürütme modeline geçilmekle birlikte, bu ortak aklın ürünü olan sistemden vazgeçilmiş, yönetimde keyfîlik tercih edilmiştir. Bu, bizim -85 milyonunun- süratle yoksullaşmamıza, hürriyetlerimizi kaybetmemize yol açmıştır. Ben şimdi işin yoksulluk kısmına değineceğim.
Değerli milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçişi sağlayan Anayasa değişikliği kanunu 21 Ocak 2017'de Mecliste kabul edildi, 16 Nisan 2017'de halk oylamasında şaibeli bir biçimde kabul edildi. İlginç olan husus şudur: Bu kanunun hükümleri Resmî Gazete'de yayınlandığı anda yürürlüğe girmedi ancak bir kısım hükümler o anda yürürlüğe girdi, asıl olarak Türkiye, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine 6771 sayılı Kanun'un yürürlük maddesi olan 18'inci madde gereğince Temmuz 2018'de geçti. Bu tarihin lütfen altını çizin ve hafızalarınızda tutun. Neden mi? Çünkü bu geçişten önce Türkiye'deki dolar kuru 4 lira 64 kuruş seviyesindeydi. Bu geçişi takiben, hemen ağustos ayında 6 küsur lira seviyesine ulaştı, tedricen 8, 10, 18, 20 derken bugün artık dolar kuru 30 Türk lirasına eşit hâle geldi. Ve finans uzmanlarının bize söylediklerine göre bu dahi yapay yollarla muhafaza edilen bir seviye, gerçek kur çok daha yüksek. Peki, bu ne anlama geliyor? Bütün üretim süreçlerinde ithalata bağlı olan Türkiye'de üretilen bütün malların fiyatlarının hızla artmasına, bizim satın alma gücümüzün düşmesine yani bizim yoksullaşmamıza sebep oluyor. Dolayısıyla bu, tamamen tek kişilik yönetimin yarattığı bir sonuçtur.
Bir örnek daha vermek istiyorum. Dünkü gazetelerde belki okudunuz, çok uzun yıllardır Türkiye'de olan, üretimde bulunan yabancı şirketler artık Türkiye'yi terk etme kararı aldı; bunlardan biri British Petrol, biri Honda, diğeri Borusan. Daha çok şirket var, gazetelere bakarak görebilirsiniz. British Petrol 1912'de bu topraklara geldi. Bu ne anlama geliyor? Bu topraklarda Birinci Dünya Savaşı'nı gördü, İstiklal Savaşı'nı gördü, çeşitli darbeleri gördü, çok sayıda krize tanıklık etti ama Türkiye'yi terk etmedi fakat şu anda Türkiye'yi terk etme kararı aldı. Ford ise yapacağı bir yatırımdan vazgeçti, o yatırımı Türkiye'de gerçekleştirmeyecek. Sanıyorum bu veri demetleri bize bir şey söylüyor. Nedir söylediği? Sizlerin oylarınızla kabul edilen Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi Türkiye'yi bir felakete sürüklemiştir, artık Türkiye bu uçurumdan yuvarlanmaktadır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920'de kuruldu. Bu ne demek oluyor? Bu Meclis bir yandan İstiklal Savaşı'nı sevk ve idare ederken diğer yandan modern Türkiye Cumhuriyeti devletini kurdu ve o Mecliste görev yapan milletvekilleri Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşlarını tüm dünyada alnı açık, başı dimdik bağımsız kişiler olarak ilan etmeyi başardılar. Peki, bugün Türkiye nerede? Pasaportu değersiz hâle gelmiş, vize kuyruklarında bekleyen, akademisyenleri, sporcuları vize alamadıkları için ulusal arenalara çıkamayan bir ülke.
Değerli milletvekilleri, özellikle iktidar partisinin milletvekillerine seslenmek istiyorum; bizler bu milletin oylarıyla buraya geldik: Millet bize bu vekâlet yetkisi neden verdi? Onların süregelen sorunlarını çözelim, onlara daha müreffeh, zengin, özgür, hukukla sınırlanmış, öngörülebilir bir Türkiye sunalım diye. Sizlere verilen yetki, kurşun asker olmanız için verilen bir yetki değildir. Sizlere verilen yetki, bir yerlerde alınan kararlara el kaldırıp el indirmeniz için verilen bir yetki değildir. Lütfen, bu onursuz tabloyu kabul etmeyin, bu vatandaşların geleceğini feda etmeyin.
Sabırla dinlediğiniz için hepinizi saygıyla selamlıyorum.