| Konu: | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 44 |
| Tarih: | 23.12.2023 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA HALİDE TÜRKOĞLU (Diyarbakır) - Değerli milletvekilleri, grubum adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle tüm kadınları ve halklarımızı selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, kış ayında hâlâ konteynerlerde, çadırlarda yaşam mücadelesi veren depremzedelerin sorunları üzerinde konuşarak hatırlatmak ve yine olası depremlere yönelik sorumluluk almaya çağrı için söz aldım. Evet, bu ülkede 6 Şubat tarihinde büyük bir deprem felaketi yaşandı; 11 kenti etkileyen, resmî kayıtlara göre 50.783 canımızı kaybettiğimiz deprem, üzerinden on bir ay geçmesine rağmen yaraların hâlâ ilk günkü gibi sıcaklığını koruduğu, sarılmadığı deprem. O günden bugüne ne değişti, neler oldu, neler yapıldı, neler yapılmadı ben buradan vaktim yettiğince söyleyeceğim, hatırlarsınız ya da hatırlatıyoruz tekrardan. İnsanlar enkaz altında diri diri ölüme terk edildi. Enkaz altından yardım isteyen canlarımız yeterli teçhizat olmadığı için nefessiz kalarak yaşamını yitirdi. Enkaz altındaki yakınlarının kurtarılması için avazı çıktığınca bağırarak "Devlet nerede?" diyen halka ise Kızılay çadır satarak cevap verdi, AFAD enkaz arama çalışmaları esnasında sivil toplum kuruluşlarının yardımlarını engelleyerek cevap verdi. İktidarın sarmadığı yaraları sarmak için deprem illerine akın eden gönüllü ekipler bu iktidar tarafından hedef oldu. 2000-2022 yıllarını kapsayan yirmi üç senede toplam 87 milyar 998 milyon lira özel iletişim vergisini bu iktidar topladı. 2003-2022 tarihleri arasındaki yirmi yıllık AKP iktidarı döneminde 86 milyar 138 milyon deprem vergisi toplandı. "Bu vergiler nerede?" diye sormayıverelim mi? Bir bağrışma, bir çağrışma, kükremeler ama ne toplanan vergiler ne de nereye harcandığına dair tek bir yanıt yok.
Vergilerin ne için, neye kullanıldığı bilinmiyor ama neye kullanılmadığını ben size söyleyeceğim. Olası bir doğal afet anında can kaybının ve hasarın en aza indirilmesi için kullanılmadığını çok iyi biliyoruz. Depremde evlerini kaybeden halkın barınma, giyinme, temizlik ve hijyen gibi ihtiyaçlarına kullanılmadığını biliyoruz. Kış koşullarına dayanıklı olmayan, yağmur sularının içeriye girdiği konteynerlerden biliyoruz. Deprem illerinde yaşanan sağlık sorunlarından, giderilmeyen su sorunundan biliyoruz.
Utanmadan, sıkılmadan "Bunu yaptık. Şunu yaptık." diyen iktidarın neyi yapmadığını sadece şu fotoğrafla size göstereyim istiyorum. Depremde evlerin yüzde 65'inin yıkıldığı Adıyaman burası. Su olmadığı için insanlar yağmur sularıyla temizlik ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyor. Evet, doğru, gördünüz, bu sular yağmur suları ve bu koşullara en çok maruz kalan kesim kim? Tabii ki kadınlar. Her zaman ve her şeyde olduğu gibi depremin de en ağır sonucunu yine kadınlar yaşıyor, bu suları kadınlar biriktiriyor. İşte, sizin deprem illerinde yaşayan kadınlara reva gördüğünüz şey bu resimdedir.
Değerli milletvekilleri, bakın, bu iktidar "Bir yılda konutları tamamlayacağız." dedi, "Şu kadar konteyner gönderdik, şu kadar insanı yerleştirdik." dediler. 7 metrekarelik konteynerlere onlarca canı sığdırarak bugün hâlâ bunun üzerinden propaganda yapıyorlar. Yalan yok arkadaşlar, iftira yok, görüntü var, kadınların beyanı var.
Bu görüntüye iyi bakın değerli milletvekilleri, bu görüntüler 6 Şubat depreminin merkez üssü olan Maraş'tan. İşte, sizin konteyner yardımınızın, "Bir yılda konutları teslim edeceğiz." sözlerinin karşılığı, gerçekliği bu resimde gördüklerinizdir.
75 yaşındaki Medine Şahin'in görüntüsü bu. Medine Şahin kim biliyor musunuz? Roman bir kadın, hani şu ötekinin de ötekisi olan halklardan biri olan Romanlar. On bir aydır 5 torunuyla çadırda yaşam mücadelesi veren bir kadın, felç geçirdiği için yürüyemeyen, şeker, tansiyon, kalp hastası olan bir kadın on bir aydır çadırda yaşıyor. "Kışın çok soğuk, dayanamıyoruz çadırda; odun yok, yiyecek yok." diyor. Siz hangi gerçeklikten bahsediyorsunuz, hangi yardımdan, hangi konuttan bahsediyorsunuz?
Değerli arkadaşlar, deprem illerinde doğum yapmak üzere olduğu hâlde hiçbir doktor kontrolünden geçmemiş kadınlar var. Yine, çadır kentler kadınlar ve çocuklar için bugün şiddete açık alanlar hâline gelmiştir. Bu süreç içerisinde çok sayıda kadın ve çocuğun istismara uğradığı açığa çıkmıştır. Ya, biz sizin yardımlarınızdan, desteklerinizden vazgeçtik, bari yardım edenlerin önünde engel olmayın diyoruz. Evet, doğru duydunuz. Bu iktidar Adıyaman'da depremden etkilenen çocuklarla dayanışma içerisinde olan çeşitli sivil toplum örgütleri için kurulmuş konteynerlere 15 Aralık günü el koydu. Herhangi bir tebligat yapılmadan, polis ve AFAD eşliğinde bu alana müdahale edildi. Kira sözleşmesi olmasına rağmen konteynerler içerisindeki eşyalarla birlikte vinçlerle kaldırıldı. Bu konteynerlerde kimler kalıyordu peki? Çocuklara dönük psikososyal çalışmalar yapan kurumlar, kadınlar şiddet gördüğü zaman başvurabileceği kadın kurumları kalıyordu. İşte tahammül edemedikleri şey bu; kadınların dayanışması, kadınların örgütlülüğü.
Değerli milletvekilleri, siz de çok iyi biliyorsunuz ki benim şimdiye kadar söylediklerim depremden etkilenen halkın yaşadıkları sorunların binde 1'i bile değil. Yitirdiğimiz canların acısı bir yana depremden sonra yaşanılanların acısı başka bir yana. Güya ilk günden inşaat çalışmalarına başlamışlar, can kurtarma derdi yok, hafriyatları ihaleye çıkarma derdi var. Kaldırılan enkazların, molozların döküldüğü yerler umurlarında bile değil. Bu molozların döküldüğü yerden yayılan hastalıklar umurlarında bile değil. Uyuz, bit, kıl kurdu gibi hastalıkların ortaya çıktığına dair haberler alıyoruz. Bakın, bundan birkaç gün önce Sağlık Bakanı çıkıp deprem illerinde yeterli derecede sağlık hizmeti sunamadıkları için, eksik kaldıkları için helallik istedi. Bunlar söylenirken kamuoyuna yansıyan haberlerde ne var, ben size söyleyeyim: Adıyaman'da depremde yıkılan binaların enkazları hâlâ kaldırılmadı. Kaldırılan molozlar depremde yaşamını yitiren canlarımızın mezarlığının yanındaki dere yatağına dökülüyor. Doğru duydunuz arkadaşlar, halkın sağlığıyla bu kadar yakından ilgileniyorlar. Kaldırılan enkazların molozları "Moloz dökmek yasaktır." yazan dere yatağına dökülüyor. Asbest, kimyasal ve benzeri maddeyle doldurulan dere yatağındaki su bölgenin içme suyu kaynağı olan Atatürk Barajı'na karışacak. İşte, halkın sağlığı, kadınların sağlığı bu iktidar tarafından bu kadar önemseniyor.
Bakın, seçim bölgem olan Diyarbakır depremden etkilenen iller arasında. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Diyarbakır Şubesi rapor yayınlıyor, bu kentin mimarları, mühendisleri açıklıyor; "Kentte 3.200 ağır hasarlı bina var." diyor. Yıkım yapılırken yönetmeliğe uyulmuyor. Binalar üst kattan başlanarak değil, alt kattan başlanarak yıkılıyor. Etrafı çitle, fileyle çevrilmiyor, toz bulutları oluşuyor, insan sağlığını riske atıyorlar.
Bir diğeri: 2.500'ün üzerinde olan orta hasarlı bina var. Evet, binalar orta hasarlı ancak insanların güçlendirme yapabilecek parası yok. Bu binalarda yaşayan insanlar çıkmak istemiyor, çıkınca başına ne geleceğini çok iyi biliyor. "Şu kadarını devlet karşılayacak, şu kadarının aylık ödemesini de ödemelerle destekleyeceğiz." sözlerinin tek karşılığı şu: İnsanların, ne kadar olursa olsun, bunu karşılayacak parası yok. Sosyal devlet anlayışının gereği, vatandaştan hiçbir gelir istemeden onun güvenliğini sağlamaktır ama biz kime söylüyoruz? Yirmi yıl boyunca deprem vergisi toplayan, bu vergiyi depremde yaşanacak felaketleri önlemek ve halkın güvenliğini sağlamaktan başka her şeye harcayan bu iktidardan bahsediyoruz.
Bir kez daha kendi seçim bölgem üzerinden söylüyorum: Diyarbakır halkı orta hasarlı binalarda yaşıyor. Bu hasarı gidermek, binayı güçlendirmek için tek kuruş parası yok. Niye mi? Bu iktidarın ülkeyi sürüklediği ekonomik krizden dolayı. Hasarı göze alarak bu evlerde yaşamaya devam ediyorlar. Evet, insanlar gidecek yeri, ödeyecek kira parası olmadığı için yaşamlarını riske atarak bu evlerde kalmaya devam ediyor.
Değerli milletvekilleri, bu iktidarın deprem illerinde yarattığı tahribata karşı bizler dayanışmamızla, umudumuzla, direncimizle yaşamımızı inşa etmeye devam edeceğiz; bizleri ayakta tutan, hayata bağlayan işte bu dayanışmamızdır. Diyarbakır'da evlerini, kafelerini, iş yerlerini depremzedelere açarak lokmasını paylaşan halklarımızın; Hatay'da "En azından çiçeklerimi kurtardım." diyerek saksısına umudu, direnci eken kadınların yaşama sarılmasından alıyoruz gücümüzü. Kentlerimizi, evlerimizi, yaşamlarımızı işte bu dayanışmayla, inançla, kararlılıkla öreceğiz.
Değerli milletvekilleri, son zamanlarda hepinizin bildiği üzere haberlerde çok sıkça depremin riskleri ve olası riskler sürecinde en çok etkilenen illerin başında da İstanbul geldiğine dair veriler paylaşılıyor ve bu risk aslında uzun zamandan beri konuşuluyor. O yönüyle bilim insanları ve uzmanların aslında çağrısını bu Mecliste tekrardan dillendirmek istiyorum: Olası İstanbul depremi için politika yapıcılara çağrıda bulunuyor bilim insanları. Hatırlamak, hesap sormak olduğu gibi, yanlışlardan da dönülmesi gibi bir ödev sunmaktadır bizlere. Bu ülkede İstanbul'da akrabası olmayan bir insan var mıdır? Yoktur. Daha büyük acılar yaşamamak için deprem hazırlıklarını tesadüfe, rant odaklı zihniyetlerin insafına bırakmayalım. Ülkenin bu riskleri görerek aynı acı çığlıkları tekrar yaşamaması için herkesi ahlaka, vicdana ve sorumluluk almaya çağırıyorum.
Halklarımızı selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)