Konu: | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 44 |
Tarih: | 23.12.2023 |
CHP GRUBU ADINA METİN İLHAN (Kırşehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle dün Irak'ın kuzeyinde terör örgütü tarafından gerçekleştirilen hain saldırı sonucunda hayatını kaybeden şehitlerimize Allah'tan rahmet, kederli ailelerine sabırlar ve yaralı askerlerimize acil şifalar diliyorum. Milletimizin başı sağ olsun.
Burada Cumhurbaşkanlığı ve bağlı diğer kurum ile kuruluşların 2024 yılı bütçesini uzunca bir süredir konuşuyoruz ancak bütçeye ek olarak konuşulması gereken çok önemli başka sorunlarımız da var. 2017 yılındaki referandumla birlikte ülkemiz için çok zorlu bir süreç başladı. Zira, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi dediğimiz yetkiyi tek elde toplayan ve güçler ayrılığı üzerine siyasetin gölgesini düşüren garip bir yönetim biçimimiz oluştu. 2018 yılındaki seçim sonrası uygulamaya giren sistem tepedekileri yeterince memnun etmemiş olacak ki demokrasinin, bağımsızlığımızın ve istikbalimizin temelini oluşturan güçler ayrılığı ilkesini kendi bekaları için tehdit olarak görme aymazlığına da düşmeye başladılar. Yaşadığımız yargı krizi nedeniyle ama aslında hukuk, adalet ve halkın iradesinin temsil edildiği yüce Meclisimize bile meydan okuyan bu durum ülkemizi her açıdan büyük bir soruna yönlendirmiştir. Bunlar yetmemiş olacak ki Anayasa Mahkemesinin varlığını tartışmaya açmak ve mahkeme üyesi yargıçları açıkça itham etmek gibi bir şuursuzluk da ortaya çıkmıştır.
Bakınız, beş bin yıllık Türk devlet geleneğinde hiçbir zaman yetki bir kişiye teslim edilmemiştir, her zaman denge ve denetleme mekanizmalarını oluşturan, kadınların da söz sahibi olduğu kurul ve kurumlar var olmuş ve aktif olarak çalışmıştır. Bu sayede adalet ve bağımsızlık üzerine kurulu bir devlet geleneğimiz olmuştur. Ancak geldiğimiz noktada kamu işleyişinin temel düzenine tek kişi karar veriyor. Örneğin, tüm bakanların, yüksek yargı mensuplarının, genel müdürlerin, valilerin, il müdürlerinin, rektörlerin, kısacası devletin idaresinde bulunan kritik noktalardaki herkesin atamasına karar veriyor ve yine aynı tek kişi keyfiyet üzerine atadığı kişileri şahsi kararıyla görevden alabiliyor. Resmî Gazete'yi takip ederseniz atama ve görevden alma kararlarının çoğuna tanık olacaksınız. Daha da vahimi, yasama organı olan TBMM'nin hangi kanun teklifini görüşeceğine, teklifi hangi sırayla gündeme getireceğine, görüşmede değişiklik yapılıp yapılmayacağına, teklifin ertelenip ertelenmeyeceğine yine tek kişi ya da ona bağlı politika kurullarındaki kişiler karar vermekte.
Ama 2017'deki referandum öncesi farklı vaatler vardı: "Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle demokrasimiz güçlenecek." dediler, otoriterlik güçlendi. "Cumhur ile cumhuriyet kucaklaşacak." dediler, toplumda kutuplaşma tavan yaptı. "Türkiye'nin önü açılacak." dediler, dış politikada herkesle sorun yaşadık. "Güven ve istikrar adına hükûmet krizleri olmayacak." dediler, sürekli bakan, kabine, üst düzey bürokratlar ve politika değişiklikleri oldu. "Yürütmedeki çift başlılıktan kurtulacağız." dediler, yasama ve yargı organlarını baskı altına almaya çalıştılar.
Peki, aradan geçen beş yıl zarfında Türkiye'de ne gibi değişiklikler oldu? Verilen sözler tutuldu mu? 2023 için hedeflenen kişi başına düşen 25 bin dolarlık millî gelire ulaşıldı mı? Ülkemize yabancı yatırımcı beklenen düzeyde geldi mi? Tarımda üretim arttı mı? İthalat azaldı mı? Sağlık ve eğitimde ileriye gitti mi? Enflasyon düştü mü? Gelir dağılımındaki eşitsizlik azaldı mı? Üreten bir ekonomi hâline geldik mi? Tabii ki hayır. (CHP sıralarından alkışlar)
Bakınız, Merkez Bankasının swap hariç net rezervi hâlâ eksi 41,1 milyar dolar. 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı 45 bin lira ve 32 milyon kişi bu yoksulluk sınırının altında, çocuk işçi sayısı artmaya devam etmekte. 2023 için kişi başına düşen millî gelirde hedef 15 bin dolar ıskalanarak 10 bin dolara düştü. Ülke olarak borçlarımız katlanarak arttı. Bütçe açığı 2 trilyon 651 milyar lirayla rekor kırdı. Dış ticaret açığı zirve yaptı. Nas politikalarına rağmen bütçedeki sürekli artan faiz giderleri emek vermeden para kazananları zengin etmeye devam etti. Türk lirasındaki değer kaybı uçuşa geçti. "3 çocuk yapın." dediler, bir bebeğin aylık gideri minimum 4 bin lirayı aştı. Aile içi sorunlar ekonomi sebebiyle tavan yaptı ve dolayısıyla boşanma sayıları da ivmeli olarak arttı. Doktorlar için "Giderlerse gitsinler." dediler, yurt dışına beyin göçünde rekorlar kırıldı. Eşitlik ve adaleti dillerinden düşürmediler, kadrolaşma ve ayırımcılık derdine düşerek sözler verildiği hâlde mülakat garabetini bir türlü kaldırmadılar. (CHP sıralarından alkışlar) "Gençlerimiz geleceğimiz, Türkiye Yüzyılı gençlerin yüzyılı olacak." dediler. Üniversitelerdeki devam eden barınma, gıda, güvenlik sorunları bitmek bilmedi. Ayrıca, geleceğe dair yaşanan kaygılar ve umutsuzluk gençlerimizin psikolojisini bozdu. Tüm bunların sonucu ülkemizde kamu idarelerine ve siyaset makamına olan güven de hızlı bir şekilde azaldı.
Memleketin hâli bu durumdayken sarayın tasarruf edemediği itibarı ülkemize bir hayli masraflı olmaktadır, günlük harcaması ise 15 milyonun üzerindedir. Bakınız, Cumhurbaşkanlığı bütçesinin kullanım alanlarında yıllardır tam bir şeffaflık sağlanamamıştır. Anlaşılan o ki halkımıza eziyet olan bu sistem saray ve şürekâları için bir hayli verimli ve etkin olmuştur. 2024 yılı için Cumhurbaşkanlığı bütçesi 12 milyar liranın üzerindedir ve bu bütçenin yüzde 9'u, hazine yardımı olarak, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi sebebiyle kurulan ofislere aktarılacaktır. Ayrıca, Cumhurbaşkanlığı için teklif edilen mal ve hizmet alımı 6,93 milyar iken 7 tane bakanlık için teklif edilen toplam mal ve hizmet alımı ise 5,88 milyar liradır. Özellikle ekonomimize herhangi müspet bir katkısını göremediğimiz yatırım ve finans ofislerinin ne iş yaptığını Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı kendince anlatmaya çalıştı ama bizler kanunla verilen bu ödeneklerin ne kadar etkin ve verimli kullanıldığının takdirini aziz milletimizin yüksek ferasetine, vebalini ise iktidarın boynuna bırakıyoruz. Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, Komisyonda "Kamu kaynaklarının daha etkili, ekonomik ve verimli kullanımına katkısı açısından Sayıştay raporlarında yer verilen bulguların gereklerinin yerine getirilmesi hususunda gerekli hassasiyeti gösteriyoruz." dedi ancak Sayıştay raporları incelendiğinde kamu kurum ve kuruluşlarının değerlendirilmesinde temel idari hususlarda bile bunun aksi bir tablo ortaya çıkmaktadır. Ayrıca, emeklilerimizin ekonomik olarak perişan olduğu, geçim sıkıntısı yaşadığı şu dönemde Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı alay edercesine "Emekli maaşlarında ciddi artışlar oldu." deme aymazlığını da göstermiştir. (CHP sıralarından alkışlar) Kısacası, tek elden yönetimin yerli ve millî oligarklar ve belli başlı ihaleciler hariç geniş halk kitlelerine sağladığı herhangi bir faydası olmadı ancak çok ilginçtir ki siyasal bekaları için yüzde 50+1'i aylarca anlatanlar bugün iktidarlarını sonraki dönemde de devam ettirebilmek için bu çoğunluk anlayışının sorunlu olduğunu ifade etmektedirler.
Değerli milletvekilleri, tek kişinin keyfiyeti ve otoritesi üzerine inşa edilen bir devlet otoritesinde sadece ekonomide değil, basın özgürlüğünde, insan haklarında, hukukun üstünlüğü konusunda, kamu idarelerindeki liyakatte, dış ilişkilerdeki barış ve güven ortamında, bilimsel ve nitelikli eğitimde, sağlık hizmetlerinin kamusal olması ve benzeri gibi hayatın birçok alanında maalesef hep geriye gittik. Yalnız, buna karşı, kamuda liyakatsizlikte, yandaş kayırmacada, inşaat ve enerji ihalelerindeki nepotizmde, siyasal ve ekonomik istikrarsızlıkta, emeğin sömürüsünde, hayat pahalılığında, bütçeden faize ayrılan artışta, toplumsal kutuplaşmada, işsizlikte ve israfta ileriye gittik. Hatta gözünü karartan Hükûmet, hedef enflasyon bahanesiyle millî gelirden en düşük payı alan ve bunun sonucu olarak da yoksulluk sınırının altında hayat mücadelesi veren işçi, memur ve dar gelirli kesimin emek ve alın terine de göz dikmiş durumdadır. Tek hedef olarak bir kişinin bekasını baki kılmayı kendisine amaç edinen Sayın Maliye Bakanı, anlaşılan, doğup büyüdüğü coğrafyadaki yoksunlukları, yoksullukları ve kendi geçmişini unutmuşa benzemektedir. Sayın Bakan keşke otuz yedi aydır aralıksız bir şekilde artan ve normal enflasyonun üzerinde seyreden gıda enflasyonuna rasyonel çareler arasa ama maalesef dar gelirli toplum kesimlerinin alın terine göz dikmiş olacak ki "Vergiyi tabana yağacağız." hedefini de büyük bir pervasızlıkla ifade etmiştir.
Değerli milletvekilleri, sözlerime son vermeden önce, eğitim alanında aklı ön planda tutan günümüz bilimsel yöntem ve tekniklerinden uzaklaşma gayretinin mevcut Bakanla tavan yaptığını belirtmek isterim. Geldiği günden beri öğretmenleri tek tipleştirme hevesi, karma eğitime karşı duruşu, mülakatı savunması saçmalıkları yetmezmiş gibi Tevhidi Tedrisat Kanunu ortada dururken...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
METİN İLHAN (Devamla) - ...büyük bir cüretle cemaat ve tarikatların eğitim politikalarının içinde yeri olduğunu, hem de bunu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün Başkanlığını yaptığı yüce Mecliste dile getirmesi büyük bir talihsizliktir.
Son olarak bütçe hakkına gerçek anlamda sahip olması gereken Türkiye Büyük Millet Meclisinin ne yazık ki virgülünü bile değiştiremediği önümüzdeki 2024 yılı bütçesinin ülkemizdeki sosyal adaletsizlikleri, ekonomik krizleri çözemeyecek olması ve aksine tüm yükü yoksul halk kesimlerinin üzerine yükleyeceğini özellikle de refah, güven, üretim ve büyümeden uzak bir anlayışla oluşturulduğunu da ifade etmek isterim.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)