| Konu: | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 44 |
| Tarih: | 23.12.2023 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA ONUR DÜŞÜNMEZ (Hakkâri) - Sayın milletvekilleri ve ekranları başlarında bizi izleyen değerli halkımız; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi (CPT) mahpusların sağlık hizmetlerinden eşit faydalanmaları konusunda bir öncelikler listesi belirlemiştir. Bunlar doktora erişim, bakımda eşitlik, hastanın onayı ve gizlilik, önleyici sağlık hizmetleri, özellikle ağır ve ölümcül hastalar başta olmak üzere insani yardım ile sağlık personelinin mesleki bağımsızlığı ve mesleki etkinliğidir. Cezaevi alanlarında çalışan sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporlara göre cezaevlerinde 504'ü ağır hasta olmak üzere 1.605 hasta mahpus bulunmaktadır. Sadece 2022 yılında tespit edilebildiği kadarıyla 36 mahpus hastalık nedeniyle yaşamını yitirmiş, 2023 yılının ilk altı ayında yine tespit edilebildiği kadarıyla yaşamını yitiren 26 kişiden 11'inin hastalığı olmasına karşın tahliye edilmemesi sonucu hayatını kaybettiği belirtilmiştir. Bu rakamlar ulaşılabilen rakamlar olup gerçek sayı bunun çok daha üzerindedir. Sivil toplum kuruluşlarının raporlarında ayrıca hapishane revirinde hekim ya da uzman hekim bulunmaması, kelepçeli muayeneye zorlanma, muayene odasında asker bulunması, ilaçların düzenli olarak verilmemesi, mahpusa ve ailesine sağlığı ve tedavisine ilişkin bilgi verilmemesi, hastanelerin mahpus koğuşlarının olumsuz koşulları, aylardır hastaneye gidemeyen kanser hastaları, kemoterapiye götürülmeyen mahpuslar, diş tedavilerinin yapılmaması, ağır hasta mahpuslar bakımından Adli Tıp Kurumunun olumsuz raporları, diyet, beslenme taleplerinin karşılanmaması, acil durumlarda bile mahpusun ambulans yerine ring aracıyla hastaneye götürülmesi, siyasi mahpusların tedavisinde kelepçeli muayene ve tedaviye zorlanılması, hastaneye sevklerde mahpuslara yönelik kışkırtıcı, onur kırıcı davranışlar, yaygınlaşan ağız içi arama ve çıplak arama, kalabalık koğuş nedeniyle salgın hastalık riski, revir doktorunun darp raporu vermemesi, tedaviye erişimin tamamen durdurulması ve benzeri ihlaller devam etmekte, bu ağır sorunlar özellikle ağır ve kronik hastalığı olan mahpuslar bakımından yaşam hakkı ihlallerine zemin hazırlamaktadır.
Sayın milletvekilleri, Adli Tıp Kurumu, ağır hasta tutsaklara ilişkin "Cezaevinde kalabilir." raporları vermesi nedeniyle ağır yaşam ve sağlık hakkı ihlallerine neden olmaktadır. Hepimizin bildiği gibi Adli Tıp Kurumu, bilirkişilik görevini yerine getirmek amacıyla 1982 yılında 2659 sayılı Yasa'yla yeniden düzenlenmiş olup Adalet Bakanlığına bağlı bir kurumdur. Adalet işlerinde bilirkişilik görevi yapmak üzere kurulan bir kurumun amacı ceza ve hukuk davalarında görüş istenen konularda bilimsel ve teknik bilgi vermek, yargı sisteminin sağlıklı ve adil işlemesine yardımcı olmaktır ancak kurum bu görevini yerine getirmemekte, siyasi müdahale ve yönlendirmeler doğrultusunda görüş bildirmektedir. Adli Tıp Kurumu cezaevi koşullarında durumları iyice ağırlaşan hasta mahpuslara ya rapor vermemekte ya da kanser gibi tedavisi ev ortamında dahi mümkün olmayan hastalıkların cezaevi koşullarında tedavi edilebileceğine yönelik raporlar düzenlemektedir. ATK'nin objektif ve nesnel olmayan kötü uygulamaları ve ihlalleri nedeniyle infazı geri bırakılmayan ağır hasta mahpuslar cezaevlerinde yaşamını yitirmektedir. ATK aynı zamanda eşitlik ilkesine aykırı olarak çifte standartlı kararlar vermektedir. Bağımsız kararlar çıktığı konusunda herkesin kuşkuları var, yasal olarak ATK son karar mercisi değil ama uygulamada yargı organları ATK'yi son merci olarak görmektedir. ATK yargı eliyle son karar mercisi kılınmış, bu defakto bir uygulamadır, bunun bir gerçekliği yoktur. Adli Tıp Kurumu Adalet Bakanlığına bağlı bir kurum ve bu durum kuvvetler ayrılığı ilkesine de aykırıdır çünkü Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü düzenlemeleri ve ATK düzenlemeleri birbiriyle çelişebilir, böyle süreçlerde daha bağımsız organların devreye girmesi gerekiyor. Önceleri bunlar yapılabiliyordu ama AKP iktidara geldiğinden beri insan hakları örgütleri ve bağımsız organlar bunlardan da yoksun bırakılmış durumda.
Yakın zamanda Adli Tıp raporları dolayısıyla tahliyelerinde geç kalınmış 2 güncel örnekle aslında kurumun yaşam hakkı ihlallerinde nasıl etkin rol oynadığını gözler önüne sermek istiyorum. Bolu F Tipi Kapalı Cezaevinde tutuklu bulunan otuz yıllık hükümlü 68 yaşındaki ağır hasta Cemal Tanhan 2023 yılı içerisinde yapmış olduğu 4 başvuruya rağmen tahliye edilmemiştir. 23 Ekimde felç geçirmesi üzerine Bolu İzzet Baysal Devlet Hastanesine kaldırılan Tanhan'ın 6 Kasımda tahliyesine karar verilmiş ve 4 Aralıkta hayatını kaybetmiştir.
Yine, Şırnak T Tipi Kapalı Cezaevinde tutuklu bulunan Mehmet Güvcin yakalandığı kanser hastalığı nedeniyle yaklaşık iki aydır Diyarbakır'da bulunan Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesinde tedavi görmekteyken 12 Aralıkta hayatını kaybetmiştir.
Yine, güncel olan ve derhâl tahliye edilmesi gereken hasta mahpuslardan sürem elverdiğince birkaçına değinmek istiyorum. Özge Özbek; Özge epilepsi hastası olup beyninde onlarca tümör vardır, gün geçtikçe de tümör sayısında artış gerçekleşiyor. Tümörlerin baskısından sol kulağında yüzde 72 -bu, raporla kanıtlanmış oran- ancak yüzde 100 duymadığına ilişkin durum da gelişmiş vaziyette. Şu an sol kulağı hiç duymamakta ve diğer organları da baskılayan tümör başka sağlık sorunlarına da sebep olmaktadır. Daha fazla geç olmadan derhâl Özge Özbek'in infazının ertelenmesi gerekmekte olup tedavisinin tam teşekküllü bir hastanede yapılması gerekmektedir. Özge Özbek için "Cezaevinde kalamaz." raporu olmasına rağmen defalarca infazın ertelenmesi için yapılan başvurular Adli Tıp Kurumu tarafından reddedildi. Her geçen gün yaşam kalitesini ciddi bir şekilde etkileyen baş ağrıları, nöbetler ve denge kaybı yaşayan Özbek'in infazının ertelenmesi ve tedavisinin tam teşekküllü bir hastanede yapılması gerekiyor. Özbek'in talep ettiği veya ihtiyaç duyduğu tıbbi tedavi ve bakım konusunda uygun önlemlerin alınması, hasta tutsaklarının temel insan haklarına saygı gösterilmesi açısından önemlidir. Cezaevinde bulunan her bireyin topluma verilen hizmetten eşit şekilde sağlık hizmeti alma hakkı vardır. Özge Özbek'te olduğu gibi, hastalıkları son aşamaya gelen ve terminal dönem hastaları olarak nitelendirilebilecek durumda ve cezaevi koşullarında hayatlarını idame ettiremeyecek durumdaki hasta, engelli ve yaşlı mahpus örneklerinin çok sayıda olduğu acı bir gerçektir.
Durumun vahametini göstermek adına yer vereceğimiz çok sayıda başvuruya rağmen tahliye edilmeyen mahpuslardan birkaçı şunlardır: Selver Yıldırım; yirmi beş yıldır cezaevinde, cezaevi koşullarına bağlı olarak sağ gözünü tamamen kaybetmiş ve sol gözünde görme oranı yüzde 15-20 civarındadır. Cezaevinde tutulduğu takdirde görme yetisini tamamen kaybedeceği belirtilmektedir.
Gazeteci Devrim Ayık; Sayın Bakan gazetecilerin tutuklu olmadığını söylemişti ama Devrim Ayık ileri derecede Crohn hastası olup ağır görme kusuru nedeniyle yüzde 76 engelli raporu bulunmaktadır. Cezaevinde kaldığı sürede 2 kez ameliyat geçirmiş ve bağırsaklarının bir kısmı çıkarılmıştır. Hastalık nedeniyle 2 kez tahliye edilen Ayık, tekrar tutuklanarak cezaevinde tutulmaktadır.
İsmail Tanboğa; Diyarbakır T Tipi Kapalı Cezaevinde tutulmakta, hastalıkları nedeniyle mamayla beslenmek zorunda olmasına ve 30 kiloya kadar düşmesine rağmen tahliye edilmemektedir.
Abdulhalim Kaya; 80 yaşındadır. Sol gözü görmeyen, sol kulağı duymayan, böbrekleri iflas etmiş, demans teşhisi konulmuş Kaya, kalp hastası olmasından kaynaklı bir yıl önce anjiyo olmuş ve Siirt Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından yüzde 93 engelli olduğu raporlanmıştır. Buna rağmen, neredeyse ölüm döşeğinde olan Kaya, ATK tarafından "Cezaevinde kalabilir." raporuyla tahliye edilmemektedir.
Muhlis Karagüzel; 62 yaşında ve ağır hasta mahpustur. Şeker yüksekliği gözlerine ve böbreklerine zarar vermiş olduğu için şiddetli ağrılar çekmekte, astım hastalığına bağlı olarak nefes almakta zorlanmaktadır. Cezaevindeyken 3 kez kalp krizi geçirmiştir. ATK tarafından yüzde 90 engelli raporu bulunan ve "Cezaevinde kalamaz." denilmesine rağmen hâlâ cezaevinde tutulmaktadır.
Sıddık Güler; 87 yaşında, ağır hasta ve engellidir. Pek çok hastalığı en ileri aşamaya gelmiş ve tekerlekli sandalyeye mahkûm kalmıştır. Yaşıtları ve benzer durumda olanlar Cumhurbaşkanlığı genelgesiyle tahliye edildiği hâlde, ATK raporuyla cezaevinde tutulmaya devam edilmektedir.
Fırat Nebioğlu; Diyarbakır 1 no.lu Yüksek Güvenlikli Cezaevinde tutulmakta, böbrek nakli bekleyen diyalize bağımlı ağır hasta mahpustur, yüzde 92 oranında engelli raporuna rağmen tahliye edilmemektedir.
Dicle Bozan; Kayseri Bünyan Kadın Kapalı Cezaevinde bulunan Dicle Bozan'ın tedavi hakkına erişemediği, cezaevinde kalmasının sağlığı açısından ciddi tehlike oluşturacağına dair sağlık raporları bulunan mahpusun tedaviye erişimi ve sağlığı için savcılığa ve mahkemeye yapılan tüm tahliye başvuruları da sonuçsuz kalmıştır.
Hanife Arslan; Van F Tipi Cezaevinde kalmakta olan Hanife Arslan, 76 yaşında olup yüksek hipertansiyon, diyabetes mellitus ve osteoporoz hastasıdır. İlerleyen yaşından kaynaklı diz kapaklarındaki sıvı kaybından dolayı yürümekte, ihtiyaçlarını karşılamakta ciddi sorunlar yaşamaktadır. ATK, bu hâlde bile annemiz için "Cezaevine kalabilir." diye görüş belirtiyor. ATK ve cezaevi idarelerinin karar ve raporlarından kaynaklı yaşanan bu denli yaşam hakkı ihlallerine sayısız örnekler verilebilir elbette ama zamanın kısıtlı olması hasebiyle burada bitiriyorum.
Son olarak ATK'nin bu çifte uygulamaları nedeniyle hakkaniyet prensipleri doğrultusunda karar vermediği, taraflı ve bilimsellikten uzak siyasi saiklerle görüş bildirdiği anlaşılmaktadır. Adli Tıp Kurumu bilirkişilik hizmetini adil, bilimsel ve objektif kriterlere uygun olarak yerine getirmemekte ve toplum nezdinde güvenilirliğini kaybetmektedir. Adli Tıp Kurumunun bilimsel veriler doğrultusunda yeniden yapılandırılarak özerk ve bağımsız bir nitelik kazandırılması gerekmektedir.
Teşekkür ediyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)