Konu: | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 43 |
Tarih: | 22.12.2023 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA ZÜLKÜF UÇAR (Van) - Sayın Başkan, Sayın Genel Kurul; değerli halklarımızı ve sizleri ve yine, hapishanelerdeki bütün siyasi tutsakları saygıyla selamlıyorum.
Bilim, teknoloji ve eğitim yatırımları içermeyen ve halkın ihtiyaçlarını görülmez kılan bu bütçeyi kabul etmediğimizi defalarca anlattık, bir kere daha tekrar etmiş olalım.
Değerli milletvekilleri, bildiğiniz üzere, Türkiye, Hukukun Üstünlüğü kategorisinde 173 ülke arasında 148'inci sırada, Demokrasi Endeksi'nde ise 167 ülke arasında 103'üncü sırada ancak Hükûmete göre bunlar sadece Türkiye'nin imajını zedelemek için çalışan kurumlar. Yurttaşı yanıltmak için her türlü yalan rahatlıkla söylenebiliyor ne yazık ki. Düşünebiliyor musunuz bu kadar raporun tek bir amacı var, imaj zedelemek! Bütün dünya ülkeleri de birleşmiş, tek bir amaçları var, Türkiye'nin hukuk ve demokrasi imajını zedelemek; yorumlamakta hakikaten zorlanıyor insan.
Tabii, bazıları Hükûmet gibi düşünmüyor, bu endekslere güveniyorlar ve ona göre hareket ediyorlar; örneğin, uluslararası suç örgütleri ve mafyalar. Türkiye'yi mesken edindiler âdeta çünkü hukukun işlemediği yerler mafyanın rahatlıkla yaşayabildiği alanlardır, hatta mafya liderleri Türkiye'deki hukuksuzluktan sıkılmış olacaklar ki kendi çete hukuklarını dahi uygulamaya başladılar, mafya içi hesaplaşmalar da bu hukukun infaz rejimi. Naci Zindaşti vakasını hepiniz hatırlıyorsunuzdur. Bizzat Soylu'nun kendisi tarafından "Dünyanın en büyük mafyasından birisi" olarak tanımlanan Nadir Salifov ve yine Soylu'nun "Balkanların en büyük mafyası" diye nitelediği Jovica Vukotiç bu infazlardan sadece ikisidir. Comanchero suç örgütü üyeleri ile Zeljko Bojanic ve Nenad Petrak Türkiye'de yakalanan mafyalardan birkaç sadece. Türkiye'de konuşlanmış mafya liderlerinin ortak noktası ise ne biliyor musunuz? Hemen hemen hepsinin vatandaşlık almış olması. Son dönemlerde kimi operasyonlarla yakalanan mafya üyeleri var, biliyorsunuz; peki, bunlara Türkiye'de alan açan, vatandaşlık veren ve yıllarca faaliyetlerine göz yumanlara tek bir soruşturma dahi açıldı mı? Açmaz, açılmaz, açamazlar çünkü cesaret edemezler zira Türkiye'de işlenen suçların siyasi ayağı her zaman görünmezdir, koruma altındadır. Bir yanda hukukun uygulanması için açlık grevi yapmak zorunda kalan siyasi tutsaklar, diğer yanda ülkede konuşlanan global suç örgütleri; işte, Türkiye'de demokrasi ve hukukun gerçek resmi budur. Ortada hukuk yok ama Hükûmet hukukun imajını aramakta. "Uyuşturucu satıcılarının ayaklarını kırın, arkanızda ben varım." dediğiniz sürece daha çok ararsınız. Ancak hukuk ve demokrasideki sorunlar Türkiye'de çok daha köklü sebeplere dayanıyor. Devlet ve mafya arasındaki ilişki süreklidir. Çoğunlukla devletin ardındaki gölge olarak iş gören mafyanın görünür hâle gelmesi ise hukukun askıya alındığı zaman gerçekleşir. İşte, Türkiye'nin mafya cennetine dönüşmesi de özünde buna dayanmaktadır.
Hukuk fakültelerinde öğretilen ilk şeylerden biri devlet ve mafya arasındaki farkın hukuktan ibaret olduğudur, son yıllarda gördüğümüz ise bu farkın tamamen ortadan kalkmış olduğudur. Siyaset ve mafya el ele bunu başardı. Gelinen aşamada sokak çatışmalarının ve iç hesaplaşmaların arenasına dönüşen Türkiye kentleri, halk için riskli alanlara dönüşmüş hâldedir. Yürütülen birçok operasyonla, mafyanın hâkimiyetine son verilebileceği sanılmasın, mafya-devlet ilişkisi çok daha derindir. Padovani ve Falcone'nin "Bir Hukuk Adamının Mafyayla Mücadelesi" adlı çalışmasında mafya ve devlet ilişkisi bakın nasıl açıklanıyor: Mafya, devletin trajik bir şekilde yetersiz kaldığı topraklarda devletin yerine geçer, onun işini görür. Mafya, bir ekonomik düzendir, öteden beri karanlık eylemlerle bağlantılıdır, düzenli bir verim ve kazanç sağlar. İşte, Türkiye'de de çizilen tablo budur. Hukuk, geçerliliği olmayan bir kurallar yığını hâline getirildi. Devletin yönetsel işlevi, askerî ve polisiye etkinliğe indirgendi. Kötü gidişatı eleştiren her bir vatandaşa, gazeteciye ve siyasetçiye hapishane tehdidi dayatıldı, AİHM kararları uygulanmadı, Anayasa işlevsiz kılındı ve güçler ayrılığı ile denge-fren mekanizması terk edildi. Devletin sürekliliği ilkesinin taşıyıcısı olan bürokraside liyakat ilkesi askıya alındı, baştan sona ideolojik saiklerle şekillendirildi. Kamu personeli alımında tarikatlar ve mafyanın referansı esas alındı, şimdi mafyacılık oynuyorlar. Hukuk ve adalet sistemi ağır ağır tahrip edildi ve dağıtıldı. Şu aşamada devletin adli ve idari işleyişi tamamen keyfî, kuralsız ve hukuk dışı bir şekilde yürütülmektedir.
Hukukla bağlı olmayan, genel idare ilkelerine uygun kararlar almayan, yargısal denetim altında bulunmayan bir iktidar tarzının mafyayla ittifak geliştirilmesi elbette kaçınılmazdı. Sorunun gelişmesi, hukuktan uzaklaşma ve otoriterleşmeyle gerçekleşti, çözümü ise ancak hukuka dönüşle mümkün olacaktır. Ezcümle, Türkiye'de gerçekleşen şey hukukun yarattığı boşluğun mafya eliyle doldurulması sürecidir.
Şurası da unutulmamalıdır: Mafya kendisi için bir alan açarken iktidar da mafyayı çeşitli amaçlarla işlevsel bir şekilde kullanmıştır. Mafyanın Hükûmet açısından önemli fonksiyonlarından biri de ekonomiye ilişkindir. Bakın, yanlış politikalarla batırılan ekonomi mafya ve yabancı organize suç örgütleri aracılığıyla gelecek sıcak paraya muhtaç edildi. Özünde, Hükûmet, varlık barışıyla, mafyaya paranın kaynağını sormadan hukuki koruma altına alacağını ilan etmiş oldu, Türkiye'nin bağlantı noktasına dönüştüğü kara para trafiği de böylece teşvik edilmiş oldu. Bu şekilde, bir yandan Türkiye'de sıcak para akışı olacak ve ekonomi batmaktan kurtulacak, diğer yandan mafya da kendisi için korunaklı bir ikametgâh edinecekti; işte, AKP, MHP tarzı "win-win" politikası. Bu politikada kaybeden yalnızca toplum oluyor, hem güvenli bir yaşam imkânını hem de sosyal adalet hakkını kaybediyor.
Mafyanın bir başka işlevi ise Hükûmetin siyasi tamamlayıcısı olmaktır. Bu, şu anlama geliyor: Hükûmet demokratik yollardan toplumsal onay alamadığında mafyayı öne sürer, oluk oluk kan akıtmayla tehdit ettirir, bu şekilde kurulan korku iklimi altında yurttaşların muhalif tavır almasını engelleyerek iktidarı elinde tutmanın yollarını arar. 90'lı yıllarda bu yöntem Kürtlere karşı devletin bizzat kendi yaptığı mafyatik uygulamalarla çokça yaşandı. Susurluk kazasıyla ortaya saçılan devlet-mafya-siyaset iş birliğinin üzerine gidilmedi, aydınlatılması gereken bu ilişkiler daha incelikli yöntemlerle gizlendi. Nihayet günümüze kadar sürdürülen bu ilişkiler bütün ülkeye yaygınlaştırıldı.
Değerli milletvekilleri, toplumsal düzeni ve güvenliği bozan pek çok sorun iç içe geçmiş hâldedir bugün. Ekonomik sorunlar, suç oranlarının artması, mafyalaşma ve toplumsal kutuplaşma; hukukun üstünlüğü, etkin soruşturma yapabilecek cesur savcılar ve bağımsız yargıçların olmadığı bir ülkede tüm bunlar yaşanmaya mahkûmdur. Yazık ki yıllardır ülkenin hâli de budur. Hukukun niteliğini artırarak geçici çözümler bulmak mümkündür ancak bütün sorunların temelindeki ana sebebi belirlemeden ve onu aşmadan nihai bir çözüm bulmanız mümkün olmayacaktır. Mafyayla kurulan ilişkiler dâhil hukuk dışı birçok devlet faaliyetinin esas zemini her zaman canlı tutulan Kürt sorunu ve buna bağlı olarak demokratik gelişimi engelleyen güvenlikçi politikalardır. Bunu anlamak için yüzyıllık bir algı ve idrak dönüşümü zorunludur.
Özetle ifade etmek gerekirse, konuşma boyunca saydığım bütün sorunların çözümü bu ülkenin kendi hukuki, siyasi ve kültürel Rönesansını gerçekleştirmesine bağlıdır.
Son söz, hukuka dönün.
Teşekkür ederim. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)