GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 10'uncu Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:43
Tarih:22.12.2023

DEM PARTİ GRUBU ADINA AYŞEGÜL DOĞAN DAĞLI (Şırnak) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Ben de Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Aslında bambaşka bir konuşma yapmayı planlamıştım Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı bütçesine dair ama dün düşen bir haber kurgumu tamamen değiştirdi. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığının bütçe artışının seçim dönemine denk gelmesini Cumhuriyet Halk Partisi Karabük Milletvekili Cevdet Akay sormuş: "Neden böyle bir artış oldu?" Ve kendisine son derece pervasızca bir yanıt gelmiş, depremlere bağlanmış bu yanıt. Şimdi, hep birlikte hatırlayalım: "Seçim dolayısıyla değil depremler sebebiyle yapılan harcamalar." diyor İletişim Başkanlığı; böyle yanıt verilmiş. Bir kere, yurttaşların bütçe hakkına saygılı davranalım ve özellikle İletişim Başkanlığının bütçelerinin, İletişim Başkanlığı bütçesi altındaki kalemlerin nereye, nasıl harcandığını, kimin için harcandığını açık ve şeffaf bir biçimde kamuoyuyla paylaşalım ki kimsenin aklına başka şeyler gelmesin. "Acaba bu bütçe nereye harcanıyor?" sorusunu sormayalım, sordurtmayın.

Bakın, kurulduğu günden bu yana İletişim Başkanlığı, yalanı hakikat gibi gösterme, inandırma ve yayma başkanlığı gibi davranıyor; üstelik propaganda başkanlığı yapıyor. Yetmiyor; neyi, ne kadar, nerede, ne zaman, nasıl, kimin için söyleyeceğimize karar vermek isteyen bir Başkanlık performansı sergiliyor. Aylara göre, lütfen geri dönün -hepinizin elinin altında var- harcamalara bakın. İletişim Başkanlığının deprem sebebiyle olduğunu iddia ettiği o bütçe kalemlerine -acaba hangi aylara göre- baktığınızda deprem sebebiyle harcamadığını göreceksiniz. "Neye harcamış?" sorusunu hep beraber soralım. Madem ilk andan itibaren deprem bölgesindeydi, madem ilk andan itibaren yirmi dört saat hizmet verecek şekilde deprem bölgesine ulaşıldı; o hâlde ben de buradan soruyorum: Cumhurbaşkanı Erdoğan, bizzat kendisi, yaptığı bir basın toplantısıyla, Adıyaman'da, depremin 22'nci gününde neden helallik istedi? Neden Adıyaman'da "İlk birkaç gün arzu ettiğimiz etkinlikte çalışamadık, o yüzden sizden helallik istiyoruz." dedi? Cumhurbaşkanı Erdoğan motamot böyle dedi.

Bütçe artışı nedenlerinden biri de kurtarma ekiplerinin ihtiyaçlarını karşılamak için kurulan mobil iletişim merkezleriymiş; resmen verilen yanıtta var bu. Bunları yazarken, böyle yanıtlarken hakikaten hiç hicap duymuyor musunuz? Hangi mobil iletişim merkezlerinden bahsediyorsunuz? Üstelik bunu o günleri yaşayan insanların, hayatta kalanların yüzüne baka baka söylemeye devam ediyorsunuz. Türkiye'de 11 şehir onlarca mahalleyle birlikte yok oldu, âdeta haritadan silinen yerler var. On-on beş saat sonra dünyanın çeşitli yerlerinden arama kurtarma ekipleri gönüllü bir biçimde Türkiye'ye ulaştılar ama devlet yoktu, yetkililer koordine olamamışlardı, havaalanında plansızlıktan dolayı bekletildiler.

Bakın, tüm teçhizatlarıyla gelen arama kurtarma ekipleri kırk saatten önce çalışmaya başlayamadı ama o ekiplere çevirmenlik yapan insanlar anlattı. Nerede anlattı biliyor musunuz? İletişim Başkanlığının bizzat engellemeye çalıştığı medya sayesinde öğrendik ki insanlar ses vere vere öldüler, ses araya araya, bekleyerek öldüler ve bunu, engellemeye çalıştığınız o medya sayesinde öğrendik. Yine, o günlerin tanıkları depremzedeler, deprem bölgesine arama kurtarma ekibi olarak giden gönüllüler, madenciler anlattılar "Cehennemi gördük." dediler. Siz mi sardınız depremin yaralarını? Sahi sorun, okuyun, araştırın; yasaklamaya, kısıtlamaya, engellemeye, hapsetmeye çalıştığınız o gazetecilerin haberlerine, söyleşilerine bir bakın lütfen. Hakikati ulaştırmaya çalışan gazetecilerin haberlerini izlediğinizde göreceksiniz kim sardı, kim sarıyor yaraları.

Hatay'a resmî arama kurtarma ekipleri 4'üncü gün gidebildi. Bölgeye ilk ulaşan madenciler... Yaşamsal önemi olan saatler, dakikalar hatta günler boyunca enkaz altında bırakılan pek çok insanın hipotermi nedeniyle öldüğünü yine onlar sayesinde öğrendik; kol kanat gerdiğiniz medya sayesinde öğrenemedik bunları. Hakikati, aslında siz de kol kanat gerdiğiniz medya sayesinde değil kısıtlamaya çalıştığınız medya sayesinde öğreniyorsunuz. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar) Biliyoruz, gizli gizli, içten içe nasıl baktığınızı, nasıl takip ettiğinizi gayet iyi biliyoruz.

Bir de demiş ki İletişim Başkanlığı, yerli ve yabancı basın mensuplarının işlerini kolaylaştırmak için harcanmış olan bu bütçede bir de bunun için bir harcama yapmışlar. Sahi, soruyorum: Gazeteciler için ne yapıldı? İletişim Başkanlığı ne yapıyor? Mesela, depremde kaç gazeteci öldü -İletişim Başkanlığının işi ya veri açıklamak- kaçı yaralı, kaçı ekipmanını kaybetti ve şu anda yerel gazeteler basılabiliyor mu deprem bölgesinde? Depremde kaç kişi hayatını kaybetti, hâlâ kayıplarını arayanlar nasıl bulacaklar yakınlarını? Deprem sonrasında kaç kişi engelli hâle geldi, kaç çocuk ebeveynini kaybetti veya kaç insan, kaç kiracı evsiz kaldı? 2019 yılı verilerine göre 1,6 milyon kişinin yaşadığı bilinen Hatay'da bugün kaç kişinin yaşam mücadelesi verdiği bilinmiyor; önce bu veriler açıklansın. Veriler açıklanmaz tabii ki kontrolünüzdeki medya, acil yardımdan insani ihtiyaçların karşılanmasına, temiz suya erişime, sağlık ihtiyaçlarının giderilmesine kadar "her şey yolunda" propagandası yapar ama yetmez: o kadar ki depremi Mart 2024 yerel seçimleri öncesinde âdeta propaganda materyali olarak kullanmak üzere uzun metraj bir film çekimi için yıkıntılar arasında set kuruldu. Bu mu? Cevap olarak yine "Artan bütçe stratejik iletişim faaliyetlerine harcanmış." deniyor. Bu mudur stratejik iletişim faaliyeti? Yıkıntılar ortasında kurulan film setiyle "Biz böyle sardık depremde yaraları." deyip uluslararası medyaya göstermek istediğiniz bu mudur? Böyle mi kolaylaştırdınız siz işleri? Üç ay süreyle OHAL ilan ettiniz, Twitter'ı engellediniz, hayati bir yardımlaşmayı engellediniz Twitter'ı engelleyerek. Oluşan grupların, insanların son olarak "Buradayız." "Şu adresteyiz." "Ses veriyoruz." dedikleri tek araç sosyal medya araçlarıydı, OHAL ilanı sayesinde bunun da kontrolünü ele geçirdiniz. Tabii, bunu da ilk kez görmedik ama İletişim Başkanlığı diyor ki: "Deprem bölgesindeki basın mensuplarına sahada destek oldum." Bakın, ben de verilerle söyleyeceğim şimdi nasıl destek olduğunu; fiziki saldırıya uğrayan, lince uğrayan, o kadar uzun ki liste...

Dün Adalet Bakanı Yılmaz Tunç buradan dedi ki: "İçeride tutuklu gazeteci yok." Malumunuz, bunu da ilk kez duymuyoruz. Daha önce Cumhurbaşkanı Erdoğan da sayısız kez "İçeride tutuklu gazeteci yok." dedi. Değişen dönemlere göre gazeteciler ve gazetecilik faaliyetleri de değişti hatta yılların gazetecileri bu ülkede yok sayıldı şimdi mevcut İletişim Başkanlığı sayesinde çünkü bütün basın kartlarının -burada, elimde kocaman listeler var, sürem yetmeyecek- kontrolü de İletişim Başkanlığında. Haklı tabii, Adalet Bakanı çok haklı. Niye haklı? Kime soruyor kimin gazeteci olup olmadığını? Mahkemeler aracılığıyla İletişim Başkanlığına soruluyor ve İletişim Başkanlığının uygun görmediği kişiler gazeteci sayılmıyor artık bu ülkede. Mahkemeler de İletişim Başkanlığından gelen bu nota, yazıya göre karar veriyorlar. Bunları bizzat yaşayan gazetecilerden dinledik, ara karar çıkarıldı bazı gazeteci arkadaşlarımız için ve İletişim Başkanlığında kaydı olmayan sözüm ona turkuaz basın kartı olmayanlar gazeteci değil örgüt üyesi sayıldı. Bakın, bunlardan birisi şu anda Dicle Müftüoğlu; Dicle Fırat Gazeteciler Derneğinin Eş Başkanı, Uluslararası En Dirençli Gazetecilik Ödülü aldı yakın zamanda ama kendisi hapiste fakat gazeteci değil, Adalet Bakanına sorarsak değil. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar) Adalet Bakanına göre, 81 yaşında kaybettiğimiz, kaybettikten sonra basın kartıyla ilgili açtığı davayı kazanan sevgili Aydın Engin de gazeteci değildi o zaman. Adalet Bakanına göre Nadire Mater de gazeteci değil. Adalet Bakanına göre Tuğrul Eryılmaz da gazeteci değil çünkü İletişim Başkanlığı diyor ki: "Millî güvenlik gerekçesiyle..." Tuğrul Eryılmaz'ın -kendi deyimiyle "70+"- nasıl bir millî güvenlik gerekçesi olabilir? Tuğrul Eryılmaz'ın sarı basın kartı, daimî sarı basın kartı millî güvenlik gerekçesiyle iptal edildi. Nasıl bir millî güvenlik gerekçesidir bu? Gökçer Tahincioğlu'nun sarı basın kartı davasında dostane çözüm arayışına ve yoluna gidildi, emsal karar oluşturulmasın diye, dostane çözümle Sarı Basın Kartı meselesi hâlledilmeye çalışıldı. Kim gazeteci, kim değil? Bu gazetecileri arasında ayrımcılık değil mi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYŞEGÜL DOĞAN DAĞLI (Devamla) - Sayın Başkan, hemen bitiriyorum.

BAŞKAN - Buyurun, bitirin lütfen.

AYŞEGÜL DOĞAN DAĞLI (Devamla) - İletişim Başkanlığının 2024 bütçesinin ne kadar olacağını biliyorsunuz değil mi? 4 milyar 126 milyon 595 bin TL olacak. Böylece Başkanlığa 2024 yılı için teklif edilen bütçede 2019 yılına oranla artış yüzde 1.097 olacak, yüzde 1.097; kuruluşundan bu yana olan.

Şimdi, ben sözlerimi gazeteci olmadığı iddia edilen ve yakın zamanda tutuklanan -malum, her seçim öncesi bir yıldırma amaçlı operasyon yapılıyor- yedi aylık mahpusluğunun ardından da 8 Aralıkta tahliye edilen Kürt gazeteci Abdurrahman Gök'ün sözleriyle bitirmek istiyorum -"Kürt gazeteci"nin altını özellikle çiziyorum çünkü en önde, her zaman, ilk defa hedef alınanlar- diyor ki: "En fazla korktukları şey hakikat, bu hakikat sonlarını getirecek." Susmayacağız, korkmayacağız itaat etmeyeceğiz ama siz korkmaya mahkûmsunuz çünkü yalanlarla hakikatin üstünü örtmek istiyorsunuz." (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)