| Konu: | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 10'uncu Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 43 |
| Tarih: | 22.12.2023 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Cumhurbaşkanlığı bütçesini görüşüyoruz. Gerçi bu sistemde Cumhurbaşkanlığı bütçesi genel bütçe aslında çünkü her şey Cumhurbaşkanlığı sistemine bağlı olduğu için, ayrı ayrı bakanlık bütçelerini görüştüğümüzde bunun neden böyle olduğunu aslında burada hepimiz çok iyi bir şekilde hissettik.
Bütçeyi kim yapar? Bütçeyi kimin yaptığı, nasıl yaptığı ve nasıl yönettiği aslında o ülkedeki demokrasi ve hukuk meselesini açıklaması açısından çok çok önemli bir yeri işaret eder bize. Bütçenin nasıl yapıldığı, kim tarafından yapıldığı aslında demokrasi meselesindeki sorunları aşma konusunda da bize yol gösterir. Bugün bir kriz bütçesiyle karşı karşıyayız. Neden? Çünkü ülkede bir demokrasi krizi var. Ülkede demokrasi krizinin olduğu yerde...
(Uğultular)
SEZAİ TEMELLİ (Devamla) - Sayın Başkanım, biz ne zaman konuşmaya başlasak muhakkak Bakanların bir ziyaret serüveni başlıyor burada ve gerçekten biz samimiyetle dinleniyor muyuz, dinlenmiyor muyuz; açıkçası bilemiyoruz. Dolayısıyla da aslında bu, bütçe ciddiyetsizliğinin de bir yansımasından başka bir şey değil. Dolayısıyla biz ciddi bütçeler yapsak ciddiye alınır, eleştiriler de ciddi dinlenir. Bütçe böyle yapılınca da dinlenmesi de böyle oluyor, buna karşı cevaplar da böyle oluyor.
Bir kriz bütçesi, krizle mücadele edecek bir gücü de zaten söz konusu değil. Demokrasi krizi var çünkü bu ülkede, demokrasi krizinin olduğu yerde sağlıklı, halktan yana, toplumsal tercihleri önceleyen bütçeler yapmak zaten mümkün değil, mümkün olmadığını da görüyoruz. Neden demokrasi önemli? Çünkü bütçelerde en önemli şeylerden biri o bütçe hukukuysa, genel hukuk sistemi, kuvvetler ayrılığı sistemi, bütçenin denetlenmesinden denge denetleme meselesine kadar bu alanda hangi meseleyi ele alsanız sizin karşınıza çıkacak en önemli konulardan biri bütçedir. Yani bütçe aslında işin özetidir, demokrasi meselesinin özetidir. Dolayısıyla bugün Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine baktığımızda demokrasiden ne kadar uzak olduğumuzu, hatta olağan demokratik kurumların da nasıl hızla tasfiye edilmeye çalışıldığını görüyoruz. Bütçeyi kim yapıyor? Strateji ve Bütçe dairesi yapıyor. Sistemin otoriterliğini bize göstermesi açısından da bu önemli. Bakın, bütçeden kimsenin haberi yok, o kadar haberi yok ki Bakanların bile haberi yok. Bakanların burada sunumlarını dinledik Cumhurbaşkanlığının bütçesine gelene kadar, her Bakanlıkta aynı durumu defalarca biz burada deneyimlemiş olduk; Bakanlar gerçekten bütçeye vâkıf değillerdi.
Mesela, bütçeye en fazla vâkıf olması gereken Bakanlık, Hazine ve Maliye Bakanlığı. İki gün önce burada Hazine ve Maliye Bakanını dinlerken şunu anladık ki bütçeden bihaber. Neden bihaber? Çünkü kullandığı kavramlar, ekonomiye yaklaşımı içinde bulunduğumuz ekonomik koşulları bize izah etmekten çok çok uzaktı. Hele hele, mevcut sorunları aşma konusunda nasıl bir çözüm getirdiğini biz öğrenemedik mesela. Sorduk, ısrarla sorduk, size de soruyorum: Bu bütçe açığını nasıl finanse edeceksiniz? Çünkü bu bütçenin en büyük kalemi 2,6 trilyon lirayla bütçe açığı. Hazine ve Maliye Bakanına sorduk, cevaplamadı; Plan ve Bütçe Komisyonunda da sorduk, yanıtlamadı; size soruyoruz ama eminim siz de yanıtlamayacaksınız, yanıtlayamayacaksınız çünkü bilmiyorsunuz. Ama Hazine ve Maliye Bakanı bakın neler söyledi: Mesela, özellikle vergi yükü konusuna yaklaşırken şunu anladık ki Hazine ve Maliye Bakanı ortalama vergi ile vergi yükü arasındaki farkı bilmiyor. Bize ortalama vergi oranından bahsediyor, diyor ki: "KDV'nin ortalama oranı yüzde 14,5." Önemli olan, KDV'nin yükünü kim taşıyor? KDV'nin yükünü "nihai tüketici" dediğiniz, aslında emekçiler taşıyor, işçiler taşıyor. Dolayısıyla yük başka bir şey, ortalama oran başka bir şey.
Asgari ücret meselesi... Mesela, bize diyor ki: "Asgari ücretten vergi almıyoruz." Yani ne yapıyorsunuz? Asgari ücretli ay sonunda gidip 11.400 lirasını aldığında üzerine de "Bak, senden vergi almıyoruz; al, 1300 lira daha." mı diyorsunuz? Hayır. O 1300 lirayı, siz, aslında işverende bırakıyorsunuz, dolayısıyla işvereni sübvanse ediyorsunuz. Bu sübvansiyonu da geliyorsunuz, burada diyorsunuz ki: "Bakın, asgari ücretten vergi almıyoruz." Vergi harcamasındaki yaklaşık 500 milyar lirayı böyle açıklamaya çalıştı.
Tabii, bu meselelerde, açıkların nasıl finanse edileceği meselesinde bir şey diyemediği gibi çok ilginç bir şey söyledi bize, dedi ki Sayın Yılmaz: "Türkiye'nin paraya ihtiyacı yok." Biz anladık ki bizim Hazine ve Maliye Bakanı aslında turistik seyahat yapıyormuş, arkadaşlarını ziyarete gidiyormuş. "Türkiye'nin paraya ihtiyacı yok." ne demek? Bakın, Türkiye'nin o kadar çok paraya ihtiyacı var ki. Gerçi borçlu olan her devletin paraya ihtiyacı olur. Yani, siz, ay sonunu getiremediğinizde paraya ihtiyacınız olmuyor mu? Kredi kartını niye kullanıyorsunuz? Genel anlamda da borç meselesi böyledir, borç varsa paraya ihtiyaç vardır.
Ne kadar borç var? Mesela, kısa vadeli dış borçta 2024 yılı için projeksiyonunuz ne kadar? Ben size söyleyeyim: Minimum 220 milyar dolar. Peki, cari işlemler açığını ne bekliyorsunuz? Minimum 45 milyar dolar. Toplam 265 milyar dolar çevireceksiniz. 265 milyar doları çevirmek zorunda olan bir ülke nasıl "Paraya ihtiyacımız yok." der? Artı, bütçe açığı 2,6 trilyon lira dedik, bu rakam 80 milyar dolara karşılık geliyor; bir de bu başlangıç ödeneği; sene sonunda ne olacak bilmiyoruz. Dolayısıyla Hazine ve Maliye Bakanı dedi ki: "Yeşil dönüşüm, dijital..." Hazineyle ne ilgisi var bunun? Sonra anladık ki herhâlde Darphanede bir yeşil dönüşüm olacak, büyük olasılıkla dolar basacaksınız, başka da yolu yok bunun. "Paraya ihtiyacım yok." diyorsunuz, bu kadar açık var... Dolayısıyla işin esprisi biraz da burada saklı.
Peki, Çalışma Bakanı -bakın, ilginç, bunlar bize çok absürt geliyor- burada dedi ki: "Sosyal güvenlik sisteminin açığını hallettik. Karşılama oranı şu oldu, bu oldu; bu iş bitti." Çalışma Bakanımız bütçeyi açıp da orada sosyal güvenlik sisteminin ne kadar fonlandığını merak bile etmemiş. 2024 yılında yaklaşık 400 milyar lira bir fonlama var. Ya, nasıl oluyor da sosyal güvenlik sisteminin desteğe ihtiyacı olmuyor?
Diğer taraftan, baktığımızda, Ulaştırma Bakanı, bu kadar açık vermiş, bu kadar krizi besleyen bir bütçede diyor ki: "Kamu-özel iş birliklerine devam edeceğiz."
Adalet Bakanı bile saray yaptırma peşinde, bize gösteriyor "Ankara'ya adalet sarayı yaptırıyoruz." diye. Ya, kriz var, "İstikrar." diyorsunuz, istikrar tedbirleri almanız lazım.
Merkez Bankası Başkanı bambaşka bir âlemde, diyor ki: "Enflasyonu 2026'da yüzde 8,5'e düşüreceğiz." 2,6 trilyondan başlayan bütçe açığı 2025'te ne olacak belirsiz. Dolayısıyla ortada saçma sapan bir durum var.
Peki, bu saçma sapan durumun nedeni ne, neden böyle oluyor? Çünkü Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi bütçe yapamaz. Bütçe yapamadığı için de biz adına "bütçe" dediğimiz ama özü itibarıyla bütçe anlamı taşımayan bu rakamlarla boğuşuyoruz. Bu rakamlarla boğuşuyoruz ama bu bütçenin halkın üzerindeki yükü çok ciddi boyutlarda; zamlar, enflasyon, geçim sıkıntısı, açlık, yoksulluk. Bu rakamlar önemli rakamlar, yaşamın gerçekliğini bize anlatan rakamlar. O zaman bütçeyi kim yapmalı? Bütçeyi halk yapmalı. Bütçeyi kim yapmalı? Emekçiler yapmalı, yoksullar yapmalı yani bu sistemden, bu düzenden mağdur olanlar yapmalı. O yüzden de bu köhne sistemin ve onun uydurma sisteminin dayattığı bir bütçe anlayışıyla değil, özellikle yerellerden başlayan, halkın katıldığı, radikal demokrasi anlayışıyla, demokratik ulus anlayışıyla hayata geçmiş olan bütçeler ancak ve ancak Türkiye'yi demokratikleştirebilir; tam tersinden "doğrudan katılım" dediğimiz "doğrudan demokrasi" dediğimiz anlayışla biz Türkiye'nin yapısal sorunlarını çözebiliriz. Bu ikisi arasındaki güçlü illiyet bağını yitirdiğimiz ölçüde ne bütçe yapabiliriz ne de Türkiye'nin yapısal sorunlarını çözebiliriz. Bakın, Kürt sorunundan bahsettiğimizde çok ciddi bir yapısal sorundan bahsediyoruz ama bu yapısal sorunun dayandığı meselenin aslında bir bütçe hakkıyla ilişkili olduğunu ıskalıyoruz. Bakın, bugün "kayyumlar" dediğiniz şey aslında yerel bütçelerin tasfiyesidir. Oysa yerel bütçeler yapılabilse, halk o yerel bütçelere katılabilse; o merkezî bütçeyi de disipline edecek, demokratikleştirebilecek bir etki yaratacaktır. Oysa ne var? Kayyumlar var. Kayyumların olduğu yerde vesayet var; vesayetin olduğu yerde de tabii ki demokrasiden bahsetmek mümkün değil. Şimdi, biz bunu söylediğimizde, her seferinde AKP Grubu diyor ki: "Yine biz kazandık seçimleri."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, bitirin Sayın Temelli.
SEZAİ TEMELLİ (Devamla) - Bitiriyorum.
Bakın, vesayet sistemini açıklaması açısından şunu söylemek gerekiyor: Mesela, torba yasalarla çok alışık olduğunuz için seçim de bir torba sistem, aslında oyunuz yüzde 34, yüzde 34'le siz bütçe yapıyorsunuz dolayısıyla vesayete bu kadar sarılmanızın nedeni bu. Neden? Çünkü meşruiyet zeminini bu sistemde yaratmanız mümkün değil. 7 partiyi bir araya getirmişsiniz, bir torba sistemi oluşturmuşsunuz, o torba sisteminin bu meşruiyeti sağlama gücü yok, sağlasa sağlasa ancak bir icazet sistemi sağlar. Yani vesayet burada, icazet burada, bütçe de burada işte.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)