| Konu: | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 3'üncü Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 42 |
| Tarih: | 21.12.2023 |
SAADET PARTİSİ GBUBU ADINA İSA MESİH ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Kültür Bakanlığı üzerine konuşacağım, kültür dünyamıza dönük düşüncelerimi paylaşacağım. Büyük mütefekkir Nurettin Topçu "Türkiye'nin Maarif Davası" kitabında ülkemizin üç asırdır yaşadığı burhanların sebebini kültür ve eğitim sahasında aramamız gerektiğini vurgular. Bu anlamda, kültür dünyamızı, kültür dünyamızın sorunlarını, beklentilerini önemsiyoruz. Kültür, bir milletin tarihi boyunca biriktirip kendine özgü bir şekil verdiği zihnî, manevi, sanatsal, tarihî, edebî, dinî ve duygusal birikimlerinin semboller, işaretler, gelenekler, sosyal yaşantı ve anıtlar şeklinde ortaya çıkmasıdır. Dolayısıyla kültürümüz milletimizin hafızası, hatırası ve kimliğinin esasıdır. Hâl böyle olunca ülkemizin sahip olduğu fiziki varlıklar nasıl korunuyorsa kültürümüzü de öyle korumalı ve geliştirmeliyiz. Biz biliyoruz ki bizi biz yapan kültür ve kimliğimiz yoksa salt maddi varlığımızın da bir anlamı kalmayacaktır. Bu yüzden devletimizin ve devleti yönetenlerin en temel duyarlılık noktası millî kültür ve kimlik olmalıdır. Kültürel hayatımızın canlılığının korunmasını sağlayacak araçların ilki eğitim sistemimizde yapılacak faaliyetlerdir; dilimiz, edebiyatımız, tarihsel maddi mirasımız, giyim kuşamdan geleneklerimize kadar olan değerlerimizin tümünü gün yüzüne çıkartmak ve bunu yeni nesillere tanıtıp sevdirmek öncelikle eğitim sistemimizin bir görevidir.
Bununla birlikte, elbette, bakanlığı olan bir kültürün, binlerce yıl içerisinde oluşmuş büyük zenginliğe yakışır bir değer bilme bilincine sahip olması gerekmektedir. Bürokratik soğukluk ve mekanik yaklaşımla kültüre hizmet yapılamaz. Bu yüzden, ilgili kurumun gönüllü kişi ve kurumlarla ortak çalışmalar yapması da önemlidir. "Biz, Nihat Sami Banarlı'nın dediği gibi 'Bir taraftan Tuna boylarından ses almış, öte yanda Afrika ülkelerine yayılmış, Kafkas dağlarından, Nil suyunun akışından Türkçeye sesler getirmişiz.'" Geçmişte görkemli bir maziye sahibiz ve büyük bir gelecek hayalimiz var. Selçuk Özdağ Başkanımın da bir yazısından alıntıyla "Biz bu toprakları dilimizle fethettik. Yesevi, Mevlâna, Yunus, Hacı Bektaş önce 'dile geldi', bu dil nice nasihat oldu, merhamete dönüştü. Bu dil nice kahramana şevk verdi, mertlik oldu. Hazık bir hekimin dilinde gözlere nur, gönüllere sürur oldu. Nice buyruk oldu, hakanların dudaklarında emir, ferman oldu, ülkeler fethetti." Fuat Köprülü de "Türk tarihinin bütün eserlerini terazinin bir kefesine, Dede Korkut Hikâyeleri başka kefesine konsa Dede Korkut Hikâyeleri yine ağır basar." demiştir. Bugüne kadar kaç Dede Korkut hikâyesi okuduk ya da çocuklarımızı okuttuk? Kaç genç annemiz, bebeğine en güzel ninnileri söyledi? Hangi genç annemize annesinden kaç ninni miras kaldı? Kaçımız hangi ağıtı dinleyerek ağlayabiliyoruz? Kim, hangi tatyanı dinleyerek maziyi yâd ediyor, bozlakla hüzünleniyor? Kaç destan okunuyor? Kaç hikâye, kaç masal yazılıyor? Kaç mâni dinliyoruz, biliyoruz? En son ne zaman bir orta oyununu okuduk veya bir Hacivat ile Karagöz oyunundaki toplumun gerçeklerini düşündük? Bunların hepsi sadece dille mümkündür değerli milletvekilleri. Kültür, dille anlatılır, aktarılır, yaşatılır. Dildir bizi hüzünlendiren, ağlatan, düşündüren veya güldüren. Dilimizi sevmiyorsak, dilimize hâkim değilsek geriye hiçbir şey kalmıyor çünkü bizi hiçbir şey hüzünlendiremez, ağlatamaz, güldüremez ve hiçbir şey bizi düşünmeye sevk edemez. Evet, dil bizim en büyük zenginliğimiz, bu topraklardaki bütün diller bizim değerimiz. Onun için bütün dilleri sahiplenmek, öğrenilmesini sağlamak, bütün dilleri yaşatmak hepimizin görevidir.
Yerli kültürün ana taşıyıcılarından biri de hiç şüphesiz ki edebiyattır. Edebiyat sayesinde ancak dil korunup yaşatılabilir ve yine, bu sayede millî ufuk ve ülküler hayat bulabilir. Bu yüzden edebiyatın nabzının attığı edebiyat dergileri, maddi manevi desteklenmelidir. Maalesef, süreklilik arz eden sınırlı sayıda edebiyat dergimiz kalmıştır. Edebiyatımızı yaşatan önemli bir mecra olan dergiciliğin yaşatılması bu açıdan büyük bir önem arz ediyor. Günlük gazeteler nasıl ilanlarla destekleniyorsa bu dergiler ve yayınevleri de postalama, dağıtım ve kâğıt gibi konularda desteklenmelidir.
Sayın Bakanım, bir dergi 40-50 lira, dergilerin postalama ücreti 36 lira. Bu dergilere, bu anlamda destekler, teşvikler sağlanmalıdır. Kültür Bakanlığının kütüphanelere dergi aboneliğiyle verdiği destek artırılmalı, reklam gibi destekler sağlanmalıdır. Ortaöğretime, üniversitelere dergi aboneliği yayılarak gençlerin güncel edebiyatla tanışması ve sevmesi sağlanmalıdır.
Evet, müzeler ve açık hava müzesi niteliğinde olan mekânlar birer derslik gibi kullanılmalı, bu mekânlar eğitim öğretim kapsamında yer almalıdır. Bunun için gereken mekanizmalar oluşturulmalı, dijital alan ihmal edilmemeli ama fiilî yöntem de esas olarak görülmelidir. Örneğin, tarihimizin bir dönüm noktası olan ve bu topraklar için her daim yaşatılması gereken Çanakkale ruhunun nesillerimizde yaşatılması adına Çanakkale Destanı'nın yaşandığı yerler her çocuğumuzun öğrencilik hayatında en az bir kere yaşatılması gereken bir yer olmalıdır, bu uygulama eğitim faaliyetimizin içinde doğrudan yer almalıdır. Bu vesileyle, çocuklarımızın, gençlerimizin tarihlerine dokunma imkânı sağlanmalıdır. Ayrıca, tarih bilinci, tarihimizin ruhu medya mecralarında da daha fazla yansıtılmalıdır; bu gibi mekânlarda bilgi ve bilinç sahibi yetkin kişiler görev almalıdır.
Türk müziğinin tarihsel değerleri kayıt altına alınmalı, bu alanda çalışmalar desteklenmelidir; kamu yayıncılığının bu konudaki içeriği zenginleştirilmelidir. "Âdet yerini bulsun." kabîlinden ve göstermelik değil, samimi ve derinlikli yayınlar yapılmalı, geçmişin ruhu müzik üzerinden yeni nesillere taşınmalıdır. Farkında olduğumuz önemli bir husus, bir türkünün veya bir mehter marşının insanımızın ruhunda estirdiği havayı binlerce nutuk sağlayamaz. Okullarda kendi müziğimize hakkıyla yer verilmeli, müzik derslerine branş öğretmenleri girmeli, bunun için de yeterli sayıda müzik öğretmeni atanmalıdır.
Yine, bu bağlamda halk oyunlarımızın özgün yapısını yansıtacak projeler yapılmalı ve genç kuşağın enerjisi ve heyecanı bu kadim mecralara yöneltilmelidir. Horon bizim horonumuz, halay bizim halayımız, zılgıt bizim zılgıtımız; tüm bu renkler bizi biz yapan değerlerdir ve yüzyıllar sonrasına da taşınmalıdır.
Değerli milletvekilleri, küresel medya fırtınasıyla tek kültüre doğru sürüklenmekteyiz. Böylelikle aidiyet ve mensubiyetler yıpratılarak ya da yok edilerek bağımsız kimlik ve varlıklar tehlikeye düşmektedir. Küresel medya fırtınasının yarattığı ve yaratacağı tahribata karşı devlet olarak gerekli önlemler alınmalı, çağın gerekleri de ıskalanmadan bağımsız kimliğimiz korunmalıdır.
Kütüphanelerimiz ders çalışma mekânlarına dönüşmüştür. Bu durum, gençlerin oraya gelmeleri açısından önemlidir ama yetersizdir. Kütüphanelerin daha dinamik yapılara dönüştürülmesi, cazibe merkezi hâline gelmesi önem arz etmektedir; bunun için de yeni yayınlara daha çok yer verilmelidir, dilimizi yaşatan her eser kütüphanelerde yer almalıdır. Evet, kültür dünyamıza dönük duygularımızı paylaşmak istedim.
Bir başka büyük mütefekkir Cemil Meriç "kültür" kavramını "umran" olarak dile getirir ve bir kavmin yaptıklarının ve yarattıklarının bütününü içtimai ve dinî düzen, âdetler ve inançlar olarak tanımlar.
Milletimizin âdetlerini, inançlarını, tüm değerlerini yaşayalım, yaşatalım, bu büyük medeniyetimizi yarınlara taşıyalım diyor; bu duygularla Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)