GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 1'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:42
Tarih:21.12.2023

DEM PARTİ GRUBU ADINA OSMAN CENGİZ ÇANDAR (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Türkiye'nin dış politikası beğenilsin beğenilmesin dünyanın hemen her yerinde Türkiye dış işlerinin saygınlığı tartışılmaz bir konuydu, kırk yılı aşkın uzun gazetecilik yıllarımda bunun bizzat tanığı oldum. Türkiye Cumhuriyeti'nin diplomasisi dünyada saygınlık ve hayranlık karışımı bir duygu uyandırmıştı. Gelgelelim, bugün gelinen noktada, söz konusu bu saygınlığın ve Türkiye'nin geleneksel diplomatik ağırlığının maalesef çok uzağına düşmüş durumdayız. Türkiye'nin Dışişleri kurumu ne yazık ki artık o saygınlığın ve ağırlığın çok uzağında bulunuyor. İsrail'in 7 Ekimden bu yana soykırım boyutlarına varan Gazze saldırısı dünya gündeminin en üstüne oturmuştur ve bununla kalmayarak Türk dış politikasının bu hâlipürmelaline de ayna tutmuştur. İsrail saldırısı başlayınca Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan önce taraflara itidal tavsiye etti, kısa bir süre sonra Türkiye'nin Netanyahu'nun savaş suçlusu olarak yargılanması için elinden geleni yapacağını beyan etti. Bu arada bütün bunlar yapılırken Türkiye, arabuluculuk ve hatta çerçevesi çizilmemiş bir ham öneri olarak garantörlük teklifini ortaya attı. Bu kadar bir günü ertesine uymayan bir dış politikanın ciddiyetinden söz edilebilir mi? Böyle bir dış politikanın ağırlığı olabilir mi?

Bakın, bugün, İsrail'in giriştiği soykırım saldırısı sonucunda öldürülen Filistinli sayısı 20 bine dayanmıştır. Bir an düşünün, bu geçen iki buçuk aylık süre içinde Türkiye'de yaklaşık 1 milyon kişinin ölümünü, bunların 600 bine yakınının çocuk olduğunu bir tasavvur edin, bu ne demek olacaksa şu anda İsrail'in Filistin halkına Gazze'de yürüttüğü saldırının görüntüsü ve sonuçları da budur. Türkiye olarak bunun önüne geçemedik, bunu engelleyemedik; bunu durduracak bir etkimiz ve ağırlığımız maalesef yok.

Gazze de tüm Filistin toprakları da bugün İsrail'in bulunduğu yer de eski Osmanlı toprağıdır. Dört yüz yıl boyunca bizim miras aldığımız devletin toprağı olmuştur, bir anlamda eski vatan toprağıdır. Öyle bir alanda muazzam bir katliam yaşanıyor ve Türkiye'nin bu katliamı durduracak bir caydırıcılığının bile olmaması çok düşündürücüdür ve dış politikaya ilişkin her türlü iddiayı boşa çıkaracak niteliktedir, Türkiye'nin bölgesel güç olma iddiasını kuru bir böbürlenme hâline getirmektedir. Türkiye olarak maalesef ne caydırıcılığa ne ara buluculuk kapasitesine ne çatışmaları durduracak bir etkiye sahip değiliz. Bırakın bunlara engel olabilmeyi, saldırgan İsrail'le ticari ilişkilerimizi bile durdurmuş değiliz.

Bu vesileyle, burada, bu konuda çok önemli vurgular yaptığı bir sırada hayatını kaybeden Saadet Partili kardeşimiz Hasan Bitmez'i de bir kez daha anıyorum, Allah'tan rahmet diliyorum.

İsrail'in Gazze saldırısı başladıktan sonra Türkiye'den en az 400 gemi İsrail limanlarına mal taşıdı. Taşınan mallar arasında askerî teçhizat, demir çelik, çimento, kimyevi maddeler söz konusu; İsrail bunları savaşta kullanıyor. Türkiye İstatistik Kurumunun dış ticaret istatistiklerine bakın, Türkiye'nin İsrail'e hangi savaş malzemelerini ne miktarlarda gönderdiğini bulacaksınız, resmi rakamlar bunlar.

Bu arada, ittifak ilişkilerimizde yani Türkiye'nin yer aldığı uluslararası kurumlar ve kuruluşlarla ilgili ilişkilerde de dış politika kötü sinyaller veriyor; örneğin, Amerika Birleşik Devletleri'yle ilişkilerde. Cumhurbaşkanının Macaristan dönüşü yaptığı açıklamayı hayretler içinde okudum. Biden'la F-16 konusunu İsveç'in NATO üyeliği konusu çerçevesinde değerlendirdiklerini söyledi. Biden kendisine "Siz bunu Meclisten çıkarın ben de Kongreden bunu geçiririm." demiş, kendisi öyle anlattı ve ekledi, dedi ki: "Amerikan Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan eş zamanlı olarak bu süreci işletsin, eş zamanlı olarak bunu işletirsek bunu Parlamentodan yani Türkiye Büyük Millet Meclisinden çok daha rahat bir şekilde bizim de geçirme imkânımız olur." Böyle bir açıklama nasıl yapılabilir? Bu sözler tipik bir İstanbul kapalı çarşı deyimiyle hanutçu pazarlığını anlatıyor, halı pazarlığını. İsveç'in NATO üyeliğiyle Türkiye'nin Amerika'dan F-16 uçakları almasının ne ilişkisi var, ne ilişkisi olabilir? Hiçbir ilişkisi yok. Hem Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Cumhurbaşkanının keyfî politikasının, ilkesiz pazarlıklarının noterlik makamı olduğunu nereden çıkartıyorsunuz?

Stratejik hedef olduğu sürekli vurgulanan Avrupa Birliğiyle ilişkilerde de keza büyük sıkıntılar yaşanıyor, o stratejik hedefe ulaşılması da mümkün görünmüyor. Daha geçen gün Hazine Bakanı Mehmet Şimşek, 29 Kasım tarihli Avrupa Birliği Raporu'ndan umutlanmış "Avrupa Birliği ile gümrük birliğinin modernleştirilmesini çok önemsiyoruz, son açıklanan raporda buna yeşil ışık yakılmış gibi." dedi; yanlış okuma. Bu rapor, sözünü ettiği rapor geçen haftaki Avrupa Birliği zirvesinde devlet ve hükûmet başkanları tarafından onaylanması gerekiyordu, liderler raporun görüşülmesini sonraki zirveye bıraktılar. Dikkat edin, içeriği pek de matah olmayan o raporun görüşülmesini birkaç ay sonraya bıraktılar; onaylanmasını değil. Türkiye'nin Avrupa Birliği yolundaki en büyük engeli kendi demokrasi standartlarının zayıflığı yaratıyor. Bunu, iki gün önce burada, bu Meclis çatısı altında Avrupa Birliği Karma Parlamenterler Komisyonu Toplantısı'nda, Avrupa Parlamentosunun Türkiye Raportörü olan Sanchez Amor gayet açık bir dille dile getirdi ve Türkiye'nin demokrasi standartları geliştirilmediği takdirde gümrük birliğinin güncellenmesinin de vize serbestisinin de mümkün olamayacağını gayet açık bir dille söyledi. En önemlisi, Türkiye'de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına bile uyulmadığı sürece, AB'yle herhangi bir şekilde ilişkilerde gelişme sağlanmasının mümkün olunmayacağının idraki gözükmüyor.

Bakın, Sayın Bakan Hakan Fidan Dışişleri Bakanlığı bütçesinin görüşüldüğü Komisyonda cevabi konuşmasında neler söyledi, Selahattin Demirtaş ve Kavala davasına ilişkin AİHM kararları konusundaki sözlerini kendisine aynen aktarıyorum: "Belli simge davalar var, biz dedik ki bu davalar daha mahkemeye gelmeden önce Avrupa başkentlerinde siyasallaştırılmış, hukuki ve teknik bir dava olmadan çıkarılıp Türkiye'de iç siyasetin tarafı olma yoluna gitmiş bir dava yani siz bunu siyasallaştırıp hukukun dışına çıkarırsanız buradan aldığınız cevap da böyle olur; bunu niye yadırgıyorsunuz?" Şimdi, bu sözlerin bir anlamı imama küsüp oruç bozmaktır ama daha önemlisi, bu sözleriyle Sayın Bakan Türkiye'de bu mahkeme kararlarının uygulanmamasının hukuki değil siyasi olduğunu itiraf etmiş oluyor. Bu itiraf Osman Kavala'nın da gözünden kaçmamış, birkaç gün önce Silivri'de kendisini ziyaret ettiğimde bana esefle dedi ki: "Varsayalım ki Avrupa siyasi saiklerle davrandı, peki benim ülkem, ülkemin Bakanı kendi vatandaşına Avrupa siyasi davrandı diye haksız, hukuksuz davranır mı, delilsiz biçimde vatandaşını mahkûm eder mi; böyle şey olur mu?" Kaldı ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Demirtaş ve Kavala davasına ilişkin kararları onlarca sayfa tutuyor ve gayet hukukidir. İster hukuki kabul edilsin, ister siyasi saiklerle alınmış olsun uygulanmaları yükümlülüğü vardır. AİHM kararlarını uygulamak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin -Türkiye 1950'de altına imzasını koymuştur- 46'ncı maddesinin emredici hükmüdür, Türkiye Anayasası'nın da 90'ıncı maddesiyle ilgili...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN CENGİZ ÇANDAR (Devamla) - Bitiriyorum...

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Sayın Dilan Hanım'dan kalan iki dakika var Başkanım.

DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) - Aynen, bir dakika elli sekiz saniyem var.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Alacağımız var Sayın Başkan.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Sayın Başkan -bir dakika elli sekiz saniye var- toplam süre ya gruplara.

OSMAN CENGİZ ÇANDAR (Devamla) - Son söyleyeceğim şudur: Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 46'ncı maddesi ve Türkiye Anayasası'nın 90'ıncı maddesine saygı gösterildiği sürece Türk Dışişlerinin, Türk diplomasisinin önü açılacaktır, Türkiye rahatlayacaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)