GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 1'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:42
Tarih:21.12.2023

DEM PARTİ GRUBU ADINA ZÜLKÜF UÇAR (Van) - Sayın Başkan, Sayın Genel Kurul; sizleri, değerli halklarımızı ve cezaevlerinde bizleri izleyen bütün siyasi tutsakları saygıyla selamlıyorum.

Bütçenin Anayasa Mahkemesi kısmı üzerine söz almış olsam da Anayasa Mahkemesinin yapısı ve işleyişini konuşmak gerekiyor. Bürokratik yapılanma ve siyasal hâkimiyetin yüz yıldır Türkiye'de ayrımcı bir anlayışla sürdürüldüğünü, resmî ideolojinin perspektifini taşıyan bu yapılanmanın bütün kurumlara sirayet ettiğini bu kürsüde defalarca anlattık. Anayasa Mahkemesi de bundan bağımsız değildir. Can Atalay kararı üzerinden yaratılan zahirî çatışmanın tali olduğunu, asıl olanın Anayasa Mahkemesi ile iktidarın ortaklığı olduğunu da defalarca söyledik. Bu ortaklık imha ve inkâr düzenin istikrarı için mutlak şekilde sürdürülmektedir. 1921 Anayasası'nda yer alan nispeten demokratik düzenlemeler sonraki üç anayasayla tamamen silindi ve demokratik teamüller topluma unutturulmak istendi. Kürt halkı, kadınlar, Aleviler ve birçok sosyal kimlik inkâr ve imha politikalarıyla hukukun koruma alanından dışlandı. Devlete esas karakterini veren Türk, Sünni ve erkek üstünlüğü ise günümüze kadar hukuki ve siyasi yapılanmayla hâkim kılındı. Anayasa Mahkemesi işte bu siyasal ve hukuki durumun koruyuculuğunu yapmaktadır, hâliyle demokratik ve adil bir kurum olma imkânı özü gereği yoktur. Bu, böyle bilinmelidir. Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan'ın: "Uzaktan kumandalı yargı da yargıç da olmaz." sözü bunun itirafıdır. Bakın, HADEP kapatma davasında Anayasa Mahkemesinin yaptığı bir değerlendirmeyi hatırlatacağım sizlere: "Türk milleti içinde yer alan farklı kökenden vatandaşlar arasında Türk dil ve kültüründen faydalanma ve katkıda bulunma gibi konularda tam eşitlik anlayışı içinde hiçbir ayrım gözetilmemektedir." Kürt halkına açıkça şu söyleniyor: "Eşit muamele görmek istiyorsanız kimliğinizden vazgeçin ve hâkim Türklüğe itaat edin." Leyla Güven ve Musa Farisoğulları'na yönelik ayrımcı uygulamada, AİHM Demirtaş kararı ve devamındaki ihlallerin sürüncemede bırakılmasında ve daha birçok kararda da bunun somut örneklerini gördük. Bu tavır yıllardır Kürt halkına Türk kimliğini dayatan anlayışın ifadesidir, Kürt çocuklarını Türk varlığına armağan etme cüreti gösteren asimilasyoncu planın hukuk alanından uygulanmasıdır ve HDP kapatma davasıyla aynen sürdürülmektedir.

Öte yandan, Anayasa Mahkemesi üyelerinin tamamının doğrudan ya da dolaylı olarak Hükûmet tarafından seçildiğini de hatırlatmak gerekiyor. Eski İçişleri Bakan Yardımcısı Muhterem İnce Anayasa Mahkemesi üyesi seçildiğinde üç aylık Sayıştay deneyimi dahi oluşmamıştı, İrfan Fidan seçildiğinde Yargıtay deneyimi bir ayını dahi doldurmamıştı; usul ve teamüllere aykırı benzer atamalarla Anayasa Mahkemesi adım adım ele geçirildi, bugün ise sonuçları ortaya çıkıyor. Evet, Anayasa Mahkemesi de bu düzenin bir kurumu olarak ayrımcı rolünü oynamaya devam ediyor.

Değerli milletvekilleri, bütün bu adaletsizlik düzeninin panzehri demokratik cumhuriyettir. Bu, ne geçmişin altın çağı ne geleceğin imkânsız hayalidir, bizzat eşit ve özgür yaşamın kendisidir, baskıcı yönetim ve sömürünün karşısında halkın demokrasi ve emek garantisidir. Bunun ilk adımı Kürt halkının statü talebini, Aleviler için eşit yurttaşlığı içeren, kadınlara özgürce var oluş hakkı tanıyan ve bütün farklılıkları koruyarak demokratik katılımı güçlendiren bir anayasayla atılabilir; bu anayasanın adı demokratik anayasadır. Egemen anlayış değişmek zorundadır, ana dilde eğitim, ulusal statü, özgür, adil ve eşit yaşamı inşa etmek artık kaçınılmazdır. Cesur ve onurlu olanların, özgürlük iradesi taşıyanların ve demokratik yaşam özlemi duyanların yol haritası budur. Aksi, Şeyh Sait'lerden bu yana reddettiğimiz iradesiz yaşam ve itaat düzenidir.

"..."(*) (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)