| Konu: | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 1'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 42 |
| Tarih: | 21.12.2023 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA BİLAL BİLİCİ (Adana) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, sayın milletvekilleri; İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlamadan önce, hayatını kaybeden Kocaeli Milletvekili Sayın Hasan Bitmez'e Allah'tan rahmet, ailesine ve sevenlerine başsağlığı diliyorum.
On beş dakikada Türkiye'nin dış politikasını özetlemek elbette mümkün değildir. Kendime ayrılan süre içerisinde önemli gördüğüm bazı meselelere değinmek istiyorum.
2023 yılında da Hükûmet geçmiş yıllarda dış politikada yaptığı hatalardan dönmenin yollarını aramıştır. Bu çerçevede, özellikle Orta Doğu ülkeleriyle yeniden tesis edilen ilişkilerin geliştirilmesi yönünde adımlar atılmıştır. Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento seçimleri öncesi dönemde derinleşen ekonomik krizin toplum üzerindeki etkilerinin hafifletilmesi için özellikle Körfez ülkeleriyle Türkiye'nin uzun vadeli çıkarlarını kısıtlayacak bazı özel anlaşmalar yapıldığına dair iddialar açıklanmalıdır. Diğer yandan, maalesef Mısır ve Suriye'yle normalleşme sürecinde beklenen ilerleme sağlanamamıştır. Her ne kadar Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah El Sisi ile Cumhurbaşkanı Erdoğan uluslararası bazı etkinliklerde bir araya gelse de Sisi'nin Türkiye ziyareti bugüne kadar gerçekleşmemiştir. Suriye'yle normalleşme konusunda ise Beşar Esad isteksiz davranmaktadır. Partimizin yıllardır işaret ettiği yanlış politikalar nedeniyle bugün Şam yönetimi dâhil çok yönlü ve çok taraflı diyalog tesisinde sıkıntılar yaşanmaktadır. Arap Birliğine geri kabul edilen Suriye artık Türkiye'ye daha üst perdeden yaklaşabileceğini düşünmektedir. Suriyeli yetkililerin Arap Birliği toplantılarında yaptıkları konuşmalarda Türkiye'nin bölge için istikrarsızlık unsuru olduğu ve Arap ülkeleri arasındaki uyumu bozduğu gerekçesiyle Türkiye'ye karşı ortak hareket edilmesi yönündeki akıl almaz açıklamaları durumun vahametini gözler önüne sermektedir. Beşar Esad miadını doldurmuş, meşruiyetini yitirmiş olsa bile Suriye'yle ilişkilerin daha kaotik bir duruma sürüklenmemesi için diyalog şarttır. Bunun da ötesinde, 911 kilometre ortak sınırımızın bulunduğu bir ülkeyle neden ara bulucuların yardımıyla görüşülmektedir? Rusya'nın ve İran'ın Suriye'deki menfaati açıktır. 2019 tarihli Soçi Mutabakatı doğru düzgün işletilememiştir. Türkiye'nin bu iki ülkeyle başlattığı Astana sürecinde de bir sonuç alınamadığı ortadadır.
Orta Doğu'ya değinmişken Gazze'de yaşanan katliam hakkında birkaç cümle söylemek istiyorum. Winston Churchill'in dediği gibi "Eğer bir savaş çıkaracaksanız din üzerinden çıkarın." sözü çok tehlikelidir. 7 Ekimle birlikte uluslararası sistemin çöktüğü, Batı'nın çifte standardının belirgin bir şekilde görüldüğü, Arap ve İslam ülkelerinin ise kendi çıkarları nedeniyle Filistin davası etrafında birleşemediği bir dönemden geçiyoruz. Tüm bunlar çok endişe vericidir. 7 Ekimde Hamas'ın yaptığı nasıl bir terör eylemi ise İsrail'in yaptığı da aynı şekilde, tüm Filistin halkına cinsiyet, yaş gözetmeksizin aşırı güç ve şiddet kullanarak rövanşist davranışı ve kolektif cezalandırma metodu yanlıştır. Türkiye'nin, iki devletli çözüm için daha aktif rol oynamasını ve şiddete bir an evvel son verilerek kalıcı ateşkesin tesisi için diplomatik girişimlerini hem ilgili ülkeler hem de uluslararası kuruluşlar nezdinde artırmasını bekliyoruz. Ama ara buluculuk görevi ülkemiz yerine Katar'ın öncülüğünde ilerlemektedir. Batılı ülkeler ve Hamas ve İsrail-Hamas arasındaki diyalog Katar ve Mısır üzerinden ilerlemektedir. Ayrıca Batılı ülkelerin İran'la diyaloğu ise Katar ve Umman üzerinden devam etmektedir.
Sayın Başkan, Sayın Bakanlar, değerli milletvekilleri; Amerika Birleşik Devletleri'yle ilişkilerimiz dibe vurmuştur. ABD'nin Suriye'nin kuzeyinde PYD/YPG terör örgütüne verdiği destek ise başlı başına ele alınması gereken bir konudur. Sadece geçtiğimiz aylarda yaşananlara bakacak olursak, ABD bir SİHA'mızı düşürmüştür ki bu, NATO tarihinde bir ilktir. Ayrıca Washington PYD/YPG teröristlerine Avenger hava savunma sistemlerini tedarik etmiştir ve YPG militanlarını da korumaktadır. İktidar, müttefikimiz olduğunu her vesileyle vurgulayan ABD'ye bu konularda gerekli tavrı gösterebilmiş midir ve güven bunalımını ortadan kaldıracak planlar var mıdır, bunlar nelerdir? Günümüz gerçeklerine diplomasinin önemli figürlerinden Henry Kissinger'in öngördüğü gibi duygusal ya da ideolojik değil realpolitik bakmak şarttır. Türkiye ABD ile arasındaki derin güven bunalımı nedeniyle F-35 programından çıkarılmakla kalmayıp aynı zamanda istediği F-16'ları hâlâ alabilmiş değildir. Türkiye ile ABD arasındaki asimetrik ilişki Türkiye'nin çıkarlarına zarar vermektedir. F-16 meselesi ve hatta Eurofighter uçaklarının tedariki, İsveç'in NATO üyeliği bir şantaj meselesi hâline gelmiştir. ABD, Yunanistan ile arasındaki denge politikasını sonlandırarak Yunanistan'dan yana bir tutum benimsemiş, IŞİD'le mücadele konusunda YPG gibi bir terör örgütüyle iş birliği yapmayı tercih etmiştir. Amerika Yunanistan'la imzaladığı karşılıklı savunma iş birliği anlaşması ile son iki senede Yunanistan'da kullandığı askerî üs sayısını birkaç taneden hava, deniz ve kara olmak üzere 8-9 üsse çıkarmıştır; personel sayısı da ciddi manada artmıştır. Bu üslerin içinde en dikkat çekeni ise Türkiye sınırına yakın olan Dedeağaç'tır. Peki, bunun karşılığında ne yapılmıştır? Türk-Amerikan ilişkilerinin bu parametreler çerçevesinde sürdürülebilirliği var mıdır? İki ülke arasındaki kangrenleşmeye başlayan sorunların çözümü için ne yapılmaktadır? ABD ile ilişkiler karşılıklı çıkar, kazan kazan temelinde yeniden gözden geçirilmeli, ABD'nin teröre verdiği desteğin sonlandırılması için her düzeyde girişimler artırılmalıdır. Batı'nın her zamanki taraflı, tipik ve eski yöntemiyle Türkiye'ye karşı Yunanistan kartını kullanması da yararsızdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliğiyle olan müzakere sürecimiz de tıkanma noktasına gelmiştir. AB'nin geçmişten bu yana bazı taahhütleri yerine getirmediği, belirli AB üyesi ülkelerin kendi gündemleri doğrultusunda süreci baltalamaya çalıştığı aşikârdır ancak Türkiye'de on yılı aşkın süredir demokrasi ve insan haklarındaki geriye gidiş, reform sürecine dönmedeki isteksizlik ilişkilerin akamete uğraması önündeki ana nedenlerden de biridir. Türkiye'nin süratli bir şekilde reform sürecine dönmesi ve demokrasisini güçlendirmek için adım atması şarttır. Bu vesileyle belirtmeliyim ki AB ile ilişkileri yürüten kurumun bir türlü kalıcı bir hüviyete sahip olamaması da Brüksel'e yanlış mesaj vermektedir. Bu çerçevede, önce Genel Sekreterlik olan, sonra Bakanlığa dönüşen, sonra da yeniden Dışişlerine bağlanarak bir Başkanlık hâline getirilen AB Başkanlığının Bakanlığa dönüştürülmesi ve Türkiye'deki tüm ilgili kurum ve kuruluşlarla birlikte reform sürecinin yürütülmesi için çalışmalara gecikmeksizin başlanmasını bekliyoruz. Ayrıca, AB'nin Türkiye'nin birincil ticaret ortağı olduğu düşünüldüğünde gümrük birliğinin modernizasyonu öncelikle ele alınmalıdır.
AB'yle sorunlu konularımızdan bir diğeri ise vize meselesidir. İş insanlarımız, öğrencilerimiz, tır şoförlerimiz Schengen vizesi almakta büyük sıkıntılar yaşamaktadır. Vize ret oranları her geçen yıl daha da artmaktadır. AB'yle üyelik müzakereleri yürütmeyen, üyelik beklentisi dahi olamayan birçok üçüncü ülkenin vatandaşları Schengen bölgesine vizesiz seyahat edebilirken bizim vatandaşlarımız ayrımcı muameleye maruz bırakılmaktadır; bu da kabul edilebilir değildir. Hükûmetin bu konuda somut tedbirler alması ve ilk aşamada tam vize serbestîsi olmasa da vize kolaylığı sağlanması yönünde çalışmaların bir an evvel başlatılmasını bekliyoruz.
Göç meselesi ise Ankara-Brüksel hattındaki bir diğer sorundur. AB, Türkiye'nin tüm sorumluluğu üstlenmesini beklemektedir. Sayın milletvekilleri, Yunanistan'ın geri itmelerine rağmen fatura Türkiye'ye çıkarılmaktadır. AB'yle göç konusunda ortak sorumluluk üstlenilmesi anlayışıyla yeniden bir diyalog başlatılmalıdır. AB'nin Türkiye'ye Afrika ya da Mağrip ülkeleri gibi davranmasına kesinlikle izin verilmemelidir. Türkiye mülteci çemberi içerisinde göç edenler için bir yolgeçen hanı hâline gelmemelidir, ülkemiz mülteci ambarı durumuna da dönüşmemelidir.
Sayın milletvekilleri, ayrıca, Kıbrıs konusunda ise tüm formüller denenmiş ancak Rum tarafının uzlaşmazlığı nedeniyle onlarca yıldır çözüm yönünde bir ilerleme kaydedilememiştir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin tanınırlığının sağlanması için daha fazla çaba gösterilmelidir. Önümüzdeki dönemde özellikle Türk devletlerinin KKTC'de temsilcilik açmaları sağlanmalı, KKTC'nin uluslararası toplumlara resmî adıyla katılımı temin edilmelidir. Bir yandan KKTC'nin tanınması yönünde adımlar atılırken diğer yandan da Rum kesiminin Türkiye'nin AB üyelik sürecini ipotek altına almaması ve Doğu Akdeniz'de Türkiye ile KKTC çıkarlarına ters düşecek hareketlerde bulunmaması için çalışmalar yapılmalıdır. Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin ve KKTC'nin haklarını ihlal edecek herhangi bir girişim sürdürülebilir değildir ve bunlara müsaade edilmemelidir.
Kıymetli Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakan; Rusya'yla seçim dönemi öncesinde yürütülen ilişkilerde Hükûmetin ekonomik krizin daha da derinleşmemesi için Kremlin'den enerji ödemeleri başta olmak üzere bazı tavizler istediği yönünde vahim iddialar bulunmaktadır. Bu durum ülkemizin itibarını derinden sarsmakta, Rusya'yla olan ilişkilerimizin sağlıklı bir zemine oturtulamamasına sebebiyet vermektedir. Bununla beraber, Rusya'yla ilişkilerimiz Batı dünyasındaki imajımızı da zedelemektedir, yaşananlarla birlikte dengeli bir ilişki olmayıp tek taraflı bir ilişki hâline evrilmiştir.
Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmeleri esnasında, Hükûmetin dış politikada ortaya koyduğu hedefleri Dışişleri Bakanlığının mevcut personel sayısıyla yerine getirmesinin mümkün olmadığını da belirtmiştim. Ayrıca, üçüncü ülkelerde milyonlarca dolarlık binalar inşa ediliyor ya da satın alınıyor ancak Afrika'da, Latin Amerika'da ve Uzak Doğu'daki birçok yurt dışı temsilciliğimizde misyon şefi ve 1 kariyer memur durmaktadır.
Son olarak; F-16 konusunda ise ABD yönetimi iradesini ve samimiyetini ortaya koymalı. Geçtiğimiz günlerde İsrail'e ve bundan önceki yıllarda ise Suudi Arabistan, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri'ne silah satış işlemini nasıl acil satış onayıyla gerçekleştirdiyse, Başkan bu yetkisini, Kongre bahanesi arkasına saklanmadan ülkemiz için de kullanabilir. Acil satış metodu teknik olarak mümkündür ve bunun yapılması gerekmektedir.
Son olarak; ortaya konulan Türkiye Yüzyılı hedefleri için Türkiye'nin tarihsel imajı, barış, istikrar, savunma, teknoloji, eğitim alanında gelişmeler ve tüm vatandaşlarına özgürlük sunabileceği sonu olmayan bir yolculuktan geçmesi gerekir. Ama bu yolculuk için de İspanyol bir atasözü vardır: "Eğer ortada yol yok ise yürümeye devam et ki yollar yürüdükçe ortaya çıksın."
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum efendim. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)