| Konu: | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 9'uncu Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 41 |
| Tarih: | 20.12.2023 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Değerli milletvekilleri, bugün özelleştirmeleri konuşacağız. Bizlere yıllarca bir özelleştirme masalı anlatıldı. Öyle ki özelleştirme her derde deva, mucize bir ekonomik kurtuluş reçetesi gibi sunuldu. Oysa, özelleştirmeler yoluyla sermayeye aktarılan kamu varlıkları halkın birikimiyle oluşturulmuş ve halka ait varlıklardır; asıl amaçları kâr değildir, asıl amaçları zaten vergileriyle bunların kaynaklarını yaratmış olan halka hizmettir, kâr değildir. Dolayısıyla bu özelleştirme yoluyla kamu varlıklarının zarar ettiği gerekçesiyle satıldığı kocaman bir yalandır. Peki, hakikat nasıl? Adım adım bunu konuşmaya başlayalım.
Sadece kamu işletmeleri değil üstelik kamu hizmetleri de özelleştirildi; eğitim ve sağlık gibi temel kamu hizmetleri de hizmeti kullananı müşteri olarak etiketleyip ona göre kâr elde eden kuruluşlar hâline dönüştürülmek istendi. Kamu istihdam politikası değişti. Özelleştirme sonucu yapılan işten çıkarmalarla işçi sınıfı, emekçiler kazanılmış haklarından kayba uğradı. Özelleştirme 1986'da başladı ama son yirmi bir yıldır ülkeyi yöneten AKP iktidarı, sınır tanımayan özelleştirmeler iktidarıdır. Hatırlarsınız, küresel finans kapitalinin sesi Financial Times "Türkiye'de yatırım yapmak" diye bir rapor yayımlamıştı. Bu raporda "Kamuoyu karşı çıksa da kamu varlıklarını satmak AKP için bir tutkudur." diyordu. AKP'nin işçinin, emekçinin, halkın varlıklarını satma tutkusunu sıralamak istedik. Nedir AKP iktidarı döneminde satılan kamu kuruluşları: TÜRK TELEKOM, TÜPRAŞ, PETKİM, TEKEL, SEKA, Sümer Holding, SSK eczaneleri ve ilaç fabrikası, birçok ildeki şeker fabrikaları, limanlar, tersaneler, demir yolları. AKP'nin sattıklarını sıralamaya çalıştık, sayfalar yetmedi, buradan köye yol oluyor sayfalar. Merak edenlere dosyayı gösterebilirim, şimdi hepsini saymaya vaktim yok. Peki, satılanların ardından kamuoyunun eline ne geçti? Ne geçti, söyleyelim: Özelleştirme gelirlerinin büyük bir kısmı borçlara ve inşaat sektörlerine gitti yani kârlar özelleştirildi, zararlar toplumsallaştırıldı. Zararlar işçi ve emekçinin cebinden çıktı. Blok satış yöntemleriyle sermayenin tekelleşmesi sağlanırken halk yoksullaştırıldı. Bu arada, Kamu İhale Kanunu yirmi bir yılda 192 kez değişti. Kanunda asıl yöntem olarak belirlenen açık ihalenin oranı yıllar içinde düştükçe düştü. Bilhassa yandaş sermaye kuruluşlarına peşkeş çekilen kamusal varlıklarla kamusal yararlar ülkesi yaratıldı. Bu yararlar da yandaş şirketlere peşkeş çekilen yararlar kuşkusuz. Türkiye'de 5 şirket, dünyanın en yüksek tutarlı ihale kazanan 10 şirketi arasında. Bakın, özelleştirme sürecinin sonunda 5'li çeteden Cengiz-Limak-Kolin ortaklığı 5 farklı elektrik dağıtım şirketinin sahibi oldu yani 20 milyondan fazla bir nüfusun elektrik ihtiyacı, iktidarın her daim sırtını sıvazladığı ve tek amaçları kârlarına kâr katmak olan bu malum yağma, sömürü çetesinin eline verildi. Tabii hem elde ne var ne yok satılınca hem de özelleştirmelerin foyaları dökülünce bu sefer başka bir ad altında özelleştirmelere devam edildi: Kamu-özel ortaklıkları. Biliyorsunuz Türkiye'de kamu-özel ortaklığı modeli 2006'da kiralama karşılığı sağlık tesisi yaptırılmasıyla sağlık alanında başladı. Dönemin Sağlık Bakanı "Yaptığımız iş özelleştirme değildir." diyordu ancak 2024 bütçesinde yine bu yalanın itirafı geldi "Bu da bir özelleştirmedir." dendi. Boşuna demiyoruz, AKP iktidarı yalan ve gasp iktidarıdır diye.
Kamu-özel ortaklığıyla daha tesisler ortada yokken sermayeye kaynak transferi sözleşmeyle sağlanıyor. Bu yolla yandaş müteahhitlere bütçeden aktarılan bu kaynaklar yanında ayrıca özellikle köprü, alt geçit, paralı yollarda dünya ortalama fiyatlarının çok çok üstünde fiyat politikasıyla halktan gelir transfer edilmektedir. Bakın, bu garanti ödemeleri için 2024 yılı bütçesinden tam 162 milyar 435 milyon lira çıkacak, bu bütçeyle yüzlerce öğrenci yurdu yapılabilmesi mümkündür. Bütçe teklifine göre Avrasya Tüneli'ne 4,9 milyar lira, köprü ve otoyollara 73 milyar 830 milyon, şehir hastanelerine ise 83,6 milyar lira ödeme yapılacak. Orta vadeli programda esas alınan ortalama dolar kuruna göre bu projeler için gelecek yıl 4,7 milyar dolar ödenecek. Kamu-özel ortaklığı projeleri için 2017-2023 yılları arasında bütçeden toplam 221 milyar lira harcandı. Oysa iktidar ne diyordu: "Cebinizden tek kuruş çıkmayacak." Bütçede Avrasya Tüneli için 2026'da ödeme yapılması öngörülüyor, bu ödemenin miktarı da 7,7 milyar. Eski Ulaştırma Bakanı Adil Karaismailoğlu 2026'da minimum trafik garanti sayısına erişilmesinin öngörüldüğünü anlatıp para ödenmeyeceğini söylüyordu. Ne oldu? Hani ödeme yapılmayacaktı? Hani cebimizden tek kuruş çıkmayacaktı? Bir bir yalanlar ortaya dökülüyor.
Gelelim şehir hastanelerine: 2024 yılında şehir hastanelerine bütçeden hizmet bedeli adı altında 26 milyar 143 milyon TL, kira bedeli olarak da 57 milyar 554 milyon TL olmak üzere 83 milyar 697 milyon lira ödeme yapılacak. İktidarın "Beş yıldızlı otel konforunda." diyerek propagandasını yaptığı şehir hastanelerinde 2017-2023 döneminde 102 milyar 206 milyon lira ödeme yapıldı. Hastane başına düşen bütçe harcamalarında şehir hastaneleri devlet hastanelerini 6'ya katlamış durumda. Dolayısıyla biz diyoruz ki bu şehir hastanelerine aktarılan kaynak devlet hastanesi olarak icra edilseydi 600 yataklı 875 adet devlet hastanesi yapılması mümkündü. Üstelik şehir hastanelerinin verdiği hizmetler apayrı bir konu; zamanım yok, onu es geçiyorum bu yüzden.
Şimdi, dolayısıyla kamu yararı adına yürütüldüğü iddia edilen bu sağlık tesislerinin sözleşmeleri, ödemeleri ve faturalar "ticari sır" denilerek saklanmaktadır. Biraz önce Ceylan arkadaşımızın ifade ettiği gibi her şey sır. Kamu-özel ortaklığı sözleşmeleri Meclis ve Sayıştay denetiminden de kaçırılmış durumda. Devlet hastanelerinin yüzde 70 doluluk oranıyla çalışacağını yani müşteriyi de garanti ediyor devlet. Özetle, sermaye için kamu arazileri peşkeş çekildiği gibi kâr ve talep güvencesi de sağlanıyor.
Gelelim yeni duruma, şimdi de sağlıktaki bu durum ortadayken 2011'de "eğitim kampüsleri" adı altında eğitime de el atılmış vaziyette. Eğitimde dinselleşme ile özelleştirme iç içe yürütülüyor, aynı şeyi eğitim alanında da yapmayı planlıyor AKP iktidarı.
Şimdi, özet olarak diyoruz ki kamu-özel ortaklığı modeli, halkın sağlık, eğitim, ulaşım, haberleşme gibi en temel haklarına saldırıdır; yoksullaştırılan işçi, emekçi kesimlerinin cebine el atmak, onları tekrar tekrar yoksullaştırmaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Saki, lütfen sözlerinizi tamamlayın.
ÖZGÜL SAKİ (Devamla) - Tamamlıyorum.
Bizler, sermaye açısından yeni bir değerlenme ve rant alanı, çalışma ilişkilerini esnekleştirme ve güvencesizleştirmenin bir aracı olan özelleştirme politikalarını teşhir etmeye devam edeceğiz. Halkın birikimiyle oluşturulmuş ve halkın varlıkları olanı, işçiye, emekçiye, yoksula ait olanı, müşterek olanı, gasbedilen haklarımızı geri almak için kesintisiz mücadelemize devam edeceğiz. Hiç kuşkunuz olmasın size rahat vermeyeceğiz, bizim olanı geri alacağız. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)