Konu: | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 8'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 40 |
Tarih: | 19.12.2023 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA İBRAHİM AKIN (İzmir) - Sayın milletvekilleri, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı bütçesi üzerine DEM PARTİ adına söz almış bulunmaktayım. Gerçi Bakanımız yok ama umarım bizim sözlerimizi duyar.
Sözlerime başlamadan önce, 19 Aralıkta yaşanan Maraş katliamını, cezaevi katliamını ve Taybet ananın vahşice katledilmesini unutmayacağız.
Baştan ifade edeyim ki üzerine konuştuğumuz bu bütçenin özeti, bir yanda AKP iktidarının ve çeteleşmiş şirketlerin olduğu, diğer yanda da halkın, doğanın ve yaşam alanlarının bulunduğu bir denklemden ibarettir. Bu denklemin mevcut hâli AKP ve ortakları için kazan kazan durumundadır ama halk, doğa ve yaşam alanları için ise kaybetmek şeklindedir.
Sayın milletvekilleri, iktidarın iklim krizi karşısında çözüm arama samimiyetini anlamak için söylediklerine değil yaptıklarına bakmak gerekiyor. Örneğin, Muğla'daki üç termik santral hakkında yargı kararına rağmen kapatmama kararı bunun bir örneğidir. İktidar iklim krizini gerçekten dert etseydi bu santralleri yıllar önce kapatması gerekiyordu. AKP iktidarının iklime, çevreye, doğaya bakışına göre, parasını veren her şeyi satın alabilir, ödediği kadar tahrip edebilir; iklimi bozma hakkını satışa çıkarıyorlar. İktidar karbon piyasası oluşturmak için bir düzenleme yapma girişiminde, bunun anlamı şu: Parasını ödeyen, atmosfere karbon salma hakkını satın alabiliyor, iklim bile alınıp satılabilen bir nesne hâline getirilmeye çalışılıyor.
Sayın milletvekilleri, bu Bakanlık kendine "Çevre Bakanlığı" diyorsa havasıyla, suyuyla, iklimiyle, ormanıyla tüm ekosistemi içine alan bir koruma politikası gerçekleştirmesi gerekir. AKP iktidarı dönemi boyunca her yıl yaklaşık 400 milyon metrekare alan orman vasfını kaybetmiştir. Daha geçtiğimiz hafta, tek adamın imzasıyla 11 ilde 1 milyon metrekareye yakın alan orman dışına çıkarıldı. Bu alanların yarın öbür kısmıyla ilgili de neler yapılacağını herkes biliyor, tabii ki imara açılacak. Bu iktidarın çevreyi "şehircilik" dediği inşaatçılığa meze ettiği çok açık bir şekilde gözüküyor. AKP'nin şehircilikten anladığı tek şey var; beton, inşaat ve rant. Bakın, bunu yaparlarsa, Bakan bunu yaparsa AKP iktidarının kayyumu neler yapmaz ki? Batman'da 19 Kasımda sağanak yağış sele dönüştü, Batman'ın bir yanı sele teslim oldu; yaşanan sel felaketinde yurttaşlarımız hayatını kaybetti, onlarca aile evsiz kaldı. "Bunun konumuzla ne ilgisi var?" derseniz; orada İluh Deresi var, bu dere hem kötü kokuyor ve aynı zamanda her türlü olumsuzluğu yaşıyor, yağış sırasında taşkınlara yol açıyor. Seçimle işbaşına gelen HDP'li belediye bu derelerin ıslahı için çalışma başlatmıştı, AKP'nin atadığı kayyum ise bu çalışmaları sürdüremediği gibi bölgeyi rezerv alanı olarak ilan etti.
Yine, Botan Çayı kenarında ve Van Gölü'nde AKP'li kayyum belediyeleri tarafından dökülen çöpler ekosisteme zarar veriyor, çay kenarına ve Van Gölü'ne dökülen çöpler etrafında ağır bir koku yayılıyor, rüzgârın etkisiyle bu kokular daha çok yayılmaya devam ediyor. Üstelik, Botan Çayı'ndan içme suyu olarak da yararlanılıyor. HDP Belediyesi döneminde başlatılan ve 2021 yılında tamamlanan Entegre Katı Atık Bertaraf Tesisi dururken Çatak Belediyesi çöplerini Botan Çayı'na, Erciş Belediyesi de çöplerini Van Gölü'ne döküyor; her 2 belediye de AKP'nin kayyum atadığı ve yönettiği belediyeler. Çöpleri tesise götürmeyi maliyetli buldukları için en yakın yerlere boşaltıyorlar. Oysa asıl büyük maliyet doğanın katledilmesi. AKP'li kayyumlar doğayı en ucuz şey olarak görüyorlar. İşte AKP'nin şehircilik anlayışı böyle; işte kayyum yönetimi, işte demokrasi anlayışı.
Sayın milletvekilleri, 6 Şubat depreminin acısı hâlâ çok taze. Bu iktidar 2018'de bir imar affı çıkardı. Deprem bölgesinde, 10 ilde imara aykırı olarak 300 bine yakın konuta "Oturulabilir." denildi ve ruhsat verildi. İktidarın göz yumduğu bu binalar insanlarımıza mezar oldu. Üstelik, dönemin Bakanı övünerek çıkıp imar affı karşılığında 7,5 milyar lira topladıklarını söyledi. Bunu söylerken de açıkçası utanmadı.
İktidar, geçtiğimiz günlerde depremi de bahane ederek Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun'da bir değişiklik yaptı. Yapılan değişiklik yerleşim yerlerini rezerv alan ilan etmenin önünü açtı. Bu uygulamanın ilk örneği de deprem bölgesi olan Hatay'da hayata geçirilmeye çalışılıyor. Hani derler ya "Koyun can derdinde, kasap et derdinde." diye, AKP iktidarı aynı bu zihniyette; millet can derdinde, sizin şehircilik anlayışınız rant derdinde.
Sayın milletvekilleri, yasadaki rezerv alanı değişikliği konusunda Sayın Bakan televizyona çıkıp "Kimsenin malında mülkünde gözümüz yok." dedi ama aynı programda gerçek niyetini de ağzından kaçırdı. Hasarlı binaları dönüştürdüklerinde, ödeme yapmayan vatandaşlar o evleri çocuklarına miras bırakamayacak. Spiker bunu sorduğunda Bakan diyor ki: "E, olacak o kadar." İşte, bunların şehircilik anlayışı böyle. Bu anlayıştaki bir iktidarın ne çevre umurunda olur ne de sağlık ve güvenli bir şehircilik ne de halk. Lafa geldiğinde mangalda kül bırakmayan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, çevre ve doğa katliamıyla ilgili şimdiye kadar ne sorulduysa lafı dolandırdı ya da sorularımızı duymazlıktan geldi. Komisyon görüşmeleri sırasında Bakana İç Anadolu'da kuruyan göller ve neden önlem alınmadığı soruldu. Bakanlığın bütün göller için verdiği cevap şöyle: "İklim değişikliği olduğu için kuraklık var ve göl suları çekildi." Peki, o zaman iklim değişikliğine neden olan termik santrali neden kapatmıyorsunuz? Bakanlık yine topu taca atıyor. "Onlar ÇED dışı olduğu için." diyor. Ne kuruyan göller konusunda bir şey yapıyorsunuz ne de iklim değişikliğini önleme konusunda samimi çabanız var. Gerçekten, çevre için siz ne yapıyorsunuz? Yine, Komisyon çalışmaları sırasında 3 ayrı milletvekili Bakana Akbelen'de neden orman katliamı yapıldığını sordu. Bakanlığın hepsine verdiği standart bir cevap var: "Yeniköy Termik Santrali 1986'da devreye alındı." diyor. 1993'teki yönetmeliğe göre de bu santraller ÇED dışıymış. ÇED yönetmeliği buna izin vermiyor olacak. Torba kanun çıkarmaya gelince hızlısınız, iktidara geldiğiniz günden bu yana ÇED yönetmeliği tam 15 kez değişmiş durumda. Yönetmeliği değiştirmeyi mi beceremiyorsunuz da ÇED yönetmeliğine bahane buluyorsunuz? Dolayısıyla burada samimiyete davet ediyoruz.
Sayın milletvekilleri, Çevre Bakanlığı eylem planında 2030'da emisyon miktarının yüzde 41 azaltılabileceğinden bahsediliyor. Bu konuda dikkatinizi şu noktaya çekmek istiyorum: Emisyonu yüzde 41 azaltma demek... Herkes sanıyor ki bugünkü rakam yüzde 41 aşağı inecek. Oysa öyle değil hedefi tam tuttursalar bile 2030'da, 2053'e kadar emisyon miktarı artmaya devam edecek. Kavramlarla oynamakla yetinmeyin, gerçekleri söyleyin. Bakın, Türkiye 2021'de atmosfere 564 milyon ton karbondioksit yayıyor, Hükûmet ise "2030'da atmosfere salınacak karbondioksit miktarı en az 400 milyon ton civarında olacak." diyor. Geçtiğimiz hafta sonuçlanan COP 28 Zirvesi'nde Türkiye fosil yakıtlardan çıkış konusunda ilk günden itibaren hep karşı çıkan ülkelerin başında yer aldı. Hem "sıfır emisyon" diyeceksiniz hem fosil yakıtlardan çıkışa karşı çıkacaksınız. Bu nedenle, bakılırsa açık bir tutarsızlık var. Çevre Bakanlığını çevre ve iklim konusunda samimiyete davet ediyoruz.
Sayın Milletvekili, Uluslararası COP 28 Zirvesi bu yıl Dubai'de yapıldı. COP 28 birçok bakımdan farklı düşündüğümüz, muhalif olduğumuz yanları olan bir zirve fakat yine de iklim krizi karşısında devletin ortak kararlar çerçevesinde hareket etmesi açısından bu toplantıları biz de izliyoruz. Türkiye 12 Aralıkta biten Dubai'deki COP 28'e 1.045 delegeyle katıldı ancak zirvede başta fosil yakıtlar olmak üzere bütün kararlara itiraz edildi. 12 karar alındı, bunun 9 tanesine Türkiye şerh koymuş durumda ve bildiriyi imzalamamış durumda. Bunların başında da fosil yakıtlarla ilgili konu geliyor. Öte yandan şunu da merak ediyoruz: Dubai'ye 1.045 kişiyle gittiniz, herhangi bir karar almadan geldiniz. Buraya gezmeye mi gittiniz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, toparlayın.
İBRAHİM AKIN (Devamla) - Gerçi imza atsanız bile bunlara uymuyorsunuz ama şunu söylemek isteriz son olarak, Sayın Bakana buradan bir şey daha sormak istiyorum: Yurttaş ekokırım yasa tasarısını 29 bin imzayla bu Meclise sundu. Biz bunu çok önemli ve doğru buluyoruz ve arkasında olduğumuzu ifade etmiştik. Bu konuda Bakanlığın herhangi bir çalışması söz konusu mudur?
Biz bu ülkenin bütün kaynaklarının, parasının pulunun şirketlerden, sermayeden, bir avuç zenginden yana kullanılmasına karşıyız; insanı, emekçileri, doğayı, iklimi, bütün canlı yaşamını gözeten bir bütçe olmasını istiyoruz. Bu toplumdaki her insanın sağlıklı, güvenli, yaşanabilir bir konutta, çevre dostu kentlerde yaşama hakkı var. Havanın, suyun, toprağın, doğanın hakları var. İktidarın bütçe teklifini bu bakımdan kabul etmiyoruz. DEM PARTİ olarak bu bütçeyi kabul etmemiz mümkün değil. Buna karşı tutumumuzu açık bir şekilde ifade ediyoruz.
Partim ve şahsım adına saygılarımı sunuyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)