| Konu: | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 8'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 40 |
| Tarih: | 19.12.2023 |
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA İSA MESİH ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı üzerine konuşacağım.
Tabii ki deprem bölgesini, depreme hazırlık konusunu konuşacağız. Tarihsel zenginliğini koruyan, afetlere dayanıklı, gelecek nesillere gönül rahatlığıyla bırakacağımız şehirleri inşa etmeyi konuşacağız, özellikle de İstanbul'u konuşacağız.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin en büyük gerçeklerinden biri hiç şüphesiz ki deprem gerçeği. Deprem konusu hayatımızın önemli bir gerçeği. Depreme engel olmamız mümkün değil ancak depremin oluşturacağı zararlara karşı alınabilecek tedbirler elbette ki var. Yapılması gereken şey, doğru bir şehircilik anlayışı ortaya koymak; yapılması gereken şey, şehirlerimizi depreme hazır hâle getirmek. Onun için, önemli gördüğüm bir hususu tekrar tekrar buradan paylaşmak istiyorum: Biz depremden sonra arama kurtarma faaliyetleriyle övünen bir ülke olmak istemiyoruz, biz depremden sonra yapılan binalarla da övünen bir ülke olmak istemiyoruz; biz depremde yıkılmayan binalarıyla övünen bir ülke olmak istiyoruz. Evet, hedef bu olmalı, yıkılmayan binalar.
Barınma hakkı, temel bir insan hakkı olup Anayasa'yla da güvence altına alınmıştır ancak ne var ki vatandaşımızın konut sorunu bir türlü çözülememiştir. Burada değerli bir büyüğümün sözü aklıma geliyor: "Atalarımız bize koskoca bir yurt bıraktı ama biz üzerinde bir ev yapacak toprak bulamıyoruz." demişti değerli bir büyüğüm.
Bunun yanında, şehirler depreme hazır hâle getirilememiştir. Siz üzerinize düşeni yapmazsanız, tedbir almazsanız sonra da buna "kader" dememelisiniz, böyle bir kader inancımız yok değerli milletvekilleri. TOKİ binaları yıkılmayınca bu "başarı" olacak; evet, başarıdır ama öbür tarafta "kader" diyeceksiniz. Bunu asla kabul etmiyoruz. İşte, daha fazla gecikmeden gereken önlemler alınmalı diyoruz.
Değerli milletvekilleri, 6 Şubatta Kahramanmaraş depremiyle yıkıldık. Bu büyük acıyı hâlâ yüreğimizde yaşıyoruz. Ben, depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza bir kere daha rahmet, yaralı vatandaşlarımıza acil şifalar diliyorum ve bir kere daha geçmiş olsun Türkiye diyorum.
Biz, deprem konusuna siyasetüstü bir konu olarak bakıyoruz. Maalesef buradaki bir zihniyet sorununu da üzülerek görüyoruz. Zihniyet sorunu uyarısı yaparken de -bunun altını özellikle çiziyorum- parti ayrımı da gözetmiyoruz. Bu mesele dert etme sorunudur değerli milletvekilleri; dert edilmedi şehirlerimiz. Az önce de dedim, Maraş depremi bağıra bağıra geldi, hiçbir önlem alınmadı maalesef. Sayın Bakan beş altı yıl önce de aynı görevi yapıyordu. Şimdi sormak istiyorum: O zaman Maraş için, Adıyaman için ne yaptınız Sayın Bakanım? Bunu da gerçekten samimiyetle soruyorum ama lütfen, eski İçişleri Bakanı gibi "Biz İstanbul'a konsantre olmuştuk." demeyin. Sayın Cumhurbaşkanı yirmi yılda en az 20 kere Maraş'a gitmiştir değil mi değerli milletvekilleri? Ya, Allah aşkına, keşke bir kere kürsüden, sahneye belediye başkanını çıkarsaydı "Gel bakalım Başkan buraya. Maraş bir deprem bölgesi. Büyük Maraş depremi bekleniyor. Sen Maraş'ı depreme hazırlamak için ne yaptın?" diye vatandaşın önünde bir kere sorsaydı; emin olun değerli milletvekilleri, Maraş'ın kaderi de Malatya'nın kaderi de farklı olurdu ama maalesef bu anlamda dert edilmediğini üzülerek görüyoruz.
Deprem bölgesinden bahsetmişken, ağustos sonu, eylül başı gibi on günlük bir deprem ziyaretim oldu. Oradaki gözlemlerimi bir rapor olarak da Mecliste paylaşmıştım, bütün milletvekillerine gönderdim, Sayın Bakanımıza da iletmek istemiştim ama -bu da bir sitemim olsun- iki buçuk ay sonra ulaştırma imkânımız oldu. Konut sorunu önemli bir sorun deprem bölgesinde. Ben burada, ekim başında konut sorununa dikkat çekmiştim, arkadaşımızla -bakın, bu gözlemi aktarmıştım; deprem bölgesini, 9 şehri gezdim, ilçeleri gezdim- "Deprem bölgesine yeterli konut yapılamıyor." diye bir tespitimi paylaşmıştım. Burada arkadaşlarımız "Devlet sayıyla konuşur." dedi, ben de "Devlet önce vicdanıyla konuşur." demiştim. Bakın, Sayın Bülent Tüfenkci benim konuşmama hitaben çıktığında "184 bin konut yıl sonuna kadar yapılacak." demişti, "Sayılarla ilgili bir sorun var." demiştim, Sayın Cumhurbaşkanımız geçen gün beni doğruladı, sağ olsun, "46 bin konutu yıl sonuna kadar teslim edeceğiz." dedi. Evet, bu rakam doğrudur, gözlemlerimiz de doğruluyor arkadaşlar. Ya, burada söylemek istediğim şey şu: Açık aramak değil, fayda adına yapıcı bir siyaset yapmaya çalışıyoruz. Lütfen, iktidardaki arkadaşlarımız, sayın bakanlarımız, muhalefetin de yapıcı muhalefetine bir kulak verin.
Evet, deprem bölgesinin başka sorunları da var, konteyner ihtiyacı önemli bir sorun, içme suyu sorunu önemli bir sorun, yerinde ayrışma önemli bir sorun, şehirlerin normalleşme süreci maalesef uzuyor, eğitim faaliyetlerinde aksamalar var; bütün bunları tekrar buradan paylaşmak istiyorum.
Şimdi, gelelim İstanbul'a, İstanbul depremine hazırlık konusuna. Ben İstanbul depremini "Türkiye depremi" olarak niteliyorum çünkü İstanbul yıkılırsa Türkiye yıkılır. İstanbul depremine hazırlık konusunda maalesef bugüne kadar gerçekçi adımlar atılmamıştır, bunun da altını tekrar çiziyorum, burada da parti ayrımı gözetmiyorum, İstanbul konusunda gerçekçi adımlar atılmamıştır. Burada da değerli hocamız Süheyl Ünver'in bir sözü aklımıza geliyor: "İnsan bu dünyada bahtiyar olmak isterse İstanbul'u ihmal etmemelidir." diyor değerli değerli hocamız. Maalesef, İstanbul ihmal edilmiştir, İstanbul'un can güvenliği sorunu, deprem gerçeği gün gibi ortadayken maalesef bu konuda gerçekçi adımlar atılmamıştır. Sayın Bakanımız "Daha geçen ay kanun çıkardık." diyebilir ama şunun da altını çiziyoruz: Bu kanun İstanbul'u dönüştürmek için yeterli bir kanun değildir, İstanbul'u daha bütüncül olarak ele almak zorundayız. İstanbul İl Başkanlığı yaptım, İlçe Başkanlığı yaptım. İstanbul'un sokaklarını gördüğümde benim uykularım kaçıyor; buradaki bütün milletvekillerinin, Sayın Bakanların da uykusunun kaçması gerekir diye düşünüyorum.
Tabii, burada "İstanbul ihmal edilecek bir şehir değil." dedik. Son beş yıl da dâhil olmak üzere, ondan önceki dönemler de dâhil olmak üzere, İstanbul'un depreme hazırlık konusu maalesef ihmal edilmiştir, burada gerçekçi adımlar ortaya atılmamıştır. Şimdi, biz diyoruz ki: İstanbul için kucaklaşalım, İstanbul'un geleceği için, Türkiye'nin geleceği için ortak bir akıl ortaya koyalım.
İstanbul depreminin sürecine hazırlıkla ilgili bazı öneriler paylaşmak istiyorum. "Daha bütüncül bir bakış açısı sunulması gerekir." dedik. Bu konuda, konunun bütün paydaşlarının bir arada olacağı bir İstanbul masası oluşturulmalıdır, İstanbul'a özel bir yasa çıkarılmalıdır. İstanbul'u parsel parsel rezerv alanlarıyla dönüştüremeyiz; bunun da altını özellikle çizmek istiyorum.
Yine, tabii, burada bir başka zihniyet sorununa dikkat çekmek istiyorum. Deprem toplanma alanları belirlenmişti, bu deprem toplanma alanlarının bir bölümünün yapılaşmaya açıldığını da üzülerek görüyoruz; bu, bir zihniyet sorunu maalesef. Sonradan toplanma alanları artırılmış sayı olarak ama yüz ölçümü olarak aynı metrekareye ulaşılamamıştır. Deprem toplanma alanlarında yapılan yapılaşmalar konusunda da hızlı bir kamulaştırma işlemi yapılmalıdır.
Taşınmaz muayene sistemi; daha önce demiştim burada. Taşınmazlar yapılıyor ama sonradan, deprem bölgesinde de gördüğümüz gibi kolonlar kesilebiliyor. Bu anlamda, taşınmazların periyodik bir şekilde denetlenmesi, incelenmesi sistemi getirilmelidir; bunu da özellikle paylaşıyorum.
İmar Kanunu'na daha caydırıcı cezalar konulmalıdır, imar barışı gibi uygulamalara da son verilmelidir. Bu Meclisten bir daha imar barışı gibi bir yasa asla geçmemelidir. Bir depremde İstanbul'da ağır hasarlı bina sayısı 48 bin öngörülüyor. Bu binaların acilen tespit edilip tahliye edilmesi önem arz etmektedir.
Afet mahkemeleri önerimiz olmuştu, bunu tekrarlıyorum. Bu süreçlerin daha hızlı bir şekilde yürütülebilmesi için, yargı sürecinin bu süreçlere engel olmaması için bir ihtisas mahkemesi olan afet mahkemeleri de kurulmalıdır önerimizi tekrarlıyorum.
İstanbul'un küçültülmesi önemli. İstanbul'un küçültülmesi için gerekli teşvikler sağlanmalıdır. İstanbul sanayisi Türkiye'nin lokomotifidir. İstanbul yıkılırsa Türkiye yıkılır gerçeğinden hareketle İstanbul sanayisinin de diğer bölgelere taşınması konusu hızlı bir şekilde masaya yatırılmalı ve bu konuda gerekli adımlar atılmalıdır.
Özetle, İstanbul için daha fazla istişareye ihtiyacımız olduğunun altını bir kere daha çiziyorum. Son çıkan yasa İstanbul'u dönüştürmek için yeterli değildir. İstanbul'u daha bütüncül bir bakış açısıyla ele almak zorundayız diyoruz, İstanbul yıkılırsa Türkiye yıkılır gerçeğinin bir kere daha altını çiziyoruz.
Kanal İstanbul konusuna özellikle değinmek istiyorum. Kanal İstanbul konusu İstanbul'un önceliği değildir, İstanbul'un önceliği depreme hazırlıktır değerli milletvekilleri. Kanal İstanbul konusunda, Allah aşkına, bu Mecliste -sayın Bakanlarımız da dâhil- Kanal İstanbul'un faydası nedir, zararı nedir, maliyeti nedir, ülkeye olan, çevreye olan olası zararları nedir, gerekliliği nedir; bu konu, bugüne kadar hiç sağlıklı bir şekilde tartışılmadı. Ben eminim ki iktidar partisindeki milletvekillerimiz de bu konuda tatmin edici bir bilgiye sahip değiller. Eleştirmek için demiyorum, bu konunun gerektiği gibi tartışılmadığını vurgulamak için söylüyorum. Bu anlamda da Kanal İstanbul konusuna da tekrar dikkat çekiyorum.
Tekraren, İstanbul'un önceliğinin Kanal İstanbul konusu olmadığının, İstanbul'un önceliğinin deprem konusu olduğunun, İstanbul'un depremine hazırlık olduğunun altını da tekrar tekrar çizmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İSA MESİH ŞAHİN (Devamla) - Toparlıyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
İSA MESİH ŞAHİN (Devamla) - Son olarak, İstanbul bizim ortak derdimiz, İstanbul bizim ortak sevgimiz, İstanbul bizim aşkımızdır. Onun için, Nazım Hikmet, muhtemelen, sevdiği kadına yazdı bu şiiri ama ben İstanbul'a atfederek huzurlarınızdan ayrılmak istiyorum: "Dün seni sevdim/Bugün de seviyorum/Öbür gün borcum olsun/Yaşarsam söz, yine seni seveceğim." diyor Nazım Hikmet.
Evet, İstanbul'u seviyoruz, İstanbul'un geleceği adına bütün Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerimize, tekraren, İstanbul için kucaklaşalım, İstanbul'un geleceği adına siyasetüstü bir konu olarak bu konuyu masaya yatıralım diyorum, İstanbul için ortak bir akıl ortaya koyalım diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)