Konu: | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 6'ncı Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 38 |
Tarih: | 17.12.2023 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA SEMRA ÇAĞLAR GÖKALP (Bitlis) - Teşekkürler Sayın Başkan.
"..."(*) (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) - Sayın Başkanım, müdahale eder misiniz.
BAŞKAN - Sayın Milletvekili... Sayın Milletvekili...
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) - Sayın Başkan, mikrofonu kesin! Allah Allah!
BAŞKAN - Sayın Milletvekili...
EMRE ÇALIŞKAN (Nevşehir) - Ya, böyle bir şey olabilir mi?
SADETTİN HÜLAGÜ (Kocaeli) - Millet Meclisinin dili Türkçe, Türkçe konuşsun.
SEMRA ÇAĞLAR GÖKALP (Devamla) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye'de bir tarafta açlık sınırında çalışan yüz binlerce eğitim emekçisi, diğer tarafta bütçe yetersizliği gerekçesiyle ataması yapılmayan bir o kadar da mezun öğretmen gerçeği vardır. "Kadrolu" "sözleşmeli" ve "ücretli" gibi çalışma statüsü farklılıkları üzerinden çalıştırılan; "başöğretmen" "uzman öğretmen" gibi yapay ayrımlar üzerinden ayrıştırılan, ihtiyaç olduğu hâlde ataması yapılmayarak işsiz bırakılan öğretmenlerin saygınlığı ciddi anlamda aşındırılmış, öğretmen emeği hızla değersizleştirilmiştir.
Türkiye'de görev yapan eğitim ve bilim emekçileri OECD ülkeleri arasında ekonomik, sosyal ve özlük hakları açısından son sıralarda yer almaktadır. Eğitime bütçeden aslan payı ayrıldığı iddia edilse de kayıt dışı ve açlık sınırının altında ücretlerle özel sektörde çalışan öğretmenler, öğretmen açığını kapatmak için sefalet ücretleriyle çalıştırılan ücretli öğretmenler ve kadrolu eğitim emekçileri, gelinen noktada bırakın sosyal ihtiyaçlarını karşılamayı, yüksek enflasyon yüzünden barınma ve beslenme gibi temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamaz duruma getirilmiştir. Göreve yeni başlayan bir öğretmenin aldığı maaş 22.820 lira. On yıl önceki maaşıyla 14 çeyrek altın alabilen bir öğretmen bugün ancak 7 çeyrek satın alabilmektedir. Eğitim emekçileri geçtiğimiz on yılda yarı yarıya yoksullaştırılmıştır. AKP-MHP iktidarı, eğitimin her alanını kültürel hegemonya kurma ve ideolojik propaganda alanı olarak dizayn etmeye çalışmaktadır. Bu amaçla emekçiye, öğrenciye harcanması gereken kaynakları vakıf ve tarikatlara "proje" adı altında aktarmakta hiçbir beis görmemektedir. İktidar bir taraftan pedagojik ve bilimsel ilkelerle bağdaşmayan ÇEDES gibi projelerle "değerler eğitimi" adı altında cemaatlere, tarikatlara insan kaynağı yetiştirmeye çalışmaktadır. Ataması yapılmadığı için Urfa'da intihar eden 28 yaşındaki Mustafa Kaya gibi binlerce PDR mezunu genç varken iktidar, Diyanet İşleri Başkanlığından, okullara, eski dostları olan cemaatin yöntemlerine benzer şekilde, "manevi danışman" adıyla pedagojik formasyonu olmayan görevlileri atamaktadır. Bu, biat eden, düşünmeyen, sorgulamayan Türk ve Sünni tekçi hegemonyasını özümseyen bir nesil yetiştirme çabasıdır. Diğer taraftan da iktidar her alanda olduğu gibi eğitim alanında da korkunç bir kadrolaşmaya gitmekte, mülakat sistemini, ideolojik hegemonyasını yerleşik hâle getirmenin aracı hâline getirmektedir.
Genel seçimlerden önce hem Cumhurbaşkanı Erdoğan hem de eski Bakan Özer, atamalarda mülakatların kaldırılacağını vadetmişlerdi. Seçim geçti, yeni Bakan mülakatların kaldırılmayacağını söyleyerek "Mülakatlar, artık mülakat gibi yapılacak." ifadesiyle şimdiye kadar "mülakat" adı altında ne yapıldığını da itiraf etmiş oldu. Millî Eğitim Bakanlığına yapılan atamalarda mülakat sisteminin ne kadar şaibeli olduğunu bilmeyen yoktur çünkü saklanan, gizli saklı yapılan bir durum değildir. Kesinlikle bilimsellik ve tarafsızlıktan uzak, tamamen ideolojik bir saikle yapılıyor bu mülakatlar. Bu sebeple ataması yapılmayan yüz binlerce öğretmen adayı sınava girmeye bile gerek duymamaktadır, bu gençlerin umut hakkı zalimce ellerinden alınmaktadır. Bakın, özel sektörde çalıştığı ve atama umudunu yitirdiği için KPSS'ye başvuru yapmayan öğretmenler dâhil edildiğinde ataması yapılmayan yaklaşık 1 milyon mezun öğretmen var ancak bunların sadece yarısı KPSS'ye başvuruyor, gerek duymuyor çünkü mülakatta eleneceğini düşünüyor. Tüm bu haksız uygulamalar yüzünden son on yılda ataması yapılmayan 300'den fazla öğretmen intihar etti. Bir an önce bilimsel, tarafsız ve şeffaf ölçeklere göre atamalar yapılmalı, eğitim emekçilerine yoksulluk sınırının üzerinde ücretler verilmeli ve özlük hakları iyileştirilmelidir. Ataması yapılmayan öğretmenlerin özellikle bu yıl içinde 100 bin öğretmen atanması talepleri mutlaka karşılanmalıdır. Ayrıca, atama yapılmasını bekleyen 1.500 Kürtçe öğretmeni bulunuyor. Hepsinin bir an önce atamasının yapılması gerekiyor. Milyonlarca insanın ana dili olan Kürtçe dersi için Bakanlık 50 atamayı Kürt halkına lütuf gibi sunamaz. Ücretli öğretmenlik sömürüsünden torpil mekanizmasına ve yandaş atama yöntemine dönüşen mülakat zulmünden kesin ve net olarak vazgeçilmelidir. Bu bağlamda Bakan Bey'e sormak istiyoruz: Gülen cemaatinin devlet içerisindeki kadrolaşma yöntemine benzer bir yöntemle AKP ve yandaşlarının kadrolaşma uygulaması olan mülakat sistemini sürdürmeye devam edecek misiniz? Eğitim emekçilerinin maaşlarını yoksulluk sınırının üzerine çıkarma gibi bir hedefiniz var mı yoksa böyle bir derdiniz yok mu?
Sayın Bakan, Millî Eğitim Bakanlığı 2022-2023 yılı istatistiklerine göre, 16 milyonu aşkın çocuk nüfusundan 609.817'si ya eğitim dışında ya da okul dışındadır. Açık öğretimde okuyan kız çocuklarını dâhil ettiğimizde 1.5 milyona yakın kız çocuğu okul dışındadır, mülteci çocuklar da eklendiğinde durum daha da vahim bir hâl alıyor. Kayıt dışı çok sayıda mülteci çocuk olması bir yana, 5-17 yaş okul çağı grubunda kayıtlı yabancı çocuktan 344.593'ünün okullarda kaydı bulunmamaktadır. Öte yandan, 2022 yılı TÜİK çocuk istatistiklerine göre, 15-17 yaş grubundaki çocukların iş gücüne katılma oranı yüzde 18,7 olarak tespit edilmiştir. Bu oran 15-17 yaş nüfusuna denk gelen 3 milyon 600 bin çocuktan 640 bininin bir işte kayıtlı olarak çalıştığı anlamına gelmektedir. Bakanlığın ucuz iş gücü uygulaması hâline gelen mesleki eğitim merkezlerinin iş yerlerine gönderdiği 15-17 yaş grubu 1 milyon 376 bin çocuk dâhil edildiğinde işçileştirilmiş çocuk sayısı resmî verilere göre bile 2 milyon 16 bin, iş gücüne katılma oranı ise yüzde 33,5 olmaktadır.
Sayın Bakan, Türkiye'de yoksulluktan çalışmak zorunda kalıp eğitim dışında kalan çocuk sayısından haberdar mısınız? Çocuk yoksulluğu ve çocukların işçileştirilmesiyle mücadele etme gibi bir planlamanız var mı? Sayın Bakan, yoksullaşma ve eğitim giderlerindeki artış çocukları eğitim sisteminden uzaklaştırıp yetişkinlerin ortamında işçi yapmaktadır; bu, bir çocuk istismarıdır. Çocuk yoksulluğunun şiddetine maruz kalan, başta kız çocukları olmak üzere, yüz binlerce çocuk kâr odaklı eğitim politikaları ve yoksullaşma sebebiyle okul ve eğitim dışına itilmektedir. Yani Bakan Bey'in iddia ettiği gibi, kız çocukları karma eğitimden değil, yoksulluktan okuyamıyor. Gerçeği yansıtmayan okullaşma oranlarıyla bu sonuçların yaratacağı tehlikeyi önleyemezsiniz. Bu sebeple, eğitim kalitesi ve okullaşma oranının yükseltilmesi ancak ve ancak çocuk yoksulluğu ve çocukların işçileştirilmesiyle mücadele kapsamında ücretsiz eğitim, sağlık, barınma, beslenme ve ulaşım gibi temel haklarının devlet tarafından güvence altına alınmasıyla mümkün olabilir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; seçim bölgem Bitlis'in merkezi, ilçeleri ve köylerinde her konuda olduğu gibi eğitimde de bölgesel eşitsizliklerin sebep olduğu kronikleşmiş sorunlar bulunmaktadır. Ana dilinde eğitim alamayan Bitlisli çocukların yaşadığı dezavantajlı durum yoksulluğun derinleşmesiyle katmerlenmektedir. Bitlis genelinde okullara gönderilen ödeneklerin temizliği dahi karşılamaması, giderlerin ve ek kaynakların ailelerden karşılanması zaten yoksulluk ve işsizlikte en kötü iller arasında olan Bitlisli çocukları eğitim dışına itmektedir. Bitlis'te 800'e yakın ücretli öğretmen görev yapmaktadır, bu durum ildeki öğretmen açığını açıkça ortaya çıkarmaktadır. Ülkenin her yerinde olduğu gibi, Bitlis'te de EĞİTİM-SEN üyesi öğretmenlerin yazılı sınavlardan yüksek not almalarına rağmen sözlü sınavlarla yönetici olmaları engellenmektedir. Yine, EĞİTİM-SEN üyesi olan öğretmenlere Hizan Millî Eğitim Müdürlüğü tarafından mobbing uygulanmakta, talepleri reddedilmektedir. Ahlat ve Hizan başta olmak üzere, Bitlis'teki bütün köylerde çamur ve çukurla dolu yollarda çocukların eğitim hayatı daha da zorlaşmaktadır. Sadece bir örnek vermek gerekirse, Ahlat'ın 2.500 nüfuslu Güzelsu köyündeki 600-700 öğrenci bu resimlerde gördüğünüz berbat hâldeki yollardan geçerek çamur içindeki bir okulda eğitim almak zorundadır. Şurada görüyorsunuz; bu, çamurlu olan yollar, Bakan Bey de görsün, bu da okulun kendisi ve etrafındaki yollar.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Size bir şey gösteriyor.
SEMRA ÇAĞLAR GÖKALP (Devamla) - Bakan Bey'e sormak lazım, acaba kendisi çocuğunu böyle bir okula göndermek ister mi? Kendi çocuğunuza layık bulmadığınız şartları Bitlisli bir çocuğa nasıl reva görürsünüz?
Bizler Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi olarak çocuğun çıkarlarını önceleyen, ana dilinde eşit, özgür, bilimsel ve parasız bir eğitim sistemi inşa edene kadar mücadelemize devam edeceğiz.
Genel Kurulu selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)