| Konu: | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 5'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 37 |
| Tarih: | 16.12.2023 |
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA MUSTAFA KAYA (İstanbul) - Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Salı günü konuşmasının sonunda geçirdiği kalp krizi neticesinde perşembe günü saat 11.50'de ruhunu teslim eden Kocaeli Milletvekilimiz, değerli ağabeyim, büyüğüm Hasan Bitmez Bey'e Allah'tan rahmet diliyorum.
Şair "Neylersin, ölüm herkesin başında.
Uyudun, uyanamadın olacak,
Kim bilir, nerede, nasıl, kaç yaşında.
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında" diyor. Tabii, şair "Uyudun, uyanamadın." diyor ama Hasan Bitmez Bey'i ayakta kaybettik ona yakıştığı gibi. İnandığı değerler uğruna vakfettiği ömrünü bir şekilde, burada, hepimizin gözü önünde, hiç unutulmayacak şekilde zihinlerimize kazıdı; bir kere daha Allah'tan rahmet diliyorum.
Bu arada, hem hastanedeki taziye hem öncesinde geçmiş olsun ziyaretlerine, bütün parti gruplarından gelerek bizi yalnız bırakmayan değerli milletvekillerimiz, dostlarımız oldu; her birisine ayrı ayrı teşekkür ediyoruz. Ayrıca, Sağlık Bakanımızın şahsında yani o tedavi sürecinde gerekli desteği veren, her türlü ilgiyi gösteren hekimlerimize de ayrıca teşekkür ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, şimdi, teşhis ve tedavi hizmetleriyle alakalı birkaç noktadaki kanaatlerimi arz ederek sözlerimi tamamlayacağım: Tabii, şehir dışlarına, ulaşımı zor olan yerlere açılan şehir hastaneleri, özellikle Anadolu'da, şehrin merkezindeki hastanelerin kapatılması ve oradaki sağlık çalışanlarının ikamesiyle açıldı. Sağlıkta özel sektörün hasta karşılama oranının artması, beraberinde vatandaşa sağlık harcamalarında fiyat, muayene farkları olarak geri döndü. Bugün bir vakıf üniversite hastanesinde muayene tetkik farklarından ciddi rakamlar çıkmaktadır. Bu da beraberinde kamu hastanelerine olan talebi artırmakta ancak bu hastaneler de ne fiziki ne de personel olarak yeterli olmaktadır. Hastaneden doktor randevusu alsanız bile hekimin size ayıracağı vakit beş dakikayla, altı dakika, yedi dakikayla maalesef sınırlı olmakta, bu süreyi geçmemektedir. Hekimi bir anlamda makine, bir robot gibi gören bu sistem, maalesef sağlık çalışanlarımızı mutsuz hizmet vermeye yönlendirmektedir.
Normal poliklinik randevusu meselesiyle beraber bir diğer sorun da yoğun bakımlarda yaşanan hasta yoğunluğudur. Bugün trafik kazası, doğum gibi hadiseler sonrası oluşan yoğun bakım ihtiyacında maalesef talebe yeterli cevap verilememektedir. Acil sağlık hizmetlerinde de sağlık personelinin iş yükü ve hastanın muayenesi için beklediği süre son zamanlarda artmıştır. Bizzat yaşadığım bir konuyla ilgili durumu ifade etmek isterim. Bir yakınım uzun zamandan beri ameliyat süresi bekliyor, ben, tabii, detayı bilmediğim için o ameliyat sırası beklediği hastaneyi aratarak yani "Nedir durum?" diye sorduğumda o hastaneden aldığım cevap "Şu anda ameliyat olmayı bekleyen -ki kaldı ki bu devlet hastanesi- 4 bin insan var, sizin hastanız 2.500'üncü sırada; biz zaman içerisinde bu talebe cevap vereceğiz." şeklinde oldu.
Peki, biz sağlık hizmetlerine ayrılan payda ne durumdayız? Sağlık hizmetlerinin daha etkin ve verimli bir şekilde verilebilmesi için bütçeden uluslararası standartlarda yüzde 10'un üzerinde olması gereken bir pay ayrılması şarttır. Türkiye, OECD ülkelerine kıyasla sağlığa en az parayı ayıran ülke konumundadır. Hastane sayılarına baktığımızda, yıllara ve sektörlere göre hastane sayısı incelendiğinde, 2002'de 774 adet devlet hastanemiz varmış, bu sayı 2021'de 908'e yükselerek yüzde 17'lik bir artış göstermiş. 2002'de 271 olan özel hastane sayısı ise 2021'de 571'e yükselerek yüzde 110 artış göstermiş. Bu durum, sağlık hizmetlerine erişimi artırmak için kamu hizmetinin yaygın olması gereken bir alanın yıllar itibarıyla özel sektör yoğun hâle getirildiğinin açık bir göstergesi olmuştur.
Bir diğer konu; tıp eğitiminin önündeki sosyolojik ve ekonomik engelleri kaldırmak, hekimlerin yurt içinde çalışmasını cazibeli hâle getirmek, sağlıkta şiddet meselesinde caydırıcı yaptırımları arttırmak şarttır. Tıpta Uzmanlık Sınavı kontenjanlarını artırmak ancak bunu yaparken niteliğe önem vermek gerekir. Hastaneleri kapatmayıp fiziksel durumlarını güçlendirmek, sağlık sebepli büyükşehir göçlerini azaltmak için ülkenin tüm sahalarında kamu hastaneleri sayısını artırmak, yeterli uzman hekim sayısına ulaşmak, hekimlerin yanına sekreterler ve diğer sağlık personeli vererek hekimin angarya ve kırtasiyeye harcadığı zaman kaybını önlemek, birinci basamak sağlık hizmetlerinde koruyucu sağlık alanında çalışmalar yapmak yükü hafifletecektir. Hastanın hekime ulaşması noktasında teknolojik imkânlardan istifade edip -tabii, bunun altyapısı çok doğru bir şekilde planlanmalı- belki e-muayene hizmetleri bile getirilmesi gerekebilir. Sağlık okuryazarlığını temin etmek için ilköğretimden başlayarak temel sağlık derslerinin ilk ve ortaöğretimde müfredata eklenmesi çocuklarımızın gelişimi ve geleceğe bakışı açısından iyi bir adım olacaktır.
Tıbbi cihazlar noktasında ise bugün, maalesef üzülerek ifade ediyorum, bazı alanlarda olduğu gibi, sağlık alanında da dışa bağımlılığımızı azaltamamanın olumsuzluklarını yaşıyoruz. MR, tomografi, ultrason, laboratuvar cihazları ve kitlerinde neredeyse tamamen ithal ürünler hâkim durumda. Bu cihazların bakımı, yedek parçaları da ayrıca cari açığın artmasına sebep oluyor.
İlaç sektöründe ise -AK PARTİ öncesi dönemle kıyaslayacak olursak- akla ilk gelen Ordu ve SSK ilaç firmalarımızdır. Yüzde 100 yerli sermayeli kamu iştiraki olan bu şirketlerde hem ordumuzun ilaç ihtiyacı gideriliyor hem de SSK hastalarımızın birçok ilacı üretiliyor ancak iktidarın ilk yıllarında bu fabrikalar kapatıldı. Bunun yanında, geç Osmanlı ve erken Cumhuriyet Dönemi'nde kurulmuş birçok yerli firmamız da son yirmi yılda el değiştirip yabancı sermayeli şirketler tarafından satın alındı. Bugün hâlâ insülin, kan sulandırıcı gibi hayati önemi haiz ilaçlar, bebek aşı takviminde bulunan aşılar, kalp, tansiyon, astım hastalarının ilaçları yurt dışından ithal edilmektedir. Ülkemizde üretilen ilaçlar da -rahmetli Erbakan Hocamızın tanımıyla- maalesef montaj sanayisi ürünleridir yani ham madde ithal ediyoruz, burada tablet, kapsül hâline getiriyoruz ve o şekilde insanlarımıza bu ilaçları kullanmaları için vermiş oluyoruz. Bugün, maalesef, yine 500 kalemi geçkin ilaç ne depolarda ne de eczanelerde mevcut durumdadır. Bunun çözümü için, ülkemizin ihracatta başarılı olabilmesi ve sektörün sürdürülebilirliğin sağlanması adına ham madde, ara mamul ve ürün üretimi konusunda yerli üretimin cesaretlendirilmesi ve dışa bağımlılığın önüne geçilmesi gerekmektedir.
Endüstri-üniversite koordinasyonunun güçlendirilmesi, nitelikli insan gücünün mevcut akredite bölümlerde sektöre uygun şekilde eğitim alması, özellikle kimya ve eczacılık bölümlerinde ihracat bilincinin oluşturulması son derece önemlidir. AR-GE yatırımlarının desteklenerek yüksek teknoloji ürünlerinin geliştirilmesi, bu doğrultuda sektörel paydaşlar ve özellikle üniversitelerle geliştirilecek iş birliklerinin fonlanması ve tüm bu süreçlerin, fuarlar başta olmak üzere tanıtım ve iletişim kanalları gücünün artırılması gereklidir.
Ülkemizin ilaç ihracatının geliştirilmesine yönelik olarak bir diğer önemli konu ise katma değeri yüksek ürünlerin geliştirilmesidir. Bu doğrultuda, fiyat politikalarının güncellenmesi, küresel rekabette Türk ilaç sektörünün gücünü artıracak yasal düzenlemelerle fonların geliştirilmesi, araştırma faaliyetlerinin yaygınlaştırılması, nitelikli insan gücünün yetiştirilerek beyin göçünü engelleyecek ortamın sağlanması ve katma değerli ürünlere yönelik hibe ve alım garantisi gibi özel desteklerin sağlanması önemli destek olacaktır.
Yapay zekâ ve dijitalleşmede küresel boyutta önemli bir yere sahip olan entegre sistem ve uygulamalarımızın geliştirilmesi, ülkemizde...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kaya, lütfen sözlerinizi tamamlayın.
MUSTAFA KAYA (Devamla) - Hemen bitiriyorum.
...geliştirilen sistemlerin yurt dışına ihracatını sağlayacak düzenleme ve desteklerin hayata geçirilmesi sektörümüze önemli katkılar sağlayacaktır.
Son olarak da gıda takviyeleriyle ilgili -şu anda piyasada sizler de gayet yakından takip ediyorsunuz yani- bu gıda takviyelerinin ruhsatlandırılması meselesi, Sağlık Bakanlığı değil Tarım Bakanlığı tarafından yapılıyor hâlbuki bu ürünler halk sağlığı açısından hem korunma hem de geri kazanma amaçlı kullanıldığından dolayı hekimler tarafından, Sağlık Bakanlığı tarafından verilmesi daha uygun olacaktır diyorum.
Sözlerimi böylece tamamlıyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)