GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 5'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:37
Tarih:16.12.2023

İYİ PARTİ GRUBU ADINA TURHAN ÇÖMEZ (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık Bakanlığının bütçesi üzerine İYİ Parti adına söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sağlık eğitimiyle başlamak istiyorum sözlerime. Son derece zor, meşakkatli ve hayat boyu sürecek bir eğitimdir sağlık eğitimi; tüm branşlar, tüm kademeler için geçerlidir bu. Şu stetoskobu bir hekim eline alıp hasta bakabilmek için binlerce saat çalışmak, gecesini gündüzüne katmak, sayısız sınava girmek, gençliğinin bir kısmını heba etmek ve hayatının geri kalan kısmını da insanlığa vakfetmek durumundadır. Bugünün Türkiyesinde ne yazık ki tıp eğitimi can çekişiyor. Her yere plansızca açılan tıp fakülteleri sözüm ona var ama aslında yok. Kendi ilimden, ilçem Bandırma'dan örnek vereyim. Tıp fakültesi açılalı yıllar oldu ancak öğrenciler Bandırma'da değil; bina yetersiz, akademik kadro yetersiz, fiziki şartlar yetersiz ve hasta kapasitesi yetersiz. Dolayısıyla bir tıp eğitimi için her şey yetersiz. Öğrencilerimiz İstanbul Tıp Fakültesinde okuyor. Orası yeterli olsa canım kurban, orası da yetersiz; öğrenciler amfilerde bırakın oturacak sıra bulmayı koridorlarda, merdivenlerde yer bulamıyorlar. Sayın Bakan, biz sizinle aynı fakültede okuduk, aynı sıralarda okuduk. O dönemde İstanbul'da Frank Amfisi'nde şartlar bugünkü şartlardan çok daha iyiydi ve çok daha yüksek kalitedeydi. Bugün, 200 kişilik amfilerde, maalesef, tıp fakültesi öğrencileri 600 kişi olarak eğitim almak zorundalar. Mesele sadece amfilerde ders dinlemek de değil, bu gençler nasıl pratik yapacaklar, nasıl hasta görecekler, nasıl deneyim kazanacaklar; bu mümkün değil. Ha, Sayın Bakan "Bu bizim umurumuzda değil, açığı Suriyelilerle kapatırım." diyorsanız ona söyleyecek sözümüz yok.

Çok sayıda tıp öğrencisiyle bir araya geldim geçtiğimiz haftalarda, öylesine dertliler ki şu stetoskobu alacak paralarının olmadığından şikâyet ediyorlar; 100 dolardır şu steteskop, bunu alacak paralarının olmadığından bahsediyorlar ve maalesef, hastanede giymek için önlük dahi alacak paraları yok. Fakirliğin diz boyu olduğu ülkemizde ne olurdu bu gençlere birazcık eğitim desteği, eğitim yardımı yapsaydınız? Hoş "Doktor olduktan sonra ne veriyoruz ki?" diyeceksiniz, siz de haklısınız. Geçtiğimiz günlerde doktorların banka hesabına düştü, yıllık verdiğiniz giyim yardımı 62 lira 71 kuruş. Bir daha söylüyorum: Doktorlara yıllık verilen giyim yardımı 62 lira 71 kuruş. Ayağınızdaki marka çorabı alamazsınız bu parayla; maalesef, doktorunuza yıllık giyim yardımı olarak layık görüyorsunuz. E, tabii, hastanelere para lazım. Sayısını kendinizin bile hatırlamadığınız dev hastaneler zincirinize Sayın Bakan, devletten aldığınız teşvik milyarlarca lira. Doktora, öğrenciye para kalmıyor tabiatıyla.

Tıp eğitiminde bir başka konu daha var: Yabancılar. Bu zevat sınava girmeden parayı bastırıp tıp fakültesinde öğrenci oluyor ve Türk öğrencileri pek çok sınava girerek doktor olurken bunlar sınava dahi girmeden, parayla tıp fakültesine girip ondan sonra da doktor oluyorlar.

Bir başka konu daha var öğrencilerle ilgili: İntern doktorlara mütevazı bir maaş veriliyor. Devlet üniversitelerinde asgari ücret, özel üniversitelerde ve vakıf üniversitelerinde ise ayda sadece 2 bin lira cep harçlığı. Yazık değil mi bu gençlerin emeğine? Devletten aldığınız milyarlarca lira yetmiyormuş gibi, hayatlarının baharındaki bu gençleri gece gündüz çalıştırıp emeklerini istismar ediyorsunuz; bu da asla kabul edilebilecek bir durum değil.

Sağlık meslek liselerine gelelim. Neden Sağlık Bakanlığından alıp Millî Eğitim Bakanlığına verdiniz? Kim denetliyor eğitimin kalitesini ve planlamayı kim yapıyor? Neden izin verdiniz bu eğitimin ticarileşmesine? İş bulma garantisiyle bu okullar her yerde açıldı ve binlerce mezun verdi. Peki, bunların ne kadarının ataması yapıldı? Sadece yüzde 5. Bu son derece yanlış bir uygulama ve büyük bir plansızlık.

Sayın Bakan, Plan ve Bütçe Komisyonunda size uzun uzun anlattım Türk hekimlerinin neden yurt dışına gittiklerini. Giden doktor sayısı 10 bini geçti; rakamlara itiraz etmeyin, rakamlar doğru, isterseniz kanıtlarım. Para için gitmiyorlar, geleceklerinden endişe ettikleri için gidiyorlar, sağlığı politize ettiğiniz için gidiyorlar, mobbinge uğradıkları için gidiyorlar, uzun ve tahammül edilmez çalışma saatleri için gidiyorlar, ülkenin yarınlarından endişe duydukları için gidiyorlar ve sağlıkta yaşanan şiddet nedeniyle gidiyorlar. Sayın Bakan, size bunları uzun uzun anlattım, siz de başınızı önünüze eğdiniz ve dinlediniz ve benim arkamdan şöyle bir hareket yaptınız "Para için gidiyorlar." dediniz. Sayın Bakan, bu bizim meslektaşlarımıza büyük bir haksızlık; bu kurumun başında en yetkili kişi olarak, yurt dışına giden doktorlara, meslektaşlarınıza "Para için gidiyorlar." demek büyük bir haksızlık.

Şimdi, bu konuya bir açıklık getireceğim, niye Sayın Bakan bu konuyu böyle düşündü ve para gözlüğünden baktı? Bir şey hatırlatayım Sayın Bakana: Birkaç yıl önceydi, Londra'da sağlık merkezinde çalışıyorum. Bir Türk yatırımcı grup geldi, randevu istedi, görüştük. "Türkiye'de hastaneler grubumuz var, Londra'ya açılmak istiyoruz." dediler, kartvizitlerini uzattılar. Ne yazıyordu biliyor musunuz üzerinde? "Medipol" yani Sayın Bakanın hastaneleri. Gelenlere "Gidin, Sayın Bakana söyleyin, geldiğiniz kişi benim, dolayısıyla benimle iş yapıp yapmamaya karar versin." dedim, sonra da ortadan kayboldular. Londra'da hastane açamadınız değil mi Sayın Bakan? Orada size bedava bina verecek, bedava arsa verecek, teşvik verecek bir yapı, bir devlet bulamadınız değil mi?

Bakın, yurt dışına giden doktorlar hangi şartlarda gidiyorlar ve ne zorlukları aşarak gittikleri ülkede hekim olarak çalışmaya hak kazanıyorlar? Önce mezun oldukları üniversitelerin akredite bir üniversite olduklarını kanıtlamak zorundalar. Sonra ardından dil sınavları geliyor, ardından yazılı, daha sonra sözlü sınavlar geliyor. İnanılmaz zor sınavlar. Ben verdim ama gelin bana sorun, nasıl verdim? Sonra ardından bir mülakat var, ardından "Bütün belgeleri getirin bakalım, gerçek mi, değil mi?" diye hepsinin tek tek kanıtı isteniyor ve en sonunda da bir iyi hâl kâğıdı isteniyor. Tüm bunları geçtiği zaman Türk hekimleri, yurt dışında lisans alma ve orada çalışma hakkına sahip oluyorlar. Açıkçası, o giden binlerce Türk hekimi son derece donanımlı, son derece iyi eğitimli, tecrübeli ve akredite üniversitelerden mezun olanlar.

Peki, Sayın Bakan, gelelim Suriyelilere; ne yapıyorsunuz? Bunla ilgili ben bir açıklama yapayım: Diplomaları gerçek mi, sahte mi araştırmıyorsunuz; hiçbir Suriyelinin diploması gerçek mi, sahte mi tetkik edilmiyor, sözlü beyan yetiyor. Türkçe sınavı var mı? Yok. Müfredat sınavı -yazılı sözlü- var mı? Hayır, hiç gerek yok. Peki, mülakat var mı? Ona da ihtiyaç yok. Peki, bir suça karıştılar mı, bununla ilgili bir iyi hâl kâğıdı istiyor musunuz Suriyelilerden? Hayır, ona da gerek yok; Türkiye zaten mafya cenneti, onlar da gelsin. Peki, sonra Türkiye Cumhuriyeti diploması hazır, ardından vatandaşlık da hazır. E, bunlar Türkçe bilmiyor; olsun reçeteleri Arapça yazsınlar. Ya eczaneler? Zaten onların da çoğu Suriyeli, onlara da Arapça reçete anlama hakkı verdik. Dolayısıyla sistem çözüldü. İşte, bu şekilde, sağlık sistemi çözülmeye çalışılıyor. Bu, bir kara mizah ve bu kara mizah maalesef bizim ülkemizde yaşanıyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; diş hekimlerimizin de ciddi sorunları var. Her yere üniversite açılması furyasından onlar da nasibini aldılar. Her gün bir yenisi açıldığı için güncel rakamı söyleyemeyeceğim ama sayı çoktan 100'ü geçti. Şu anda yıllık diş hekimi mezunumuzun sayısı 12 bini buluyor, oysa ülkenin ihtiyacı 2.500. Tabii, tıp eğitimindeki sorun burada da var, sayının çok artması beraberinde eğitim kalitesinin de düşmesini getiriyor. Yeni mezun diş hekimlerimizin çoğu ekonomik imkânları olmadığı için muayenehane açamıyor ve yasa izin vermediği için bir başka muayenehanede de çalışamıyorlar fakat bir hastanede, bir özel diş kliniğinde iş bulmak da o kadar kolay değil. Dolayısıyla diş hekimliği fakültelerinin de planlanması son derece önemli.

Değerli arkadaşlar, diş hekimliği alanında kullanılan malzemelere yılda ödenen para yaklaşık 1 milyar dolar, bunun yüzde 85'i ithal. Özellikle döviz açığının giderek arttığı ülkemizde bu ithalat kültüründen Türkiye'nin kurtulması şart. Söz konusu malzemelerin pek çoğu ülkemizde üretilebilir; AR-GE çalışmalarına ve özellikle bu alanda yapılacak yatırımlara destek olunması son derece önemli.

Yeri gelmişken ilaç konusuna da değinmek istiyorum. Ülkemizde 2023 yılında ilaca harcanan paranın 175 milyar lirayı bulacağı tahmin ediliyor; bunun kabaca yüzde 60'ı yerli, yüzde 40'ı ise ithal. Yerli olanın da asıl etken maddesinin neredeyse tamamı ithal. Gerçek rakamları Sayın Bakana bir soru önergesiyle sordum ancak gelen cevapta rakam yerine ilaç kutusu vardı. Yani Bakanlık tüketilen ilaç miktarındaki yerli-yabancı oranını ya gerçekten bilmiyor ya da milletin gözünden kaçırmak için kutu üzerinden üstünkörü bir cevap veriyor. Aslında, Sağlık Bakanlığının ilaç fiyatlandırmada euroyu baz alması olayın nedenini açıklıyor. Türkiye'de, bu güzel ülkede ilaç fiyatları euro üzerinden değerlendiriliyor ve bugün Sayın Cumhurbaşkanının imzasıyla yayınlanan bir kararnameyle, ilaca yine euro gerekçesiyle yüzde 25 zam yapıldı, bütün Türkiye'ye hayırlı olsun.

Değerli arkadaşlar, eczacılık fakültelerinin planlamasında da büyük hatalar yapıldı. Popülist politikalar uğruna plansızca açılan eczacılık fakültelerinden mezun olanların yüzde 30 kadarı istihdam fazlası. 57 eczacılık fakültesi var Türkiye'de ancak bir tek orijinal Türk ilacı yok, bir tane orijinal formülümüz yok. Sadece 3 eczacılık fakültesi olan İrlanda'nın yıllık ilaç ihracatı 65 milyar dolar. Türkiye'nin eczacılık fakülteleri açmak yerine yerli ve millî ilaç sanayisine destek vermesi, proje bazlı desteklerle AR-GE desteği vermesi şart; aksi hâlde, sistemin bu ithal ilaçla sürdürülebilmesi mümkün değil. Sayın Bakan, sadece İstanbul'da 200 kadar Suriyeli eczacı var ve bunların hepsine Türk vatandaşlığı verildi. Bunlar, hiçbir sınava girmeden, diplomaları gerçek mi sahte mi bu bile incelenmeden, ne dil sınavı ne yazılı sınav ne sözlü sınav, hiçbir sınava girmeden bu ülkede eczacı oldular. Türk eczacılarının yüzde 30'u istihdam dışı ama Suriyeliler ellerini kollarını sallaya sallaya geldiler, hiçbir sınava girmeden, ne olduğu belli olmayan, denetlenmeyen diplomalarını sadece ibraz edip, gösterip kalktılar bu ülkede eczacı oldular ve istisnasız bunların hepsine Türk vatandaşlığı verildi, hepsinin SGK'yle anlaşması var. Bu arada SGK'yle ilgili rakamlara şöyle bir baktım, SGK'nin geçen yılki finansman açığı tam 47 milyar lira, bu yılın ilk dokuz ayında ise 40 milyar lirayı buldu; kocaman bir kara delik.

Size geçtiğimiz günlerde Hatay Milletvekilimiz Sayın Şefik Çirkin bir soru sordu, dedi ki: "Yabancı uyruklu olup sonradan Türk vatandaşlığı verilmiş eczacı sayısı kaçtır?" Cevap veremediniz, sadece "Ülkemizde eczane açabilmek için Türk vatandaşı olmak şarttır." dediniz, kestirip attınız.

Bakın, Sayın Bakan, geçtiğimiz günlerde Kilis Öncüpınar Sınır Kapısı'nda yapılan bir operasyonda milyonlarca liralık ilaç yakalandı, milyonlarca liralık; ilaçlar Suriye'ye gidiyordu. Bu ilaçların akıbetini sordu Sayın Vekilimiz size, dediniz ki: "Bizim işimiz değil; savcılık, gümrük ve Emniyetin işi." Sayın İçişleri Bakanımız da burada, belki bugün yapacağı konuşmada buna da açıklık getirir; madem 2 Bakan bugün Mecliste, belki buna bir açıklık getirirler.

Şimdi, Sayın Sağlık Bakanına soracağım: Bu ilaçlardan siz sorumlu değilsiniz de neden sorumlusunuz? İlaçların karekodunu okutsanız, orada bu ilacın menşesi, nereden çıktığı, nereye gideceği belli. Dolayısıyla sınırda yakalanmış bu milyonlarca ilacın akıbetini mutlaka ve mutlaka bulup bu ülkeye, bu millete hesap vermeniz lazım. Acaba, Suriyeli doktorların Suriyeli eczacılarla kurdukları çetelerin ve devlet içindeki uzantılarının ne olduğu ortaya çıkacak, bundan mı kaygı duyuyorsunuz? Merak etmiyor değilim. Eğer bu durum başka bir ülkede yaşansa, medeni bir ülkede yaşansa o ülke ayağa kalkar. Bu ülkede doktorlara hiçbir sınava girmeden, hiçbir şey yapılmadan diploma veriliyor, vatandaşlık veriliyor; eczacılara aynı şey yapılıyor ve bunlar tırlar dolusu, milyonlarca liralık ilacı alıp Türkiye'den Suriye'ye götürüyor ve biz bunun akıbetini hiç kimseye soramıyoruz.

Gelelim ilaç ve muayene katkı payına Sayın Bakan. Bu ülkede yaşayan her bir Türk vatandaşı, bu ülkenin asil evlatları hastaneye gittikleri zaman muayene katkı payı ödüyorlar, ilaçlarını almaya gittikleri zaman eczanelerden muayene katkı payı ödüyorlar fakat sayıları 10 milyonu bulan Suriyeliler bir tek kuruş para ödemiyor. Bu ülkeye hiçbir katkısı olmayan, yük getiren, külfet getiren bu güruha her şey bedava, bu ülkenin asil evlatları hastaneye gittiklerinde, doktora muayene olmak için, ilacını almak için para ödemek zorunda. Bu, asla kabul edilebilecek bir şey değildir. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, Mart 2022, Sayın Bakan, Sağlık Bakanımız çok dikkat çekici bir rakam paylaştı; inanıyorum ki bu rakamı not alacak ve konuşmasında bize cevap verecektir: "Suriyeli mültecilere 2,6 milyon ameliyat hizmeti verildi." dedi Sayın Bakan yani "Türkiye'de yaşayan Suriyeli mültecilere 2,6 milyon ameliyat hizmeti verildi." dedi; bedava bu hizmet. Tabii, o konuşmasında 100 milyona yakın poliklinik hizmeti, yine 3 milyonun üzerinde yataklı hizmet verildiğinden de bahsetti, ona girmeyeceğim.

Şimdi, çok ilginç bir şekilde -bugün yine İçişleri Bakanımız da burada, eminim o da buna cevap verecektir- zamanın İçişleri Bakanı dedi ki: "Türkiye'de 3,3 milyon Suriyeli var." Bir daha söylüyorum: "3,3 milyon Suriyeli var." Sayın Sağlık Bakanı da "2,6 milyon ameliyat yapıldı." dedi. Şöyle bir hesap yapıyorsunuz: Her 100 Suriyeliden 77'si bu ülkede ameliyat olmuş ve bu açıklamalar resmî olarak Bakanlar tarafından yapıldı; İçişleri Bakanı ve Sağlık Bakanı tarafından yapıldı. Çok net, doktor olarak söylüyorum: Allah aşkına, şu salonda bulunan sizler, Türk yurttaşları, yüzde 77'niz ameliyat mı oldunuz? Asla doğru bir rakam değil, burada iki Bakandan biri doğruyu söylemiyor; ya ameliyat sayısı doğru değil ya da Türkiye'deki mültecilerin, Suriyelilerin sayısı doğru değil. Bunun cevabını bekliyoruz Sayın iki Bakan buradayken. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

HASAN UFUK ÇAKIR (Mersin) - 1 milyon da çocuk doğuruldu, onu da söyle.

TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) - Şimdi, Sayın Bakan, gelelim reçetelerin yabancı dille yazılması meselesine. Geçtiğimiz aylarda E-Reçete Sistemi'ne beş farklı dil eklendi, Türkçenin üzerine beş yeni dil eklendi; bu sayede artık reçeteler, Arapça başta olmak üzere, beş dille yazılabiliyor. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir uygulama yok, dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir uygulama yok; olamaz, mümkün değil. Bir tane örnek gösteremezsiniz hiçbir medeni ülkede. Sayın Bakana bu eleştiri yöneltildiğinde dedi ki: "Bunu sağlık turizmi için gelen yabancı hastalara yaptık." Sağlık turizmi için Türkiye'ye gelen yabancı hastalara yapılmış. Yani bu hastalar gelecekler, Türkiye'den sağlık hizmeti alacaklar, reçetelerini alıp kendi ülkelerine gidecekler ve oradan ilaçlarını temin edecekler. Bunun için yapıldığını söyledi Sayın Bakan, kendi ifadesi var; "Doğru değil." derse açıklamasını yapar, biz de dinlemiş oluruz. Şimdi, Sayın Bakandan bir talebim var. Bu ülkenin Sağlık Bakanı olarak, bir hekim olarak bir İngiliz hastaya bir reçeteyi yazsın kendisi, İngiltere'den gelmiş bir hastaya reçete yazsın, desin ki: "Al bu reçeteyi, git Londra'da bir eczaneden al." Öyle iddia ediyor ya... Bu hasta kalksın, Londra'ya gitsin, bu reçeteyi Londra'daki eczaneden alsın, ben bugün huzurunuzda hem milletvekilliğinden istifa edeceğim hem de milletimizden özür dileyeceğim. Mümkün değil yapması, yapamaz. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Peki, Sayın Bakan, siz doğruyu söylemediğiniz için, bu bilgi yanlış olduğu için, bu milleti yanlış yönlendirdiğiniz için istifa edecek misiniz ya da bu bilginin doğrusunu bugün paylaşacak mısınız?

SAĞLIK BAKANI FAHRETTİN KOCA - Saptırıyorsunuz, saptırıyorsunuz.

TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) - Ben çarpıtmıyorum.

SAĞLIK BAKANI FAHRETTİN KOCA - Saptırıyorsun.

TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) - Sayın Bakan, kürsüye gelir konuşursunuz, hayır, kürsüye gelir konuşursunuz.

SAĞLIK BAKANI FAHRETTİN KOCA - Her tarafınız yanlış, hangisini düzelteyim ben?

TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) - Ben size soru soruyorum, hiçbir şeyi çarpıtmıyorum. Ben, 2 tane diploması olan doktorum.

SAĞLIK BAKANI FAHRETTİN KOCA - Biz sizi çok iyi biliyoruz, sizi çok iyi biliyoruz.

TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) - Hiçbir şeyi çarpıtmıyorum, gelir burada cevap verirsiniz.

SAĞLIK BAKANI FAHRETTİN KOCA - Bana hitap ediyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın Çömez, Genel Kurula hitap edelim.

TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) - Sayın Başkan... Sayın Başkan, müdahale var.

BAŞKAN - Ama siz de Genel Kurula hitap edin.

SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) - Bakan oradan müdahale edemez ki.

TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) - Ben Genel Kurula hitap ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Bakan da...

GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) - Bakanın laf atmasıyla ilgili bir usul var mı?

SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) - Atanmış seçilmişe müdahale ediyor.

TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) - Hesap soracağım, soru soracağım Sayın Bakana.

BAŞKAN - Tamam, soracaksınız, o da cevap verecek.

TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) - Sayı soracağım Sayın Bakana.

BAŞKAN - Siz de soracaksınız, o da cevabını verecek ama Genel Kurula hitap edersek daha doğru olur.

TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) - Sağlık Bakanlığının bütçesini konuşuyoruz, ne konuşacağım ben? Sayın Bakana soru yöneltiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, bunlara, konuştuklarınıza itirazımız yok Sayın Çömez, dilediğinizi konuşabilirsiniz; Genel Kurula hitap edin.

ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Başkan, yanlış yere müdahale ediyorsunuz.

TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) - Peki, müsaadenizle devam ediyorum.

Bir soru önergesi verdim Sayın Bakana konuyla ilgili, dedi ki: "Biz bunu Türkiye'deki yabancı hastalar için hazırladık." Peki, diyelim ki bu tez doğru, hasta yabancı, anladık, doktor Türk, reçeteyi verecek eczacı Türk; niye bu ülkede yabancı bir hasta için, Türk doktorun, Türk eczacının olduğu bir ülkede başka bir dilde reçete yazılıyor? Bunun sebebi son derece açık, son derece net. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Hiçbir şekilde gerçekleri milletin gözünden kaçırmaya çalışmayın. Bu ülkede 10 milyonu aşkın Suriyeli var, gelen doktorların hepsine vatandaşlık verdiniz, doktor lisansı verdiniz, hiçbir sınava sokmadınız. Aynı şekilde eczacılara da onu yaptınız, 6-7 bin civarında Suriyeli sağlık çalışanı var ve Türkçe bilmiyorlar, onların işini kolaylaştırmak için yaptınız. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir uygulama yok.

Gelelim Merkezi Hekim Randevu Sistemi'ne. Bu sistem artık çöktü, artık randevu almak çok zor, hele hele zamanında randevu almak mümkün değil. Bunun temel nedeni yetersiz hekim sayısı, plansızlık, kötü yönetim ve kaçakların getirmiş olduğu ek külfet. Aile sağlığı merkezleri yeterince fonksiyonel çalışmıyor ve bu nedenle hastaların pek çoğu sorunlarını ilk basamakta çözebilecekken hastanelere başvurmak zorunda kalıyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çömez, lütfen tamamlayın.

TURHAN ÇÖMEZ (Devamla) - Peki, çok teşekkür ediyorum.

Aslında söyleyecek çok şeyim vardı, çok uzun da bir hazırlık yapmıştık ama ben bu notları Sayın Bakana göndereceğim çünkü konuşulacak ve eleştirilecek çok şey var. Umuyorum Sayın Bakan bugün yapacağı konuşmada bunların hepsine cevap verir ve biz gerçekleri bizzat kendi ağzından duymuş oluruz.

Çok teşekkür ediyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)