| Konu: | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 3'üncü Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 35 |
| Tarih: | 14.12.2023 |
HEDEP GRUBU ADINA SÜMEYYE BOZ (Muş) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmaya başlamadan önce "..."(*) (HEDEP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler) Öğrenirsiniz.
Emekçinin sosyal güvenliği için değil, iktidarın siyasi güvenliği için hazırlanan bir bütçeyle karşı karşıyayız. 11 trilyonluk bu bütçe içerisinde sadece silahlanma ve güvenlikçi politikalara ayrılan yüzde 10'un üzerinde bir bütçe var. Şimdi, baktığımızda, yüzde 10'un üzerinde ayrılan bu pay aynı zamanda ekonomik krizin, enflasyonun ve yoksulluğun derinleşmesinin en önemli sebeplerinden biri. Bu payın sonuçlarını elbette ki halkın yoksullaşmasında görüyoruz. Kadınlardan gençlere, emeklilerden engellilere toplumun tüm kesimi bu paydan eşitsiz bir şekilde yoksulluktan yana nasibini almış bulunuyor. Güvenlikçi politikaların dışında bir de güvencesizleştirme politikalarının aynı zamanda emeği gözetmeyen yansımalarına tanık oluyoruz. İktidar ekonomik büyümeden bahsederken istihdamsız bir politikadan, istihdamsız bir büyümeden bahsediyor. Bu politikalar aynı zamanda çalışanın yoksulluğu çerçevesinde kendini var ediyor. Artık bu ülkede çalışanlar istediği kadar çalışsınlar, gece gündüz emek sarf etsinler bu yoksulluk cenderesinden ne yazık ki kurtulamıyorlar.
1980'den günümüze kadar ücretlilerin millî gelir içerisindeki dağılımına, payına baktığımızda sistematik bir şekilde düşüşü görüyoruz. Emeğin sermayeden yana payının az olması elbette ki sermayeyi gözeten politikaların sonucu olarak açığa çıkmakta.
Kasım ayı geçim şartları sonuçlarına göre, gıda harcaması, giyim, konut, ulaşım gibi zorunlu kalemlere ayrılan harcama tutarı yani yoksulluk sınırı, asgari ücretin tam 4 katı. Yoksulluk sınırının hemen ardından ise elbette, yaşama maliyeti ve açlık sınırı geliyor ki açlık ve yoksulluk sınırının çok altında ücret alan kesimler de var ve bu çalışanların toplum içerisinde çalışan kesimler içerisindeki oranı yüzde 54,8 yani bu ülkenin yarısından fazlası açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşamaya mahkûm edilmiş.
Bu durumun yanı sıra, baktığımızda, asgari ücretin en düşük ücret değil, aynı şekilde, ortalama bir ücret olduğunu da görmüş oluyoruz. 2012 yılından bugüne kadar, on bir yıl boyunca, eğer dolar bazında düşünürsek asgari ücretin arttığına değil, giderek düştüğüne tanık olmuş oluyoruz. "Asgari ücreti artırdık." diye bu iktidar propaganda yapıyor ancak asgari ücretin alım gücünün, maliyetinin düşük olduğuna tanık oluyoruz. Asgari ücretin alım gücüne bakmak gerekiyor; 2012 yılında alınan ücretle, onun tekabül ettiği alım ile 2023 yılındaki alıma tekabül eden alım gücü nedir, bunu karşılaştırmak gerekiyor. 2012 yılında asgari ücretle 5 çeyrek altın alınabilirken bugün, 2023 yılında 1 asgari ücretle yaklaşık 3 çeyrek altın alınabiliyor. Alım gücü düştü ama onlar, asgari ücreti artırdıklarıyla ilgili propaganda yapıp kendilerine alan açmaya çalışıyorlar.
Asgari ücretlinin dışında, asgari ücretin altında ve kayıt dışı şekilde çalışan milyonlarca emekçinin olduğunu da biliyoruz. Böyle bir süreçte, enflasyonun bu kadar yüksek olduğu bir anda, yoksullaşmanın, sefaletin bu kadar yüksek olduğu bir anda asgari ücrete sadece bir kere zam yapılması bu toplumda yaşayan, bu ülkede yaşayan bütün halkları, emekçileri sefalete, yoksulluğa mahkûm etmekten başka hiçbir anlama gelmez. Bahsettiğimiz çalışan yoksulluğu da zaten iktidarın bu emek politikalarından bağımsız değildir. Bu politikalarından bazıları da göçmen işçilere yönelik saldırılar, çocuk işçiliğinin yasaklanmaması, EYT gibi bir düzenlemeyle 14 milyon çalışanın mağdur edilmesi ve sosyal güvenlikte eşitsizliğe sebep olmasıdır; bunlarla birlikte, gelir adaletsizliğine, sermayeye peşkeş çekmesidir.
Şimdi, baktığımızda, emeğin ucuzlaması ve sömürülmesi, iktidarın elbette ki istihdam stratejisi olarak karşımıza çıkıyor. Bu sömürü stratejisi belli bölgelerde, belli alanlarda ve belli kesimlerde özellikle yoğunlaşmış durumda. Bölgesel eşitsizlik ile yoksulluk belli bir bölgede toplanıyor. Hanede kişi başına düşen gelirin asgari ücretin üçte 1'inden az olduğu ilk 10 il Kürt illeri. Şöyle ki: Kendi seçim bölgem olan Muş ve aynı zamanda Ağrı, Urfa illerinde de yoksulluk yoğunluğunun en fazla olduğunu, Türkiye ortalamasının üstünde olduğunu görüyoruz. Bunun yanı sıra bir de işsizlik haritası var ki bu da bizi az önce bahsettiğimiz şekilde, yine aynı veriye, yine aynı haritaya gönderiyor.
Güvenlikçi politikaların en fazla mağduru olan kentler yine bu bahsettiğimiz kentler. Güvencesizleştirilen emek politikalarıyla ve bölgesel eşitsizlikten kaynaklı derin bir yoksullukla yaşamını idame ettirmeye çalışan kentler buraları.
Emek sömürüsünün bazı alanlarda yoğunlaştığını söylemiştik, işte bu alanlardan biri de Kürt işçilerinin, göçmen işçilerin ve mülteci emekçilerin çoğunlukla yer aldığı mevsimlik tarım işleri. Mevsimlik işçiler, yasal düzenlemelerin eksikliklerinden kaynaklı ciddi bir mağduriyet yaşamaktalar ve ücret adaletsizliğinden iş güvencesizliğine, kayıt dışılığa kadar ciddi bir abluka altındalar. Şimdi, baktığımızda, bunların yanı sıra mevsimlik iş temelde kadın ve çocuk emeğine dayanmakta. 2 milyon civarı mevsimlik tarım işçisinden bahsediyoruz, bu da sorunların kadınlar ve çocuklar açısından katmerlendiğini, giderek arttığını gözler önüne seriyor çünkü kadınlar ve çocuklar ucuz emek gücü olarak değerlendirilmekte. Kötü hijyen, uygunsuz koşullar, sağlığa erişememe ve bunlarla birlikte kadınların hem iş yerlerinde hem de ailede, sosyal hayatta erkek egemen sistem içerisinde birçok farklı rolü üstlenmek zorunda kaldığını da bize gösteriyor. Yani, emek sömürüsü, yoksunluk derinleşirken yoksulluğu da en ağır şekilde yaşayan kesimlerin başında yine kadınlar geliyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden dolayı kadınlara daha az kaynak ayrılıyor ve kaynaklara erişimi zorlaşıyor, işten çıkarılmak söz konusu olduğunda da akla yine ilk ucuz emek gücü olan kadınlar geliyor. İşsizlik verilerine baktığımızda ise yine en yüksek kategori 29,9'la geniş tanımlı kadın işsizliği, bunu takiben 2'nci sırada ise yüzde 22'yle genç kadın işsizliği var; tüm bu rakamlar kadınların yoksulun da yoksulu hâline getirildiğini bize göstermekte.
2024 bütçesi çalışan yoksulluğunu, gelir adaletsizliğini ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştiren bir dönemi bize yaşatmayı vadeden bir bütçeden başka bir şey değildir. Biz de diyoruz ki kadın yoksulluğuyla ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğiyle mücadelede bütçe politikalarının odak noktasında kadın olmalı. Kadın istihdamını teşvik etmek için sosyal güvencenin sağlanması ve emek haklarının korunması gerekiyor. Özellikle de evlilik, çocuk, hasta bakımı, yaşlı bakımı gibi gerekçelerle istihdam alanından uzaklaştırılan kadınların tekrardan istihdam alanlarına geri dönüşünü sağlayacak politikaların hayata geçirilmesi gerekiyor; hem vergi desteği hem ücret desteği hem de kamusal alanlarda bakım desteği sağlanarak bu amaçla bütçe ayrılmalı.
Değerli milletvekilleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi görüşülürken emekçilerin gündeminde ise Özak Tekstil direnişçileri, DEDAŞ işçilerinin göçe zorlanması, 112 Acil Çağrı Merkezi çalışanlarının mücadelesi, Agrobay işçilerinin direnişi emek gündemindeki yerini alıyor. Urfa'da Özak Tekstil fabrikası işçileri mobbing, tehdit ve işten çıkarmalara karşı iş bırakma eylemlerinde 18'inci gündeler. Mardin'de DEDAŞ'ın yüksek faturaları ve kestiği cezalar çiftçileri üretimden koparma noktasına getirdi ve işçiler kendilerinin bu baskıyla göçe zorlandıklarını ifade etmekteler. Öncelikle, emekçinin, işçinin haklarını gasbeden, sömürüyü derinleştiren bu politikalara karşı haklarını savunan, direnişini gösteren ve her alanda mücadelesini yükselten işçilerin direnişlerini selamlıyorum, onların direnişinin yanında olduğumuzu bir kez daha dile getiriyorum.
Ayrıca, Muş'ta, belediyede 132 daimî işçiyle ilgili bir problem vardı, küçük, ufak bir iyileştirmeyle yapıldı sadece ama yine de adil ve hak ettikleri maaşları alamadılar. Kayyum belediyeleri başta olmak üzere birçok belediyenin SGK'ye borcu bulunmakta ve bu SGK'ye borçların ödenmediğini görüyoruz ki bunlar da Sayıştay raporlarıyla alenen ortaya çıkarılmış durumdadır. Yine, Muş Devlet Hastanesi yemekhane bölümünde çalışan işçilerin kadroları teslim edilmiyor. Bu yüzden de biz işçilerin her alanda, haklarının gasbedildiği her noktada onların destekçisi olmaya devam edeceğimizi bir kez daha söylüyoruz ve bu politikaları da her zaman teşhir edeceğiz.
2024 yılı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesine baktığımızda emeğin sömürüsünü ve sefalet ücretlerini devam ettireceği apaçık ortadadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
SÜMEYYE BOZ (Devamla) - Ülkeyi emek cehennemine ama sermayenin cennetine çeviren bu iktidarın emek politikalarıdır diyoruz. Çünkü iktidar asgari ücretliye, emekçiye, işçiye kaşıkla verdiğini kepçeyle geri almak üzerine uygulamıştır bu bütçeyi. 2024 yılı bütçesi emeğin, güvencesizleştirilenlerin bütçesi değil, sermayenin ve aynı zamanda güvenliğin bütçesidir.
Yirmi bir yılda AKP'nin ürettiği sorunları emekçi halkın bütçesiyle aşacağımızı söylüyoruz. Bir avuç sömürücü azınlığın değil, milyonların bütçesini hayata geçireceğiz.
Bu bütçede engelli yok, kadın yok, emekçi yok, emekli yok, çocuk yok; bu yüzden bizim de bu bütçeye olurumuz yok. Bu temelde işçilerin kazanılmış haklarını koruyacak, işsizliği önlemek için kamusal istihdam garantisi ve desteği sağlayacak her türlü güvencesiz istihdama son verecek...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SÜMEYYE BOZ (Devamla) - Toparlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Boz.
SÜMEYYE BOZ (Devamla) - Selamlıyorum herkesi. (HEDEP sıralarından alkışlar)