GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 3'üncü Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:35
Tarih:14.12.2023

HEDEP GRUBU ADINA BERİTAN GÜNEŞ ALTIN (Mardin) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri; bugün, burada 2024 yılının bütçesini hep birlikte konuşuyoruz. Bütçeye baktığımızda, yine tekçi, inkârcı bir anlayışla hazırlandığını görüyoruz ve eş zamanlı olarak bugün Sincan Cezaevi kampüsünde, yine Türkiye siyasetinin yüz yıllık inkârcı ve tekçi politikaları burada gözler önüne seriliyor, burada, bir kez daha kadın siyasi tutsaklar tarafından yargılanıyor ve Sebahat Tuncel'in de dediği gibi, nefretin etrafında birleşenler, demokratik siyaseti yargılıyorlar ama biz de buradan söyleyelim ki başaramayacaklar. (HEDEP sıralarından alkışlar)

Ben de bugün, yüz yıllık inkârcı ve tekçi siyasetin diller, kültürler üzerindeki yansımalarından, bir de Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumunun bundaki rolünden bahsetmek istiyorum. Bu kurumlar, devletin tarih ve dil politikalarının ideolojik yürütücülüğünü üstlenmişler, bilimsellikten uzak, egemen ideolojiyi tahkim etmek için halkları asimile etmenin araçları hâline gelmişlerdir.

Türk Dil Kurumuna bakıyoruz, Türk Dil Kurumunun yapıp ettiklerine bakıyoruz, Anadolu ve Mezopotamya'da Türkçe dışında, konuşulan hiçbir dili görmüyoruz; çok kültürlü, çok dilli bu yaşam pratiğini yansıtmadığını görüyoruz ve biz buradan soruyoruz Sayın Bakana: Milyonların konuştuğu Kürt dili için şimdiye kadar 1 sözlük ve 5 kitap haricinde ne yaptınız? Kürt dilinin gelişmesi için ne gibi bir çaba harcadınız ve bu bütçede buna ne kadar yer verdiniz? Çünkü biz baktığımızda hiçbir çalışmayı, hiçbir emeği görmüyoruz.

Diğer yandan, Musa Anter ve yoldaşları bu dilin gelişimi, kültürel hafızanın korunması için 90'lı yıllarda yaptıkları çalışmalarla Mezopotamya Kültür Merkezi'ni, İstanbul Kürt Enstitüsünü kurdular ve burada büyük bir mücadeleyle dil ve hafıza mücadelesi verdiler. Fakat ne oldu? 15 Temmuzun hemen ardından bu kurumlar; Kürdi-Der, İstanbul Kürt Enstitüsü, Kürt dil kurumu kapatıldı.

Peki, yine sormak istiyorum: TDK'ye bakıyoruz, Kürtçe için herhangi bir çalışma yok; e, Kürtçeyi geliştirmeye yönelik açtığımız kurumları da kapattınız, ana dilinde eğitim için de Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne şerh koydunuz, çocuklar eğitim alamıyorlar ana dillerinde. Peki, bu dil nasıl gelişecek? Türkiye ve Mezopotamya'da yaşayan halkların dilleri nasıl gelişecek, nasıl yeni nesillere aktarılacak? Bunu ben soruyorum ve diyorum ki bu, bir kültür ve dil kırımı değilse, nedir? Buyurun, cevap verin. Erken cumhuriyet döneminde bugünün halklarının, inançlarının hafızasız kılındığını hep birlikte görüyoruz.

Aynı zamanda Türk Tarih Kurumuna da bakıyoruz, orada da Kürtler yok. Nerede bu Kürtler, nereden geldiler? Bunun cevabını bulamıyoruz. Yeni nesillerimiz, Kürt çocukları kendi tarihlerine nasıl ulaşacaklar? Biz buradan onu da söyleyelim, alternatifsiz değiliz. Kürtçenin, Kürt'ün nereden geldiğini merak edenler gitsinler, tarihin başlangıcına baksınlar; gitsinler, Zagroslara baksınlar, Hurrilere baksınlar, Gutilere baksınlar, Med İmparatorluğuna baksınlar, orada Kürt'ü de Kürtçeyi de çok iyi göreceklerdir. (HEDEP sıralarından alkışlar)

Diğer bir yandan, binlerce Kürtçe ve Ermenice şarkının Türkçeleştirildiğini biliyoruz biz. Belki siz bilmezsiniz, örneklendireyim: Seyran Mangî'yi bilir misiniz? Hayır, bilmezsiniz. Hasan Zîrek'in "Ey Niştiman"ını bilir misiniz? Onu da bilmezsiniz ama siz onların Türkçeleştirildiği "Ağlama Yâr Ağlama"yı bilirsiniz, "Ankara'nın Taşına Bak"ı bilirsiniz çünkü Kürt'ün dilini de tarihini de yok saydınız, onların sanat eserlerini de Türkçeleştirmeye çalıştınız. Bu ülkede "Ad Değiştirme İhtisas Kurulu" diye bir şey vardı ya! 28 bin yerin adı değiştirildi, bir toplumsal hafıza kırımı gerçekleştirildi. Bugün bu kurum yok ama bugün bu kurumun, iktidarın yereldeki temsilcileri olan, Kürt halkının iradesini gasbeden kayyumlar var ve o kayyumlar aynı işi yüz yıldır yapmaya devam ediyorlar. Ne yapıyorlar? Kızıltepe'de Aşiti ve Berçem Mahallelerinin isimlerini değiştiriyorlar, Uğur Kaymaz'ın heykelini yıkıyorlar. Sizin 12 yaşında 13 polis kurşunuyla vurulan Uğur Kaymaz'ın heykelini yıkmaya nasıl vicdanınız elverdi ya! Ben soruyorum buradan; Türkiye'de olanlar yetmiyor, şimdi bir de Afrin'de yerlerin isimleri değiştiriliyor, Kürtçe tabelalar kaldırılıyor, onun yerine Türkçe tabelalar konuluyor. Biz buradan soruyoruz, Türkçe yer isimlerinin Afrin'de ne işi var? Biz ne Türk Dil Kurumunun ne Türk Tarih Kurumunun Türkçeyi geliştirmesine, Türk tarihini araştırmasına karşı değiliz, elbette araştırsınlar; bizim karşı olduğumuz ve eleştirdiğimiz şey çok dili ve çok kültürü kapsayamama meselesidir. Biz bu topraklardaki tüm halkların toplumsal hafızasının korunması gerektiğini savunuyoruz. Ve şimdi yeniden soruyorum: Bu topraklarda konuşulan Kürtçenin, Süryanicenin ve daha nice dilin gelişimini sağlamak için, toplumsal hafızayı korumak için bu kurumları neden yeniden organize etmiyoruz, bütçede neden bunlara yer vermiyoruz? Tüm dillerin. kültürünün gelişimini korumak bizlerin sorumluluğunda değil midir diyorum ve bir de çok ilginç bir şeyi daha paylaşmak istiyorum. Türk Dil Kurumu yazdığınızda karşınıza bir yazı çıkıyor, orada deniliyor ki: "Bizim dilimiz kimliğimizdir." Biz buna katılıyoruz ama bunu eksik buluyoruz, bunu tamamlamak istiyoruz ve diyoruz ki: "..."(*) (HEDEP sıralarından alkışlar)