| Konu: | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 2'nci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 34 |
| Tarih: | 13.12.2023 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYYÜCE TÜRKEŞ TAŞ (Adana) - Sayın Başkan, Sayın Bakanım, kıymetli milletvekilleri ve Millî Savunma Bakanlığının kıymetli bürokratları; bugün İYİ Parti adına Millî Savunma Bakanlığı bütçesi hakkındaki görüşlerimizi açıklamak için söz almış bulunmaktayım.
Ben de öncelikle şehidimiz Alperen Emir'e Allah'tan rahmet, kederli ailesi ve Türk milletine başsağlığı diliyorum.
Ayrıca, yine, dün burada konuşurken rahatsızlık geçiren Hasan Bitmez Beyefendi'ye de acil şifalar diliyorum.
Öncelikle belirtmek isterim ki Türk Hava Kuvvetleri, Türk Deniz Kuvvetleri ve Türk Kara Kuvvetlerinden oluşan Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye Cumhuriyeti devletinin varlığının en önemli sigortası, vazgeçilmezidir. Ülkelerin asker sayıları, mali durumları, lojistikleri, hareket kabiliyetleri ve coğrafi konum kriterleri gibi araştırma sonucuna göre 28 Ekim tarihi itibarıyla Türk Silahlı Kuvvetleri sayı bakımından dünyanın 11, NATO'nun ise en güçlü 5'inci ordusudur. Biz Türk vatandaşlarının da başının tacıdır. Bu güzel vatan topraklarında rahat yaşamamızın yegâne teminatı olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin her mensubu da çok kıymetlidir. Başta Mehmetçik'imiz olmak üzere hepsine en derin saygı ve minnetlerimizi sunuyoruz, ordumuz var olsun diyoruz.
Güvenlik bir devletin, bir milletin olmazsa olmaz unsurlarının başında gelmektedir. Her devlet var olma mücadelesini sürdürebilmek için kendi güvenliğini sağlamanın önemini ve gücünü çok iyi bilmektedir; hele hele bizim gibi jeopolitik konumu açısından stratejik öneme sahip bir ülke için bu, çok daha önemlidir. Efsane komutan ve devlet adamı Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün bize armağan ettiği Türkiye Cumhuriyeti devletinin bekası ve devamı için bu yıl 100'üncü yılını idrak ettiğimiz cumhuriyetin bizden sonra gelecek evlatlarımız tarafından nice yüzyıllar kutlanması, kısacası payidar olması için bu devletin güvenliğini en iyi, en güçlü şekilde sağlamanın tek yolunun güçlü ordu olduğunu çok iyi bilmekteyiz. Bu nedenle biz, Mecliste olduğumuz her zaman Millî Savunma Bakanlığının ve diğer güvenlik güçlerimizin bütçeleri konusunda çok hassas ve yapıcı bir tutum içerisinde olduk. Bu kapsamda, Millî Savunma Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma ve Sahil Güvenlik Komutanlıkları, Millî İstihbarat Teşkilatı, Savunma Sanayii Başkanlığı bütçelerine beş yıldır verdiğimiz destek bu yıl da devam edecektir. İYİ Parti olarak, Millî Savunma Bakanlığımızın en son terörist etkisiz hâle getirilinceye kadar Irak ve Suriye'nin kuzeyinde yürütmekte olduğu terörist ve terörle mücadele başta olmak üzere, dünya ordularına örnek teşkil edecek düzeyde icra ettiği her türlü faaliyeti destekliyor ve başarılı operasyon yürüten personeli canıgönülden kutluyoruz.
Kahraman ordumuza her zaman destek olacağımızı ifade etmekle birlikte, Millî Savunma Bakanlığımızın etkinlik ve verimliliğinin daha da artırılabilmesi için bazı somut tespitlerimizin de ifade edilmesinin mecburi olduğunu düşünüyoruz. Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin genel bütçedeki payını bu yıl da yetersiz bulmaktayız. Şöyle bir hatırlarsak 2022 yılı bütçesinde Millî Savunma Bakanlığına 80,5 milyar lira ödenek tahsis edilmişti, ek bütçeyle bu rakam sene sonunda 147,8 milyar lira olarak gerçekleşti. Keza, 2023 yılında da 182,7 milyar lira olarak açıklanan bütçe; 30,8 milyar liralık ek bütçeyle 213,5 milyar lira oldu ve 2023 yıl sonu gerçekleşme tahminîyse 256,4 milyar lira olarak açıklanmaktadır. Biz bu bütçelerin görüşmelerinde de Millî Savunma bütçesinin yetersiz olduğunu hep vurgulamıştık. 2024 yılı için Millî Savunma Bakanlığı bütçesi 440,5 milyar lira olarak açıklanmıştır ki bu rakamın genel bütçeye oranı ise sadece yüzde 3,97'dir. Savunma konusuna çok önem verdiğini her fırsatta vurgulayan iktidarın yirmi yıllık döneminde Millî Savunma Bakanlığının bütçesinin genel bütçedeki oranının sistematik şekilde düşmekte olduğunu görmekteyiz. 2003 yılında Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin genel bütçe içindeki oranı yüzde 6,9 iken 2023 bütçesinde bu rakam 4,07'ye düşmüştür. Biraz önce de belirttiğim gibi, 2024 yılında da bu rakam karşımıza yüzde 3,97 olarak çıkmaktadır.
Ayrıca, 2018 yılında yüzde 1,86 olan savunma harcamalarının gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı 2023'te 1,31 olarak beklenmektedir. Bu rakamın 2018'de Yunanistan'da yüzde 2,54 iken 2023 yılı sonu için yüzde 3,01 olması beklenmektedir. 2014 yılında Türkiye NATO'ya bu oranı yüzde 2'ye çıkarmayı taahhüt etmiştir ve o tarihten itibaren hep bu hedef ötelenmiştir. Biz NATO'ya verilen bu taahhüdün gerçekleşmesinin takipçisi olduk ama maalesef hiçbir zaman net bir cevap alamadık. Buradan bir kez daha sormak istiyorum: Bu taahhüdümüz acaba ne zaman gerçekleşecektir? Bir kez daha tekrar etmek istiyorum: Biz 2024 yılı savunma bütçemizin yeterli seviyede olmadığını, özellikle savunma yatırımlarımızı artırmamız gerektiğini düşünüyoruz.
İki bin yılını devirmiş Türk Silahlı Kuvvetleri bugün aktif olarak savaşan ve kendisiyle harp etmenin ne demek olduğunu tarih boyunca defaatle göstermiş, caydırıcılığı yüksek, dosta güven, düşmana gözdağı veren bir ordudur. Hepimizin güvenli ve huzurlu yaşamının teminatı olan bu kurumun harbe hazırlığı iç siyasete malzeme de yapılamayacak kadar değerlidir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin harbe hazırlık seviyesi ve caydırıcılığı konusunu da biraz daha açmak istiyorum. Yanı başımızda şahit olduğumuz Rusya-Ukrayna savaşı bize göstermiştir ki kâğıt üzerindeki gerçekler ile harp ortamının gerçekleri çok farklı olabilmektedir. Bu savaştan askerî personelimizin alacağı askerî taktik ve stratejik dersler olmalıdır. Örneğin bu yeni durum ışığında Türk Silahlı Kuvvetlerinin personel sayısı ihtiyacı 2,5 cephede aynı anda savaşacak şekilde öğrenilen gerçeklerle güncellenmelidir. Rusya tarafından bir haftalık planlanmış bir harekat bugün ikinci yılını doldurmuş ve Rusya bu bölgesel savaşa günlük 800 milyon dolar, senelik ise 292 milyar dolar harcar duruma gelmiştir. Savaşlar bir kere başladığında öngörülemez maliyetlere gebedir. Bu sebeple, Silahlı Kuvvetlerimizin harbe hazırlık seviyesi ve caydırıcılığı savaşların başlamadan önlenmesinde kritik bir önemi haizdir. Bunun artırılmasındaki en önemli unsurlardan biri envanterimizin yerlilik oranıdır. Biz ordumuzu güçlendirmeye yönelik savunma sanayisinde bu zamana kadar atılan adımları parti olarak görmezden gelmediğimizi her fırsatta söylemekteyiz. Nitekim, bu hususta çalışan firmalardan yatırımcılara, mühendislerden işçilere daha iyilerini yapabilmeleri için, ülkemize daha katma değeri yüksek savunma teknolojileri kazandırabilmeleri için vereceğimiz partilerüstü desteği de önemli buluyoruz. Malumunuz savaş uçağı temininde problemler yaşamaktayız ve ayrıca caydırıcılık için satın aldığımız S-400 sistemlerinin yaptırım baskısı nedeniyle genel hava güvenlik şemsiyesi altına entegre ederek kullanamıyoruz. Bu hususta cevaplanması gereken şunlardır: Uçak filo gücümüzü artırmak için sistematik devlet aklıyla hazırlanmış kısa, orta ve uzun vadeli planlar mevcut mudur? Geliştirmekte olduğumuz yerli ve millî savunma sistemlerimizin ne zaman tam anlamıyla kullanmaya başlayabileceğiz? Ayrıca, uzun süredir nihayete erdiremediğimiz yerli, millî tank projemizde son durum nedir? Kara Kuvvetlerimizde bundan kaynaklı bir zafiyet oluşmakta mıdır? Örneğin, Suriye ve Irak bölgelerine sevk edilen zırhlı ve mekanize birliklerimiz diğer bölgelerimizde harbe hazırlık seviyemizde bir zafiyet yaratmış mıdır? Bunların bizlerle paylaşılmasını önemli bulmaktayız.
Yine, değinmek istediğim diğer önemli nokta, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve genel, Türk devletinin geleneksel kara, deniz ve hava alanları dışındaki egemenlik alanlarından olan siber alandaki harbe hem altyapı hem de doktrin olarak ne kadar hazır olduğudur. Bilindiği üzere siber alan bugün kara, hava ve deniz gibi egemenliğimizin olduğu bir alandır. Bu alan Amerika, Rusya ve Çin gibi önde gelen ülkeler tarafından savaş sahası olarak kullanılmaktadır. Ayrıca, bu konuda NATO tarafından müttefiklerine kılavuz olacak standartlar da oluşturulmuştur. Biz Millî Savunma Bakanlığının sorumluluk alanının gerekli yasal düzenleme ve mevzuatlarla siber alanı da içerecek şekilde güncellenmesi, Türk Silahlı Kuvvetlerinin doktrin, organizasyon ve altyapı olarak kara, hava, deniz ve siber alanlarda müşterek harekât yapabilme kabiliyetine ivedilikle kavuşturulması gerektiğini düşünüyoruz.
Kıymetli hazırun, ordumuzun en önemli görevlerinden biri hudut güvenliğini korumaktır. Bu konuda da Türk ordusu diğer konularda olduğu gibi üstüne düşeni en iyi şekilde yapmaktadır. Ancak orduların taktik başarısı onlara verilen siyasi, stratejik hedeflerdeki hataları örtmeye yetmez. Nitekim, Türk Silahlı Kuvvetlerinin hareket amacını siyasi irade belirlemektedir. Türkiye Cumhuriyeti bugün mülteci kampına dönmüş durumdadır. Ülkemizde her milletten, her anlayıştan, bize uygun olmayan kültürlerden pek çok sığınmacı bulunmaktadır; bu hem ekonomimize hem sosyal doku ve demokratik yapımıza ciddi zarar vermektedir. Bu konu Cumhuriyet tarihimizin en önemli, en tehlike yaratacak beka konusu hâline gelmiştir. Bir an önce geçici koruma kapsamındaki Suriyeliler ile diğer tüm kaçak sığınmacılar ülkelerine geri gönderilmelidir. Yasal sığınmacıların da gönderilmesi için her türlü çalışma yapılmalı, uluslararası hukuka da uygun yollar bulunmalıdır. Bu konuyla ilgili çok kapsamlı bir çalışma olan İYİ Parti Millî Göç Doktrini'nden referans olarak faydalanılması yerinde olacaktır.
Bir ordunun başarısının birçok unsuru vardır, bunların en önemlilerinden biri de onun emir komuta yapısıdır. Bilindiği gibi, 15 Temmuzun ardından yayınlanan Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle Genelkurmay Başkanlığı Cumhurbaşkanından alınıp Millî Savunma Bakanına bağlanmış, Genelkurmay Başkanı makamına atanmak için kuvvet komutanlığı yapma şartı kaldırılmıştır. Ayrıca, Genelkurmay Başkanlığı ile kuvvet komutanlıkları da ayrı ayrı Millî Savunma Bakanlığına bağlanmıştır. Burada hiyerarşik bir sıkıntı olduğu görülmektedir çünkü Genelkurmay Başkanlığı açısından, aynı makam üzerinde iki ayrı makamın emir ve talimat verme yetkisine sahip olması, karışık bir durum olmasının yanında, askerî teamüllere de aykırı bir durumdur. Genelkurmay Başkanlığının nasıl harp hazırlığı yapacağı belli değildir. Anayasaya göre Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlarının Komutanı olan ve savaşta Başkomutanlık görevini Cumhurbaşkanı namına kullanan Genelkurmay Başkanının, kuvvet komutanlıklarını barış şartlarından itibaren her an savaşa hazırlayabilmesi için kuvvet komutanlıklarının doğrudan Genelkurmay Başkanına bağlanmasını, teamüller gereğince de Genelkurmay Başkanı makamına atanmak için kuvvet komutanlığı yapma şartının yeniden yürürlüğe konulmasını önemli görüyoruz. Bugün içinde bulunduğumuz düşük yoğunluklu harp ortamında bu zafiyet açıkça görülmeyebilir ancak -Allah korusun- konvansiyonel bir harp durumunda bu, açıkça ortaya çıkabilme riski yüksek bir durumdur.
Diğer önemli bir konu ise, askerî okul ve askerî hastanelerin yeniden açılması hususudur. Bilindiği gibi, 15 Temmuz sürecinde alelacele çıkarılan bir kararnameyle Türk Silahlı Kuvvetlerine kurmay subay yetiştiren harp akademileri, harp okulları ve astsubay meslek yüksek okullarının kaynağını teşkil eden askerî liseler ve astsubay hazırlama okulları kapatılmış, söz konusu askerî eğitim ve öğretim kurullarının yerine Millî Savunma Üniversitesi kurulmuştur. Böylece, Osmanlı döneminde kurulan ve Genelkurmay Başkanlığı kuruluşunda TSK'nin kurmay subay ihtiyacını karşılayan, orduya subay ve astsubay yetiştiren iki yüz yıllık kurumların varlığına son verilmiştir. Amerika Birleşik Devletleri ve NATO ülkelerindeki örneklerinin aksine, lider personel yetiştiren bu kurumların başlarına askerî nosyona sahip olmayan sivil rektörlerin Türk Silahlı Kuvvetlerinin köklü gelenek ve teamüllerine rağmen atanması; onlara yıllar süren eğitim, başarı ve liyakat sonucu ancak elde edilebilecek general rütbesiyle muamele edilmesi bizleri derin endişelere sevk etmektedir. Sivil üniversite ve personelin askerî eğitim kurumlarında daha fazla entegre edilmesi belli alanlarda büyük katkılar sağlayabilir ancak var olan köklü teamül ve gelenekler hafife alınmamalıdır. Bunların terk edilmesi rütbe, terfi, tayin gibi konularda askerlerin liyakatlerini artırmaktan ziyade, siyasilerden medet ummaya sevk ederek ordunun siyasallaştırılmasına yol açar. Ordunun siyasallaştırılması siyasi kliklerin, tarikat ve cemaatlerin ordu içinde yapılanmasıdır. Tarihimizde bunun neden olduğu iki önemli olay biliyoruz: Biri Balkan Harbi, diğeri 15 Temmuzdur ve ne yazık ki hatadan ders alınmazsa tarihin tekerrür etme gibi bir huyu vardır. Birinci Balkan Harbi'nde kışlaya siyaset girdiği için doğru düzgün ordusu bile olmayan milletlere yenildik. Savaşçı Türk milletinin yapılan hatalarla ne hâle geldiği Balkan Savaşı'nda görülmüştür. Balkan Harbi'nde bu zafiyeti gören ülkeler bizi ittifaklarına istememiş, bu yüzden yanlış tarafta savaşa girmemizin asli nedeni olmuştur. Ordunun içine siyasetin girmesi sonucu altı yüz yıllık devletimiz sona ermiş, sonrasında yine ordumuzdan, yine harbiye eğitimi almış bir bozkurt çıkmış "Ya istiklal ya ölüm!" diyerek Türk devletini tekrar ayağa kaldırmıştır. Özetle, askeri siyasallaştırarak, orduya siyaseti sokarak tek başaracağımız şey, Türk devletini güvenlik zafiyetine sokmak olur. Yine tarikatlar, cemaatler yahut başka siyasi klikler orduya girdiğinde ise 15 Temmuzda olduğu gibi, başımıza tekrar bombalar yağacağını tahmin etmek hiç de zor değildir.
Ayrıca ordusu ve askeri olan her ülkenin askerî sağlık sistemi bulunmaktadır ama bizde bu sistem 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrası bozulmuştur. GATA ve askerî hastaneler Sağlık Bakanlığına devredilmiştir. Bu konuda çalışma olacağı söylenmişse de hâlen somut bir adım gelmemiştir.
Askerî sağlık sisteminin en önemli görevi arasında, cephede savaş esnasında ilk müdahaleyi yapacak personeli yetiştirmektir ki bu personelin yaralanan askerlere ilk müdahaleyi yapmanın yanında, yaralı hakkında kritik kararları alma sorumluluğu da vardır. Bugün bu konuda nasıl bir zafiyet yaşadığımızı, orada görev yapan personel yakinen görmektedir. Üç yıl önce askerî doktor sayısı 2.043'tü, emeklilik ve istifalardan sonra şu an ne kadar olduğu bilinmemektedir. Ancak bildiğimiz bir gerçek vardır, Türkiye'ye modern tıbbı getiren, köklü bir geçmişe sahip bu kurumun tarihî hafızası ve kurumsal kapasitesi yok olmayla karşı karşıyadır. Tamamen yok olmadan bu konuda somut adım atılmalı, Sağlık Bakanlığına devredilen Gülhane Askerî Tıp Akademisi Hastanesi başta olmak üzere; askerî hastaneler, TSK Rehabilitasyon ve Bakım Merkezi, askerî dispanserler, revirler ve benzeri sağlık birimleri Millî Savunma Bakanlığına bağlanmalıdır.
Türk Silahlı Kuvvetleri içinde subay, astsubay, uzman çavuş, uzman jandarma ve sivil memurların mali ve sosyal haklarında ve çalışma şartlarında iyileştirme yapılması yönünde talep ve beklentiler bulunmaktadır. Özellikle astsubaylara yıllardır söz verilmesine rağmen tutulmayan sözler artık yerine getirilmelidir. Emekliliklerine yansıyacak ve emekli astsubayları da kapsayacak şekilde makam, görev tazminatı verilmelidir.
Ayrıca, ülkemiz uzun yıllardır terör örgütleriyle mücadele etmiş, ülkemizde vatani hizmetlerini yerine getirirken terör örgütleriyle girilen çatışmalarda yaralanan ve sayıları 20 bini bulan asker ve polisimiz en az yüzde 40'ın üzerinde uzuv kaybı olmadığı gerekçesiyle yasal olarak malul gazi kabul edilmemekte, sosyal hak ve yardımlardan yararlanamamaktadır. Bunun yanında, 15 Temmuz darbe girişimi sırasında yaralanan kamu görevlileri ve sivillere yaralanma derecesine bakılmaksızın "gazi"lik ünvanı verilmiştir, bu da gaziler arasında büyük bir eşitsizlik ve adaletsizlik yaratmıştır. Aynı durumdaki kişilerin farklı hukuki düzenlemelere tabi tutulması açık bir şekilde Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırıdır. Ülkemize ve kamu güvenliğine karşı yönelen her türlü saldırıya karşı şehit olmayı göze alarak müdahale eden, bu uğurda yaralanan ve aynı zamanda kamu görevlileri olan askerlerimize sahip çıkmanın sosyal devlet olmanın da bir gereği olduğu asla unutulmamalıdır. Biz, kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının ve emeklilerinin, şehit ve gazilerimizin vatan millet uğruna verdikleri mücadelenin, verdikleri emeğin maddi karşılığının olamayacağını, bununla birlikte, hayatlarını kolaylaştıracak adımların atılmasının uygun çalışma şartlarına, yeterli mali ve sosyal haklara kavuşmalarının gerekli olduğuna inanıyoruz. Bu yüzden, tüm askerî personeli kapsayacak, sorunlarını çözecek bir kanunun hazırlanmasının gerekliliğini çok önemle öneriyoruz.
Yüce Allah ordumuzu hep var etsin, gücünü hep artırsın diyoruz. Tekrar Millî Savunma Bakanlığı bütçesini desteklediğimizi söylüyoruz, bu bütçenin hayırlı olmasını temenni ediyoruz ve başarılarınızın devamını diliyoruz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)