GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin İlk Görüşmesi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:32
Tarih:11.12.2023

İYİ PARTİ GRUBU ADINA ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçenin tamamına dair partimizin görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzdayım. Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Konuşmama 2 öneri, 1 tane tespitle başlamak istiyorum. Birinci öneri bizim acilen sıfır bazlı bir bütçeye ihtiyacımız var. Bundan yaklaşık on sene önce bütçenin hazırlanmasına katkıda bulunmuş bir akademisyen olarak değerli bir bürokratın bana söylediği bir şeyi çok iyi hatırlıyorum: "Bir sene öncenin bütçesi kaybolsa biz önümüzdeki senenin bütçesini yapamayız." demişti. Şimdiki bütçeye de baktığımız zaman, kalemlerdeki oynamaya baktığımız zaman benzer bir yaklaşımı görüyoruz oysa karşımızda bambaşka bir dünya var. Türkiye'nin sorunları çok daha farklılaştı, karşımızda yepyeni bir dünya var, yepyeni sorunlar var; bunların çözüm önerileri farklılaşmaya başladı. O yüzden bizim bir an önce sıfır bazlı bir bütçeye başlamamız gerekiyor ve bunu bütün siyasi partilerin ortak iradesiyle yapmamız gerekiyor.

İkinci nokta yani ikinci önerim de bununla bağlantılı bir şey, o da şu: Bizler Plan ve Bütçe Komisyonunda -ben de partimizin sözcüsü olarak orada katkı vermeye çalıştım- yaklaşık otuz altı gün, iki yüz on sekiz saatte bu bütçeyi geçirdik. Şimdi, Amerika Birleşik Devletleri'ne baktığınız zaman bu yaklaşık sekiz ay sürüyor, sekiz ay boyunca Kongrede siyasi partiler bir süre harcama komisyonunda o bütçeyi tartışıyorlar ve daha sonrasında bu bütçe onaylanıyor. Neden? Çünkü iktisadın temelidir bütçe, maliye politikasının temelinde bütçe yatar, bölüşümdür yani siz bir politik iktisadı bütçeden ayrı tutamazsınız. Kimlerden vergi alacağınızı ve nereye harcama yapacağınızı belirlersiniz ve onu da yüce Meclis çatısı altında milletin iradesiyle yaparsınız. Yani otuz altı gün, iki yüz on sekiz saatte karşımıza gelen bütçenin neredeyse virgülüne, noktasına dokundurmadınız oysa çok kıymetli öneriler geldi, bütün muhalefet partilerinden çok kıymetli öneriler geldi. Bu önerilerin ne kadar doğru öneriler olduğunu Sayın Başkan ara verdiğinde bizzat AK PARTİ'li, Milliyetçi Hareket Partili arkadaşlar söyledi fakat işler bunu bütçeye yansıtmaya gelince virgülüne bile dokunmadınız. Oysa orası o bütçenin son olarak, buraya gelmeden önce son olarak revize edileceği yerdi. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde bu bütçe sürecinin çok daha uzun, çok daha kapsayıcı ve en azından Plan ve Bütçe Komisyonunda muhalefetten gelen önerilerin daha fazla dikkate alınır şekilde yürütülmesini umut ediyorum; bu da ikinci önerimdi.

Bir de tespit de şu: Bu tespit biraz ilginç bir tespit çünkü hem Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı hem de sayın bakanlar gelip bütçeyi tartıştıklarında bizler çok ilginç bir durumla karşılaştık, âdeta şizofrenik bir durum. Sayın bakanlar yüksek hedeflerden bahsediyor, sonra benim gibi bütçeyi bilen insanlar bütçedeki rakamlara bakıyorlar ve sayın bakanların koyduğu yüksek hedefler ile bütçenin tamamıyla bire bir uyumsuz olduğunu görüyoruz. Yani sanki Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı ya da sayın bakanlar başka bir veriyle hedefleri koyuyorlar, sonra biz bütçeye bakıyoruz, bütçedeki ayrılan ödeneklere, ayrılan programlara baktığımız zaman sayın bakanın sunumu ile bütçedeki verilerin neredeyse bire bir zıt olduğunu görüyoruz.

Şimdi, size birkaç tane örnek vereceğim: Mesela, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Sayın Bakan geldi, güzel bir sunum yaptı ve dedi ki: "Yoksullukla mücadele bütün şiddetiyle devam edecek." Doğru, Türkiye'de 7 milyon yoksul çocuk var. Peki, ondan sonra bakıyoruz, yoksullukla mücadele ödeneği en çok azalan programların başında geliyor. Nasıl mücadele bu? Sayın Bakan söylüyor, bütçede yeri yok. Millî Eğitim Bakanı geldi "Uluslararası eğitim ve iş birlikleri artarak devam edecek." dedi. İyi, güzel, hepimizin hoşuna giden bir şey. Bütçeye baktık, ödeneği en çok azalanlardan bir tanesi uluslararası eğitim ve iş birliği. Çağımız bilgi ve iletişim çağı dedik; bilgi, data geçen yüzyılın petrolü kadar önemli dedik; bilgi ve iletişim programına bakıyoruz, ödeneği en çok azalan 5 programdan 1 tanesi.

Enerji arz güvenliği, enerji verimliliği, çok yüksek bir hedefimiz var: 2026 yılında sıfır cari açık; enerjide atacağımız adımlarla sıfır cari açığı sağlayacağımızı söylüyoruz. Sonra enerji arz güvenliği ve Enerji Verimliliği Destek Programı'na bakıyoruz, ödeneği azalmış. Devam ediyorum: Sayın Kurtulmuş -Sayın Başkan- Meclisin bütçesi tartışılırken "uzay vatan" dedi; güzel, bizim de beklediğimiz şeylerden bir tanesi, Türkiye'nin bir uzay politikası olması gerekiyor. Peki, bütçeye bakıyoruz, ne görüyoruz orada? Uzay ve Havacılık Programı'na ayrılan bütçe en fazla kesilen bütçelerden bir tanesi. Hadi, bütün bunları geçtim, şehit ve gaziler... Bugün şehitlerimizin yakınları devletimize emanet, gaziler bu ülkenin vicdanı. Hiç baktınız mı şehit ve gazilerin program ödeneğine? En çok azalan programlardan bir tanesi. Dolayısıyla burada bakanlar ve Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı sunum yapıyor, oradaki hedeflerden bahsediyor, yüksek hedeflerden bahsediyor, biz bütçe bilenler oraya baktığımız zaman bunun tam tersini görüyoruz; çok şizofrenik bir durum.

Şimdi, kalkınma tarafından bakalım; ben kalkınma iktisatçısı olduğum için bütçeyi o taraftan da bir incelemek istiyorum. Bölgesel kalkınma... Türkiye'nin sosyoekonomik açıdan bölgeler arası eşitsizliği gidermesi lazım; bölgesel kalkınmaya ayrılan ödenek ortalamanın altında kalmış. Pandeminin bize öğrettiği şeylerden bir tanesi de tarımın önemi, tarım ve kırsal kalkınma; ödenek, ortalamanın altında kalmış. Çocuklarımız bizim en kıymetli varlığımız diyoruz, çocukların korunmasına ayrılan ödenek ortalamanın altında kalmış. "Sanayi 4.0" diyoruz, heyecan verici sanayi politikalarından bahsediyoruz; sanayinin geliştirilmesi ortalamanın altında kalmış. Devam ediyorum: Kadının güçlendirilmesi, ödenek artışı ortalamanın altında; istihdam, ortalamanın altında. Bakın, Türkiye'nin kendi grubundaki ülkelere istihdam oranı açısından yetişmesi için 9 milyon yeni işe ihtiyacı var. Türkiye'nin Çin'in seviyesine yetişmesi için, istihdam oranını aynı seviyeye getirmesi 10,7 milyon istihdama ihtiyacı var, istihdama ayrılan program ödeneği ortalamanın altında kalıyor, yine aynı durum. Kalkınacağız diyoruz, burada On İkinci Kalkınma Planı'nı AK PARTİ'li ve Milliyetçi Hareket Partili arkadaşlar hararetle savunuyor, daha sonra kalkınma odaklı bütün programlara bakıyoruz; tarımdan kırsal kalkınmaya, sanayinin geliştirilmesinden çocukların korunmasına, kadınların güçlendirilmesinden istihdama kadar bütün ayrılan programlar ortalamanın altında kalıyor. O yüzden de buna ben şizofrenik bir durum diyorum. Sayın Bakan geliyor başka bir şey anlatıyor, bütçeyi hazırlayanlar belli ki başka bir kafada, Sayın Bakanın dediklerinin tam tersini bütçeye yerleştiriyorlar.

Şimdi, bu ailenin güçlendirilmesi ve korunmasına ayrılan program hakkında da biraz konuşmak istiyorum. Şunu gördük: Çocukların korunması ve kadının güçlendirilmesine ayrılan ödenek azaltılmış, onun yerine ailenin korunması ve güçlendirilmesi programında bir artış görüyoruz. Şimdi bu, bana göre yanlış bir zihniyettir. Bizler eğer bugün aile yapısını koruyacaksak, ailenin huzurunu sağlayacaksak çocuklarımızı korumalıyız, kadını güçlendirmeliyiz, çok net. Çocukları korumadan, kadını güçlendirmeden çocukları ve kadını sadece ailenin bir parçası olduğu sürece değerli kılan bir zihniyet bence ne aileyi koruyabilir ne aileyi güçlendirebilir. Dolayısıyla, burada her bakımdan tartışılması gereken hem de verilerle, gerçek verilerle tartışılması gereken bir bütçe var.

İzninizle birkaç dakika bakanlıkların bütçesinden bahsetmek istiyorum, Hazine ve Maliye Bakanlığıyla başlamak istiyorum. Bakın, şimdi, bugün Sayın Bakanın -yani mevcut Sayın Şimşek'in hatası değildir- Sayın Albayrak'ın fahiş bir hatasıdır. Bugün iç borçlanmayı biz dolar ve altın üzerinden yapmaya başladığımızdan beri geldiğimiz durumu ben size şöyle anlatayım: Konuşmaya başlamadan önce dolar 28,99 liraydı, bugün eğer 29 liradan 30 liraya çıkarsa bu ülkenin iç borcu 65 milyar lira artıyor arkadaşlar; isterseniz hesapları gösterebiliriz. "65 milyar" ne demek biliyor musunuz? Bugün eğer dolar 29 liradan 30 liraya çıkarsa -ki çıkabilir- 65 milyar lira daha fazla borçlanıyoruz. 65 milyar lirayla siz bu ülkedeki bütün ilkokul çocuklarına bedava kahvaltı verebilirdiniz. İşte kendini bilmez bir Sayın Bakanın üç sene, dört sene önce iç borçlanmayı dolar ve altın üzerinden yapmasından dolayı bugün biz çocuk yoksulluğu çekiyoruz; bu kadar basit. Eğer siz akıldan, bilimden yoksun politikaları insanlara, vatandaşa dayatırsanız onun maliyetini biz bugün 2024 bütçesinde çekmiş oluruz.

Hazine ve Maliye Bakanlığı bütçesiyle devam ediyorum. Bizler finans sermayesinin vergilendirilmesinden yanayız fakat baktığımız zaman finans sermayesinden daha fazla vergilendirilen bir kesim var: Üst orta gelirli beyaz yakalılar, okumuş etmiş insanlar. Bakın, bu ülkenin beşerî sermayesi en değerli hazinesi. "Bu ülkeden neden doktorlar, mühendisler, yazılımcılar, iktisatçılar gitmek istiyor?" diyorsanız, bunun sebeplerinden bir tanesi ideolojikse bir sebebi iktisadidir. Bugün sizler beyaz yakalı birisiyle konuştuğunuz zaman büyükşehirlerde, eğitim sistemine güvenmediği için çocuklarını özel okula göndermek zorunda hissediyor; emeklilik sistemine güvenmediği için bireysel emeklilik alıyor; barınma krizi olduğu için, sokaklar güvenli olmadığı için sitelerde oturmak zorunda hissediyor; hastanelerde randevu alma bir işkence hâline geldiği için sağlık sigortası yaptırmak zorunda kalıyor. Bu ülkede beyaz yakalının üzerindeki vergiler çok yüksek ve beyaz yakalı verdiği vergilerin karşılığını hiçbir şekilde alamıyor. Oysa biliyoruz ki bir ülkede beyaz yakalı varsa, orta üst direkt -yani o "küçük burjuvazi" dediğim, olumlu anlamda kullanıyorum- varsa bu ülkede temel hak ve özgürlüklerin bir garantisi var demektir, o ülke kalkınma yolunda doğru adım atıyor demektir. Israrla bilinçli bir şekilde siz bu ülkede eğitimli, okumuş, sadece eğitimiyle ve kazancıyla hayatını sürdüren insanları vergilendirerek bu ülkede yaşamaktan bezdiriyorsunuz.

Devam ediyorum, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına gelelim. Bakın, yine, üç-dört sene önce matah bir şeymiş gibi adına da "Çin modeli" dediğiniz bir model geliştirdiniz ve ondan sonrasında dediniz ki: "Ben rekabetçiliği emeği baskılayarak, TL'yi baskılayarak sağlayacağım." Arkadaşlar, daha sonrasında ne oldu? Sayın Bakanımız biraz önce bahsetti, kur korumalı mevduat sistemiyle işleri örtmeye çalıştınız, milyarlarca lira zarar geldi. Peki, bunun sonucunda istihdam arttı mı? Artmadı. Biraz önce söylediğim gibi, Türkiye'nin kendi seviyesindeki ülkelere gelmesi için bile 9,7 milyon istihdama ihtiyacı var. Türkiye'nin bugün en büyük problemi o baskıladığınız ücretlerdir, o baskıladığınız ücretlerden dolayı siz bugün talebi artırmak için suni yollar tercih ediyorsunuz. Bir başka nokta da şu: Kamu istihdamı. İstihdamı nasıl artırabiliriz? Tabii, kamudaki istihdamı daha fazla artırarak. Doğrudur, Türkiye'deki kamu istihdamının toplam istihdam içerisindeki payı OECD ortalamasının altındadır. Dolayısıyla bizim devlete daha fazla kişiyi almamız lazım. Peki, bu şartlarda mı? Size seçim sözünüzü, seçim vaadinizi hatırlatıyorum: "Mülakat kaldırılacak." dediniz, kaldırmadınız. O yüzden ben sahada ne zaman "Kamuya daha fazla istihdam almamız gerekli." dediğim zaman, vatandaştan bir tepki var çünkü vatandaş liyakatiyle kamuda işe gireceğine inanmıyor. Bir başka nokta daha var: "Kamu istihdamı artmalı." dediğimiz zaman neden karşı çıkıyorlar? Çünkü kamu hizmetlerinden duyulan memnuniyet azalmış durumda. Hangi konularda mı? Sağlık, eğitim ve adalet. Yani Adalet ve Kalkınma Partisi olarak isminize aldığınız "adalet" ve "kalkınma" kavramına baktığınız zaman, şu anda vatandaşın TÜİK verilerine göre en fazla memnuniyetsizlik hissettiği konular adalet, eğitim, sağlık; ben demiyorum, bizzat TÜİK'in kendisi söylüyor.

AR-GE harcamaları... Her fırsatta "AR-GE'ye daha fazla kaynak ayırıyoruz." dediniz; yalan. Baktığınız zaman on sene önceye göre kamu harcamaları içerisinde AR-GE'nin payı yarı yarıya düşüyor; 0,86'dan 0,45'e düşmüş. Millî gelir içerisinde AR-GE'nin payı 1,09; Brezilya'nın altında, Mısır'ın biraz üstündeyiz. O yüzden, kimse bize bugün "AR-GE harcamalarını artırarak biz Sanayi 4.0'a hazırlanıyoruz." demesin, bütçe ve kalkınma planı bunun tam tersini söylüyor.

Sene olmuş 2023, hâlâ bu ülkede bilim insanları, hâlâ bu ülkede AR-GE yapmak isteyen insanlar teknokentlere kart basarak giriyorlar, üniversitelere kart basarak giriyorlar. Arkadaşlar, bugün bilim üretmek istiyorsanız artık öğretim üyelerinin üniversitelere kart basarak girmesini mecbur hâle getirmemeniz gerekiyor, bugün hem devlet üniversitelerindeki hem vakıf üniversitelerindeki öğretim üyelerinin haklarını iyileştirmeniz gerekiyor; Boğaziçi Üniversitesinden, ODTÜ'den elinizi çekmeniz gerekiyor. Eğer bugün sizler teknokentlere hâlâ kart basarak girip bu ülkenin sanayide bir devrim yaratacağına inanıyorsanız yanılıyorsunuz, yaratılamıyor. Bizzat Sanayi ve Teknoloji Bakanının iki sene önce dediği şeydir; şu an ne Sanayi 4.0'ı, Türkiye'nin sanayisi Sanayi 2.5 seviyesinde. Bugün eğer sizler kart basarak teknokentlere girmeyi mecbur tutarsanız, teknokentlerin kapılarını sadece vergi avantajından yararlanmak isteyen şirketlere açarsanız o ülkede ne bilim gelişir ne teknoloji gelişir.

Gençlik ve Spor Bakanlığı ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığından bahsetmek istiyorum. Bakın, Türkiye'de 0-17 arası çocukların ve gençlerin yüzde 45'i, yaklaşık yarısı yoksul veya sosyal dışlanmışlık riski taşıyor. Bu, Avrupa Birliğinde en kötü oran. Bizden sonra Romanya geliyor yani Romanya bizden daha iyi. Şimdi, biz bunu söylüyoruz Sayın Bakana, Sayın Bakan bunu kabul etmiyor oysa her fırsatta bütün muhalefet partileri -şuradaki muhalefet partilerine bakın- diyoruz ki: "Bu yoksullukla mücadele için, Allah aşkına, okullarda ücretsiz yemeği getirin." Bunu söylüyoruz, Plan ve Bütçe Komisyonunda "Olur." diyorlar, ondan sonra oylamaya geçiyoruz, reddediliyor. Ya, çok basit bir şey var, Türkiye'deki çocukların yarısı yoksul ya da sosyal dışlanmışlık riski altında. Temel bir problem, sizler bunu görüyorsunuz ve çocukların korunması için ayırdığınız ödenek ortalamanın altında kalıyor. Türkiye'de yoksulların yarısı 25 yaşın altında.

Bakın, yine bir tane TÜİK istatistiği vereyim size. Bugün ben karşınızda işçi bir anne-babanın, ilkokul mezunu bir annenin çocuğu olarak karşınızdayım ve eminim ki birçok milletvekili, benim yaşımdaki birçok milletvekili aynı durumda. Bugün 2023'te eğer anne ve babanız orta eğitimi bitiremediyse sizin üniversiteyi bitirme olasılığınız yüzde 10, eğer anne ve babanızdan bir tanesi üniversiteyi bitirmişse sizin üniversiteyi bitirme olasılığınız yüzde 71. Bana "Fırsat eşitsizliği ne?" derseniz bunu söylerim size. Yani baştan söyleyeyim; bugün eğer anne ve baba orta eğitimi bitirememişse sizin üniversiteyi bitirme olasılığınız yüzde 10'dur. Sizin her fırsatta şeytanlaştırdığınız 70'lerde, 80'lerde, 90'larda en iyi okul evinize en yakın okuldu ve bir işçi anne-babanın, ilkokul mezunu bir işçi anne-babanın çocuğu bu mahalle ilkokullarına giderek, devletin kendisini okutmasına fırsat sağlayarak en üst yerleri hatta benim gibi milletvekili olma şansını bile yakalayabilirdi. Sizler bu fırsat eşitliğini maalesef getirdiğiniz eğitim sistemiyle, sosyal hizmetler politikasıyla yok ettiniz.

Eğitime geçiyorum. Buradan Millî Eğitim Bakanlığına baktığımız zaman... Bakın "Eğitimin bütçe içindeki payı yükselecek." dediniz, yalan. Yedi sene önce millî eğitimin bütçe içindeki payı yüzde 17,83'müş, bu sene 11,94; rakamlar orada, eğitimin bütçe içerisindeki payını 17'den 11,94'e düşürmüşsünüz, hem ilkokula giden çocuklarımıza hem de üniversiteye giden çocuklarımıza bütçeden ayrılan payı azaltmışsınız.

Bakın, size bir şey söyleyeyim, bir tane istatistik veriyorum: Oxford Üniversitesinin AR-GE faaliyetlerinden elde ettiği gelir 881 milyon dolar; Oxford Üniversitesinin bütçesi değil, sadece AR-GE faaliyetlerinden elde ettiği gelir 881 milyon dolar. 881 milyon dolar Türkiye'de 5 tane teknik üniversitenin -ODTÜ, İTÜ, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Gebze Yüksek Teknoloji, İzmir Yüksek Teknoloji- toplam bütçesinin 2,2 katı arkadaşlar. Sizler bir yandan "Sanayi 4.0'a hazırlanacağız." diyorsunuz, bir yandan "Çağ atlayacağız." diyorsunuz, ondan sonra 5 tane teknik üniversite için öngördüğünüz, reva gördüğünüz ödenek, Oxford'un AR-GE gelirlerinden elde ettiği payın yarısından bile az. Böyle mi sınıf atlayacağız? Böyle mi üniversiteye giden çocuklarımız kendi kazançlarıyla kendi ayakları üzerinde durup bu ülkede hayallerini gerçekleştirebilecekler? O zaman da eğitimde bu kadar başarısız olduktan sonra belli şeylere, maalesef, şaşmamanız gerekiyor. Mesela, PISA skorlarında OECD ülkeleri arasında son sırada olmamıza şaşmamanız gerekiyor. Mesela, LGS sınavında çocuklarımızın yüzde 8'inin sıfır net, sıfır matematik neti çıkarmasına şaşmamanız gerekiyor. Mesela, LGS sınavında çocuklarımızın yüzde 70'inin matematik sorularında 5'ten daha fazla doğru cevaplayamamasına şaşmamanız gerekiyor. Gençlerimizin üçte 1'inin ne istihdamda ne de eğitimde olmamasına şaşmamanız gerekiyor.

Sizin sayenizde "ev işsizleri" diye bir kavram ortaya çıktı. Bugün gençlerimizin üçte 1'i ne bir eğitim kurumuna devam edebiliyor ne de istihdam ediliyor. Bugün gençlerimizin üçte 2'si eğer bir fırsat verilirse yurt dışında şansını denemek istiyor. Eğer böyle kötü bir eğitim politikası, böyle kötü bir yükseköğrenim politikası izlerseniz, günün sonunda, bizim çocuklarımız PISA skorlarında OECD sonuncusu olur, yüzde 70'i 5 tane matematik sorusunu doğru cevaplayamaz, ondan sonra üçte 2'si de eğer bir fırsatını bulursa yurt dışında hayatını devam ettirmek ister.

Peki, konuşmama son verirken bir şeyden daha bahsediyorum. Bana "Bu 2024 bütçesini bir özetler misiniz?" derseniz Cumhurbaşkanlığı bütçesine bakın diyeceğim ve ondan sonra da sözlerime son vereceğim. Bakınız, Cumhurbaşkanlığının mal ve hizmet alımları için ayrılan ödenek -tekrar söylüyorum- sadece Cumhurbaşkanlığı makamına mal ve hizmet alımları için ayrılan ödenek 7 tane bakanlığın mal ve hizmet alım ödeneğinden daha fazla. Sayayım mı bu bakanlıkları? Sayayım: Kültür ve Turizm Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı. 7 tane bakanlığın toplam mal ve hizmet alımı bütçesinden tek başına onların toplamından daha fazla biz Cumhurbaşkanına mal ve hizmet alımı için ödenek ayırmışız diyorum; bunun size, AK PARTİ'li arkadaşlara nasıl bir duygu hissettirdiğini merak ediyorum ve yüce Meclisimizi saygılarımla selamlıyorum.

Teşekkürler. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)