GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin İlk Görüşmesi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:32
Tarih:11.12.2023

İYİ PARTİ GRUBU ADINA KORAY AYDIN (Ankara) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; cumhuriyetimizin 2'nci yüzyılının ilk bütçe görüşmelerinde İYİ Partimizin ülke ve dünya meselelerine dair görüşlerini açıklamak için söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu ve ekranları başında Gazi Meclisimizdeki bu bütçe görüşmelerini takip eden değerli vatandaşlarımızı da saygı ve hürmetle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bütçe hakkı, demokrasinin temel direğidir. Bütçe hakkı, dünya parlamentoları için yasama yetkisinden daha önce elde edilmiş bir haktır. Dünya parlamentoları sekiz yüz yıldır vergi harcamalarını denetlemekte ve bütçe yapmaktadırlar. Türk devleti de üç yüz yetmiş yıldan fazladır bütçe yapmakta, vergilerin harcanmasını denetlemektedir ancak bugün, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle geldiğimiz noktada bu tarihsel haktan mahrum kalmış durumdayız. Cumhuriyetin 2'nci yüzyılına bütçe hakkından mahrum, bütçe teklifinin bir virgülünü dahi değiştiremeyen bir Meclis olarak giriyoruz. Türk devletinin kudretine inanmış, demokrasiyi bu kudretin bir parçası olarak gören bizler için bu çok acı bir durumdur. Bütçeyi düzenlemeye bir hakkımız yoksa da cumhuriyetin 2'nci yüzyılına söyleyecek sözümüz çoktur. Biz İYİ Partililer olarak milliyetçi, demokrat ve kalkınmacı duruşumuzla 2'nci yüzyıla sözümüzü söyleyeceğiz.

Değerli arkadaşlar, hep birlikte hatırlayalım: Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek göreve gelir gelmez yaptığı ilk açıklamada "Türkiye'nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeneği kalmamıştır. Kurala dayalı bir Türkiye ekonomisi özlenen refaha ulaşmamızda önemli olacaktır." demişti. Bu, ne demek? Bundan önce uygulanan ekonomi politikalarının akıl dışı olduğunun itirafı demek. Bu, ne demek? Bundan önce uygulanan ekonomi politikalarının kurallara uygun olmadığının açık ve net bir şekilde ikrarı demek. Sayın Bakan göreve gelmeden önce Hükûmetin en akılda kalan ekonomi politikalarını şimdi hep birlikte hatırlayalım: Ülkemizin en kronik ekonomik sorunu olan enflasyon ve faizle ilgili Sayın Cumhurbaşkanımız aynen şunları söylemişti. Kim diyor bunu? Sayın Cumhurbaşkanı diyor ve devam ediyor: "Şunu bir defa bilmemiz lazım, bu konuda nas ortada. Nas ortada olduğuna göre sana, bana ne oluyor?" Cumhurbaşkanımızın söyledikleri aynen böyle. Burada yeri gelmişken açıklayalım: "Nas" kavramı, kısaca, Allah'ın hükmü ve kelamı anlamına gelir. Şimdi hep birlikte soralım: "Faiz sebep, enflasyon sonuçtur." politikanıza ne oldu? Evet, bu tezinize ne oldu? Ortak aklın ve ekonominin temel kurallarını hiçe sayarak faizleri aşağıya çekmenize rağmen neden enflasyon düşmedi? Millet olarak çok merak ediyoruz çünkü yoksulluk ve sefalet içindeki milletimizin bunu bilmeye hakkı var. Sayın Cumhurbaşkanı Ekim 2022'de de "Bu kardeşiniz bu görevde olduğu sürece faiz her geçen gün inmeye devam edecektir." dediğinde politika faizi yüzde 10,5'tu, bu tarihten yaklaşık bir yıl sonra da politika faizi yüzde 380'lik artışla yüzde 40 oldu; böylece, Sayın Cumhurbaşkanının enflasyon ve faiz teorileri yerle yeksan oldu, Türkiye'nin ekonomi tarihine de kara bir leke sürmüş oldu. Şimdi tekrar soralım: Son bir yıldır faizler kademeli olarak artırılırken Sayın Cumhurbaşkanının önemle üzerinde durduğu nas hükümleri askıya mı alındı yoksa nas hükümleri rafa mı kaldırıldı? Aslında unutuldu gitti.

Değerli arkadaşlar, Sayın Erdoğan'ın bu aldanma ve kandırılma kısır döngüsünden milletçe bıktık usandık, hakikaten bıktık usandık. Sayın Erdoğan aldanıyor, bedelini millet ödüyor. Hükûmet saçma sapan bir faiz politikası uyguluyor, sonra yüklü bir fatura ortaya çıkıyor; faturayı Hükûmet değil millet ödüyor. Dış politikada, terörle mücadelede, ekonomide hep aynı kısır döngü sürüp gidiyor.

Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener'in ifade ettiği gibi, Sayın Erdoğan'ın "Faiz sebep, enflasyon sonuçtur." tezi, en az "Şemsiye sebep, yağmur sonuçtur." kadar saçma sapan bir tezdi. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Bu tezin ağır faturasını da millete ödetti. Artık kendisi bile ağzına almıyor, yine unuttu gitti, arada kayboldu gitti.

Nas konusunda da Sayın Erdoğan benzer bir çelişki yaşıyor. Sayın Erdoğan 18 Nisan 2004 tarihinde MÜSİAD'ın 13. Genel Kurul Toplantısı'nda "Faiz dünya gerçeği, reddedemeyiz." demişti. Evet, tekrar ediyorum, aynen böyle söyledi: "Faiz dünya gerçeği, reddedemeyiz." demişti. Sayın Cumhurbaşkanımızın çok kullandığı bir söz var: "Nerede nereye!" Kendi ifadeleriyle faiz bir dünya gerçeğiydi, sonra nassa takıldı, şimdi de unutuldu gitti. Nereden nereye! Şimdi sormak gerekiyor: 2004'te nas yok muydu? Faizde nas var da israfta, yolsuzlukta, rantta, haksız kazançta nas yok mu? Faizde nas var da torpilde, insan kayırmada, ayrımcılık yapmada nas yok mu?

Değerli milletvekilleri, "İtibardan tasarruf olmaz" safsatasıyla sarayda Lale Devri'ne, bürokraside sülale devrine tam gaz devam ediliyor. Buradan Sayın Cumhurbaşkanına ve Hükûmet yetkililerine samimi bir çağrıda bulunuyorum: Sayın Cumhurbaşkanı çeşitli programlarındaki konvoyların görüntülerini televizyondan şöyle samimiyetle bir izlesin, görüntüleri izledikten sonra da etrafındakilere dönüp aynen şöyle desin: "Arkadaşlar, bu ne rezalet; millet geçim sıkıntısı çekerken bu kadar konvoya, bu kadar şatafata ne gerek var? Güvenliği sağlayacak üç beş araç bize yeter. Yazıktır, günahtır, kul hakkıdır, israftır." Sonra da ülke yönetiminde israfa, savurganlığa, lükse, şatafa artık bir son versin; tasarrufu milletten değil, devletten ve Hükûmetten yani kendinden başlatsın, tasarrufta millete örnek olsun. Bunları demiyor ve diyemiyorsa büyük bir vebal altındadır. Yüce Allah Kuran-ı Kerim'de "Yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz çünkü Allah israf edenleri sevmez." diyor. Değerli arkadaşlar, bundan daha açık hüküm, bundan daha açık nas olur mu?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iktidarın ekonomide uyguladığı bir başka vahim hata, kur korumalı mevduat meselesidir. Kur korumalı mevduat hesabı demek, kısaca, devletin dövizle borçlanması demektir. Bana sorarsanız bu ortamda hiç kimse dövizle borçlanmak istemez çünkü risk büyüktür ve bu riski bertaraf edecek bir çözümleri de yoktur. Ama söz konusu devlet olunca, AK PARTİ iktidarı da devleti şirket gibi yönetme hevesine kapılınca devlet döviz cinsinden borçlanabiliyor. Allah aşkına, bir söyleyin, şurada içimizden kim gider de dövizle borçlanır? Devleti dövizle borçlandırmak bu millete yapılacak en büyük kötülüklerden biridir; bunun sonuçlarını da hep birlikte şu anda görüyor ve yaşıyoruz. Kur korumalı mevduat sisteminden dolayı rantiyecilere, faizcilere aktarılan kaynağın 700 milyar lira civarında olduğu hesaplanmaktadır. Ondan sonra da diyorlar ki: "Devletin borcu arttı." Arkadaşlar, bu borcu AK PARTİ iktidarı artırdı, siz artırdınız. Kendisini yakından tanıdığım rahmetli Erbakan Hoca hayatta olsaydı "Sizi gidi faizciler, sizi gidi rantiyeciler..." der, vallahi hepinizin kulağını çekerdi değerli arkadaşlar. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İktidarın anlayışına göre hazineyi yağmalatmanın bir cezası yok, işin daha da vahim olanı vicdani bir sorumluluk da hissedilmiyor. İktidarın bu sorumsuz tutumuyla ilgili tarihten bir örnek vermek istiyorum. Şehzade Mustafa idam edilmiş, dönemin Padişahı Kanuni Sultan Süleyman ağlamaktan perişan olmuş, Rüstem Paşa "Hünkârım, bu kadar helak etmeyiniz kendinizi." demiş. Kanuni Sultan Süleyman bunun üzerine o tarihî cevabı vermiş: "Konuş Rüstem, konuş; ne devlet senin ne evlat senin." Aynen, aynen bugün olduğu gibi iktidarın durumu da maalesef böyledir; kendi şahıslarının bir kaybı yok nasıl olsa çünkü milletin kaybı mı, zaten o kimin umurunda? Döviz fiyatları katlanmış, hazine yağmalanmış, devlet iflasa sürüklenmiş, israf almış yürümüş, millet perişan olmuş; şu andaki durum da hakikaten kimin umurunda?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iktidar yıllardır hemen hemen aynı söylemlerle milleti aldatmaya ve kandırmaya devam ediyor. İktidar sözcülerine göre Türkiye'de AK PARTİ'den önce doğru dürüst hiçbir şey yapılmamış. Şimdi, sizleri tam üç yıl öncesine götürmek istiyorum. Ben 2021 yılı bütçesi üzerinde de bu kürsüden yaptığım konuşmada aynen şöyle demiştim: "AK PARTİ iktidarının yıllar yılı ezber hâline gelmiş bir söylemi var: 'Bizden öncekiler hiçbir şey yapmadılar.' Deprem olur, aynı söylem; yol açarlar, aynı söylem." İktidar sözcülerine göre Türkiye'de AK PARTİ'den önce yol yoktu, havaalanı yoktu, buzdolabı yoktu, hatta araba yoktu; bunları kendi ağızlarından duyduk, işittik. Hatta kadının adı yoktu ve kadınların da seçilme hakkı yoktu; sanırsınız Türkiye AK PARTİ öncesi Taş Devri'ni yaşıyordu. İktidarın bu inkârcılığını asla kabul etmiyoruz. Değerli AK PARTİ'li arkadaşlar, sizden önceki hükûmetler ne mi yaptı? El cevap; sizin sattıklarınızı yaptı, o satılanları para karşılığı alarak bugün milletin bu hakkını görmezlikten gelmek gene millete yapılacak en büyük kötülüklerden biridir.

Peki, bu sürede siz ne yaptınız? Uçulmayan havalimanları, geçilmeyen köprüler, gidilmeyen otoyollar yaptınız; yanlış anlaşılmasın yani hiç geçilmiyor, hiç uçulmuyor değil ama müşteri garantisine asla erişilemiyor, bu yüzden de hazine düzenli olarak zarar ediyor. Doğru düzgün yapılan her türlü proje ve yatırımın biz her zaman yanındayız.

Değerli milletvekilleri, özelleştirmede elde avuçta pek bir şey kalmayınca sıranın Elektrik Üretim Anonim Şirketine, bunun yanında AK PARTİ'den önceki iktidarlar tarafından inşa edilen köprülere, limanlara ve otoyollara geldiğini hepimiz biliyoruz. Hatta "özelleştirme" adı altında hemen her ay ülke genelinde her biri kupon arazi vasfında olan hazine arazilerinin yağmalandığını ve parsel parsel satıldığını da gene biz, hepimiz biliyoruz. Sadece seçim bölgem olan Ankara'da bile şu an 389 muhtelif arsa KDV'den muaf bir şekilde satışa çıkarılmış ve satılmış durumdadır. Hazine arazileri meşhur tabirle şu an itibarıyla hakikaten parsel parsel satılmaktadır. Çevreyi, doğayı ve ormanlarımızı katletme pahasına yer altı ve yer üstü kaynaklarımızın ve maden sahalarımızın yabancı ve yandaş şirketlere peşkeş çekildiğini gene hepimiz biliyoruz. Peki, bunu niye yapıyorsunuz? Çünkü ekonomide deniz bitti, gemi geldi, karaya oturdu. Biz İYİ Parti olarak bu kürsülerde, meydanlarda ve ekranlarda yaptığımız konuşmalarda bütün bu yağmaya, talana ve ranta isyan ettik ve şu an itibarıyla da etmeye devam ediyoruz. İYİ Parti olarak yapılanları takdir etmeye, yapılmayanları da eleştirmeye devam edeceğiz; doğruya doğru, yanlışa da yanlış diyeceğiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iktidarın yandaş sendikaların da desteğiyle geliştirdiği bir başka önemli mesele de emekli ve çalışanların, dar ve sabit gelirlilerinin enflasyona ezdirilmediği algısıdır. Bu iktidar ortaya çıkıp ne diyor? "Memuru, işçiyi, emekliyi enflasyona ezdirmedik." diyor. Arkadaşlar, bu söylem asla doğru değildir, külliyen yalandır. Şimdi, buradan, milletin bir vekili olarak Türk milleti adına soruyorum: Bu iktidar döneminde memurun, işçinin ve emeklinin enflasyon farkı almadığı bir yıl var mı? Yok. Peki, bu ne demek? Senin altı aylık dönemler hâlinde verdiğin zam birkaç ayda erimiş, dönem sonunda da enflasyonun altında kalmış, sen de enflasyon farkı vermişsin demek. Yani memuru altı ay boyunca enflasyona ezdirmişsin, altı ay sonunda da enflasyon farkı vermişsin. Memuru, işçiyi, emekliyi enflasyona karşı korumak, onlara enflasyonun üzerinde gerçek bir zam yapmak ve gelir sağlamakla olur.

Şimdi, iktidar çıkar, 2024 yılı Ocak ayında, 2023 yılı Temmuz-Aralık döneminde oluşan enflasyon farkını "ek zam" diye pazarlamaya çalışır; bunu göreceğiz. Şimdiden uyaralım: İşçinin, memurun ve emeklinin bu algılara, bu yalanlara artık karnı toktur. İktidar istediği kadar pembe tablolar çizsin, ateş artık vatandaşın evindedir, mutfağındadır, tenceresinin de içindedir. Vatandaş gerçek enflasyonu cüzdanını açtığında zaten ölçüyor. TÜİK ne yaparsa yapsın vatandaşımız gerçeği biliyor çünkü TÜİK'in rakamlarına artık hiç kimse inanmıyor. Herkes kendi kandırıldığının da farkındadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iktidar ekonomide sınıfta kaldığı gibi suç ve suçlularla mücadelede de sınıfta kalmıştır. Yürüttüğü algı operasyonlarının altının boş olduğu açık ve net bir şekilde ortaya çıkmıştır. Sayın İçişleri Bakanı göreve geldiğinden beri ardı ardına organize suç örgütlerine karşı operasyonlar yaptırıyor. Elbette yapılmalı, suç ve suçlularla mücadeleyi, terörle mücadeleyi biz de sonuna kadar destekliyoruz. Ancak sormadan da edemiyoruz: Bu kadar organize suç örgütü hangi ara organize oldu da fark edemediniz? Hani kuş uçsa haberiniz oluyordu, hani teröristlerin ayakkabı numaralarına kadar biliyordunuz, hani yurt içindeki terörist sayısını bile veriyordunuz? Bu organize suç örgütleri palazlanırken, çeteler milleti haraca bağlarken ve sözde sosyal medya fenomenleri, kripto para vurguncuları, gizli foncular göz göre göre dolandırıcılık yaparken, Allah aşkına ya, iktidar olarak siz ne yapıyordunuz? Bu talana, bu vurguna, bu soyguna bilerek mi göz yumdunuz? İktidar ve sorumluluk makamında bulunanlar yaptıkları kadar yapmadıklarından, göz yumduklarından ve ihmal ettiklerinden de hesap vermedikçe bu ülkenin düzelmesi mümkün değildir değerli arkadaşlar. Operasyon yapılan organize suç örgütlerinin devlet içindeki bürokratik bağlantılarını, siyaset kurumu içindeki destekçilerini ve bunlara yardım ve yataklık eden herkesi yakalayıp adalete teslim etmedikçe bu ülkenin düzelmesi mümkün değildir. Adalet gözetmek, adaleti gözetmek Allah'ın emridir. Nitekim Kur'an'da Nisa suresi 58'inci ayette şöyle buyuruluyor: "Allah, size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman da adaletle hükmetmenizi emrediyor." Bizim anlayışımıza göre, adalet mülkün temelidir ve Hazreti Ali'nin dediği gibi "Devletin dini adalettir." Görünen odur ki bu kadim ve kutsal değerler aşındırılmış, yerle yeksan olmuştur.

Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; cumhuriyetimizin 2'nci yüzyılı için en büyük beka sorunu, sığınmacılar ve kontrolsüz göçtür. AK PARTİ hükûmetlerinin hatalı Suriye ve Afganistan politikaları ülkemizi bir sığınmacı kampına çevirmiştir. Bugün Türkiye, Birleşmiş Milletler Mülteci Örgütü verilerine göre dünyada en çok sığınmacı barındıran ülke hâline gelmiştir yani bir 1'inciliğimiz var. İçişleri Bakanımız Sayın Ali Yerlikaya'nın son açıkladığı resmî verilere göre çoğunluğu Suriye ve Afganistan'dan gelen yaklaşık 5 milyon yabancı ülkemizde yaşamaktadır; ha, bu sayıya biz inanmıyoruz, milletimiz de inanmıyor. Eminim ki gerçek rakam da bunun çok üzerindedir. Avrupa Birliğiyle imzalanan geri kabul anlaşması ve maddi yardım taahhütleriyle Türkiye, Batı'nın da sığınmacı hendeği olmuştur. Türkiye, Avrupa için bariyer görevi yapmakta ve karşılığında ise ne zaman geldiği, nereye harcandığı tam olarak belli olmayan bir maddi yardım almaktadır. Kısacası, ülkemiz ağır bir sığınmacı ve kaçak istilasıyla karşı karşıyadır. 2011'de tamamen insani bir şekilde başlayan sığınmacı kabulü sürecimiz doğru yönetilememiştir. Bunun en güzel örneği ise Göç İdaresinin ta kendisidir. Ülkemizde Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, Suriyeli sığınmacı akını başladıktan tam iki yıl sonra, 2013'te kurulmuştur. Yani, düğme baştan yanlış iliklenmiştir. Bu durum aymazlığın ta kendisidir. Yapılan araştırmalara göre Suriyeli sığınmacıların ortalama doğum oranı 5,3'tür. Türkiye'de doğurganlık hızının 1,6 olduğu düşünüldüğünde bu durum bin yıllık Türk yurdunda Türkleri azınlığa düşürme projesidir. Biz bunu böyle görüyoruz. Türkiye, Avrupalıların keyfini sağlamak için kendi bekasını tehlikeye mi atacaktır? Vatandaşımız hastane kapılarında beklerken, randevu sistemlerinde randevu ararken, buna karşın sığınmacılar rahatça muayene oluyorken iktidarın içi rahat mıdır? Vatandaşımız kiralayacak ev bulamazken, barınma ciddi bir kriz hâline gelmişken, sığınmacıların mahalleleri parsellemesi sizi hiç mi düşündürmüyor? Fakirin fukaranın, işçinin, memurun verdiği vergilerden 40 milyar doları sığınmacılara harcarken bu iktidarın hiç mi vicdanı sızlamamıştır? 40 milyar dolar rakamı da en son 2020 yılında açıkladığınız verilere göredir. Kim bilir, bugün bu rakam kaç milyar doları bulmuştur, zaten bunu da bilmiyoruz. Sahi, 2020'den sonra neden net bir rakam açıklamadınız? Bir devlet anlayışı, bir devlet bakışı bunu gerektirir. O giren paranın miktarını bu millete söylemek gibi bir zorunluluğunuz da var. Türkiye'nin emekle, alın teriyle ve kanla sulanmış topraklarından elde edilen kaynaklarının kontrolsüz bir göç politikasına yem edilmesini asla kabul etmiyoruz. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Ülkemizdeki Suriyeliler başta olmak üzere, bütün sığınmacıların uygun ve insani bir takvim çerçevesinde geri dönüşleri planlanmalıdır çünkü gönüllü geri dönüş politikasının hiçbir karşılığı yoktur, hakikaten milleti de kandırmayın. Son yapılan araştırmalara göre, Türkiye'de yaşayan Suriyeli sığınmacıların en az yüzde 78'inin ülkesine dönmeyi düşünmediği görülmektedir. Neden dönsünler ki? Bir elleri yağda, bir elleri balda; sanki bu ülkenin sahibi de onlar. Bu sorun artık Türkiye'nin beka meselesidir, bunu görelim ve bu konuda atılacak adımlarımızı da buna uygun bir şekilde atalım.

Biz İYİ Parti olarak bu konuda iktidarı asla samimi bulmuyoruz, bu samimiyetsizliğin bir kanıtı da Hükûmetin son açıkladığı (2024-2028) Kalkınma Planı'ndaki ifadelerdir. Kalkınma planında "Türkiye'de bulunan yabancıların sosyal, ekonomik ve kültürel hayata uyumları desteklenecektir." ifadeleri kullanılmıştır. Hükûmetin beş yıllık kalkınma planında bu ifadelere yer vermesi Türkiye'de bulunan sığınmacıların önümüzdeki süreçte de Türkiye'den gitmeyeceğinin ve Hükûmetin entegrasyon politikaları izlediğinin açık bir göstergesidir. İktidar bu tercihiyle kiminle aynı fikirdedir biliyor musunuz? İktidar Soros'la aynı fikirdedir çünkü Soros da sığınmacıların Türkiye'de kalmasını ve maliyetlerinin de karşılanmasını istemektedir. Buradan çağrıda bulunuyorum: Soros'la değil Türk milletiyle aynı fikirde olun, milletin fikrine, söylediğine kulak verin. Bütün bu tabloyu da İslami söylemlerle örtmek, ensar ve muhacir edebiyatı yapmak ise Türkiye'nin geleceğine yapılan yanlışı ortadan kaldırmayacaktır. Ne Suriyeliler ve Afganlar asrısaadetin muhacirleridir ne de bizler asrısaadetin ensarıyız. Sormak istiyorum: Medine halkı Allah Resulü ve sahabelerini kabul ederken geri kabul anlaşması yapıp maddi yardım mı almışlardı? Sormak istiyorum: İslam tarihinin en önemli olaylarından olan hicret ile Suriye'deki, Afganistan'daki iç savaş aynı şey midir? Allah için, iktidara sesleniyorum: Her politikanızı meşrulaştırmak için İslam'ı kalkan yapmayın. Cenab-ı Allah'ın Fatır suresinde buyurduğu Allah'la aldatanlardan olmayın. Bugün millet size teveccüh etti diye de yarın affedecek de sanmayın çünkü yanlış göç politikalarınız devam ettikçe millet de tarih de sizi asla affetmeyecektir. Bu millete çok ağır bir bedel ödeteceğinizin farkında olarak bu girdiğiniz yanlış yoldan geri dönmenizi de biz bu milletin evlatları olarak sizlerden talep ediyoruz.

Saygıdeğer milletvekilleri, bizim sığınmacılardan kaynaklanan bir beka sorununa karşı güçlü bir iradeye ihtiyacımız vardır. Bu irade Tunus'un 60 milyon euroluk geri kabul bedelini iade edip "Sığınmacı almayacağız." diyen bir irade gibi olmalıdır yani biz şu anda Tunus kadar bile olamadık. Bu irade Türkiye'nin geleceğine ihanet olan geri kabul sözleşmesini yırtıp atacak bir irade olmalıdır. Biz iktidardan bunu bekliyoruz, bunu istiyoruz ve talep ediyoruz. Türkiye'nin bir sığınmacı kampı olmadığı bir gelecek istiyoruz. Eğer nasıl yapacağınızı bilmiyorsanız bizim bu konudaki projemiz hazırdır. Genel Başkanımızın ifadelerindeki gibi, bizim çalışmalarımız mirî maldır, alın kullanın. İYİ Partinin Millî Göç Doktrini'ni isteyen herkese gönderebiliriz ve bu doktrini oluşturabilmek için de aylarca çalışma yapmış bir parti olarak bu konuda milletimizin yönünün, gözünün bu noktaya döndüğünün işaretini vererek sizi bir gerçekle buluşturmaya çalışıyorum. Evet, değerli arkadaşlar, işte yerli ve millî olmak budur, işte evlatlarımızın geleceğini de korumak budur.

Değerli milletvekilleri, TÜİK rakamlarına göre yabancılara 2022 yılında 67.490 konut satılmıştır. Bu satışların bir kısmıyla yabancılar Türk vatandaşlığını da para karşılığında satın almıştır. Türk vatandaşlığı alınıp satılan bir apartman dairesi ayarına asla düşürülmemelidir. Yatırım yoluyla vatandaşlık kazanma şartları acilen ağırlaştırılmalıdır. Ver 400 bini, al pasaportu, oh ne âlâ; Türk pasaportu o kadar ucuz mu? Yok öyle yağma, bu uygulama bir daha gündeme gelmemek üzere de ortadan kaldırılmalıdır. Bu durum Türkiye'yi dünyada da dilenci durumuna düşürmüştür. Bunu dikkate alarak...

Değerli arkadaşlar, sayın milletvekillerimiz; ülkemizin gündeminde bir de bir Anayasa değişikliği var. Milletimizin ay sonunu getiremediği bir zamanda Anayasa değişikliği asıl meselemiz olmamalıdır ancak bu konuda bazı kırmızı çizgilerimiz olduğunu şimdiden ifade etmek istiyorum. Anayasa'nın başlangıç kısmı ve ilk 4 maddesinin tartışmaya açılmasını kabul edemeyiz. Aynı şekilde Türk vatandaşlarıyla ilgili 66'ncı madde de bizim açımızdan tartışmaya kapalıdır. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Tarihten süzülerek ortaya çıkmış ve kemikleşmiş Türk milletinin kimliğine yönelik söylenen sözler de bizde birtakım şüpheler yaratmıştır. Sayın Cumhurbaşkanımız milletin çeşitliliğini yansıtan bir anayasa yapma niyetinde olduklarını söylemiştir. Allah aşkına "milletin çeşitliliği" ne demektir? Millet tektir, adı da Türk'tür; bu, tarihin verdiği bir hükümdür. Geçmişte de benzer hezeyanları yapanlar vardı, "milletin çeşitliliği" ifadesine benzer bir şekilde "Türkiye mozaiktir." diyenler vardı. Rahmetli Başbuğ'umuz Alparslan Türkeş mozaikçilere en güzel, en yerinde cevabı vermiştir. "Ne mozaiği, mermerdir mermer!" (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Bu, Türk milletinin dik duruşunun ve kararlılığının söze çevrilmiş hâlidir. Bu kürsüden İYİ Parti Grup Başkanı olarak sesleniyorum. Sizin çeşitlilik hayallerinizi, kimliksiz ve sorumsuz söylemlerinizi asla kabul etmiyoruz. Sizin Türk kimliğini yıpratmaya yönelik siyasetinizi asla kabul etmiyoruz. Büyük Atatürk'ün dediği gibi "Bu memleket dün Türk'tü, hâlde Türk'tür ve ebediyen de Türk olarak kalacaktır." (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Bizim açımızdan Anayasa bahsinde kırmızı çizgiler bunlardır.

SIRRI SAKİK (Ağrı) - Peki, bu masada oturanlar, biz de Kürt'üz kardeşim.

KORAY AYDIN (Devamla) - Bizim için Türklük kırmızı çizgidir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin Türk kimliği de vazgeçilmezdir.

Kıymetli milletvekilleri, Türkiye'nin millî kimliğinin en önemli unsurlarından biri de dış politikadır. Türk devleti her daim hem bölgesinde hem de küresel anlamda hazır ve caydırıcı olmuştur. Ancak AK PARTİ iktidarları bu caydırıcılığı zedelemiştir. Geçmişte "sıfır sorun" "değerli yalnızlık" gibi safsatalarla dış politikamız rayından çıkarılmıştır. Esad'a "kardeşim" denilmiş, beraber tatiller yapılmıştı, sonra düşmanlık yaratılmış ve sonuçlarını da kontrolsüz sığınmacı akınıyla ağır bir şekilde yaşamıştık. Mısır'ın iç gelişmelerinde taraf olunarak ilişkiler koparılmış, bu mesele de iç politika aracı hâline getirilmiştir. Şimdi ise Sisi'yle de fotoğraflar verilmektedir, bundan memnunluk duyuyoruz. Bunun sonuçlarını ise mavi vatandaki haklı davamızda yalnızlaşarak milletçe hep beraber ödedik arkadaşlar, hep birlikte ödedik. Rahip Brunson'u millî güvenlik tehdidi olarak nitelemiştik "Ver papazı, al papazı." demiştik; ne oldu? Şimdi, hepsi yalan oldu. İktidarın dış politikada pusulası şaşmış, rotası bozulmuştur. Dış politika gelecek nesiller için yapılır, gelecek seçimler için değil. Belediye iştiraki yönetir gibi dış politika yönetilmez. İktidar dış politikada zayıf almış, bize göre de sınıfta kalmıştır.

Kıymetli milletvekilleri, bu kötü tabloyu anlatırken bazı hakları da teslim etmek gerekmektedir. Azerbaycan toprağı Karabağ'ın Ermenistan işgalinden kurtarılmasına verilen destek ve ortaya koyulan irade önemlidir. Karabağ'da üç renkli Azerbaycan bayrağıyla şanlı al bayrağımızın beraber dalgalanması gurur vericidir. Bununla birlikte Zengezur Koridoru'nda asla geri adım atılmamalıdır. Hocalı başta olmak üzere, Karabağ'ın pek çok yerinde yaşanan soykırımların tanınması için uluslararası platformlarda girişimlerde bulunulmalıdır.

Bir diğer husus, Türk Devletleri Teşkilatıdır. İktidarın bu Teşkilatın gelişmesine verdiği desteği de son derece olumlu buluyoruz. Bağımsız Türk Cumhuriyetleri arasındaki ilişkilerin gelişmesi için daha çok çaba sarf edilmelidir. Aynı zamanda, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Türk Devletleri Teşkilatına gözlemci üye olması da kıymetli bir adımdır, doğru bir adımdır, yerinde bir adımdır. Teşkilatın son zirvesinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin yer almaması ise üzücü olmuştur. İktidar bu hususta asla geri adım atmamalı, hatta Teşkilatın üyelerine Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni tanıtmak için çaba göstermelidir.

Değerli milletvekilleri, İsrail'in Filistin'de gerçekleştirdiği sözde terörle mücadele operasyonları artık soykırım noktasına erişmiştir. Tarih bu yaşananları Hitler'in soykırımı gibi kapkara harflerle yazacaktır. Bu vesileyle yaşanan saldırılarda hayatını kaybeden Filistinlilere rahmet, yaralılara da acil şifalar diliyorum. İktidarın Filistin'deki duruşu esasta doğru, usulde ise son derece hatalıdır. Sabah akşam kınama yaparak bu işler olmaz. Mecliste çay ocaklarında Nescafe'yi yasaklayarak bu işler olmaz. Türkiye'den İsrail limanlarına yüzlerce gemi giderken iç politikada hamaset yapmakla bu işler asla olmaz. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Eğer İsrail bombalarıyla can veren Filistinli bebekler gece rüyalarımıza giriyorsa doğru diplomasiyi seçmemiz gerekmektedir. Biz İYİ Parti olarak gerek insani yardım süreçlerine verdiğimiz destek gerekse de diplomatik yola olan inancımızla Filistin meselesinde her türlü duruşu göstermeye hazırız.

Kıymetli milletvekilleri, bugün Filistin'de gözler önünde yaşanan bir soykırım varsa bunun bir eşi de Doğu Türkistan'da gerçekleşmektedir. Milyonlarca sığınmacı ülkemizde cirit atarken neden pek çok Doğu Türkistanlı kardeşimiz Avrupa ülkelerine gitmek zorunda kalıyorlar? Filistin için bir ay boyunca cuma namazlarında hutbe okutan Diyanet, neden dün Osmanlı padişahları adına hutbe okutan Müslüman, Türk Doğu Türkistan'ı anmamaktadır? Doğu Türkistan, Çin ile Türkiye ilişkilerinde köprü olması gerekirken bugün bir soykırım sahnesi hâline gelmiştir. İsrail'e ne tepki veriliyorsa aynısı Çin'e de verilmeli, diplomasi çizgisinde mücadele edilmelidir. Doğu Türkistan, Türk dış politikasının vazgeçilmez bir unsuru ve kırmızı çizgisi olmalıdır.

Sayın milletvekilleri, Türkiye'de bir yerlilik ve millîlik rüzgârı da esmektedir. Dün Türkiye'de 36 etnik unsur olduğunu söyleyenler bugün "Tek millet." demektedirler. Dün "Türkiye Cumhuriyeti" tabelalarını indirenler bugün yerlilik ve millîlik destanları yazmaktadırlar. Dün "çözüm" adı altında terör örgütleriyle masaya oturanlar bugün terörle mücadele nutukları atmaktadırlar. Tarihi çarptıran dizilerle, filmlerle alternatif bir tarih üretilmekte, Millî Mücadele'ye ve Atatürk'e hakaret eden sözde tarihçiler baş tacı edilmektedir. Millîlik karnesi zayıf olan iktidar millî değerlerimizi ve millî gelişmelerimizi de siyasi çöküşüne kalkan etmektedir. Milliyetçilik, iktidarda kalabilmek için bir araç değildir; milliyetçilik, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu fikridir. Büyük Atatürk bu hususu şöyle ifade etmiştir: "Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz ve Türk milliyetçisiyiz." Bu milliyetçilik temelde Atatürk'ün "fikirlerimin babası" dediği Ziya Gökalp'ın etnik ve mezhebî kimlikleri aşan, ortak kültüre ve ortak gelecek tasavvuruna dayalı kapsayıcı bir milliyetçilik anlayışıdır. Bugün Türkiye'de kimlikler siyasi ayrıştırma malzemesi hâline gelmiştir, insanımızın yaşam tarzı bir kavga ve siyaset unsuru hâline sokulmuştur. Merhum Erol Güngör'ün yaklaşımıyla milliyetçilik, asla ötekine göre konumlanan bir fikir olmamalıdır; milliyetçilik, yapıcıdır, birleştiricidir ve aksiyonerdir. Türkiye'de milliyetçilikten bahsedeceksek ilk önce kimlik siyasetiyle kutuplaştırılan anlayış son bulmalıdır. Türk milleti yeni bir yolun yolcusu, yeni bir kaderin sahibi olmak durumundadır. İşte, bu hedefler için iki yumruk arasında sıkışmış Türk toplumu yeni bir yola ihtiyaç duymaktadır. Bunun için biz İYİ Parti olarak cumhuriyetimizin 2'nci yüzyılına siyasette 3'üncü yolu açarak giriyoruz. Bu yolla dünya arenasında tam bağımsız ve egemen bir kudret olarak var olacağız, millî varlığımızı ve bekamızı her daim koruyacağız; sanayide sektörel millî şampiyonlar çıkartacak, Türkiye'yi de öncelikle bölgesel bir güç hâline getireceğiz; milletlerarası kurum ve standartlarda güçlü ve baskın bir konuma ulaşacağız; hakka, adalete, hürriyete, refaha ve millî birliğe dayalı bir büyük medeniyet toplumu olarak insanlığa örnek olacağız. Bu yol sancılıdır ama mutlaka başaracağız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Son bir dakikanız Sayın Aydın.

Buyurun.

KORAY AYDIN (Devamla) - İşte, İYİ Partinin ve Türkiye'nin 3'üncü yolu budur. Cumhuriyetin 2'nci yüzyılı inşallah bir Türk çağı olacaktır, biz Türk milliyetçileri de bunun için mücadele edeceğiz.

Bu duygu ve düşüncelerle 2024 yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)