Konu: | Kadınların siyasi temsil hakkına ilişkin gündem dışı konuşması |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 29 |
Tarih: | 05.12.2023 |
SÜMEYYE BOZ (Muş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, cezaevlerinde bulunan başta kadın siyasetçiler olmak üzere, demokratik siyaset mücadelesi yürüten tüm yoldaşlarımı saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum.
Gündem dışı söz aldım ancak gündem dışı almış olduğum söz, tam da bugünün konusu olan, Türkiye'de kadınların gündemi olan seçme ve seçilme hakkı. 5 Aralık 1930 tarihinde kadın mücadelesi ve kazanımları sonucunda seçme ve seçilme hakkı elde edildi. Yüz yıl önce 1923'te Kadınlar Halk Fırkası kurulduğunda siyasi hedeflerini "Türkiye'de kadın ve erkeğin toplumsal, siyasal ve ekonomik eşitliğidir." şeklinde ifade etmişlerdi. Ancak burada her şeyden önce bir açıklama yapmak gerekiyor: Kadınların kazanımları, şimdiye kadar elde etmiş oldukları bütün kazanımlar aslında kadınların mücadelesi sonucunda elde ettikleri kazanımlardır; birileri tarafından lütuf olarak verilmemiştir, kazanım sonucu elde edilmiştir tıpkı seçme ve seçilme hakkında olduğu gibi. Seçme ve seçilme hakkı da yine kadın mücadelesiyle elde edilen, alınan bir haktır.
Şimdi, bugün baktığımızda, bugün iktidarın, bu zihniyetin kadınlara nasıl geri adım attırmaya çalıştığını her politikasında görebiliyoruz. Yerel seçimlerin arifesinde, belediyelerde kaçırılan mallar, paralar, yandaşa peşkeş çekilen ihaleler, taşınmazlar Sayıştay raporlarıyla ayyuka çıkmışken biz bugün burada Kürt halk iradesine konulan ipoteği; kadın iradesine, kadının seçme ve seçilme hakkına konulan ipoteği konuşmak durumunda kalıyoruz ne yazık ki. Elbette konu seçme ve seçilme hakkı olarak değerlendirilebilecek bir mesele değil, çok ötesinde bir konu. Kadınların özgürlüğü, siyasete katılımı sadece bir seçime indirgenemeyecek bir meseledir; bunun ötesinde, bir özgürlük ve eşitlik meselesidir yani aslında bir zihniyet meselesidir çünkü yasalar ne kadar özgürlükçü olursa olsun eğer erişim mümkün değilse orada bir problem var demektir. Yani hâlihazırda İstanbul Sözleşmesi varken ya da 6284 varken yine de kadına yönelik şiddet söz konusu değil miydi? Bunu sorgulamak gerekiyor. Burada sadece siyasi ve hukuki yönüne değil toplumsal ve ahlaki olan yönüne de gönderme yapmak gerekiyor tıpkı şu anda da olduğu gibi. Seçme ve seçilme hakkından bahsetmek lazım ancak seçme ve seçilme hakkı varken bile eğer Kürt kadınlarının ve Kürt halkının iradesine ipotek konuluyorsa bunun ne kadar geçerli olduğunu tartışmak gerekiyor.
Şimdi, değerli milletvekilleri, Kürt sorunundan bahsederken biz sürekli bir haritayı işaret ediyoruz, umumi müfettişliklerden Şark Islahat Planlarına ve OHAL'e kadar kürdistanda bir toplum mühendisliği inşa etmeye çalışılıyor, tıpkı 1930'dan günümüze kadar. Şimdi, 1930'dan günümüze kadar belediye başkanlarının bölgeye göre dağılımına baktığımızda, kürdistanda kadınlar açık ara önde. Şimdi, son doksan üç yılda 150 belediye başkanının kadın olması söz konusuydu ve bunların yarısı kürdistan bölgesinden seçilen kadınlar. Bu da aslında kürdistanda kadınların seçme ve seçilme hakkının, politikaların ne kadar yaşama geçirilmiş olduğunun bize göstergesi. Dolayısıyla Kürt halkının iradesine sömürge valileri gibi kayyum atanması sadece Kürt düşmanlığıyla açıklanmaz, aynı zamanda kadın düşmanlığıyla da açıklanabilir elbette. Çünkü eğer öyle olmasaydı eş başkanlık sistemini kayyumların getirilmesi için gerekçe olarak göstermezlerdi, eğer öyle olmamış olsaydı onlarca kapatılan yani kayyumlar tarafından kapatılan kadın kurumlarından ve gasbedilen kadın haklarından bahsetmemiş olurduk. Şöyle bakınca, eş başkanlık sisteminin aslında onların nezdinde bir eşit yetki ve eşit iktidar paylaşımı olarak görüldüğünü görüyoruz ancak eş başkanlık sistemi onların düşündüğü gibi değil, eş başkanlık sistemi aslında, seçilmiş olan kadın ve erkeğin eşit temsiliyetine dayanarak demokratik, toplumsal siyasetin kurumsal kimliği olarak örgütlenmesini ve Meclis sistemiyle kolektif olarak eş güdümlü bir şekilde yürütülmesini amaçlamakta. Bu anlamda siyasetin demokratikleşmesi açısından aslında temel bir hamledir. Bu anlamda da korku sadece kadın ve erkek eş başkanlarından kaynaklı değil, asıl korku yaratan demokratik siyasetin kadın özgürlükçü paradigmasının bir yönetim olarak hafıza yaratması ve bu hafızanın toplumdaki etkisidir. Ancak şunu söylüyoruz: Bu hafıza hâlâ dipdiri, hâlâ taptaze.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SÜMEYYE BOZ (Devamla) - Toparlayacağım Başkanım.
BAŞKAN - Gündem dışında uzatmıyoruz.
SÜMEYYE BOZ (Devamla) - Son bir söz lütfen, toparlayacağım.
BAŞKAN - Peki.
SÜMEYYE BOZ (Devamla) - Kürt kadınları, yönetim hafızasını canlandıracağı ve dünyaya örnek olan önerdiği bu modeli uygulayacağı alanları ve koşulları mutlaka yaratacaktır.
Türkiye totaliter bir rejime doğru dört nala giderken, işte, Türkiye ve Türkiye halklarını kurtaracak olan bir yönetim biçimi, eş başkanlıkla beraber, kadın özgürlükçü paradigmanın hayata geçirilmesidir. Bu sebeple, her zaman, bu erkek zihniyetiyle, kayyum zihniyetiyle bulunduğumuz her yerden mücadele etmeye ve bu politikaları teşhir etmeye devam edeceğiz.
Son olarak ise şunu aktarmak istiyorum:"..."(*) (HEDEP sıralarından alkışlar)