GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Cumhurbaşkanlığının, Türkiye'nin millî çıkarlarına yönelik her türlü tehdit ve güvenlik riskine karşı uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli her türlü tedbiri almak, Libya'daki gayrimeşru silahlı gruplar ile terör örgütleri tarafından Türkiye'nin Libya'daki menfaatlerine yönelebilecek saldırıları bertaraf etmek, kitlesel göç gibi diğer muhtemel risklere karşı millî güvenliğimizin idame ettirilmesini sağlamak, Libya halkının ihtiyacı olan insani yardımları ulaştırmak, dönemin Libya Ulusal Mutabakat Hükûmeti tarafından talep edilmiş olan ve bilahare kurulan Millî Birlik Hükûmetinin de gerek duyduğunu bildirdiği desteği sürdürmek, bu süreç sonrasında meydana gelebilecek gelişmeler istikametinde Türkiye'nin yüksek menfaatlerini etkili bir şekilde korumak ve kollamak, gelişmelerin seyrine göre ileride telafisi güç bir durumla karşılaşmamak için süratli ve dinamik bir politika izlenmesine yardımcı olmak üzere hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tayin olunacak şekilde,
Yasama Yılı:2
Birleşim:28
Tarih:30.11.2023

HEDEP GRUBU ADINA İBRAHİM AKIN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi adına saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, bugün Libya'ya asker gönderilmesi için verilen izin süresinin yirmi dört ay daha uzatılmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresini görüşüyoruz. Dünyanın ve dünyadaki tüm halkların barışa hasret kaldığı bir dönemde önümüze konulan bu tezkere açık bir şekilde bizim için savaş tezkeresidir. Bu tezkere, Libya'da süren iç savaşı derinleştiren bir tezkeredir. Bu tezkere, barışa değil, dünya çapında gün geçtikçe genişleyen savaşa ateş ve barut taşıma tezkeresidir. Bu tezkere, hiçbir haklı gerekçe göstermeksizin ülkemize karşı oradan gelebilecek bir tehlike söz konusu değilken sınırlarımızın 2 bin kilometre ötesindeki denizaşırı bir ülkede bu ülkenin çocuklarını ateşe atma tezkeresidir.

Savaşın ne demek olduğunu görmek isteyen açsın, Ukrayna'daki görüntüleri izlesin. Savaşın ne demek olduğunu bilmek istiyorsanız İsrail'e, Gazze'deki katliama ve bir kentin nasıl yakılıp yıkıldığına baksın. Savaşların neye mal olduğunu anlamak için 2021 yılından bu yana Suriye'de olan bitenlere baksın, Rojava'ya baksın; yıllardır halklara yaşatılan zulme baksın, yakılan, yıkılan kentlere baksın, parçalanan hayatlara baksın. Afrika'ya bakın, Asya'ya bakın; savaş, her yerde yıkıma, ölüme, daha fazla kan dökülmesine yol açıyor. Aynı zamanda, üzerinde konuştuğumuz Libya, Kuzey Afrika'nın yumuşak karnı durumunda. Hâlihazırda IŞİD ve El Kaide gibi örgütlerin ülkeye sızdığı ve mevcut durumdan yararlanarak bu ülkeyi bir örgütler ülkesi hâline getirmeye çalıştığı, istikrarsızlaştırmaya çalıştığı bir sürecin içindeyiz. AKP iktidarının bunu bilmiyor olması mümkün değil. Anlaşılan, IŞİD'in veya El Kaide'nin güçlenmesi bu iktidarı rahatsız etmiyor. İç savaş derinleştikçe bu bölgedeki cihatçılar da artıyor.

Sevgili milletvekilleri, şu anki dünyaya bir bakın, adı konulmamış bir üçüncü dünya savaşı yaşıyoruz; Avrupa'dan Afrika'ya, Orta Doğu'dan Asya'ya bütün kıtalarda her gün daha büyüyen savaşlar var. Vesayet savaşlarının yerini doğrudan savaşlar alıyor. Dünya koşar adım ateşten, baruttan ve kandan ibaret bir iklime giderken aklı başında bir iktidar tarafından yönetilen bir devletin yaptığı şey savaşları körüklemek değil, uluslararası barışa katkı sağlamaktır. Peki, iktidar şimdi ne yapıyor? Sözde meşru saydığı Ulusal Mutabakat Heyetine asker göndermek için uğraşıyor.

Sayın milletvekilleri, bir hükûmetin meşru olabilmesi için o hükûmetin halktan onay alması gerekiyor. AKP'nin destek verdiği Ulusal Mutabakat Hükûmeti Heyeti Libya'da halk tarafından onaylanmış meşru bir hükûmet değildir. Bu hükûmet, Birleşmiş Milletler tarafından geçici hükûmet olarak tanınmış ve Aralık 2015 yılında imzalanan Libya Siyasi Antlaşması'na göre de ülkeyi iki yıl içinde seçime götürmekle yükümlü bırakılmıştır ama Libya'nın ne seçimi yapıldı ne de AKP iktidarının desteklediği bu grup Libya halkının bir onayını aldı yani AKP iktidarının desteklediği Ulusal Mutabakat Heyeti 2017 yılından bu yana meşruiyetini kaybetmiş bir hükûmettir. Seçim yapmadan iktidarı elinde tutan Ulusal Mutabakat Heyeti, aslında bir bakıma darbecidir, darbeci zihniyetin temsilcisidir. Çok da geriye gitmeyelim; daha geçen gün, bu Mecliste 6 siyasi partiyle birlikte Gazze için ortak bildiriye imza attık, adil barışı istedik ve barıştan yana tutumumuzu aldık. Geçen ay barıştan yanayken bu ay savaştan yana olmamızı anlamak gerçekten mümkün değil. Yoksa duruma göre savaş durumunu, duruma göre barış durumunu mu savunacağız? Yoksa bazı ülkeler için barış isterken bazı ülkeler için savaş mı isteyeceğiz? Yoksa bazı ülkelerin durumuna göre mi hareket edeceğiz?

Burada, milletin temsilcisi olduğumuz bir yerden konuşurken millet bizden samimiyet, dürüstlük ve tutarlılık istiyor. Barışı savunmak ilkeli olmayı gerektiriyor ama bir ay önce barış isterken şimdi savaşı büyütmeye çalışan tutum her türlü ilkeden uzaktır, bizim açımızdan da kabul edilen bir tutum olamaz. Bu zihniyetin gençlerimizi ateşin, barutun, savaşın içine sürüklemelerine her koşulda itiraz edeceğiz ve "hayır" diyeceğiz çünkü bizim barış isteğimiz ilkesel bir tutumdur. Unutmayın, Libya'da 2011'den bu yana kan akıyor. Irak'tan, Suriye'den, Ukrayna'dan gördük ki bir ülke içindeki savaşa dış güçler ne kadar müdahale ederse o kadar derinleşiyor, ölümler o kadar artıyor, vahşet o kadar sıradanlaşıyor; bu, aynı zamanda Libya için de geçerli. Libya'ya yapılan dış müdahaleler sonucunda, yıllardır bitmek bilmeyen iç savaş neredeyse bu ülkeyi âdeta ikiye bölünmüş duruma getirmiştir. İç savaştan kaçmaya çalışan binlerce Libyalı denizlerde hayatını kaybediyor, hayatta kalabilenler ise gittikleri ülkelerde sefalet içinde mülteci olarak yaşamak zorunda kalıyor. Libya'ya yapılan dış müdahalelerin nedeni barışı ve istikrarı sağlamak değildir. Bu müdahalenin asıl nedeni, Libya'da başta petrol olmak üzere, zenginlikleri talan etmek siyasetidir çünkü gördük ki AKP iktidarı, Libya'da bugüne kadar istikrarı sağlamaya değil iç savaşı büyüten bir tutumda ısrar ediyor; üstelik oradaki askerlerini çekmek için defalarca yapılan uluslararası çağırıya rağmen oradan askerlerini çekmiyor ve Libya'daki ihvancı ekibi desteklemek için orada asker bulunduruyor. Cumhurbaşkanlığı tezkeresi, Libya'da siyasi diyaloğu ve ülkede kalıcı barışı, ateşkesi sağlamaktan bahsediyor. Bu, koca bir yalan çünkü bu tezkereyle diyaloğun ve barışın hedeflenmediğini hepimiz biliyoruz.

Sayın vekiller, unutmayalım ki Libya'ya gönderdiğiniz asker ve TSK mensubu olmayan savaşçılar orada iç savaşı sürdüren kesimlerden biri tarafından düşman ilan ediliyor. Savaşan güçlerden birinin düşman olarak gördüğü bir iç savaşta gönderdiğiniz askerler mi siyasi diyaloğu sağlayacak ya da halkın en az yarısı tarafından "düşman" olarak nitelenen ve dünyanın birçok ülkesi tarafından orada olması istenmeyen askerî güçle mi kalıcı barışı sağlayacaksınız? Bir iç savaşa İHA, SİHA ya da asker, silah göndererek mi diyalog sağlayacaksınız? Herkes biliyor ki silahların, bombaların patladığı bir yerde ne diyalog olur ne de barışın sesi duyulur.

Değerli milletvekilleri, bakın, AKP iktidarının tezkeresinin arkasında neler var? Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine sunulan bir rapora göre, Türk Hükûmeti Suriyeli savaşçıları Libya'ya gönderiyor ve sözleşmeleri sona erenler de yeniden gönderilmeye çalışılıyor.

Libya Uzmanlar Paneli tarafından hazırlanan ve 27 Mayıs 2022 tarihinde Güvenlik Konseyine sunulan raporda, Türkiye destekli Suriyeli savaşçıların Trablus'taki Ulusal Birlik Hükûmetine bağlı güçlerin askerî kamplarında sürekli olarak bulundukları kaydediliyor. Rapora göre, Suriyeli savaşçılardan sözleşmeleri sona erenler Libya'dan çıkarılıyor ve yerlerine yeni gruplar Türkiye tarafından gönderiliyor. Türkiye tarafından işe alınan Suriyeli savaşçılara aylık 800 ile 2 bin dolar arasında ödeme yapılıyor. Bu savaşçıların varlığı Ulusal Birlik Hükûmetine bağlı Libyalı yetkililer tarafından da doğrulanıyor. Üstelik bu savaşçılar arasında çocuklar da var.

ABD, 2021 yılında Türkiye'nin çocuk asker kullanımına karışan ülkeler sıralamasına girdiğini tespit ediyor ve böylece ilk defa NATO ülkesi olan bir ülke olarak Türkiye çocuk asker kullandığı için kara listeye alınıyor.

Suriye'deki uzun ve acımasız çatışmalar nedeniyle çocukların içinde bulundukları hassas, sosyal ve ekonomik durumun istismar edilerek paralı asker olarak kullanılmak üzere silah altına alınmaları sizce ne anlama geliyor? Çocuk olmaları gerekirken savaş ortamında kullanılmalarını hangi vicdan kabul edebilir? Buyurun, sizler düşünün.

Peki, AKP Hükûmetinin cihatçı grupları finanse ederek derinleştirdiği Libya iç savaşına akıtılan bu para nereden geliyor? Bu para esnafın, memurun, işçinin, emeklinin cebinden çıkıyor. Bu iktidar ne Libya halkını düşünüyor ne de Türkiye halkını; iktidar, icraatlarıyla Libya'da daha fazla savaşa, daha çok ölüme davetiye çıkartıyor, içeride daha fazla yoksulluğa sebep oluyor.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin Orta Doğu'da, Irak'ta, Suriye'de, Balkanlarda, Kafkasya'da, Afrika'nın çeşitli ülkelerinde askerî varlığı mevcut. Türkiye halklarının önemli bir kısmı hayatını ancak yoksulluk ve açlık sınırı altındaki gelirle devam ettirmeye çalışıyor. Ekonomik kriz almış başını giderken AKP iktidarı 3 milyar Türk lirasından fazla parayı bu işlere harcıyor ve buralara bütçemizden para ayırıyor. Ülkemizde, bölgemizde ve dünyada barışı savunmak varken savaşa yatırım yapmak, savaş tezkeresini Meclise getirmek hem insanlık için hem de ülkemizin geleceği için kabul edilebilir bir durum değildir. Ülkemizde yaşanan ekonomik krizin faturasını çalışanlara, emekçilere, yoksullara çıkaran iktidar, asgari ücreti açlık sınırının altında yaparken emeklilere bir kereye mahsus vermek istediği harçlık niteliğindeki 5 bin liralık parayı bile tereddüt ediyor ve ikircikli bir şekilde kabul ediyor. Buradan bir kez daha sesleniyoruz: Bu ülkenin kaynaklarını savaşa yatırım yapmak yerine, insanlarını ülke sınırları dışına savaş için göndermek yerine ülkenin refah ve mutluluğu için gerekli çalışmaları yapması gereken iktidar neredeyse her yerde savaş ve şiddet taraftarlığı yapıyor. Türkiye'nin Libya'daki iç savaşa taraf olmasının bölgemizin barışçıl geleceği için yerleştirilmiş bir dinamit olacağını düşünüyoruz.

Bırakın, kendi geleceğine Libya halkı karar versin. AKP iktidarının Osmanlıcılık ve ihvancılık üzerinden rüyalarını gördüğü boş bir hayal uğruna iç savaşlarda taraf olmak, gençleri savaş cephesine sürmek, silahlı gruplar oluşturarak çatışmaları büyütmek, hem bölge halklarının geleceğine hem de ülkemizin refahına vurulmuş bir darbedir.

Sayın milletvekilleri, Libya tezkeresi çıkartan AKP iktidarının sonra da 2 binden fazla Suriyeli cihatçıyı savaş için Libya'ya taşıdığı basına yansımıştı. Aynı şekilde, Rusya'nın da diğer taraf için savaşmak üzere Libya'dan Suriyeli savaşçıları gönderdiği yine basında -biliyorsunuz- duyulmuştu. Libya böyle bir ülkenin, böyle bir oyunun parçası hâlinde; insanların birbirini öldürdüğü, başka yerlerden karşılıklı savaşların taşındığı bir savaş ve ölüm oyunu var burada. Gelin, tezkereye bu kirli oyunun bir parçası olmayarak itiraz edelim; biz bu kirli oyunun parçası olmamayı özellikle bir kez daha buradan sizlerden istiyoruz, onurlu bir barışın yanında yer alma çağrısını yapıyoruz. Gelin, bu onuru paylaşalım, insanlığın geleceğinin daha fazla savaşta ve daha çok kan akıtmakta değil, onurlu, adil bir barışta olduğunu bilelim. Gelin, Libya ve dünyanın her köşesi için elimizi savaştan yana değil, barıştan yana kaldıralım. Unutmayalım ki Libya'ya asker yollamak, Libya halkının egemenlik hakkını ihlal ve Libyalıların kendi kaderini tayin hakkını tanımamaktır.

Sayın milletvekilleri, geçtiğimiz yüzyılda dünya 2 büyük savaş yaşadı. Bu savaşlardan sonra dünya belki cennete dönüşmedi ama en azından "insan hakları" "savaş hukuku" "insanlık suçu" "halkların kendi kaderini tayin hakkı" gibi temel kavramlar ortaya çıktı. Bu savaşlardan sonra insanlık, sorunlarını barış yoluyla çözmenin daha insani olduğunun farkına vardı. Oysa bugün evrensel insan hukuk alanı, insanların değer ve temel insan hakları tartışmaya açılmış durumda. Çağımızda -tırnak içerisinde- "terör" ve "güvenlik" en çok kutsanan kavramların başında yer alıyor. Aynı kavramlar devletler ve muktedirler için en kullanışlı araçlar hâline getiriliyor, uluslararası insan hakları sistemi bir referans kaynağı olmaktan çıkarılıyor, bütün toplumlar bu iki kavram üzerinden dizayn ediliyor, yeni statükolar oluşturma savaşları veriliyor, barış süreçleri zora sokuluyor. Her daim yönetimlerin çıkarları ile toplumun çıkarları ters düştüğünde devletler, uluslararası ve ulusal hukuku askıya alıyor, evrensel ve çağdaş toplumsal değerlere savaş açıyor. Bugün süren savaşlar, bugüne kadar insanların öyle ya da böyle üzerinde büyük ölçüde uzlaştığı, yukarıdaki kavramları âdeta silip süpürdü; savaşlar vahşet görüntülerine dönüştü.

Değerli milletvekilleri, tercihlerimizle bu vahşet görüntüsünü çoğaltacağız ya da bu çılgınlığı durduracak uluslararası bir barışın inşası için çaba harcayacağız. Ya halkların kendi kaderini tayin hakkına saygı göstereceğiz ve ülkelerin iç çatışmalarını körüklemekten vazgeçeceğiz ya da bir şeytan gibi her çatışmayı derinleştirmek ve ölümleri artırmak için çocuklarımızı bizim olmayan o kanlı savaşın alanlarına süreceğiz. Her savaş kötüdür, her ölüm acıdır ama en kötüsü, başka bir ülkeyi, başka bir halkı kavuran bir iç savaşın yangınına benzin taşımaktır. En acısı, sizin olmayan savaşlara, yoksul halkların çocuklarını göndermektir; bunlar birer cinayettir. Gelin, Türkiye haklarını, bu Meclisi işletilmek istenen bu cinayete ortak etmeyin. Biz Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi olarak AK PARTİ'nin iktidar savaşına, ölüm ve yıkım politikalarına alet olmayacağız. Gençlerimizin binlerce kilometre uzaklıktaki bir bölgede yaşanmakta olan iç savaşın yangınına atılmasına "Evet." demeyeceğiz. Gazze için savunduğumuz şeyi Suriye için de Irak için de bugün hakkında konuştuğumuz Libya için de savunmaya devam edeceğiz.

Sayın milletvekilleri, umuyoruz ve diliyoruz ki Meclisin iradesi, ölümleri, savaşları çoğaltmaktan yana değil, barıştan ve yaşamdan yana tecelli eder. Umuyoruz ki bu Meclis savaş tezkeresine değil, barışa şans verilmesi için dünyaya bir örnek olur. Gelin, bir avuç savaş baronunun, ihvancı bir hayal dünyasının peşine takılmayalım; gelin, barışı savunmanın erdemine, onuruna ortak olun. Bu savaş tezkeresine gelin hep birlikte "Hayır." diyelim. Biz barış için, demokrasi için, eşitlik için, bütün dünyada insanlığın insanca yaşaması için mücadele etmeye devam edeceğiz.

Partim ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HEDEP sıralarından alkışlar)