| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Burkina Faso Hükümeti Arasında Havacılık Hizmetleri Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 27 |
| Tarih: | 29.11.2023 |
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA MAHMUT ARIKAN (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizin dış politikası hakkında değerlendirme yapmak gerek biz milletvekilleri, siyasetçiler gerekse konunun uzmanları açısından öylesine zor. Bunun en temel sebebi, ülkeyi yirmi iki yıldır tek başına idare eden Sayın Cumhurbaşkanının hiçbir önemli konuda maalesef düz bir çizgisinin bulunmamasındandır. Dünü ile bugünü bir tarafa, sabahı ile akşamı arasında bile Ahmet Kaya'nın şarkısında geçtiği gibi "yaman çelişkiler" bulunan bir liderin politikası üzerine söz söylemek, analiz yapmak hiçbir babayiğidin harcı değildir. Dış politikada verilen algı ile gerçekler arasındaki bu büyük uçurum maalesef ülkemizi hızla geriye götürmektedir. Hâlen sadece Orta Doğu'nun değil, tüm dünyanın vicdanlarını kanatan Filistin'de yaşanan katliama karşı takınılan ikili tavır, iktidarın dış politikada sergilediği değişkenliği açıkça ortaya koymaktadır. Bir taraftan mangalda kül bırakmayacak şekilde "Bir gece ansızın gelebiliriz." şarkısını en üst perdeden söylerken öbür taraftan limanlarımız İsrail'e yakıt ve mal götüren gemilere ev sahipliği yapıyor. Bir iktidar partisinin protesto mitingi düzenlemesi gibi bir gariplik de tarihe not olarak düşüldü. Filistinli kardeşlerimize kan kusturan İsrail, Türkiye'deki büyükelçisini geri çağırırken biz maalesef buna en ufak bir karşılık veremedik. Dış politikanın en temel ve herkes tarafından kabul edilen ilkelerinden olan karşılıklılık ilkesini dahi hayata geçiremedik ama öbür taraftan bakıyorsunuz ki Cumhurbaşkanından partinin en alt kademesindeki görevli üyesine kadar herkes Salâhaddin Eyyubî tavırlarında nutuklar atıyor. En hafif tabirle söylersek, dili başka söylüyor, eli başka yapıyor. AK PARTİ hükûmetlerinin, daha doğrusu Sayın Cumhurbaşkanının bugün sergilediği tavır sadece son dönemde sergilenmiş bir tavır değil, yirmi yılı aşkın bir süredir maalesef bu durumu yaşamaktayız. Dış politikanın tek istikrarlı ilkesi "istikrarsızlık" olmuştur. Hatırlayın, Davos'ta katıldığı panelde İsrail Cumhurbaşkanına yönelik sadece milletimizin değil, başta İslam âlemi olmak üzere tüm mazlum insanların yüreğine su serpen "one minute" haykırışından sonra, salon dışına çıktığında alelacele bir basın toplantısı düzenleyerek "Tavrım, İsrail Cumhurbaşkanına değil moderatöre idi." diyen kişi Sayın Cumhurbaşkanımızdı. Hatırlayın, "Biz de Büyük Orta Doğu Projesi'nin Eş Başkanıyız." diyen de bu konu çok eleştirilip tepki toplamaya başladıktan sonra, sanki o sözleri kendi söylememiş gibi buna karşı çıkanlara ağır şekilde yüklenen de Sayın Cumhurbaşkanımızdı. Hatırlayın, Mavi Marmara gemisine yol veren, o zalim saldırı gerçekleşip 9 insanımız şehit olduktan sonra bu olayı seçimlerde, miting alanlarında siyaset konusu yapan, şehitlerden biri olan Furkan Doğan'ın babasını Kayseri'de kısa dönem de olsa milletvekili yapan Sayın Cumhurbaşkanımızdı. Aynı Cumhurbaşkanımız, İsrail'in uluslararası hukuk alanında köşeye sıkışıp katilliğinin tescilleneceği bir esnada 20 milyon dolar karşılığında hukuk sürecini ortadan kaldıran anlaşmayı imzaladı. Yine aynı konuda, yıllar sonra "Dönemin Başbakanından izin mi aldılar?" diyerek Mavi Marmara mağdurlarını suçlamaktan geri durmadı. Suriye konusunu hatırlayın, ailecek tatil yapacak kadar Beşar Esad'la dostluk ilişkisi geliştiren Sayın Cumhurbaşkanı, iki ülke arasında ortak Bakanlar Kurulu toplantısı yapacak kadar iki ülkeyi yakınlaştıran Sayın Cumhurbaşkanı Amerika'dan esen bir rüzgâr sonrasında Esad için "Esed" demeye başlamıştır. Bu tavır değişikliğinden sonra Suriye'nin hâli de ortada, ülkemizin hâli de ortada. Suriye böyleyken Irak farklı mı? Hatırlayın, 3 Mart tezkeresinin Mecliste kabul edilmemesinden sonra Sayın Cumhurbaşkanının göreve gelir gelmez yaptığı ilk işlerden biri tezkereyi yeniden Meclise getirip onaylatmak olmuştu. Mısır'la olan ilişkilerimiz de tam bir ibretlik hikâye. Seçilmiş devlet başkanını askerî darbeyle devirip binlerce Müslümanı katleden, on binlerce insanı zindanlara atan Sisi için Sayın Cumhurbaşkanımız neler neler söylemişti. Hatta en çok can kaybının yaşandığı Rabia meydanından hareketle rabia işaretini partisinin işareti yapıp yıllarca kullandı. Sağ elinin 4 parmağıyla seçim meydanlarında işaretler yapan Sayın Cumhurbaşkanı, aynı eliyle Katar'da Sisi'nin elini sıktı. Libya konusunda "Ne işi var NATO'nun Libya'da?" çıkışından sonra, yirmi dört saat bile geçmeden NATO'dan daha hızlı hareket edildi; sözler başka, işler başka. Birleşik Arap Emirlikleriyle olan hikâyeler de bambaşka bir hikâye; en yetkili ağızlardan 15 Temmuz hain darbe girişiminin finansörü ilan edilen bu ülkenin yöneticilerinin önüne kırmızı halılar serildi. Suudi Arabistan'ın İstanbul Başkonsolosluğunda öldürülen gazeteci hakkında ortaya konulan tepkiler hâlen kulaklarımızda. Sonra ne oldu? Kralla, prensle arayı düzeltmek amacıyla üçüncü dünya ülkelerinde bile olmayacak şekilde dava dosyasını "katil" dedikleri kişilere teslim edip ülkemizin yargı yetkisini yerle bir ettiler; sözleri başka, işleri başka.
Yine hatırlayın, uzun süre Rahip Brunson olayı gündemi işgal etti. Ne dedi Sayın Cumhurbaşkanı tutuklu rahip hakkında? "Bu can bu bedende, bu fakir bu görevde olduğu sürece o teröristi alamazsınız." dedi. Sonra devreye Amerikan Başkanı girip hepimizi derinden yaralayan sözler sarf edince o can o bedende, o fakir o görevde olmasına rağmen Brunson cezaevinden çıkıp Beyaz Saray'da Oval Ofis'te ağırlandı. Alman vatandaşı bir Türk gazeteci olan Deniz Yücel'in tutuklanması ve serbest bırakılmasında da benzer gelişmeler yaşandı; sözler başka, işler başka.
Bu saydığım örnekler ilk anda aklımıza gelen örnekler. Dış politika alanında yirmi iki yıllık dönemde bu örneklerin en az 22 katı U dönüşler yaşandı. Sabah Avrupa Birliği söylemiyle uyananlar, gece "Şanghay Beşlisine 6'ncı olalım." diyerek uykuya daldılar; sözler başka, işler başka.
Değerli arkadaşlar, bu yaşananların sonucunda ülkemiz maalesef güvenilmez bir noktaya hızla ilerlemekte. Sabah söylediği ile akşam yaptığı taban tabana zıt olan idarecilerin elindeki bir ülkeye güvenmeyenler o ülkeye yatırım yapmıyor ve ekonomi ciddi şekilde zarar görüyor. Dış politikanın istikrarsızlığı ekonomiyi de istikrarsız hâle getiriyor. Sayın Cumhurbaşkanı "Dün dündür, bugün bugündür." diyen merhum Süleyman Demirel'i yıllar boyunca bu sözü dolayısıyla eleştirmesine rağmen, maalesef, icraat olarak Süleyman Demirel'in bu cümlesinin varisi olmuştur. Bizim millî görüş olarak, Saadet Partisi olarak en çok eleştiri aldığımız tutum, AK PARTİ'ye karşı olan muhalefetimiz oysa bizim ne Sayın Cumhurbaşkanının şahsına ne de AK PARTİ yöneticilerinin şahsına bir husumet duymamız söz konusu değil. Biz doğruya doğru, yanlışa yanlış diyoruz; dış politika konusunda da aynı şeyler geçerli.
Biraz evvel, birçok örnekte sözü de söyledim, işi de söyledim. Biz Sayın Cumhurbaşkanı ve AK PARTİ yöneticilerinin sözlerine tam destek veriyoruz ancak işlerine Sisi'nin tanklarına karşı Rabia Meydanı'nda direnenler gibi karşıyız. Sözünüze desteğiz ama işinize karşıyız. İşiniz sözünüze uyarsa sonuna kadar destekçiniz olacağımızı ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)