GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Gine Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:26
Tarih:28.11.2023

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA MUSTAFA KAYA (İstanbul) - Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Aslında uluslararası sözleşmelerin konuşulduğu bu oturumda genel bir dış politika turu yapmak arzusuyla konuşma süremi tamamlamayı hedefliyorum. Şu anda malumunuz olduğu üzere en önemli gündem maddesi Gazze'de yaşananlar. Adına "insani ara" denilen ama "insani ara" denilirken bile insanın içini sızlatan bir gelişme sürecini hep beraber takip ediyoruz. 15 bine yakın insanın hayatını kaybettiği, sivillerin, çocukların, yardım konvoylarının, ibadethanelerin, camilerin bombalandığı, Refah Sınır Kapısı'ndan geçen bütün tırların İsrail'in kontrolüne yönlendirildiği, oraya gitmeyenlerin bombalandığı ve tam anlamıyla bir soykırımın yaşandığı bir ortamı yaşıyoruz. Soykırımı tabir ederken "Dinsel, ırksal ve siyasal gerekçelerle bir azınlığın yok edilmesi, bir azınlığın katledilmesi." şeklinde bir tarif var. Bizim yaşadığımız bu ortamda Gazze'de yaşananların tamamına hem dinsel açıdan hem ırksal açıdan hem siyasal açıdan tam anlamıyla bir soykırım diyebiliriz. 20'nci yüzyılın son soykırımı Srebrenitsa'da yaşandı, 21'inci yüzyıl gözlerini Gazze'deki soykırımla beraber açtı.

Saygıdeğer milletvekilleri, bugün için olayı tarif ederken Hamas ile İsrail arasında bir savaş gibi -özellikle BBC tarafından, CNN tarafından- takdim ediliyor. Sanki 7 Ekimden önce Gazze'de her şey güllük gülistanlıkmış, sanki yetmiş beş yıldan beri işgal altındaki topraklarda insanlar yerlerinden yurtlarından edilmemiş ve sanki hiçbir şey yokmuş havasıyla 7 Ekimi tam anlamıyla insanların gözünün önüne getirip olayı farklı bir yola manipüle etmeye çalışıyorlar. Oysa 7 Ekim bir sonuçtur. 7 Ekim, özellikle 2006 yılında seçimleri kazandıktan sonra, meşru bir şekilde hükûmeti kurma görevi Filistin halkı tarafından kendisine verilmiş olmasına rağmen Gazze'ye sıkıştırılan bir Hamas'ın, daha sonra Gazze'deki ablukayla, ambargoyla beraber -denizden, havadan, karadan ambargoyla beraber- insanların her yıl kutsal günlerde, bayram günlerinde katledildiği bir ortamdır. Bugün için, Filistin Sağlık Bakanlığının açıkladığı verilere göre, son bir buçuk ayda Gazze'de 4.500'ü çocuk 14 bin civarında sivil katledildi. Üstelik dört bir yanı Müslüman ülkelerle çevrili olan siyonist İsrail bunu yaparken kılı bile kıpırdamıyor. Peki İsrail bu katliamı yaparken neye güveniyor, neden bu kadar rahat? Rahatlığını ben size söyleyeyim: Biz sadece konuşup bir şey yapmadığımız için rahat; biz sözlerin, Türkiye olarak, güzelini söyleyip, iyisini söyleyip her söylediğimiz sözün ardından insanların içinin yağlarını eriten ama sonrasında İskenderun'dan kalkan gemilere "Dur!" demediğimiz için rahat; biz elçimizi geri çağırmadığımız için rahat; biz Filistin halkının yanında olduğumuzu ilan ederken aynı zamanda askerî anlaşmaları, siyasi anlaşmaları, kültürel anlaşmaları, ekonomik anlaşmaları rafa kaldıramadığımız için rahat. Zaman zaman şunu söylüyor arkadaşlar, "İki tane özel şirket arasında ticari faaliyet var, iki şirket kendi arasında kontrat yapıp ticaretlerine devam ediyor; devletler buna ne yapabilir, siyasi iradeler buna yapabilir?" gibi eleştiriler dile getiriliyor.

Değerli arkadaşlar, Rusya-Ukrayna savaşından sonra, Amerika Birleşik Devletleri Rusya'ya ambargo uygulamaya başladığı andan itibaren bir tane Amerikalı özel şirket Rusya'yla meşru zeminde ticaret yapabilir mi? Ayrıca Amerika İran'a ambargo uyguluyor. Bir tane Amerikalı özel şirket, Amerikan devletinin bilgisi dâhilinde resmî olarak İran'la ticaret yapabilir mi? Biz, bugün, İskenderun'dan kalkan gemiler için "kendi aralarındaki ticari faaliyetler" "özel şirketlerin ticari faaliyetleri" diyerek, başımızı kuma gömerek masum rolü oynayamayız. Biz devlet olarak bir karar vereceğiz, özel şirketi de tüzel şirketi de kamusu da diyecek ki: "Bu ticareti burada bitiriyoruz." Bunun için bir siyasi iradeye ihtiyaç var.

Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; bir başka konu daha var, biz Doğu Akdeniz'de, hatırlayınız, bundan üç sene önce NAVTEX ilanlarıyla beraber orada yaptığımız arama çalışmalarında, bölge ülkelerine "Şayet benim arama yaptığım alanda herhangi bir müdahalede bulunursan bu benim için savaş sebebidir." şeklindeki ilanımızı net olarak yapıyorduk. Değerli arkadaşlar, üç seneden beri Doğu Akdeniz'de niye yokuz? Bakın, orada Amerikan gemileri var, İngiliz gemileri var; ayrıca, İngiltere'nin Güney Kıbrıs'taki üslerinden İsrail'e destek için uçakların kalktığına dair işaretler var; Amerika oraya geldiğinde, Amerika oraya donanmasını getirdiğinde sadece Hamas'ı, Filistin'i tehdit etmek için mi orada duruyor? Hayır. Sadece İran'a karşı olsun diye mi orada duruyor? Hayır. Amerika, İngiltere Akdeniz'de, Doğu Akdeniz'de yaptıklarıyla beraber Akdeniz'deki en uzun kara sınırına sahip olan Türkiye'yi tehdit ediyor. Ve bu ortamda bir rapor yayınlandı, bu rapor Avrupa Birliği'nin raporuydu. Arkadaşlar, lütfen dikkat buyurun, Avrupa Birliği 2022 yılındaki raporunda diyor ki: "Türkiye'nin son bir yıl içinde Doğu Akdeniz'de gayrimeşru bir faaliyeti olmamıştır." "Gayrimeşru faaliyeti yoktur." derken kastettiği şey "NAVTEX ilan etmemiştir..." Yani Sevilla haritası gibi saçma sapan işlerle Türkiye'yi Akdeniz'de dışarıya çıkmaz hâle getirmeye çalışan anlayış, biz NAVTEX ilan etmedik diye gayrimeşru bir faaliyette bulunmadığımızı iddia ederek, maalesef, bizim oradaki eksikliğimizi yüzümüze böyle şamar gibi vuruyor. Arkadaşlar, bu hepimizi rahatsız etmeli. Akdeniz, bizim olmadığımız bir Akdeniz güvenli Akdeniz değildir; bunu net olarak bilmemizde fayda var.

Ayrıca, geçmişi sürekli hatırlatıyorsunuz diyerek belki bazı arkadaşlarımı üzeceğim ama şunu söylemek zorundayım: Bugün, bizim Akdeniz'de yaşadığımız olumsuzlukların merkezindeki, 2002 yılından itibaren başlayan, "Çözümsüzlük çözüm değildir." diyerek, "Kazan-kazan stratejisi uygulayacağız." diyerek, "Masadan kaçan taraf biz olmayacağız." diyerek Kıbrıs'ta attığımız yanlış adımdır.

Kıbrıs'ta 2004 Annan referandumunda alınan yanlış karar gereğince -2014'ten 2017'ye kadar kafa karışıklığı yaşayan bir Kıbrıs vardı- maalesef, o gün attığımız yanlış adım neticesinde -lütfen dikkat buyurun- o dönemde, 24 Nisan 2004 tarihinde Annan referandumu geçsin diye Rauf Denktaş'ı bile Türkiye'ye sokmayan, "Git propagandanı Kıbrıs'ta yap." diyen Türkiye Cumhuriyeti, daha sonra, bir hafta sonra, hem de 1 Mayıs 2004'te Güney Kıbrıs Rum kesiminin "Kıbrıs Cumhuriyeti" adı altında Avrupa Birliğine üye olmasını sadece seyretti. Sadece seyretmekle kalmadı, o genişleme stratejisine küçük bir şerh yazarak, "Bizim bunu imzalamamız Güney Kıbrıs'ı tanıdığımız anlamına gelmez." diyerek sadece iç politikaya dönük bir anlayışla mesaj vermeye gayret etti.

Değerli arkadaşlar, bir diğer konu Karadeniz meselesi. Gündeme her gelişinde -Karadeniz, Akdeniz ve diğer dış politik meselelerde- önce oradaki hassasiyeti hiçe sayan, ardından da -bu hassasiyeti hiçe saymakla beraber- Türkiye'nin oradaki stratejik hedeflerini tehlikeye atan bir yaklaşım içerisinde oluyorsunuz. Montrö Boğazlar Sözleşmesi'ni iki üç sene önce yine tartışmaya açanlar sizlerdiniz. Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nin Türkiye'nin Karadeniz'ini ne kadar güvenlik altına alacağı aşikârdı, çok şükür ki bu hatadan dönüldü. Geçtiğimiz günlerde Deniz Kuvvetleri Komutanımız bir açıklama yaptı: "Karadeniz'de NATO'yu ve ABD'yi istemiyoruz, Montrö'ye uyulsun." dedi. İşte, bu Karadeniz'de yaşananlar, Akdeniz'de yaşananlar, fotoğrafın bütününe baktığımızda, NAVTEX ilan edemeyerek içinde bulunduğumuz durumu sadece seyrediyor oluşumuzun ben Türkiye'nin uzun vadeli çıkarları açısından...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kaya, lütfen tamamlayalım.

MUSTAFA KAYA (Devamla) - ...sorunlu olduğunu düşünüyorum ve bu noktada hep beraber bizim yapmamız gereken şey, bu bölgede barışı tesis etmektir, bu bölgede bizim üzerimizde oynanan oyunları tamamen fark edebilmektir, dış politikada gerekirse zaman zaman susmayı başarabilmektir. Dış politika her akla gelenin söylendiği değil; aynı zamanda, susmanın başarıldığı bir durumdur. Dış politika aynı zamanda kurumsal aklın inşa edildiği ve kuyumcu hassasiyetiyle yürütülmesi gereken bir alandır diyor, Sayın Başkanım sizi ve Değerli Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)