Konu: | İslam İşbirliği Teşkilatı Çalışma Merkezi Tüzüğünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 25 |
Tarih: | 23.11.2023 |
CHP GRUBU ADINA UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Yarın 24 Kasım Öğretmenler Günü. Başta Başöğretmenimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere hem bizlerin hem de evlatlarımızın ve yeni nesillerin eğitimleri için emek veren tüm öğretmenlerimize minnet ve şükran duygularımla sözlerime başlamak isterim.
Sayın milletvekilleri, bugün Meclis kürsüsünden konuşacağımı söyleyince Eskişehir'den, hemşehrilerimizden hem çalışan emeklilerimiz hem de çiftçilerimiz bana ulaşarak size bir kez daha çağrıda bulunmamı istedi. Konuyu biliyorsunuz, AK PARTİ iktidarının tüm yaptıkları gibi emeklimize 5 bin lira ikramiye düzenlemesi de fiyasko çıktı. Önce milyonlarca çalışan emeklimizi yok saydınız, sonra ziraat odasına, Çiftçi Kayıt Sistemi'ne kaydı var diye 1 milyon 630 bin çiftçimize "Sana ikramiye yok." dediniz. Bu yapılan büyük eşitsizliktir, vicdansızlıktır dedik; çalışıyor diye emeklimizi, üretiyor diye çiftçimizi cezalandırmaktan vazgeçin dedik; bu adaletsizlik derhâl düzeltilmeli dedik, Anayasa Mahkemesine götürdük. Şimdi deniyor ki: "Saraydan bir düzenleme yapılacak." Milyonlarca emeklimiz zaten hayat pahalılığı karşısında geçim mücadelesi veriyor. "Vereceğiz." dediğiniz para daha vermeden eriyip gidiyor. O yüzden bu adaletsizliği bir an önce düzeltin. 5 bin lira ikramiye koşulsuz, şartsız tüm emeklilerimize verilmelidir. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu haklı talebin sonuna kadar takipçisi olacağız. Yıllarca bu ülkeye hizmet eden milyonlarca emeklimizin sizden, Meclisimizden istediği tek bir şey var: İnsan onuruna yakışır, huzur ve refah içinde bir yaşam. Bunu emekliye, emeklimize çok görmeyin.
Değerli milletvekilleri, defalarca söylediğimiz gibi, kendi demokrasimizin kalitesi, vatandaşlarımızın hak ve özgürlükleri konusundaki durumumuz dünyadaki itibarımız açısından bugün görüştüğümüz uluslararası anlaşmaların her biri kadar, hatta onlardan daha bile önemlidir. Bugün, Türkiye'de, ifade ve basın özgürlüğü alanında giderek artan kara tabloya dikkatinizi çekmek için karşınızdayım. Sadece gazetecilerin değil, milyonlarca yurttaşımızın basın ve ifade özgürlüğünü tırpanlayan sansür yasası Meclisten geçeli bir yıl oldu. O dönem hem komisyonlarda hem Genel Kurulda Cumhuriyet Halk Partisi ve diğer muhalefet partileri olarak bizler, özellikle yasadaki 29'uncu maddeyle TCK'ye "Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma." diye yeni icat ettiğiniz suç unsuruna ve bunun karşılığı hapis cezası getirilmesine karşı çıktık. Sadece biz muhalefet değil; gazeteciler, basın meslek örgütleri, sivil toplum ve hatta iktidar tarafından Meclise davet edilen bir Yargıtay üyesi dahi "Yapmayın, bu yasayı böyle geçirmeyin." dedi. "Bu yasa çıkarsa basın özgürlüğünü, düşünce özgürlüğünü, ifade özgürlüğünü bitirirsiniz." dedik, ben bizzat bu kürsüden "Türkiye'de Kuzey Kore'ye giden yolu açmayın." dedim. Kaygılarımızı dinletemedik, dinlemediniz. İktidar temsilcilerinden birisi, o dönemki AK PARTİ Grup Başkan Vekili dedi ki: "Bu düzenlemenin siyasetle uzaktan yakından ilgisi yok. Siyasal kaygılarla yapılmış bir düzenleme değil, amaç toplumsal yarar." İktidarın diğer ortağı, yasanın mimarı olarak adlandırılan kişi "Haber verme sınırını aşmayan ve eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları dezenformasyon suçu oluşturmaz." dedi. Yasa çıktı, ne oldu sonra? Aradan geçen bir yılda, gazeteciler yargıdaki çürümeyi, rüşvetleri, cinsel tacizi, deprem sonrası ihmalleri yazdılar diye, sosyal medyadan paylaştılar diye bu yasa kapsamında soruşturmalara maruz kaldı, gözaltına alındı ve hatta tutuklandılar. Sığınmacı karşıtı haberler gerekçe gösterilerek gözaltına alınan Gazeteci Süha Çardaklı altmış bir gündür Sincan Cezaevinde tutuklu; gerekçesi işte, tam da bu madde. Sadece o mu? İşte, veriler; Türkiye Gazeteciler Sendikasının istatistikleri burada. Yasa kabul edildiğinden bu yana bu maddeyle yani TCK 217/A kapsamında 33 gazeteci hakkında soruşturma açıldı, 6 gazeteci gözaltına alındı, 4 gazeteci tutuklandı. Hani şimdi nerede bu yasanın garantörü vekiller, görüşmelerde "Madde 29'dan hiçbir gazeteci tutuklanmayacak." diyen vekiller? İşte, sizin sözünüzün güvencesi, geçerliliği bu kadar. Milyonların hak ve özgürlüklerinin korunması için mücadele veren Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizler yasa Resmî Gazete'de yayımlanır yayımlanmaz Anayasa Mahkemesine madde 29'un iptali için başvuruda bulunduk. Anayasa Mahkemesindeki kritik karar öncesinde T24 yazarı, meslektaşım Tolga Şardan ve birkaç gazeteci bir anda açılan soruşturmalar, gözaltılar ve hatta tutuklamaların hedefi oldu; tüm Türkiye'nin gözü önünde yaşandı, herkes gördü. Yapılanların tek amacı vardı, yüksek mahkemenin o maddeyi iptal etmesini engellemek. Nitekim bu çabalarında başarılı da oldular, maalesef Anayasa Mahkemesi maddeyi iptal etmedi, saygı duyuyoruz ama doğru bulmuyoruz. Buradan bir kez daha vurgulamak, uyarmak isteriz ki Anayasa Mahkemesi kararı sonrasında bu madde kullanılarak Türkiye'de zaten sıkıntıda olan basın özgürlüğü alanı, ifade özgürlüğü alanı daha da daraltılacaktır ama bizim sözümüz söz, bu devran sonsuza kadar sürmeyecek elbette, "Nasıl olsa devir bizim devrimiz." diye yapılmış tüm bu demokrasiye aykırı, hukuk devletine aykırı, temel hak ve özgürlüklere aykırı düzenlemeleri tek tek yırtıp atacağız, bu ülkede demokrasiyi hep birlikte yeniden onaracağız.
Değerli arkadaşlarım, basın özgürlüğünün önündeki tek engel sadece sansür yasası değil ki; işte, bakın, RTÜK yine haksız, hukuksuz ceza yağdırdı. Geçtiğimiz haftaki toplantısında RTÜK, TELE1'e, Halk TV'ye, Flash Haber'e, KRT'ye, FOX'a ağır cezalar yağdırdı. Ceza gerekçelerine bakıyorsunuz: Neymiş, emekli maaşlarının düşüklüğü, ikramiyesinin alınmaması eleştirilmiş; neymiş, Erdoğan'ın "Köprü ve otoyollara zam yapılmayacak." demesine rağmen zam yapılmasının eleştirilmesi küçük düşürücüymüş; neymiş, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın ABD'li mevkidaşına mesafeli tutumuyla övünülmesini komik bulduğunu söylemiş bir yorumcu; ceza gelmiş. Böyle ceza gerekçeleri olur mu? RTÜK Başkanı ve iktidar kanadının üyeleri toplanıp toplanıp kim kimi küçük düşürmüş, kim kimle alay etmiş, nasıl rencide olmuşlar bunu hesaplıyorlar. Aslında tek amaçları var: Haksız, hukuksuz cezalarla gerçekleri anlatan televizyon kanallarını, gazetecileri susturmak. İstedikleri tek şey var: Suskun bir basın, sinmiş bir basın, halkın gerçekleri bilmemesi, görmemesi, işitmemesi. İşte size 2023 yılının kara tablosu: Yılın ilk on bir ayında Halk TV, FOX, TELE1, Habertürk, Flash Haber, KRT ve TV5'e toplam 49 yaptırım uygulandı. Verilen ceza tutarı tam 22 milyon lirayı geçti. Yüce Meclis çatısı altında bir kez daha hatırlatmak isteriz ki: RTÜK'ün görevi sarayın, iktidarın sopalığını yapmak değildir, kendini mahkeme yerine koymak hiç değildir. RTÜK'ün görevi televizyon kanallarını, medyayı karartmak değil, yaşatmaktır, özgürlüğünü korumaktır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'de basın özgürlüğünün önündeki engellerden biri de gazetecilerin sendikal mücadelede yaşadığı sıkıntılardır. Gazetecilerin ekonomik, sosyal hakları konusunda yaşadığı sıkıntılar ile çalışma şartlarının korunması ve iyileştirilmesi aslında hepimiz için çok önemlidir ancak gazetecilerin bu nedenle verdiği örgütlü mücadele sendikal mücadelenin önü kesilmekte. Ülkemizde "Sputnik Türkiye" olarak yayın yapan haber ajansının Türkiye irtibat bürosunda çalışan 24 basın emekçisi tam yüz gündür, evet tam yüz gündür grevdeler; yüz gündür seslerini duyurmaya çalışıyor, haklarını arıyorlar. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası işverenleri tarafından çiğnenmekte, sendikal hakları yok sayılmakta ve grevdeki çalışanların yerine yasa dışı bir şekilde yeni basın emekçileri işe alınmakta. Maalesef, gazetecilerin yaşadığı bu hukuksuzluğu gören, duyan yok; Çalışma Bakanlığı sessiz, bu insanlar işsiz, büyük bir adaletsizlik var diyoruz, onlar bizim sorularımıza yanıt diye mevzuatı gönderiyorlar hiç utanmadan. İktidarı eleştiren yayınlara ceza için fırsat kollayan, şahin kesilen RTÜK'ten, söz konusu emekçinin yenen hakkı olunca çıt yok. En temel muhataplardan biri İletişim Başkanlığı başka işlerle o kadar meşgul ki gözü 24 basın emekçisinin derdini, yaşadıkları hukuksuzluğu görmüyor bile. Yani kendi basın emekçilerimizin hakkını yiyen yabancı bir medya kuruluşu ile Türkiye'nin bakanlıkları ve iletişimle ilgili kurumları yüz gündür üç maymunu oynuyor. Sputnik Türkiye'den çıkarılan basın emekçileri direniyor. Buradan, Meclis kürsüsünden onların direnişine selam gönderiyoruz. Bir an önce, onlara yönelik bu hukuksuzluğun, bu mağduriyetin giderilmesi için de başta Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığını, RTÜK'ü ve İletişim Başkanlığını göreve davet ediyoruz.
Sansür yasası, RTÜK'ün haksız hukuksuz cezaları, basın sektöründeki sorunların temeli olarak görülen sendikalaşma hakkı başta olmak üzere ilgili yaşanan sorunlar, yaşadığımız bu kara tabloyu maalesef daha da karartıyor. Hep diyoruz, demokrasinin olmazsa olmazı basın özgürlüğüdür. Ülkemizde demokrasinin, hukuk devletinin işler hâle getirilebilmesi için işe önce basın özgürlüğünden, önce ifade özgürlüğünden, önce gazetecilerin çalışma koşullarını iyileştirmekten başlamalıyız diyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Buyurun.
UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) - Teşekkür ederim.
Son olarak, çözüm sürecinde akil insan olarak bu iktidarın faydalandığı, tutuklu yazar, 78'liler Girişimi Sözcüsü Celalettin Can'ın durumuna da dikkatinizi çekmek isterim; sağlık durumu iyi değil. Bu uyku apnesi nedeniyle büyük sıkıntılar yaşıyor, hastanelere götürülüp getiriliyor, o sırada ayrı eziyet yaşıyor. Yemeklerden beslenme sorunu sıkıntısı yaşıyor. Doktorları "Ameliyat olmalısın, kalbin zorlanıyor." diyor, önümüzdeki haftalarda ameliyat olması gerekiyor ama cezaevi koşulları uygun değil. Beş günde cezaevinden çıkacak hatta beş güne gerek yok, işlemi yapılıp çıkacak olan insan tam seksen beş gündür zindanda. Denetimli serbestlik hakkını kullanmasına izin vermiyorlar çünkü infaz kurulları kendini yargı yerine, hukuk yerine koymuş durumda; keyfî şekilde şu anda Silivri'de tutuluyor.
Celalettin Can'ın da bir an evvel tedavisine başlanması için derhâl serbest bırakılması gerekiyor diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)