| Konu: | ORMAN KÖYLÜLERİNİN KALKINMALARININ DESTEKLENMESİ VE HAZİNE ADINA ORMAN SINIRLARI DIŞINA ÇIKARILAN YERLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ İLE HAZİNEYE AİT TARIM ARAZİLERİNİN SATIŞI HAKKINDA KANUN?UN UYGULAMALARINDAKİ AKSAKLIKLARIN ARAŞTIRILMASI VE ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA 26/3/2013 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN GENEL KURULUN 27/03/2013 ÇARŞAMBA GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASI VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 83 |
| Tarih: | 27.03.2013 |
SEYFETTİN YILMAZ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun'un uygulamaları hakkındaki aksaklıkların araştırılması için verdiğimiz Meclis araştırma önergesi hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, hepimiz biliyoruz ki 2/B diye bilinen yasayla ilgili 3 parti grubu olarak gerek seçim meydanlarında gerek seçim beyannamelerimizde verdiğimiz sözlerin gereği olarak, kanayan yara olan 2/B'nin çözülmesi noktasında ortak bir irade koyduk fakat bu ortak iradeyi koyarken, ne yazık ki Adalet ve Kalkınma Partisi çoğunluğuna güvenerek, parmak çoğunluğunu kabul ederek, dediğim dedik çaldığım düdük anlayışıyla bu yasayı, bu Mecliste görüşülürken bütün eleştirilerimize rağmen, kendi görüş ve istekleri doğrultusunda çıkardı. Çıkarırken de gördük ki yaptığı aksaklıklar, aradan bir ay geçmeden, iki ay geçmeden kendi içlerinde fark edilerek defalar kere Meclise geldi. Hepimiz biliyoruz ki 26 Nisanda onaylanarak yürürlüğe giren bu kanun, aradan beş ay geçmeden eylül ayında yeniden bir düzenlemeye tabi kalmak zorunda kaldı. Bununla da yetinilmedi, yeniden Mart 2013'te iktidar partisinin bir teklifiyle yeni bir düzenlemeye konu oldu. Bu da şunu gösteriyor ki 2/B'den ne anladığını iktidar partisi ortaya koyamadı. Koyamayınca da on ay içerisinde 3-4 tane değişiklikle bu Meclisin gündemine geldi. Peki, buraya geldik, bu aksaklıklar bitti mi? Bitmedi.
Değerli milletvekilleri, şimdi, bu konunun muhatabı olan halkımızın ne durumda olduğunu iyice anlamak gerekiyor. Öncelikle, biraz önce Hatay-Kırıkhan'dan telefonla yoğun bir trafik yaşandı ve şunu belirtmemizi özellikle istediler, onu belirtmeden geçemeyeceğim: Amik Ovası'nda 2011 yılında yaşanan su baskını sonrasında çiftçilerin zararlarının hâlâ karşılanmadığı, üç yıl olduğu ve Kırıkhan çiftçisinin perişan olduğu biraz önce grup başkan vekilimize gelen yoğun telefon trafiğiyle iletildi.
Yine, bakın, çiftçilerimiz gerçekten perişan durumda. Çiftçilerimizin temel girdileri olan mazot ve gübreye iktidarınız döneminde yüzde 400 oranında zam gelmiş. Buna karşılık, buğdayda yüzde 50'lik artım var, mısır aynı, pamuk aynı yani 2002 yılında, eleştirdiğiniz dönemde çiftçimiz 2,5 kilo buğdayını satarak 1 litre mazot alırken, şimdi 7 kilo buğdayını satarak 1 litre mazot alamıyor. Bu, mısırda aynı, pamukta aynı, kirazda? 2002 yılında 1 kilogram kirazını satarak 4 litre mazot alan çiftçi, şu anda 1 kilogram kirazını satarak 1 litre mazot alamayacak duruma gelmiş. Gezdiğimizde gördüğümüz bir tablo var, şu: Çiftçilerimiz ya banka kredilerinin altında ezilmiş, boğulmuş vaziyetteler ya da tefecilerin eline düşmüşler. Biz gezdiğimiz her yerde şunu görüyoruz: Bu 2/B'ye muhatap olan köylülerimiz, çiftçilerimiz Adana'dan başlayarak, Mersin, Antalya, Muğla, İzmir, İstanbul'a kadar her yerde sıkıntı içerisinde.
Şimdi, böyle bir araştırma önergesine niye ihtiyaç duyduk? Bakın, bunu biz söylemiyoruz. Sizin Antalya il başkanınızın bir beyanatını okuyorum, Antalya il başkanı, AKP il başkanı kürsüde, vatandaşın isyanı üzerine "Haklısınız ama bunu biz yapmadık. Kim yaptı? İşgüzar, kraldan fazla kralcı bürokratlar böyle yaptılar." diyerek suçu kamuda çalışan memurlara ve bürokratlara atmaktadır. Şimdi, böyle bir anlayış olabilir mi? Demek ki bir yanlışlık var, bu yanlışlığınız Antalya'da kanayan yara olan 2/B'de, oranın il başkanı bir suç olduğunu, bir yanlışlık olduğunu ama işin kolayı olarak? Hükûmet her yerde muktedir ama defterdarlıkta, mal müdürlüğünde çalışanlara sözü geçmiyor, böyle bir anlayış.
Yine, bakın, Antalya Aksu ilçesinde bir yeri TEDAŞ kamulaştırıyor, mahkeme kamulaştırıyor, kamulaştırma parası belirliyor, dönümünü 4 bin lira olarak belirliyor fakat biz vatandaşa diyoruz ki: Siz burayı alırken dönümünü 40 bine, 50 bine, 60 bine, 80 bine alacaksınız. Şimdi buradan söylemek istiyorum: Bakın, Antalya Aksu gibi kapalı seracılığın yapıldığı yerde bile 5-6 dönümden 7 bin-8 bin lira para kazanan, bunun yanı sıra, 5-6 dönüm gibi yerde tahıl ektiğinde buradaki kazancı 1.000 lira, 1.500 lira. Şimdi, burada dönümüne 80 bin lira fiyat biçilmiş, 8 dönüm yeri var, yüzde 50 indirimi kabul edin, 40 bin lira. 8 dönümü kaç lira yapar? 320 bin lira. Antalya'da yaşayan, Adana'da yaşayan, Muğla'da yaşayan bu köylünün, bu çiftçinin bunu alabilme şansı var mı? Yok. Hepsi diyor ki: "Biz zaten sihirbaza döndük. Bir sene öncekinin hesabını kapatabilmek için ya banka kredilerinin altında boğuluyoruz ya da tefecilerin eline düştük." Çocuğuna okula gidecek parayı bulamayan, geçim sıkıntısı içerisinde yaşayan bu köylüye, çiftçiye şimdi biz dayatıyoruz diyoruz ki: Gelin bu yerleri alın.
Bakın, değerli milletvekilleri, bunların Meclis tarafından araştırılması gerekiyor. Türkiye'nin her yerinden feryatlar yükseliyor. Gelin, bu köylülerin feryadını ve figanını dinleyin. Bunlara işgalci mantığıyla bakarsanız yanılırsınız. 1960 yılında yapılan çalışmalarda 300 bin hektar yer orman dışarısına çıkarılmış, o zamanın ihtilal hükûmeti bu yerleri iptal ediyor. Bunlar işgalci konumunda filan değil, bunlar yüz yıldır bu toprakları eken, biçen, oradan geçimini sağlamaya çalışan köylülerimiz, vatandaşlarımız, çiftçilerimiz. Bunlar bu sıkıntıyı yaşarken bu yerleri alamayacaklar ve kim alacak? Şimdi, bu dediğim yerlerde simsarlar türemiş. Alamayacağını biliyor ya köylünün "Biz size şu paraları verelim, bir senet imzalayın, gelin bu paraları yatırın, ondan sonra da bize devredin." Bunlar araştırılmaz mı değerli milletvekilleri? Biz bu köylünün sesi olmayacağız, nerede fakir fukara, garip gureba anlayışınız? Yani, tuzu kurulukla, kendi yandaşlarınızın zengin olduğu bir ortamda bu köylünün, fakir fukaranın, garip gurebanın sesini kim duyacak? İstanbul'da diyorlar ki: "Biz 1960'larda, 70'lerde, 80'lerde İstanbul'a geldik. Zaten biz bu yerleri arazi simsarlarından, gecekondu mafyalarından parayla aldık. Şimdi, parayla aldığımız yeri İstanbul'da, Ümraniye'de, efendim, Çavuşbaşı'nda, Sultanbeyli'de, Beykoz'da tekrar yüksek fiyattan nasıl satacaksınız?"
Şimdi, arsa spekülatörleri bunların etrafında dolanıyor, diyorlar ki: "Bize verin, biz bu paraları yatıralım, size de şu kadar komisyon verelim." Bu feryatlar size hiç gelmiyor mu? Bu köylünün, bu çiftçinin feryatları size hiç gelmiyor mu? Peki, biz bu köylünün, bu çiftçinin, bu fakirin, bu fukaranın, hani "garip gureba" dediğimiz ezilmiş insanların sesine tercüman olmayacaksak burada milletvekilliği yapmamızın ne manası var? Ama sermaye gruplarının, milyar dolarların sesleri olduğu, onlarla ilgili kanun olduğu zaman cümbür cemaat atlıyoruz, burada, bu kanunları harıl hurul çıkarıyoruz.
Biz iddia ediyoruz: Bu ses bizim sesimiz değil, bu ses orman köylüsünün sesi, bu ses çiftçinin sesi, bu ses fakirin sesi, bu ses garibanın gurebanın sesi. Meclis ne işe yarar? Gelin, araştıralım, gelin, istediğimizi araştıralım; eğer bizim söylediğimizde bir yanlışlık varsa o zaman deyin ki bu Meclis kürsüsünden: "Siz çıktınız, bunları söylediniz ama Meclis olarak araştırdık." Gelin, bunu burada bizim yüzümüze karşı gösterin, biz de bu milletten özür dileyelim. Ama ben Adana'yı, Mersin'i, Antalya'yı, Muğla'yı gezdim. Buradaki insanlarımız emekleriyle, alın terleriyle bu devlete bağlı kalmışlar, bu devletin varlığına, birliğine bağlı kalmışlar. "Vergi." demişiz, vergilerini vermişler; "Askere gideceksiniz." demişiz, askere gitmişler; "Şunu yapacaksınız." demişiz, yapmışlar. Şimdi, bunlar isyan ediyorlar, seslerini yükseltiyorlar: "Bu sesimizi dile getirin. Bu yerleri alamayacağız, bu topraklar bizim namusumuzdur. Bizim buralarda namus, toprak önemlidir." diyor. Yarın burada çıkacak sosyal sıkıntıların sorumluluğunu bu Meclis taşımayacak mı değerli arkadaşlar? Bunu çözmeyeceğiz de bunu araştırmayacağız da neyi araştıracağız? Meclis olarak bunların derdine derman olmayacağız da kimin derdine derman olacağız?
Biz diyoruz ki seksen yıldır, yüz yıldır atasından, dedesinden kalmış yerlerdeki çiftçilerimize: "Siz buraları terk edin; tuzu kuru zenginler, milyon sahipleri, milyarderler gelecekler Adana'da, Antalya'da, Muğla'da, Torosların eteğinde bu yerleri alacaklar."
Eğer barış istiyorsanız, işte, bu köylüyle barış yapmak zorundasınız. Eline silah alıp dağda teröristlik yapan bir sürü insanımızın, 40 bin insanımızın katliyle barış arayana kadar, 100 binlerce insanımızı yaralayan, gözünü çıkaran, kulağını yok eden insanlara barış arayana kadar -7 milyon- bu çiftçiyle, bu köylüyle, bu işçiyle, bu esnafla, bunlarla barış yapmak zorundasınız, bunların sesine kulak vermek zorundasınız. Onun için istiyorum ki gelin bu önergemize, araştırmamıza destek verin, gelin?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SEYFETTİN YILMAZ (Devamla) - ? el birliğiyle bunları araştıralım, bir yanlışımız varsa da gelin söyleyin.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)