| Konu: | SİLİKOZİS HASTALIĞININ ARAŞTIRILMASI AMACIYLA 13/2/2013 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN GENEL KURULUN 27/03/2013 ÇARŞAMBA GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASI VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 83 |
| Tarih: | 27.03.2013 |
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, BDP Grubunun vermiş olduğu silikozis hastalığına yakalanmış, hatta silikozis tehdidi altındaki tüm işçilerin tespit edilip, kot taşlama işinde çalışan işçilerin yaşadıkları mağduriyetin tespiti ve acil olarak giderilmesi için Meclis araştırması açılması ile ilgili önergenin lehine söz almış bulunuyorum. Alın terini sömürmeyen ve siyasi amaçlarla değil, gerçekten işçi dostu olan milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, böyle bir konunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine taşınmak zorunda olması öncelikle bir insan olarak, daha sonra bir hekim olarak utanmama neden olmaktadır ve merak ediyorum, az önce AKP adına konuşan hatip "Ben de katılıyorum. Evet, böyle sorunlar var, işçiler mağdur; iyi olur bu konu araştırılsa." dedikten sonra acaba nasıl "hayır" oyu kullanacaklar? Bu paradoksu hep beraber sizlerle göreceğiz. Önce "Evet, işçiler çok mağdur diyeceksiniz." sonra "Hayır, bunu tartışmamıza gerek yok." diyeceksiniz, bu gerçekten ilginç ve sizi gülünç duruma düşürüyor. Gerekçeniz de çok basit, Meclis yoğunmuş! Meclis yoğun filan değil arkadaşlar, Meclis yoğun filan değil; sadece siz bu işten kaçıyorsunuz. İnsanlar Türkiye'nin her yerinde ölüyorlar ve siz "Meclis yoğun." diye bu insanların sorunlarını tartışmaktan kaçınıyorsunuz.
Bakın, silikozis ölümcül bir hastalıktır. Silikozisin tedavisi yoktur. Sadece ve sadece akciğer nakliyle bu insanlar yaşama tutunabilirler.
Peki, bu hastalıktan korunmak mümkün müdür? Evet. Bakın, ölümcül hastalıklarla hekimler çok uğraşırlar ama çok daha önemli bir soruyu sorarlar: "Bu hastalıktan korunmak mümkün müdür?" Eğer bu sorunun cevabı "evet" ise o zaman "Bu hastalıktan korunmak için ne yapılmalı?" devlet bunu araştırır. Bunun da yolu Türkiye Büyük Millet Meclisinde böyle bir araştırma komisyonu kurmaktır.
Siz şimdi, ölümcül olan, tedavisi mümkün olmayan ancak korunması mümkün olan bir hastalığın mağdurlarının sorunlarını araştırmıyorsunuz. Bakın, bunu kayıtlara geçiriyorum, her yerde söyleyeceğim. Nereden biliyorum araştırmayacağınızı? Çünkü birazdan tek tek elleriniz "hayır" diye havaya kalkacak ve birçok mağdur vatandaşın durumunu burada konuşmayacaksınız.
Peki, niye var Türkiye Büyük Millet Meclisi? Eğer sorunların çözüm yeri değilse ne işe yarayacak Türkiye Büyük Millet Meclisi? Sadece Başbakanın emrettiği kanunların geçtiği bir yer mi olacak?
Bakın, değerli arkadaşlar, hepiniz milletvekilisiniz ve milletin size verdiği görevi yapmak zorundasınız. Siz ne zaman Başbakanın milletvekili olmaktan çıkıp milletin vekili olduğunuz zaman bu Meclis de gerçekten layık olduğu yerde olacaktır.
Bakın, o beğenmediğiniz Anayasa var ya, o beğenmediğiniz Anayasa'da iki yerde bu konuya atıf var, çalışma hayatına atıf var. Anayasa'nın 49'uncu maddesi diyor ki: "Çalışma, herkesin hakkı ve ödevidir." Yani hem haktır diyor hem de ödevdir diyor. Bu arada devlete de bir ödev yüklüyor. Diyor ki: "Devlet, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları korumak ve çalışmayı desteklemek üzere gerekli tedbirleri alır." Ya, bu bizim Anayasa'mızın 49'uncu maddesi. E, şimdi, siz milletvekili olarak çıktınız bu kürsüden Anayasa'ya bağlılık yemini ettiniz. Şimdi, Anayasa'nın da size yüklediği bu ödevi yapmaktan kaçınıyorsunuz. Devam ediyor madde, diyor ki: "Devlet, işçi-işveren ilişkilerinde çalışma barışının sağlanmasını kolaylaştırıcı ve koruyucu tedbirler alır." E, hani, niye almıyorsunuz? Bu sorun sadece ve de sadece basit bir sağlık sorunu değildir; bu sorun taşeronlaşmanın, bu sorun güvencesiz çalışmanın, bu sorun alın teri sömürüsünün sorunudur. E, bu sorunun da çözümü buradadır. Neye dayanacağız bu çözümü ararken? Anayasa'ya dayanacağız. Bakın, Anayasa'nın 56'ncı maddesi ne diyor? Sadece bir madde değil, ikinci maddede de diyor ki: "Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlar." Ya, bunu Anayasa'ya koymuşuz, millet bunu onaylamış, size de bu görevi vermiş. Şimdi siz kalkıp diyeceksiniz ki: "Hayır, ben milletimin beden ve ruh sağlığı içinde yaşamasını önemsemiyorum." Birazdan parmaklarınızı kaldıracaksınız. O zaman göreceğim bakalım, siz nasıl bu mağdur insanların, bu gariban insanların sorunlarını araştırmıyorsunuz?
Anayasa'mız işçilere, Anayasa'mız emekçilere bu kadar önem vermesine rağmen gerçekte Türkiye'deki durum bu mudur? Hayır, ne yazık ki durum böyle değil. Uygulamaya baktığınızda, AKP'nin çıkardığı yasalar sayesinde ve duyarsızlığı sayesinde emekçiye her zaman ölüm yani işçi cinayetleri, meslek hastalığı ve meslek sakatlıkları düşmektedir. Biraz daha duyarlı olsaydınız, az önce AKP'li hatibin söylediği gibi gururla "Efendim, işte, İş ve İş Sağlığı Kanunu'nu çıkardık?" On sene niye beklediniz? On bir sene beklediniz, ondan sonra bu kanunu çıkardınız. Şimdi de diyorsunuz ki? Peki, bu on sene içerisinde mağdur olanlar ne yapacaklar? Kaldı ki çıkardığınız kanun da şu anda iş yaşamının beklentilerini karşılamaktan son derece uzaktır.
Peki, niye bu durum böyle? Ne uğruna siz işçilerin ölmesine göz yumuyorsunuz? Bir tek şey uğruna, üç harfli bir kelime, onun da adı "kâr", sizin de anladığınız tek şey bu. Tabii ki buradaki sorun yasalarda değil, sorun anlayışınızda. Sorun Anayasa'da değil burada, Anayasa size ödevi vermiş, yasalar ödevi vermiş ama sizin anlayışınız sadece ve de sadece kâra odaklı olduğu için sizin bunu anlamanız tabii ki mümkün değil.
Bakın, rakamları seven birkaç arkadaşım var içinizde biliyorum, onlara birkaç rakam vereyim de iş kazası, meslek hastalığı konusunda Türkiye ne durumda Avrupa'da, dünyada ve siz birazdan "Hayır, bu sorunları araştırmaya gerek yok." diyeceksiniz.
Bakın, 2002'yle 2011 yılları arasında tam 735.803 iş kazası bildirilmiştir Türkiye'de. 735 bin iş kazası bildiriliyor ve 10 binden fazla işçi ölüyor. Bakın, bu, bizi Avrupa'da talihsiz bir lider yapıyor. Her konuda lider olmak istiyorsunuz ya, bu konuda hakikaten lidersiniz. Bu konuda gerçekten ülkemiz lider sizin sayenizde ve biz "Bu işçiler niye ölüyor kardeşim?" diye sizin sayenizde araştıramayacağız. Bu gece inşallah rahat yatarsınız.
Bakın, sadece 2012'nin ocak ayında 62 kişi ölmüş, şubatta 42, martta 50 yani ortalama her ay 60 kişi ölüyor. Her gün 2 kişi bu meslek hastalıklarından ve iş kazalarından ölüyor ve bir milletvekili çıkıp diyor ki: "Kardeşim bunu araştıralım ya, çözümü neyse hep beraber bulalım." Siz de "Hayır." diyorsunuz. Aslında günde 2 kişiden çok daha fazla ölüyor değerli arkadaşlar. Neden, biliyor musunuz? Çünkü, bu meslek hastalıkları, bildirimi zorunlu hastalıklar değil. Yani, meslek hastalıklarından daha ileri dönemlerde ölen insanlar kayıtlarda yok. Yani, siz, günde 2 insanın ölümüne razı oluyorsunuz, aslında bu, Türkiye'de 2'den çok daha fazla.
Bakın, ben Bingöl'ün de gönüllü milletvekiliyim, Karlıova ilçesine ben de gittim. Karlıova ilçesinde silikozis hastalığından muzdarip birçok insan var. Peki, bu insanların dertleriyle kim ilgilenecek? Bu insanlar, zamanında gitmişler kotları taşlamışlar ve çocuklarına ekmek götürmek uğruna güvencesiz çalışmışlar. Şimdi, doktora gidiyor, diyor ki: "Ben hastayım." Doktor bakıyor "Evet, sende silikozis hastalığı var." diyor. Devlete geliyor, yüzde 60'ın üzerinde rapor alıyor, ölümcül bir hastalık ama AKP diyor ki: "Hayır, ben seni malulen emekli etmem." Niye? "Çünkü, sendeki meslek hastalığı kayıtlarda yok." E, kardeşim, senin özrün kabahatinden büyük; sen bu insanların kayıt dışı çalışmasına göz yummuşsun, bu insanlar kayıt dışı çalışarak evlatlarını beslemek istemişler, ondan sonra da sen diyorsun ki: "Sen kayıtlarda görünmüyorsun, ben seni malulen emekli etmem."
Arkadaşlar, burası eğer çözüm mercisi ise, biz bu insanların sorunlarını burada çözmek zorundayız. Ama yani sizin gerçekten anlayışınıza ben inanamıyorum. Bingöl'den bahsediyoruz, Bingöl'de, on gündür koca ilde su yok; siz oraya suyu götürmekten aciz kaldınız on gün boyunca, insanlar susuzluktan kurudular. Ondan sonra kalkmışsınız, burada sağlıktan bahsediyorsunuz, çözümden bahsediyorsunuz. Çözümün de önünü tıkıyorsunuz çünkü sizin anlayışınızda sosyal devlet anlayışı yoktur, sizin anlayışınızda devlet sadece ve sadece kâr eder.
Bugün bu önergeye "hayır" diyecek olan insanların gece rahat uyuyamayacağını, kâbus göreceğini düşünüyorum, hepinizi de saygıyla selamlıyorum. (CHP ve BDP sıralarından alkışlar)