GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Angola Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında Karşılıklı İdari Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:19
Tarih:09.11.2023

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Antalya) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Değerli milletvekilleri ve bizleri ekranları başında izleyen sevgili vatandaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Grubumuza sunulmuş olan bu konuşma yetkisini ben Türkiye'nin şu anda içinde bulunduğu yargı krizinin ne anlama geldiğini açıklamak üzere huzurunuzda bulunuyorum ve izniniz olursa dün akşam itibarıyla karşı karşıya olduğumuz yargı krizini bir Anayasa hukukçusu olarak Anayasa hükümleri çerçevesinde değerlendireceğim ve Sayın Can Atalay'ın nasıl anayasanın üstünlüğü ilkesi ihlal edilerek hürriyetinden mahrum edildiğini ve aramızda yer alamadığını sizlere açıklamaya çalışacağım.

Değerli milletvekilleri, izninizle...

(Uğultular)

BÜLENT KAYA (İstanbul) - Başkanım, hatibi duyamıyoruz.

SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Devamla) - Sayın Başkan, evet, sükûnete davet etmenizi rica ediyorum.

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, Genel Kurulda büyük bir uğultu var, hatibi milletvekillerimiz duyamıyorlar. Lütfen hatibi saygıyla dinleyelim.

Sayın Yazıcı Özbudun, buyurun.

SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Devamla) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Bildiğiniz gibi, Sayın Can Atalay 14 Mayıs Genel Seçimleri'ni takiben milletvekili seçilmiştir ve bu seçim sonuçlarının Resmî Gazete'de yayımlanmasıyla birlikte milletvekili statüsü kazandığı için Anayasa'mızın 83'üncü maddesinin ikinci fıkrası gereğince de otomatik olarak dokunulmazlık güvencesine hak kazanmıştır. İzninizle bu güvencenin ne anlama geldiğini ve bütün demokratik anayasalarda neden yer aldığını ifade etmek isterim. Dokunulmazlık güvencesi İngilizce'de "freedom from arrest" yani tutuklanmama hürriyeti olarak tanımlanmaktadır. Bu güvencenin anlamı şudur: Siyaset sürecinde, siyasetin acımasız rekabet ortamında bir biçimde ülkeyi yöneten çoğunluk iradesi gücünü kullanmak suretiyle parlamento aritmetiğini değiştirmeye teşebbüs ederse işte bu teşebbüsün önündeki asıl engel dokunulmazlık güvencesidir ve bu güvenceye bütün demokratik anayasalarda yer verilmiştir. Bizim Anayasa'mız da bu hükme yer vermektedir.

Peki, ne diyor bize 83'üncü maddenin ikinci fıkrası? Bu maddeye göre, milletvekilleri dokunulmazlık güvencesine sahiptir ve bu güvenceyi ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi kaldırabilir ve bunun iki istisnası vardır Anayasa'mızda. Biri, ağır cezayı gerektiren suçüstü hâli yani bir milletvekili herkesin önünde birilerini öldürürse artık dokunulmazlık güvencesinden yararlanamaz. Diğeri ise 1982 Anayasası'na özgü olan garabettir. Bir milletvekili, milletvekili seçilmeden önce yargılanmasına başlanmış olmak kaydıyla Anayasa'nın 14'üncü maddesini ilgilendiren durumlar söz konusu olduğunda dokunulmazlık güvencesinin kapsamı dışında kalmaktadır.

Şimdi, değerli milletvekilleri, Sayın Can Atalay'ın yargılanmakta olduğu davanın bu 14'üncü madde kapsamına girmediğini belirterek açıklamalarıma devam ediyorum. Aslında bu seçimleri takiben beklenen neydi? Can Atalay serbest bırakılacaktı ve gelip burada hepimiz gibi yemin ederek görevine başlayacaktı. Bu olmadığı için kendisi yargıya müracaatta bulundu ve Anayasa'nın 148'inci maddesi gereğince bireysel başvuru hakkını kullandı ve Anayasa Mahkemesi de gerekçelerini 27 Ekim 2023'te Resmî Gazete'de yayınladığı kararıyla şuna hükmetti, dedi ki yüksek mahkeme: "Can Atalay'ın serbest bırakılmaması, Anayasa'mızın 67'nci maddesinin kendisine tanıdığı seçilme hürriyeti ile siyasi faaliyette bulunma hürriyetinin ihlalidir. Aynı zamanda Anayasa'mızın 19'uncu maddesiyle garanti edilen kişinin güvenliği hakkının ihlalidir." Ve mahkeme devam etti, dedi ki: "Can Atalay'ın derhâl serbest bırakılması gerekir." Ve bu kararını da İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesine hitaben çok açık bir biçimde ifade etti ve Can Atalay için 50 bin lira manevi tazminata hükmetti.

Şimdi, konunun asıl can alıcı noktasına gelmek istiyorum. Aslında Can Atalay'la ilgili olan bu karar evvelce Ömer Faruk Gergerlioğlu'yla ilgili olarak verilmişti ve yüksek mahkeme o kararın da Anayasa'mızın 83'üncü maddesinin ikinci fıkrasıyla 14'üncü maddeye yapılan atfın hukuki değerini açıklamıştı ve bu kararda da aynı ifadeleri tekrarladı. Peki, ne diyor Anayasa Mahkemesi? Anayasa Mahkemesi şunu söylüyor: "Bir hukuk devletinde esas olan kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesidir." Bu ne anlama geliyor? Suç ve ceza yaratma yetkisi sadece ve sadece kanun koyucuya aittir ve mahkeme devam ediyor. "14'üncü maddeyle ilgili durumlar ifadesinin ceza hukukumuzda hiçbir karşılığı yoktur." Çünkü Ceza Kanunu'nda "14'üncü maddeyi ihlal eden suçlar" diye bir suç kategorisi yoktur. Dahası, Anayasa'nın 14'üncü maddesinin kendisi de bir suç ve ceza yaratmamıştır. Zaten anayasalar suç ve ceza yaratamazlar teknik olarak. Nedir 14'üncü maddede düzenlenen hüküm? Hürriyeti yok etme hürriyetinin meşru bir hürriyet olmadığı ve bu hükmün evrensel anlamı şudur: Hepimizin hürriyetlerinin ek bir anayasal güvencesidir ve mahkeme devam ediyor, diyor ki: "Yargı kuruluşları suç ve ceza yaratamazlar. Ceza Kanunu'nda düzenlenmeyen bir fiili onlar içtihatlarıyla suç gibi telakki edemez, ceza öngöremezler, bunu yaparlarsa hukuk devletinin belirlilik ilkesini ihlal etmiş olurlar." Aslında, Anayasa Mahkemesi, bütün bu açıklamaları Ömer Faruk Gergerlioğlu kararıyla net bir biçimde ortaya koyduğu hâlde bir kez de Can Atalay için açıklamak mecburiyetinde kalmıştır. Böylece aslında İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi 2 kez Anayasa'nın 153'üncü maddesinin gereğini yerine getirmemiştir. Neden 2 kez? Birincisi, Ömer Faruk Gergerlioğlu hakkında verilen kararı aynı veya benzer olan bütün durumlara uygulamak zorundadır mahkemeler. Dolayısıyla, Can Atalay seçimleri takiben serbest bırakılmalıydı. İlk ihlal buradadır. İkincisi, münhasıran Can Atalay'ın başvurusu üzerine verilen kararı takiben hemen 27 Ekim gecesi Can Atalay serbest bırakılması gerekirken serbest bırakılmamıştır ve ikinci ihlal burada karşımıza çıkmaktadır.

Değerli milletvekilleri, kamuoyunda herkes Anayasa hükümleriyle ilgili ipe sapa gelmez yorumlar yapıyor. Anayasa Mahkemesinin Anayasa hükümlerini değiştirdiği gibi sözler söyleniyor ve Anayasa Mahkemesinin hukuki varlığını sona erdirme yönünde bir zihinsel ortam hazırlanmak isteniyor. Bakınız, hepimizin anayasal haklarının yegâne teminatı Anayasa Mahkemesidir ve Anayasa Mahkemesinin hem Atalay kararında hem de Ömer Faruk Gergerlioğlu kararında belirttiği gibi Anayasa hükümlerini hukuka uygun tekniklerle yorumlama yetkisi bütün mahkemelerdedir ancak Anayasa Mahkemesi Anayasa hükümlerini nihai olarak yorumlama yetkisine sahip yegâne organdır. Dolayısıyla Anayasa'mızın 153'üncü maddesindeki açık hüküm karşısında artık Can Atalay'ın serbest bırakılmaması söz konusu olamaz.

Ben bu vesileyle bir hafta önce kaybettiğimiz çok değerli anayasa hukuku hocam hakkında bir referansta bulunmak istiyorum. Anayasa hukukçusu Değerli Hocamız Ergun Özbudun, hâlen hepimizin elinde olan "Türk Anayasa Hukuku" başlıklı esirinin "Anayasa Yargısı" bölümünde aynen şunu söylemiştir: "Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamamak, ceza hukuku yönünden suç teşkil eder, özel hukuk yönünden tazminat sorumluluğunu gerektiren bir haksız fiildir." Ben de tekraren şunu söylüyorum: Anayasa Mahkemesinin kararlarını 153'üncü madde hükmüne rağmen, bu hükmün açık ifadesine rağmen uygulamamak, Türk Ceza Kanunu'nun 257'nci maddesinde düzenlenen görevi kötüye kullanma suçunun ifadesidir ve borçlar hukuku anlamında tazminat yükümlülüğü gerektirmektedir.

Değerli milletvekilleri, aslında hepimizin hayatını ilgilendiren çok kötü bir senaryonun içindeyiz. Kimler bu senaryoyu yazdı, bilmiyorum ama yapılmak istenen şudur: Sözüm ona bir yapay Anayasa krizi yaratmak ve bu krizin çözümü olarak da "sivil ve demokratik Anayasa" şeklinde dilinize pelesenk olan anlamsız kavramı tekrarlayarak bizi bir Anayasa değişikliğiyle karşı karşıya bırakmak ve Anayasa Mahkemesinin ya yetkilerini budamak veya Anayasa Mahkemesini topyekûn ortadan kaldırmak.

Değerli milletvekilleri, özellikle Adalet ve Kalkınma Partisinin hâlen vicdanı olan milletvekillerine seslenmek istiyorum: Sizler bu Anayasa'da çok önemli değişikliklere imza attınız. 2004 değişikliği, 2010 değişikliği sizin öncülüğünüzde hazırlandı ve sizin öncülüğünüzde, Türkiye, hukuk devleti önündeki birçok engeli kaldırdı, bu sayede Avrupa Birliğine üyelik sürecinde adayların üyelik başvurularının müzakerelerine geçiş şansını elde etti. Sizlere geçmişinizi hatırlatmak istiyorum ve bir kez daha vicdanınıza sesleniyorum: Lütfen bizi yapay bir Anayasa kriziyle baş başa bırakmayın, Türkiye'yi bir Anayasa değişikliğiyle karşı karşıya bırakmayın.

Hepimizin temel görevi bu Anayasa'nın hükümlerinin harfiyen uygulanmasını yerine getirmek olmalıdır. Nitekim, burada bulunan hazırunun hepsi 2 Haziran günü yemin etmiştir. Neye dayanarak? Anayasa'nın üstünlüğü ilkesine sadık kalacağı yönünde yemin etmiştir. Hepimizin görevi Anayasa'nın hükümlerinin uygulanmasını sağlamaktır.

Sizleri saygıyla selamlıyorum ve Can Atalay'ın bir an önce serbest bırakılmasını, gelip bu kürsüde yemin ederek bizlerle beraber göreve başlamasını diliyorum.

İyi günler. (Saadet Partisi, CHP, HDP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Yazıcı Özbudun, teşekkür ediyorum.

SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Devamla) - Ben teşekkür ederim Sayın Başkan.