GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Saadet Partisi Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:19
Tarih:09.11.2023

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Antalya) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Türkiye dün itibarıyla ciddi bir yargı krizine sahne olmuştur. Bu bağlamda grubumuzun verdiği önergenin gerekçesini açıklamak üzere huzurlarınızda yer alıyorum.

Bildiğiniz gibi, Türkiye aslında 1946'da emsaline rastlanmamış bir biçimde çok partili siyasi hayata geçmiştir, anayasa düzeninde hiçbir kopma olmamıştır. Buna rağmen, aradan geçen yaklaşık doksan yıla rağmen Türkiye yaşayabilir, sağlam, pekişmiş bir demokrasi yaratamamıştır. Bunun önündeki en temel engellerden biri, Türkiye'de gerçek bir hukuk devletinin yaratılmamış olmasıdır. Aslını ararsanız, Türkiye ilk defa 1961 Anayasası'yla hukuk devleti ilkesini kabul etmiş ve bu Anayasa'nın çeşitli hükümleriyle de hukuk devletinin tüm unsurlarını yürürlüğe koymuştur. Öte yandan, bütün kusurlarına rağmen 1982 Anayasası da 2'nci maddesinde hukuk devleti ilkesine yer vermiş ve Anayasa'nın çeşitli hükümleri hukuk devletinin bütün unsurlarını düzenlemiştir. Bu bakımdan, aslında, Anayasa koyucunun bütün devlet organlarına vermiş olduğu emir açıktır. Nedir o emir? Yasama, yürütme ve yargı organları ile idari makamlar bütün fonksiyonlarını Anayasa'nın üstünlüğüne ve hukukun üstünlüğüne uygun olarak yerine getireceklerdir. Aslında bu zımni bir emir değildir, nereden anlıyoruz? Çünkü Anayasa'nın üstünlüğünü düzenleyen 11'inci madde, ayrıca ve açıkça Anayasa hükümlerinin, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idari makamları bağladığını ifade etmiştir. Konuyu uzatmadan, özellikle yargı fonksiyonuna ilişkin hükümlere getirmek istiyorum.

Bilindiği gibi bir hukuk devleti yaratabilmenin en önemli teminatı, yargı fonksiyonunun hukukun sınırları içinde cereyan etmesidir ve Anayasa'mız 138'inci maddesinde yargı kuruluşlarına açık bir emir vermiştir. Bu maddeye göre mahkemeler ve hâkimler görevlerinde bağımsızlardır; Anayasa'ya, kanunlara, hukuka ve vicdani kanaatlerine göre karar vermek zorundalardır. Aynı madde, aynı zamanda, hiçbir organ veya makamın yargı kuruluşlarına emir ve talimat veremeyeceğini, tavsiye ve telkinde bulunamayacağını düzenlemiştir. Öte yandan 141'inci madde son fıkrasında, yargı fonksiyonunun icrasına ilişkin çok önemli bir ilkeyi düzenlemiştir. Yargı fonksiyonu mümkün olan süratle ve en düşük maliyetle yerine getirilecektir. Bundan başka vatandaşların en önemli anayasal teminatı yargı fonksiyonunun icrası olduğu için 36'ncı maddede adil yargılanma hakkı düzenlenmiştir. Nihayet, bütün bunlara ek olarak Anayasa koyucu ve 2004'te yapılan değişiklikle 90'ıncı maddeye temel hak ve hürriyetlere ilişkin milletlerarası antlaşmaların kanunların üzerinde olduğu hükmünü eklemiştir ve 2010 Anayasa değişikliğiyle, Anayasa Mahkemesine diğer yetkileri yanında "bireysel başvuruları inceleme yetkisi" tanınmıştır ve Anayasa'mızın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 153'üncü maddesinin ilk fıkrasında çok açık bir hüküm yer almaktadır: "Anayasa Mahkemesi kararları kesindir." ve -aynı maddenin son fıkrasında- bu kararlar yasama, yürütme ve yargı organlarını bağlar, idari makamları bağlar, bu kararların gereği geciktirilmeksizin yerine getirilmek zorundadır.

Şimdi, değerli milletvekilleri, dün yaşadığımız yargı garabetine dikkat çekmek istiyorum. Aslında Anayasa'mız yargı fonksiyonunun nasıl icra edileceği konusunda çok açık hükümlere yer veriyor. Türkiye'nin ihtiyacı olan şey Anayasa değişikliği değildir, Türkiye çok uzun bir süreden beri sistematik bir biçimde bir anayasasızlaştırma sürecinde geçmektedir, oysa bizim ihtiyacımız Anayasa hükümlerinin harfiyen uygulanmasıdır. O nedenle buradan Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli milletvekillerine seslenmek istiyorum: Lütfen bizleri tuzağa düşürmeyiniz, yeni bir anayasa yapmak iddiasıyla mevcut Anayasa'dan daha beter bir anayasayla bizleri karşı karşıya getirmeyiniz; gölge etmeyin, başka ihsan istemeyiz. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)