| Konu: | YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI TEŞKİLATI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFLERİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 83 |
| Tarih: | 27.03.2012 |
CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (Sinop) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Ülkede sıkıyönetim ilan edildiğini duydunuz mu? Biraz önce, bugünden beri, polis teşkilatının, emniyet teşkilatının 4+4+4 ucube teklifini proteste etmek için Ankara'ya gelen bugün, Cumhuriyet Halk Partililere yönelik olarak şehre girişi engelleyen uygulamalarına şimdi yeni bir durum eklendi.
Değerli milletvekilleri, burası Parlamento, yürütme organı da buranın denetiminde çalışan bir organ. Yürütme organının kaynağını Anayasa'dan aldığı bir yetkiyi kullanma haddi ve hakkı yoktur. Bunu şunun için söylüyorum: Ankara Emniyet Müdürlüğünün bir yazısı var, Mustafa Tapsız, Vali adına Vali Yardımcısı, yazıyı KESK'e ve EĞİTİM SEN'e göndermiş, diyor ki: "Yarın sokağa çıkarsanız sizi fena yaparım." Böyle bir yetkisi yok Hükûmetin, böyle bir anayasal yetkisi yok.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Eşkıyalık işte, o.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Ve daha vahim bir durum? Tebliğ tebellüğ belgesi, İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü, 27/3/2012 vesair. Sonuç, 28-29 Mart 2012 tarihlerinde Ankara'da gerçekleştirilmek istenilen eylemle ilgili bireysel veya gruplar hâlinde ilimizden katılım olması hâlinde yasaklama kararı gereğince izin verilmeyeceği hususunu tebliğ ediyor. Kim? Manisa Emniyeti. Ne hakla, ne hadle? Yani Ankara'daki eyleme Ankara Valiliği izin vermemiş olabilir. Senin ne haddine Manisa'dan Ankara'ya gidecek insanları Manisa'dan il dışına çıkarmamak? Bunu protesto ediyorum, bu Anayasa'yı, bu tebligatları Hükûmet sıralarının önüne bırakıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
(Sinop Milletvekili Engin Altay, Anayasa ve tebligatları Bakanlar Kurulu sıraları önüne bıraktı)
Bu Anayasa'yı yerlere siz indirdiniz.
BAŞKAN - Sayın Altay, lütfen kürsüye?
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) - Sakin ol! Sakin ol!
ENGİN ALTAY (Devamla) - Sizin karşınızda olabildiği kadar sakin olmaya çalışacağım ama yaptıklarınız karşısında pek mümkün değil.
Değerli milletvekilleri, Emniyet Genel Müdürlüğünü bir kere derhâl bu uygulamadan vazgeçmeye çağırıyorum.
Bugün burada görüştüğümüz 199 sıra sayılı bu metin hükümsüzdür, Anayasa'ya aykırıdır, Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü'ne aykırıdır, teamüllere aykırıdır, uygulamalara aykırıdır.
Şunu da merak ediyorum: Şimdi "(2/384) ile (2/385)'in birleştirilerek görüşülmesine ayrıca karar verildi." diyorsunuz. Sonra bakıyoruz, (2/304)'e dayalı olarak hemşehrim merhum Necmettin Erbakan Üniversitesini kuruyorsunuz, merhum Türkeş'e ve MHP'ye kazık mı attınız, bilmeden mi oldu; bunu bir doğru dürüst açıklamadınız. Ben anlamadım.
Şimdi, sayın milletvekilleri, Sayın Şandır biraz önce çok güzel söyledi, Sayın Kaplan söyledi. Muhalefet size el uzatıyor, yanlış olduğunu, yanlış yaptığınızı söylüyor, bu kararlılık, bu kapalılık niye, ben anlamadım.
Ama ben on yıldır buradayım, kanunun gerekçesini maddelerinin çürüttüğü ilk kez bir kanun teklifi görüyorum. Sizin bu teklifinizin yazdığınız bütün gerekçeleri, talep ettiğiniz maddelerle kendi içinde çürüyor. Bunu biraz sonra açıklayacağım size ve siz de kabul edeceksiniz "Hayır" diyemeyeceksiniz. Ama aldığınız talimat gereği ne oy verirsiniz, onu bilemem, o sizin vicdanınızla ilgili bir durum.
Şimdi, bu teklif, biraz kin, biraz intikam, biraz nefret ve biraz rövanş hissi kokan bir teklif.
Gerekçenizde ABD, İngiltere, Fransa gibi ülkeleri örnek gösteriyor "Oralarda da kademe var." diyorsunuz.
Sayın milletvekilleri, doğru. Biraz önce Sayın Canikli de burada dedi ki: "Biz kademe getiriyoruz."
Sayın Canikli, sekiz yıllık? Ben okul müdürüyüm. Kademe dediğin şey zaten var. Ben bunu komisyonda da söyledim. Şimdi, bir ilköğretim okulunda 1-5 arası birinci kademedir, 6-8 ikinci kademedir. Ben okul müdürü olarak "Şu etkinliğe birinci kademe katılacak." derdim, herkes anlardı ki oraya bunlar katılacak.
Amerika, İngiltere, Fransa'da kademe var. Doğru da program bütünlüğü de var; kademe var, program bütün. Bir teziniz bu yani dayandığınız, dayanak gösterdiğiniz. Gerçi Sayın Bakanın bastırdığı bu çok güzel kırmızı bilgilendirme kitapçığına baktım, sekiz yılla ilgili, uygulamayla ilgili en ufak bir olumsuzluk yok. Tabii, kaynakları biraz Wikipedia'dan.
Ben, on senedir, burada, Millî Eğitim Bakanlığı İstatistik Yıllığı ve Resmî Gazete dışında hiçbir kaynak göstermedim. Ama ne hazindir ki, Millî Eğitim Bakanımız Wikipedia'dan kaynak göstererek size bilgi notu veriyor. Bu da onun ayıbı olsun.
Şimdi, ikinci gerekçeniz: Altı-on dört yaş arası aynı ortamda olmaz. Buna bir sürü, kendinize göre de gerekçe yazmışsınız. Peki, altı ile on dört olmuyor da beş ile on üç, dokuz ile on sekiz nasıl oluyor? Bunun ne inandırıcılığı var?
Bina bütünlüğü, program bütünlüğü? Komisyona katılanlar bilir, utanmasalardı Sayın Fikri Işık'la Sayın Bakan bizim önümüzde kavga edecekti, utandıklarından kavga etmediler; bu kadar çelişik bir durum.
Bu teklifin paydaşlara, topluma, uzmanlara danışılmadığını biliyoruz. Bu teklifin, kalkınma planında görülmeyen, Hükûmet Programında yer almayan, stratejik planda bulunmayan bir teklif olduğunu biliyoruz ama el insaf! Bir tekliften Millî Eğitim Bakanının benimle hemen hemen aynı gün haberi oluyorsa, o da el insaf! Onun için sistem bu noktada.
Şimdi, bir gerekçeniz de şu: "Kesintisiz eğitim nedeniyle pek çok köy okulu işlevsiz kaldı."
Köy okulları, siz, tarımı bitirdiğiniz için, köylüyü perişan ettiğiniz için, köyler boşaldığı için kapandı. Sizin teslim aldığınız Türkiye'de 25.180 köy okulu vardı, şimdi 20.700; olay bu.
Şimdi, bir de şunu yazmışsınız ya çok garip: "YİBO ve taşıma eziyetine son vermek istiyoruz." Taşıma, bir eziyet mi? Bakanlığınızın her sene bütçesinde övünerek anlattığı bir iş. 13 Mart'ta Sayın Başbakan, grupta size ne dedi? "Türkiye'de taşımalı sistemi biz kurduk." dedi mi? Dedi. Çok merak ediyorum, Sayın Köksal Toptan neredeydi? O grupta değil miydi? Köksal Toptan'ın Bakanlığından beri süregelen bir sistem değil mi bu? Evet.
Sayın Başbakan "Okulların bütün bilgisayarlarını da biz aldık." dedi, neredeyse. Yine el insaf! Millî Eğitim Bakanlığı istatistik yıllıklarına bakın, yıl programlarına bakın resmî gazetelere. Sizin devraldığınız Türkiye'de, ilköğretim okullarında 120 bin bilgisayar vardı ve 2005'te birinci faz tamamlandı. Olay bu. Siz "Her şeyi biz yaptık." diyorsunuz zaten, "Her şeyi biz yaptık." diyorsunuz.
Şimdi "Meslek dallarına küçük yaşlardan itibaren yöneltmek devletin fertlere karşı sorumluluğudur." Bir gerekçeniz de bu.
Şimdi, bu konuda uzmanların ne dediğini biliyor musunuz ya da dünyanın bu konuda ne yaptığını biliyor musunuz? Sayın Bakan, biliyor musunuz dünyanın ne yaptığını? Almanya ve Avusturya'nın da içinde bulunduğu dört ülkenin dışında, bana, on yaşında farklı eğitim programlarına ayrıştırma yapan bir ülke gösterin ben bu kanuna "evet" diyeceğim. Almanya, Avusturya, iki ülke daha var. Bunun dışındaki -bu ülkelerde on yaşından sonra farklı eğitim programlarına ayrıştırma var ama- ABD, Japonya, OECD ve Avrupa Birliği ülkelerinde farklı eğitim programına ayrıştırma yaşı on beş arkadaşlar, on beş. Siz, dokuz yaşında, Almanya'nın da ilerisine gidiyorsunuz. Dokuz yaşında farklı eğitim ayrıştırma programına geçilmek gibi bir garabeti kafanıza kim soktuysa, derdiniz neyse ben onu anlamış değilim ama dokuz yaşında? Sizin hedefiniz dokuz yaş. Niyedir ben bilmem ama hedefiniz dokuz yaş.
Şimdi, altmış ay meselesi. Değerli milletvekilleri, hiçbiriniz, çocuğunuzu ya da torununuzu altmış aylıkken okula gönderirseniz namerdim; gönderilmez zaten, doğru değildir, yapmayın. Kendi torununuza, çocuğunuza reva görmediğiniz bir şeyi vatandaşın çocuğuna reva görmeye hakkınız yok. Alt komisyonda dinlediğiniz yirmi dört sivil toplum örgütünden yirmi bir tanesi buna karşı çıktı mı çıkmadı mı? Çıktı. İnsaf! Bu kadar, toplumsal duyarlılıktan, kamuoyu refleksinden, umursamaz, bihaber şekilde, 326 parmağa güvenip kanun yaparsanız siz kanun yapıcı olmazsınız; siz, despot olursunuz, oligarşik despot, diktatör olursunuz.
Şimdi, bir gerekçeniz de şu. Benim derdim üzüm yemek, bağcıyı dövmek değil. Bir gerekçeniz şu: "Efendim, bu sekiz yıllık kesintisiz temel eğitim meslek liselerini öldürdü, mesleki eğitimi bitirdi." Hadi buyurun Sayın Bakan, 98'de mesleki teknik öğretimdeki öğrenci oranımız yüzde 45,7 mi, değil mi, 1998'de, sekiz yıllık kesintisiz temel eğitime geçtiğimiz yıl? Değilse, gel "Değil." de. Şimdi, mesleki teknik öğretime giden öğrenci oranımız yüzde 47,9 mu, değil mi? Öyleyse sekiz yıllık kesintisiz temel eğitim meslek lisesini öldürmemiş, aksine daha cazip hâle getirmiş. Bu da koskoca bir yalan. Şimdi, teklifin?
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) - Allah'tan kork!
ENGİN ALTAY (Devamla) - Ben Allah'tan korkuyorum ama sen de biraz dikkat et. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, teklifin pedagojik altyapısı olmadığı gibi finansman planlaması ve personel planlaması da hiç yok. Bakın, 4306'da ciddi bir finansal planlama vardı. Niye vardı? Türkiye Cumhuriyet Hükûmetinin kanun tasarısıydı, onun için vardı. Şimdi, Bakanın haberdar olmadığı bir teklifte, elbette, finansal planlama da olmaz. 4306'da finansman yapısı, kaynak kullanımı ve denetimi dâhil her ayrıntı vardı ama siz şimdi diyorsunuz ki: "Biz FATİH Projesi yapacağız. Akıllı tahta, tablet yapacağız ve biz bu işi on beş yıl Kamu İhale Kanunu'na bulaştırmadan yapacağız. Yapın. Şimdiden?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - 2015 yılına kadar.
ENGİN ALTAY (Devamla) - On beş yıl uzatma şeyi var, gözünü seveyim.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Öyle değil; yok, yok.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Hocam, zamanımı çalıyorsun. Okuyayım mı burada? Yani var.
Şimdiden şüyuu vukuundan beterdir, şimdiden başladı Ankara'da dedikodu. Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğünde? Şimdi isim vermiyorum ama yarın vereceğim. Kimlerin hangi firmalarda, hangi özel sektörde çalışıp da daha sonra Eğitim Teknolojileri genel müdür yardımcısı yapıldığı, bu projenin patent, lisans işlerini kimlerin ayarladığı konuşulmaya başlandı, haberiniz olsun, benden dostça uyarı. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, bu kininizi hayata geçirmek için bayağı promosyon yaptınız, bayağı. Kamu spotlarıyla başladı, "Aman kızlar okula ha!" falan diye? Biraz sonra zaman yeterse söyleyeceğim, sekiz yıllık kesintisiz temel eğitimle okullaşma oranını Türkiye çözdü. Sizin haberiniz yoksa bilmem ya da Millî Eğitim Bakanlığının resmî kaynakları yalan yazıyorsa, o zaman Wikipedia'ya başvuracağız demek ki. Şimdi, arkadaşlar, kamu spotu inandırıcı değil.
İkinci promosyonumuz: "Efendim, biz bunu halledersek 110 bin yeni öğretmen alacağız." Ya ayıp! Sizin iç denetim raporunuz diyor ki: "Bana şimdi, acil 130 bin tane öğretmen lazım." Sen Bakanlık iç denetim raporuna göre 130 bin öğretmen alsana kardeşim. 250 bin öğretmen işsiz geziyor. Bu bir promosyon.
Yeni promosyon: "Dershaneler kalkacak. Sınavsız üniversite." Aklıma hemen -sanıyorum 96'ydı- Başbakan Tansu Çiller geldi, o da öyle söylemişti ve Sayın Başbakan daha önce de, 2010'da da bu mealde bir şey söyledi. Ne hazin ki Başbakanın bu dershane ve üniversite sınavlarıyla ilgili promosyonu AKP kanadında çok tutmadı. Sayın Millî Eğitim Bakanı dedi ki: "Ya, şimdi milletin kafasını karıştırmanın ne alemi var." Dedin mi, demedin mi? Sayın Bülent Arınç: "Yahu, zaten çocuklar okulda iyi ders alırsa dershaneye gitmez." Bülent Arınç'ın şundan haberi yok: Ankara'nın en gözde okulunda en başarılı, yani okul birincisi çocuk dershaneye en önce gidendir, en önce gidendir. Eğitimden haberiniz bu kadar işte, böyle bir Hükûmetsiniz.
Bir de şimdi, değerli arkadaşlar, görüştüğümüz, kıymetli oylarınızla kabul edilecek bu kanun teklifinin Allah aşkına 14'üncü maddesini bir okuyun, sonra da Sayın Başbakanı İran dönüşü gidin, karşılayın deyin ki: "Ya, Sayın Başbakan biz mi bir hata yaptık, sen mi bir hata yaptın? Sen `Üniversite sınavı kalkacak.' dedin, ama biz dün 14'üncü maddeyi oyladık emrettiğin üzere. Ee, burada üniversiteye öğrenci sınavla alınacak diyor." Haydi yapsanıza şimdi, haydi bir önerge verip, hazır Başbakan da emir vermişken, şu 14'üncü maddeyi sayın grup başkan vekilleri, Başbakanın talimatı ve isteği doğrultusunda hallediversenize hadi. Siyaset budur, yiğitlik budur, sözün arkasında durma budur. Ha, yok; bu, promosyon.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Haberleri yok, okumamışlar.
HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) - Uyandırma, uyandırma!
ENGİN ALTAY (Devamla) - Şimdi, sekiz yıllık kesintisiz ilköğretim uygulamasının olumsuzluklarına yönelik bana bir tek veri, bir tek bilimsel araştırma, bir tek olumsuz üniversite görüşü verin, kabul oyu vereceğim; veremezsiniz, zira 1997'de dünyada beş yıl zorunlu eğitim olan ülke sayısı sekiz taneydi. Kimlerdi biliyor musunuz: Bangladeş, Nepal, Senegal, Vietnam, Myanmar, Kolombiya, İran ve Türkiye. Evet, evet, öyle. Şimdi, siz bundan rahatsızsınız.
Bakın, sekiz yıllık eğitimin ben size yüz tane artısını sayarım: Nüfusun ortalama eğitim süresi üç buçuk yıldı. Kaça çıktı? Sayın Bakan, gelsin, söylesin; ben, buna cevap vermeyeyim, söylemeyeyim istedim. Üç buçuktan altı buçuğa çıkmış. Kötü mü olmuş? 1997'de okullaşma oranı yüzde 84'tü, 98 küsura çıktı. Kötü mü oldu? Kızlarda okullaşma oranı -kampanya yapıp duruyorsunuz- 78,9'du; 98,2 oldu. Kötü mü oldu? Erişim ve daha fazla eğitim isteği talebi doğdu Türkiye'de ve bu sebepten sosyal bilimler lisesi, güzel sanatlar liseleri gibi okullar kurulmak durumunda kaldı; toplumun eğitime ilgisi arttı. Kötü mü oldu ve kız çocuklarının erken evlilik yaşında ciddi azalma oldu. Kötü mü oldu ve üretime, ekonomiye katma değer ve kalite kazandırıldı. Kötü mü oldu? Olmadı arkadaşlar, "Oldu." diyemezsiniz; kötü olan, daha doğrusu kötü yönetim, sizin Millî Eğitim Bakanlığının, on yıldır burada yaptığınız, 4 Bakan üzerinden yaptığınız yanlış işlerdir.
Süre azaldı. Kaynak ayırsaydınız; 1998, 1999, 2000, 2001 yıllarındaki kaynağı, devraldığınız Türkiye'de eğitim yatırımlarına ayırsaydınız, bugün Türkiye'de eğitimin hiçbir sorunu kalmazdı.
Bir eğitimci olarak söylüyorum ve 1998'de sadece yüzde 37,3'ken konsolide bütçe yatırımlarının MEB yatırımlarına oranı, sizin döneminizde şimdi kaç, bilen var mı? Sayın Bakan kaç? 8. 37 nere, 8 nere? Eğitime olan yaklaşımınız, anlayışınız bu. Bu sebeple, bu rakamları geçmek zorundayım ama Türkiye'ye yazık etmeyin.
Eğitime yeterli kaynak ayrılsaydı, bugün bütün derslikler 30 öğrenci olurdu, bugün "erişim, nitelik, güven, başarı sorunu" diye bir sorunumuz kalmazdı.
Sizden önce dört yılda yapılanın yarısını yapmadınız. Açın, bana değil, Millî Eğitim Bakanlığı istatistik yıllıklarına bakın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENGİN ALTAY (Devamla) - Sizin odalarınıza gelir/yıl programları var. 2004, 2005, 2010'lara bakın; bunları orada göreceksiniz.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Başkanım, ek sürem yok mu?
BAŞKAN - Yok Sayın Altay. Lütfen, Sayın Altay.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Sayın Başkan, bir dakika?
BAŞKAN - Anladım Sayın Altay da, teşekkür ederim.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Yoruldun, yoruldun.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Ben bu işin içinden geldiğim için, bu iş beni yormaz ama bunu benim heyecanıma verin. Benim söylediklerimin hangisine "Hayır." diyecek bir babayiğit varsa gelsin, burada desin. (CHP sıralarından alkışlar)