GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:15
Tarih:31.10.2023

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA İSA MESİH ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Konumuz kentsel dönüşüm, konumuz depreme hazırlık, konumuz şehirlerimizin geleceği.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin en büyük gerçeklerinden biri deprem. Deprem, hayatın da ülkemizin de önemli bir gerçeği. Biliyoruz, depremler önlenemez ancak yapılabilecek, alabileceğimiz tedbirlerimiz elbette var. Yapılabilecek şey şehirlerin doğru yere kurulmasıdır, yapılabilecek şey doğru bir şehircilik anlayışının ortaya konulmasıdır, yapılması gereken, şehirlerimizin depreme hazır hâle gelmesidir. Onun için, birçok yerde söyledim, burada da söylemek istiyorum: Biz, depremden sonra arama kurtarma faaliyetleriyle övünen bir ülke değil yıkılmayan binalarıyla övünen bir ülke olmak istiyoruz. Evet, hedef yıkılmayan binalar olmalı, yıkılmayan binalar!

Barınma hakkı, konut hakkını da içeren temel bir insan hakkıdır ve Anayasa'mızda da koruma altına alınmıştır. Bu yasa teklifi, önemli olmakla birlikte bu düzenleme yasalaştığında, ülkede son dönemde krize dönüşmüş olan barınma ve konut sorunu çözülebilecek midir? Şehirler depreme hazır hâle gelebilecek midir? Bu yasa yeterli midir? Bu yasa sürdürülebilir çözümler ortaya koymakta mıdır? Yoksa süreç yine sürüncemede mi kalacaktır? Esasında, şimdi, milletimizden özür mahiyetinde bir kanun teklifi var ortada. Neden özür mahiyetinde diyorum çünkü genel gerekçede, 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş merkezli bu depremlerde yaşadığımız kayıplarla bir daha karşı karşıya kalmamak için afet riski odaklı kentsel dönüşüm çalışmalarının baştan gözden geçirilmesi ve dönüşüm uygulamalarının ivedilikle başlatılması ve tamamlanmasını sağlayacak tedbirlerin gecikmeksizin alınması gerektiği ortaya çıkmıştır. Yani bunca yıl gecikilmiş midir? Bunca yıl gereken önem verilmemiş midir? Bu bir itiraf mıdır? Bunu da sormadan edemiyorum.

Şu soruyu... Evet, yıllardır bir şeyi hep vurguluyoruz: Şehirlerimizin, özellikle İstanbul'un depreme hazırlığı maalesef hep göz ardı edilmiştir, maalesef hep halının altına itilmiştir, bu konu gerçekçi bir şekilde konuşulmamıştır. Biraz korkulacak bir deprem olunca hemen bir kriz masası kurulur, biraz kamuoyunun gazı alınır, orada da vali-belediye başkanları kavgalarına şahit oluruz. Sonuç, sonra ne olur? Üç beş gün sonra gündem değişir. Maalesef bugüne kadar böyle olmuştur, hep ihmal edilmiştir şehirlerimiz. Evet, bu konu gerçekçi bir şekilde dert edilmemiştir değerli milletvekilleri.

Kendime örnek aldığım bir devlet adamı Sayın Recep Yazıcıoğlu'nun bir sözü hep aklıma gelir: "Ben gidemediğim köylerin, mezraların valisi olsam ne olur, olmasam ne olur." der sıra dışı Valimiz Sayın Yazıcıoğlu. Şimdi, ben de soruyorum: Bu soruna gerçekçi yaklaşmayan, bu sorunu dert etmeyen -bakın, burada parti ayrımı gözetmiyorum- bakanlara, parti ve dönem ayrımı gözetmeksizin tüm belediye başkanlarına sesleniyorum: Bugüne kadar İstanbul'un, Türkiye'nin deprem sorunu gün gibi ortadayken siz bu sorunu dert etmiyorsanız, çözüm üretmiyorsanız, benim vatandaşım depremde enkazın altında kalıyorsa -kusura bakmayın- bakan olsanız ne olur, belediye başkanı olsanız ne olur. İstanbul'da il başkanlığı, ilçe başkanlığı yapmış bir kardeşiniz olarak; İstanbul'u karış karış gezen bir kardeşiniz olarak açık söylüyorum: İstanbul'un dönüşemeyen, İstanbul'un ihmal edilen yerlerini gördüğümde benim uykularım kaçıyor. Bu yüzden, İstanbul'la ilgili, şehirlerimizle ilgili doğru yapılacak her şeye destek vereceğimizin altını çiziyoruz; yeter ki doğru yapılsın diyoruz.

Değerli milletvekilleri, şu soruyu sormak istiyorum: Böylesine önemli bir yasa teklifi neden istişare edilmez? Evet, böylesine önemli bir yasa teklifi neden istişare edilmez? Siyasi partilerle neden görüşülmez? Hadi, kendinize güveniyorsunuz diyelim; kimler katkı sunmuş bu yasa teklifine ben merak ediyorum? Bu yasa teklifine katkı sunan eski belediye başkanı arkadaşların yönettikleri iller, yönettikleri ilçeler şu anda depreme hazır mıdır? Bu soruyu da özellikle sormak istiyorum. Eğer hazır değilse burada bir çelişki yok mudur? Yani kendi şehrini, kendi yönettiği belediyeyi depreme hazırlayamayan eski belediye başkanlarının bu yasa teklifini hazırlamış olması bir çelişki değil midir? Bunu da kamuoyunun takdirine sunuyorum. Kanun teklifinin içeriğiyle ilgili bazı çekincelerimizi dile getireceğim ama bu işin önce bir samimiyet yönünü de değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum.

Arkadaşlar, iktidar partisindeki değerli milletvekilleri, değerli başkanlar; inanmak istiyoruz, güvenmek istiyoruz ancak geçmişteki olumsuz örnekleri de düşündükçe bu güven sorunu ortaya çıkıyor; bu güven sorununu yaşıyoruz. Şimdi, bazı örnekleri masaya yatıracağım. Burada eski yerleşimlerin dönüşümünden bahsediyoruz ama Malatya Bostanbaşı örneğini bir masaya yatıralım. Yeni yapıldığı hâlde bir bölümü depremde yıkılan, önemli bir bölümü de ağır hasarlı hâle gelen ve yıkılması gereken binaları konuşmayalım mı? Deprem Yönetmeliği'ne göre yapılmış arkadaşlar Malatya Bostanbaşı. Demek ki bir şeyler yanlış yapılmış; ya yanlış bir yere yapılmış bu binalar ya da denetimler eksik yapılmış. Burada denetim firmalarının belediyeyle olan ilişkilerine de dikkat çekmek istiyorum, bu konu araştırılmalıdır. Burada iktidar partisindeki arkadaşların da bir şeye dikkatini çekmiş oldum, bunun da altını özellikle çiziyorum. Malatya Bostanbaşı dediğimiz bölge on yıl öncesine kadar kayısı bahçelerinin olduğu bir bölge; Malatya'ya "yeşil Malatya" adının verilmesinin kaynağı olan bir bölgeden bahsediyoruz. Aktarılan bilgiye göre burası sulak tarım arazisi. Gördüğümüz kadarıyla bir rant uğruna yanlış bir şehircilik anlayışı ortaya konmuş, üzerine bir de tarım alanları yok edilmiş. İşte, burada, değerli milletvekilleri, biz bu zihniyeti eleştiriyoruz. Biz bu zihniyeti değiştirmedikçe Türkiye'de hiçbir şeyin değişmeyeceğinin altını çiziyoruz.

Gelelim İstanbul'a. 2007 yılında Zeytinburnu'nda o meşhur yapılan üçlü binalar var ya, Sayın Cumhurbaşkanının da kamuoyuna yansıyan bir açıklaması vardı, işte "Arkadaşımdı, tıraşlamasını istedim, yapmadı, alındım." gibi bir ifade yansımıştı kamuoyuna. Arkadaşlar, bu bina neden tıraşlanmamıştır, yapılırken neden müsaade edilmiştir? Sonradan mahkeme süreçleri yansıdı basına, bilirkişi raporları geldi "Tıraşlanacak." dendi vesaire. Şu soruyu da soruyorum: Bu bina 2018'de imar affından yararlanmış mıdır? Bu soruyu da iktidar partisindeki arkadaşlara yöneltiyorum.

Yine, başka bir örnek... Bakırköy sahile, doldurma alana yapılmış binalar. Deniz dolduruluyor, bina yapılıyor, estetik bozuluyor, siluet bozuluyor. Arkadaşlar, miting yaptığınız Maltepe Yenikapı Meydanı'nı düşünün, o meydan üzerine yani dolgu alanlarının üzerine yüksek katlı binalar yapılıyor. İşte, Bakırköy sahile yapılan binalar böyle binalar. Kim yapmış? Emlak Konut. Sayın Kurum keşke burada olsaydı, geçmişte oranın başkanlığını yaptı. Sayın Kurum, İstanbulluların karşısına geçip bu projeyi savunabilir mi? Buyursun, anlatabiliyorsa İstanbul'a bu projeyi anlatsın. Eğer anlatamıyorsa da artık diyecek bir şey yok. Değerli milletvekilleri, değerli kamuoyu; burada önemli olan bir husus, burası "İstanbul'a ihanet ettik." öz eleştirisinden sonra yapılan bir yer; bunun da altını özellikle çiziyorum.

Esenyurt, 2009'da 400 bin nüfuslu bir ilçe, 2023'te, arkadaşlar, 1 milyon nüfusu aşmış; bu olabilir bir şey değil; ya, böyle bir şehircilik anlayışı olmaz. Burada isim ve ilçe belirtmeden bir belediye başkanının tarihe geçmiş bir sözünü de aktarmak istiyorum, hikâye şöyle: Vatandaş belediye başkanına geliyor "Ya, Başkan, biz müteahhitle anlaşıyoruz, örneğin, 10 daire bize düşüyor, 10 daire müteahhide düşüyor, 10 katlı bir yer. Ya, biz anlaştıktan sonra bu 15 kata çıkıyor, 20 kata çıkıyor." Başkanın cevabı ne arkadaşlar? "Siz anlaştığınız daireleri alıyor musunuz? Alıyorsunuz. Gerisi sizi ilgilendirmez. Yer seninse gök Allah'ın, sana ne?" diyor arkadaşlar. Evet, bizim itirazımız "Yer seninse gök Allah'ın." diyen bu zihniyetledir; bunu da özellikle paylaşıyorum.

Bursa TOKİ'lerin tarihî kenti nasıl dönüştürdüğünü de iyi biliyoruz. Güzelim Bursa ne hâle gelmiş, getirilmiş. Arkadaşlar, bizim itirazımız söylemlerin yatay, eylemlerin dikey olmasınadır.

Değerli milletvekilleri, önce bu bakış açılarını sunmak istedim.

Teklife bakacak olursak, yasayla rezerv yapı alanının belirlenmesi çok kolaylaştırılıyor. Eskiden rezerv alanı olarak meskûn mahallerin dışı belirlenirdi ama şimdi bir alanda riskli yapı olsun olmasın rezerv alanı ilan edilebilecek. Yani Kadıköy Moda'da bir bölge rezerv alanı ilan edilebilecek. Bir yanlışlık varsa düzeltebilir iktidar partisindeki arkadaşlar. Bizim itirazımız bu yasada kötüye kullanılabilecek olan bu sınırsız yetkiyedir, bunu özellikle paylaşmak istiyorum.

Yine, askerî alanların imara açılması sorunu... Askerî bölgeler yapılaşmaya açılmayacaktı, değil mi? Bunu konuştuk daha önce. Ama bir bir açıldığını da üzülerek görüyoruz. Bu yasaya bu açıdan da itiraz ediyoruz. Askerî alanlar da dâhil olmak üzere bu yasayla rezerv alanı olabilir. İşte, bizim bu güven sorunumuz arkadaşlar, bu duruma itiraz ediyoruz.

Şimdi, yalnızca deprem bölgesindeki mahkeme ve tebligat süreçlerinin hızlandırılması için 2577 sayılı Kanun'a geçici bir madde ekleniyor, burada yargılamaların hızlandırılması amaçlanıyor. Belki yargıya güven tam olsa buna destek verebiliriz, bu sorunu bir şekilde aşabiliriz ama yargıya güven var mı? Maalesef yok. Dünkü Anayasa Mahkemesi kararı gün gibi ortadayken bir ülkede yerel mahkemelerin Anayasa Mahkemesi kararını dahi uygulamadığı bir yerde yargıya güvenden bahsedemeyiz. Onun için burada bu konulara itiraz ediyoruz. Ayrıca yargı yolunu hızlandırmaktan bahsedeceksek sadece deprem bölgesi değil, İstanbul için de bu konu düşünülmelidir.

Yargı yolu için önemli bir önerimiz şudur: Afet mahkemeleri kurulmalıdır. Yeni bir ihtisas mahkemesinden bahsediyoruz. Ülkemiz bir afet bölgesidir, başta deprem olmak üzere tüm afetlere ülkemizi hazırlarken karar alıcıların elini güçlendirmek ve hızlı sonuca ulaşmak için alanında uzmanlaşmış, tıpkı iş mahkemeleri gibi, kadastro mahkemeleri gibi, aile mahkemeleri gibi afet mahkemeleri kurulmalıdır; afet mahkemelerinde yapılacak olan yargılamalarda vatandaştan herhangi ad altında yargılama gideri de alınmamalıdır.

Yasayla tüm yetkiler Bakanlıktan alınıp Kentsel Dönüşüm Başkanlığına devrediliyor. Yeni bir kurum kuruluyor, Kentsel Dönüşüm Başkanlığı. Peki, bu kurum ne kadar verimli olacak? Bizim itirazımız Türkiye'de kurumların verimli işlememesine. AFAD kurumu da 3 kurumun birleştirilmesiyle kuruldu, yeni bir adımdı, önemli bir adım olarak kuruldu, önemli bir amaca hizmet edecekti ama 6 Şubat Kahramanmaraş depreminde gördük ki bu kurum hantal kaldı. Bu Başkanlığın işlevi de hantal olacaksa bu yasa çözüm değil, çözümsüzlük getirir; bunu da özellikle belirtiyorum.

Ayrıca, 8'inci maddeye baktığımızda, Kentsel Dönüşüm Başkanlığının her istediği alanda yetki kullanabilecek olmasını yanlış buluyoruz. Burada değerli iktidar partisindeki arkadaşlara bir eleştirimiz var: AK PARTİ ilk kurulduğunda yerel yönetimleri güçlendirme vaadi vardı, şimdi, burada bütün yetkiler merkezde toplanıyor; bu bir çelişki değil midir? Üstüne bir de Bakanlık bile yapmıyor, "Kentsel Dönüşüm Başkanlığı" adı altında yapılıyor; bu çelişkiyi de kamuoyunun takdirine sunuyorum.

Yine, 3'üncü maddede dış finansman kaynaklarının Kentsel Dönüşüm Başkanlığı tarafından kullandırılması amaçlanıyor. Belediyelerin de bu dış finansman kaynaklarını kullanabilmesinin önü açılmalıdır.

7'nci maddede riskli yapı tespitinin Başkanlık veya idarece resen yapılabilmesi, konutlara kolluk kuvvetinin gerekirse zorla girebilmesi gibi ölçüsüz yetkiler bulunmaktadır. Bu madde hem anayasal hakların ihlali hem de idare ile vatandaş arasında oluşabilecek gerilimler nedeniyle tekrar düşünülmelidir, daha ölçülü ibareler bu maddeye konulmalıdır.

Yine, başka bir husus, taşınmazının rezerv yapı alanı olarak ilan edilmesi talebinde bulunan bir vatandaşa ön şart olarak taşınmazın yüzde 30'unu devretmesi isteniyor veya bedeli isteniyor. Bu bir arsaysa yüzde 50-55 oranına çıkıyor. Bu oranlar neye göre belirlenmiştir? Vatandaş burada mağdur edilecektir; bu ölçüsüz oranlara da itiraz ediyoruz.

Kira yardımı konusu... Kentsel dönüşüm çalışmasında verilen kira yardımıyla bu işi yürütmek mümkün değildir. Vatandaş, 1980'li, 1990'lı yıllarda hasbelkader çalıştığıyla bir ev almış, bugün emekli, kentsel dönüşüm çalışmasıyla başka bir kiraya çıkması gerekiyor, verilen rakam 3.500 lira kira yardımı; bu, yeterli mi? Yetmez. 7.500 lira emekli maaşı alan bir insan... İstanbul'da bugün kira fiyatlarının en aşağı, en kötü yerde 10 bin lira olduğunu düşündüğümüzde, bu uygulanabilir bir şey değildir. Bu anlamda önerimiz, teklifimiz, kentsel dönüşüm çalışmasına yapılan kira yardımlarının rayice göre planlanmasıdır; bunu da özellikle belirtiyorum.

Değerli milletvekilleri, bu çalışmanın bu hâliyle kentsel dönüşüm sürecini hızlandıracağı kanaatinde değiliz, tam aksine yeni sorunlara gebedir bu süreç. Daha sürdürülebilir çalışmalara ihtiyacımız vardır, tam aksine yeni, daha planlı, programlı çalışmalara ihtiyacımız vardır.

İstanbul özelinde de önerilerimiz vardır. İstanbul'un depreme hazırlık konusuna, dönüşüm konusuna daha bütüncül yaklaşmalıyız. Değerli milletvekilleri, İstanbul bizim, hepimizin. Biz değerli başkanla, değerli Milletvekiliyle İstanbul'da birlikte siyaset yaptık, şimdi de birlikte İstanbul milletvekilliği yapıyoruz. İstanbul, bizim ortak derdimiz. Onun için bu dertle konuşuyoruz burada, "Birlikte bir şey yapabilir miyiz?" diye konuşuyoruz. Bu parçalı hazırlıklarla biz İstanbul'u normalleştiremeyiz, bölge bölge rezerv alanlarıyla İstanbul'u normalleştiremeyiz, İstanbul'u bütüncül olarak masaya yatırmak zorundayız. Burada da merkezî yönetim, yerel yönetimler, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları, konunun tüm paydaşlarının aynı ortamda buluşacağı bir masa oluşturmak zorundayız.

Önerimiz, İstanbul için bu masanın oluşturulması, İstanbul'a bütüncül açıdan bakılması, İstanbul için özel bir İstanbul yasası hazırlanmasıdır. İstanbul'a bütüncül bakılmalıdır. Ada bazlı mı dönüşüm olacak, parsel bazlı mı dönüşüm olacak? Mevcut imar planları İstanbul'un dönüşümü için yeterli midir? Bunların hepsinin masaya yatırılması lazım.

Zeytinburnu, Bakırköy, Bahçelievler gibi ilçelerimizdeki mevcut imar yeterli midir, değil midir? Burada küçük de olsa bir emsal artışı olmalı mıdır? Bunların hepsinin bütünsel olarak masaya yatırılması gerekir. Yoksa bölge bölge rezerv alanlarıyla bu konu çözülmez değerli milletvekilleri.

Evet, değerli milletvekilleri, bize tarihin emanetidir bu şehirler. İstanbul bize tarihin emanetidir. Türkiye'nin her bir şehri bize tarihin emanetidir. Bu bilinçle konuşuyoruz. Konuştuğumuz her şey, bu güzel vatana sahip çıkmak içindir.

Burada toparlayacak olursak, bazı önerilerimizi de tekrarlayarak birkaç öneriyi daha huzurlarınıza sunmak istiyorum. Burada bu konuya özel -İstanbul'un dönüşümü için çok önemli- ihtisas mahkemelerinin, afet mahkemelerinin kurulmasını tekrar öneriyoruz.

Yine, deprem toplanma alanlarında sıkıntılarımız var. İstanbul'da deprem toplanma alanlarının bir bölümünün yapılaşmaya açıldığını görüyoruz; bunların tespit edilip, buraların hızlı bir şekilde kamulaştırılması gerekmektedir. İskânlı alanlarda, tıpkı araç muayenelerinde olduğu gibi taşınmaz muayene sistemi getirilmelidir. Deprem bölgesinde -burada deprem bölgesi milletvekilimiz var- bazı binalarda kolonların kesilmesi nedeniyle binaların yıkıldığı tespit edilmiştir. İskân verildikten sonra da belli periyotlarla bu tespitlerin, bu incelemelerin yapılması gerekmektedir, bunu da özellikle paylaşmak istiyorum.

Yine, İmar Kanunu'na aykırılıkta cezalar caydırıcı olmalıdır, zaman aşımı vesaire süreler de yeniden gözden geçirilmelidir.

Burada İstanbul için iki önemli husus: Tabii ki İstanbul depremine hazırlık için İstanbul'un küçültülmesi önemlidir. İstanbul'un küçültülmesi için de bu anlamda teşvikler önemlidir.

Bir başka önemli husus: İstanbul sanayisi Türkiye'nin lokomotifidir. İstanbul çöktüğü, İstanbul sanayisi çöktüğü anda bütün Türkiye çöker. Bu anlamda da İstanbul'daki sanayi bölgelerini hızlı bir şekilde diğer bölgelere aktaracak bir çalışmayı da planlamamız gerekiyor değerli milletvekilleri.

Özetle, konuşmamın sonunda... Tabii gönül isterdi ki böylesi önemli bir çalışma istişareyle yapılsın ama yeterli istişareler yapılmadı. Gönül isterdi ki bu yasa amaca gerçekten hizmet etsin. Bu yasa uzun vadeli bir şekilde amaca hizmet edecek bir yasa değildir. Bu yasa özellikle İstanbul'un sorunlarını bütüncül olarak çözecek bir yasa değildir. Bu anlamda, özellikle İstanbul'a odaklanalım diyorum, İstanbul için daha bütüncül, daha planlı bir çalışmayı birlikte ortaya koyalım diyorum. İstanbul yıkılırsa Türkiye yıkılır gerçeğini tekrar bütün Meclise hatırlatmak istiyorum.

Bu duygularla Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)