GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: On İkinci Kalkınma Planının (2024-2028) Sunulduğuna Dair Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:15
Tarih:31.10.2023

ÖMER KARAKAŞ (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye'de 8 Eylül 2016 tarihinde yaz saati uygulaması kalıcı hâle getirildi. Uygulama başladığı tarihten itibaren yaz saati uygulamasından enerji şirketleri ve iktidar dışında memnun olan hiç kimse yok. Ülkemiz enerjide yaklaşık yüzde 74 oranında dışa bağımlı. Ülkemizin elektrik ithalatı da 2022-2023 yıllarında yüzde 23 artmış durumda. Yıllardır Batı'yla entegrasyonu olan ülkemiz son dönemde yönünü Doğu'ya ve Orta Doğu'ya çevirmiş durumda. İhvancılık zihniyeti Türkiye'yi Avrupa'dan koparıp Orta Doğu ülkesi hâline getirmiştir. Saatimizi, iktidarın sevdasının bir türlü bitmediği, sürekli dolar için kapılarını aşındırdığı Katar ve Suudi Arabistan gibi Orta Doğu ülkelerine göre ayarladık. Ahmet Hamdi Tanpınar "Saatleri Ayarlama Enstitüsü" kitabında "Saatin kendisi mekân, yürüyüşü zaman, ayarı insandır... Bu da gösterir ki, zaman ve mekân, insanla mevcuttur!" demiştir ama görünen o ki iktidar saatini insana göre değil dolara göre ayarlamış durumda.

Uygulama, iktidarın iddia ettiğinin aksine tasarruf değil israf doğurmuştur. Çocuğu sabah okula aç gitmesin diye kalkıp kahvaltı hazırlayan anne mutfağının elektriğini yakıyor; çocuklar karanlıkta ders yapmasın diye öğretmenler ilk ders sınıfın ışıklarını yakıyorlar. Uygulamanın başlamasıyla üreticiler ve dağıtım şirketleri kârını artırırken faturasını ise geçim sıkıntısı ve yoksulluk çeken vatandaşlarımız ödüyorlar. Günlerin de kısalmasıyla çocuklarımız, kelimenin tam anlamıyla zifirî karanlıkta evden çıkıyor; veliler karanlıkta okula giden çocukları için tedirgin, gözleri arkada; öğrenciler ise perişan durumdalar. Öğleden sonra okula başlayan öğrencilerimizin de okulları bittiğinde hava çoktan kararmış oluyor. Anlayacağınız, akşam eve dönenlerin de kaderi aynı, sabah okula gidenlerin de. İnsanın doğasına uygun olan gün ışığıyla uyanmaktır, neden milyonlarca evladımızı karanlık kış sabahlarına mahkûm ediyorsunuz?

Geçtiğimiz günlerde, seçim bölgem Aydın'da devletimizin yurduna emanet edilmiş Zeren Ertaş kızımızın acı haberiyle içimiz yandı. Öncelikle buradan, değerli ailesine, arkadaşlarına ve tüm milletimize bir kez daha başsağlığı diliyorum. Anne-baba olarak yetiştirip büyütüp vatanımıza, milletimize hayırlı evlat olsun diye çocuklarımızı okullarımıza, yurtlarımıza, öğretmenlerimize emanet ediyoruz; sonuç, acı haber... Milletimizin kürsüsünden iktidara Zeren kızımızın babasının sözlerini iletmeyi Aydın Milletvekili olarak borç biliyorum. Babası "Ben devlete inancımı kaybettim. Çocuğumu ilk defa devlete emanet ettim ama devlet benim çocuğuma yirmi- yirmi beş gün bile bakamadı." demiştir. Bir babaya bunu söyletmeye hiç mi utanmıyorsunuz? Devleti milletimizin gözünde bu hâle düşürmeye hiç mi ar duymuyorsunuz? Bana olaydan hemen sonra birçok endişeli aile çocukların kaldığı yurtlardan kırmızı etiketli asansör fotoğrafı attılar. Kırmızı etiket demek hiçbir şart altında kullanılmaması gereken asansör demektir ancak bu asansörler KYK yurtlarında hâlâ aktif olarak kullanılıyor. İktidara soruyorum: Bunlar nasıl yurt müdürleri, bunlar nasıl yöneticiler? Sizin hiç mi evladınız yok, hiç mi vicdanınız sızlamıyor? Liyakatsiz kadrolarla doldurduğunuz kurumlar, vatandaşımızın devlete emanet ettiği evlatlarına sahip çıkamıyorlar, hepimize yazıklar olsun! Ülkeyi getirdiğiniz son noktada öğrencilerimizin artık sadece barınma değil can güvenliği sorunu da oluşmuş durumda.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)