GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: YABANCILAR VE ULUSLARARASI KORUMA KANUNU (S.S.:310)
Yasama Yılı:3
Birleşim:81
Tarih:21.03.2013

SAKİNE ÖZ (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı'nın 34'üncü maddesi üzerinde söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

"Sultan nevruz" sözlük anlamıyla Orta Asya'dan Balkanlara kadar geniş bir bölgede, yerel renk ve inançlarla kutlandığı, her ulusun kendi kültür değerleriyle özdeşleştirilip simgeleştirildiği, özü itibarıyla baharın gelişinin kutlandığı gündür. Çocukluğumuzda yaşadığımız yerlerde çiçeklerin ilk açışını ve doğanın yeşerdiği bu günü karşılamak için hep birlikte kırlara çıkar, baharla beraber gelen yeni yıla umutla bakardık. Yıllardır kutlanır, yıllarca kutlanacak; başka bir anlam verilmesinin anlamı yoktur. Sultan nevruz, gelenekleri olan tüm dünya halklarına ve ülkemin halkına kutlu olsun.

Sayın milletvekilleri, görüşmelerini sürdürdüğümüz kanun tasarısı bize önemli bir şeyi gösterdi; Meclisimizde görüşülecek tüm işler ancak karşılıklı anlayışla, hoşgörüyle, demokratik yöntemlerle tartışıldığında daha nitelikli çalışmalara imza atılıyor. Ne var ki, Meclisin genel işleyişine baktığımızda, bizim kanun tasarılarına getirdiğimiz somut eleştiri ve çözüm önerilerimizin sırf "Muhalefetten geliyor." diye, içeriğine bakılmadan reddedildiğini biliyoruz. Bunu bugün bir başka milletvekili arkadaşımız da kendi sözleriyle ikrar etti, gazetelerde öyle yer aldığını kendisi söyledi, buradan biliyoruz. Hâlbuki bu önerilerimiz ayrıntılı biçimde tartışıldığı sürece AKP sıraları da rahat edecek. Aksi hâlde, Genel Kuruldan geçirdiğimiz hatalı ve eksik hazırlanan, durumunu düzelttiği insandan daha fazlasını mağdur eden kanunlar için birkaç ay sonra yeniden değişikliğe gitmek durumunda kalıyoruz, Meclisimiz zaman kaybediyor. Acaba bu Mecliste asıl sorun muhalefetin çözüm önerilerini dinleyecek, birlikte hareket edecek bir siyasal iradenin yoksun oluşundan olabilir mi?

Sayın milletvekilleri, görüştüğümüz tasarı, göçmen, mülteci ve vatansızların aileleriyle birlikte durumunu ortaya koyup somut düzenlemeler getirirken bir hususu özellikle hatırda tutmak istiyorum: Kadınlar ve çocuklar. Kadınlar ve çocuklar tüm göçmen ve mülteciler arasında en fazla mağduriyete konu olanlardır. Kadınlar ve çocuklar açıkça satılmakta, seks köleliğine zorlanmakta, güvencesiz işlerde pasaportunu patrona âdeta rehin vererek çalıştırılmakta, para karşılığında evlendirilmektedir. En son Suriye krizinde karşılaştığımız tablo, birçok mülteci kadının para karşılığında resmî evlilik olmadan Türk ailelerine ve Arap şeyhlerine satıldığı sözleri dolaşmakta. Daha acısı, birçok Hataylı yurttaşımız Suriyeli mülteci kadınların katalog resimleri gösterilerek, para karşılığında pazarlandığını biliyor. Oturma izni olmayan, ülkesiyle diplomatik ilişkilerimizin kesilmesi nedeniyle Suriye'nin Türkiye'deki elçilik makamlarından bekârlık belgeleri edinmekte zorlanan birçok Suriyeli, Türk makamlarına resmî evlilik başvurusu yapamamakta, Türk vatandaşlarıyla imam nikahıyla yaşamaktadırlar.

Değerli milletvekilleri, milliyetine bakamayız, bizim için herkes eşittir. Sonuçta mülteci kadınlar diplomatik krizlerin gölgesinde gündelik hayatını sürdüremiyor, evlenme işlemlerini dahi tamamlayamıyor. Görüştüğümüz yetkililer, sonuçta kalıcı çözüm bulunmadığı için farklı ülkelerden gelen mülteci kadınların yaşadığı perişanlığı anlattığını belirtiyor.

Görüştüğümüz tasarının ikamet izinleri ve anlaşmalı evlilik yoluyla talep edilen ikamet izinleri konusunun, sadece idari içerikli kuru bir önlem ve denetim mekanizması olarak değil, kadın bedeninin bir araca, kadınların ticari metaya dönüştürülmesini engelleyecek bir bakışla uygulanmasını diliyor, yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)