Konu: | Spitsbergen ile İlgili Olarak 9 Şubat 1920 Tarihinde Paris'te İmzalanan Antlaşmaya Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 3 |
Tarih: | 04.10.2023 |
YEŞİL SOL PARTİ GRUBU ADINA CELAL FIRAT (İstanbul) - Sayın Başkan, sevgili dostlar; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum
İktidar, toplumsal yaşamın tümünü kamusal ve özel alanda kendi siyasi ve ideolojik anlayışına uygun olarak biçimlendirmeye, düzenlemeye çalışmaktadır; eleştirileri, düşünce farklılıklarını yok saymakta, tanınma, demokratik hak arayışları ve özgürlük taleplerini baskı, şiddetle karşılamaktadır. Din, inanç, etnik kimlik ve yaşam tarzı gibi alanlar son derece hassas olan konulardır. Bu konulardaki tekçi, dayatmacı ve zorlayıcı yaklaşımların büyük sorunlara neden olabileceğini yaşayarak hepimiz görmekteyiz.
Değerli milletvekilleri, ne adına yapılırsa yapılsın, bu tür yaklaşımların toplumda büyük huzursuzluklara neden olacağını söylemek için kâhin olmaya gerek yok sanırım. Bu ülkede çok farklı din, mezhep, inanç, etnik kimlik, inanan, inanmayan ve farklı yaşam tarzları tüm bunlara rağmen varlıklarını sürdürmektedir. Bir arada, birbirinin her türden kimliğini tanıyarak, ötekileştirmeden, hakkını teslim ederek barış içinde yaşamanın koşulları neden olmasın?
Temel insan hakları, insan, topluluk ve birey olarak tarihsel, etnik, tüm kültürel varlığıyla özgürce var olma gibi haklar uluslararası hukukta güvence altına alınmıştır. Temel insan hakları ve evrensel hukuk da bunu gerektirir, bu tür tekçi dayatmaları reddetmektedir.
Değerli milletvekilleri, biz Aleviler de bu tekçi, asimilasyoncu ve yok sayan anlayıştan fazlasıyla nasibimizi almaktayız. Alevi yurttaşların gündemde olan bazı sorunlarını kısaca sizinle paylaşmak istiyorum. Geçen hafta, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı Cuma Erçe, Alevi kurum temsilcileri, cemevi başkanları şiddet kullanılarak ters kelepçeyle gözaltına alındılar. Şimdi ise aralarında Demokratik Alevi Dernekleri Eş Başkanı Kadriye Doğan, 1 Mayıs Cemevi yöneticisi Halil Aksu olmak üzere 20'ye yakın kişi evleri basılarak gözaltına alınmıştır. Kurumlarımızın ve cemevlerimizin yöneticilerine, başkanlarına yapılan bu zulüm ne zaman sona erecek, bu tahammülsüzlüğün sebebi nedir? Eş Başkan Kadriye Doğan olmak üzere, beraberindeki canlarımızın bir an önce serbest bırakılmalarını arzuluyoruz.
Sivas Madımak katliamı, aradan geçen bunca süreye rağmen tam anlamıyla anlatılmamıştır, arkasındaki örgütler bulunmamış, gerçek failler yakalanmamış ve adalet yerini maalesef bulmamıştır. 14 Eylül 2023 tarihinde firari 3 sanığın yargılandığı son dava ise zaman aşımına tabi tutularak düşürülmüştür. Türkiye tarihinde Alevilere karşı işlenmiş en karanlık katliamlardan biri olan Sivas Madımak katliamının faillerinden firari 3 sanığın kaçak sayılmalarına rağmen zaman aşımı gerekçe gösterilerek yargılanmaması hukuki bir skandaldır. İktidar davanın zaman aşımına uğramasıyla yetinmemiş, 2 Temmuz 1993'te 33 kişinin yakılarak katledilmesine ilişkin Sivas katliamı davasında idama mahkûm edilen Hayrettin Gül'ün ağırlaştırılmış müebbet hapse çevrilen cezasını sürekli hastalık gerekçesiyle 6 Eylül 2023'te Resmî Gazete'de yayımlanan Cumhurbaşkanı kararıyla kaldırmıştır. Yaşanan bu gerçekliklere rağmen Cumhurbaşkanının Madımak sanığına af çıkarması başta Aleviler olmak üzere tüm demokratik kamuoyunda tepkiyle karşılanmış ve vicdanları bir kez daha yaralamıştır. 1993'te Sivas'ta Pir Sultan Abdal'ı anmaya giden canlarımızın dilinde sevgili dostlar, pirimizin "Kadılar, müftüler fetva yazarsa/İşte kement, işte boynum, asarsa/İşte hançer, işte kellem, keserse/Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan." deyişini dilden dile yayarak yaşayan biz Aleviler, bu ülkenin aydınlık yüzü olan insanlar Madımak katliamının bir insanlık suçu olduğunu hiçbir zaman unutmayacağız. Madımak katliamı davası için "Zaman aşımı." diyenler bilmeliler ki bu acıyı zaman aşındıramaz diyoruz.
Aynı zamanda, 3 Ekim 1993 yılında Muş'un Korkut ilçesinde yaşanan Vartinis katliamı ve Musa Anter'in katledilmeleri gibi insanlık suçu sayılan davaların aydınlatılması için mücadelemize devam edeceğiz.
Değerli milletvekilleri, devlet biz Alevileri tanımıyor, inancımıza müdahale ediyor, yeniden tanımlamaya çalışıyor. Zorunlu din dersleri, baskılar, nefret söylemleri, cezasızlık politikaları maalesef devam ediyor. Madımak utanç müzesi yapılmadığı gibi, dava zaman aşımına uğratılıyor; katilleri Cumhurbaşkanı tarafından affediliyor. Cemevlerimiz -üzülerek belirtmek gerekiyor ki- yasal olarak tanınmıyor. Ayrımcılığa ilişkin devletin yasa, kanun ve yönetmelikleri tüm girişimlerimize rağmen değişmeden, yerli yerinde duruyor. Lehimize olan AİHM ve ülkemizdeki yargı organlarının aldığı kararlar uygulanmıyor. Alevi toplumunun bilinen çok sayıda sorunu ortada dururken tüm itirazlarımıza rağmen acele bir şekilde Kültür Bakanlığı bünyesinde Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı kurulmuştur. İzlediğimiz kadarıyla da bu kurum yıllarca dile getirdiğimiz sorunlara kulaklarını tıkamaktadır ve başka işlerle meşgul olmaktadır. Bu kurum çok yoğun bir faaliyet yürütüp Alevi kurumlarımızın ve ocaklarımızın arasına nifak tohumları ekip bir kargaşa yaratmaya, dedelerimizi ve ocak evlatlarını Bakanlığın memuru hâline getirmeye niyetleniyor. Alevi inancı sadece bir kültürel öge midir ki Kültür Bakanlığının bünyesine alıyorsunuz? Sevgili canlar, Hak âşığı Nesimi'nin ve yol erenlerimizin iki cihana sığdıramadığı inancımızı bir bakanlığa nasıl sığdıracaksınız? Bu cüreti kimden, nasıl alıyorsunuz? Ne böyle bir kurumun kurulmasına ne de böyle bir kurumun yürüttüğü çalışmalara biz Alevilerin asla rızası olmayacağını bilmenizi istiyoruz. Devlet, inancını tanımadığı bir topluluk için Kültür Bakanlığına bağlı bir Başkanlık kurmuş, bu Başkanlığa bağlı memurlar köy köy bütün kentleri gezip cemevlerinde bazı tekliflerde bulunup sorunları çözeceklerini ileri sürmektedirler. Bununla da yetinmeyip, cemevlerine bir personel atanacağını söyleyip dedelerimizi uzman statüsünde işe alıyorlar. Düşünün ki dedelerimizi bile inanç önderi olarak görmeyen bir Başkanlıktan bahsediyoruz.
Değerli dostlar, Alevilerin sorunlarının çözümünün yeri Kültür ya da İçişleri Bakanlıkları değildir, eşit yurttaşlığa dayalı, demokratik ve özgürlükçü bir anayasadır diyoruz. İktidarın gücüyle Alevi toplumunu satın alacaklarını düşünüyorlar. Biz buna yıllardır hatta yüzyıllardır karşı çıktık, direndik, bedeller ödedik. Devlet hiçbir zaman Alevileri yolundan çeviremedi. Tarihin hiçbir döneminde Aleviler devletin bu tür oyunlarına kanmamış, zorbalıklarına boyun eğmemiş; bundan sonra da eğmeyecektir çünkü biz Şah Hüseyin'in, Seyyid Nesimilerin, Hallac-ı Mansurların, Pir Sultanların torunuyuz, onlar boyun eğip teslim mi oldu ki biz olalım! Bütün canlarımızı bu girişimlere karşı uyanık olmaya davet ediyoruz.
İktidar kendi Alevi'sini yaratmak istiyor, inancımızı tanımlamaya çalışıyor. Bizi tanımlamaya çalışanlara pirimiz hünkâr Hacı Bektaş Veli'nin bir kelamıyla cevap vermek isteriz: "Irkı, rengi, kökeni, dili ne olursa olsun iyiler iyidir." Devlet bize hakkımızı verecekse cemevlerimizi ibadethane olarak tanısın, zorunlu din dersleri uygulamasından vazgeçsin diye beklerken ÇEDES Projesi'yle okullara getiriyor. ÇEDES Projesi, farklı olan herkese ve dahi farklı kavramlara meydan okuyor. Mezhepçi bir bakış açısıyla imamlara, vaizlere, din adamlarına yüklenen bu görev elbette ki diğerlerini kapsayıcı şekilde sonuçlanmayacaktır. Devlet eliyle mezhepçi değerlerle eğitim verilmesi eşitliğe; din, vicdan, inanç ve düşünce özgürlüğüne aykırıdır diyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen tamamlayalım.
CELAL FIRAT (Devamla) - Hepimiz bu çerçevede, gelin, bu ülkedeki sorunları pirlerimizin, ulularımızın kelamlarıyla... Hani Sayın Cumhurbaşkanının ikide bir dillendirdiği "Gelin canlar bir olalım, iri olalım, diri olalım..." dizesiyle sorunlarımızı çözmek istiyorsak el ele verelim. Hacı Bektaş Velilerin, Yunus Emrelerin, Hacı Bayramların, Mevlânaların dizeleri bu coğrafyaya güzellik getirmek için gereklidir diyorum.
Boz Atlı Hızır hepimizin yoldaşı olsun diyorum. Aşk ile... (Yeşil Sol Parti sıralarından alkışlar)