Konu: | 15 Temmuz darbe girişimine, sonrasında ilan edilen olağanüstü hâle, darbe girişiminin siyasi ayağına, Hatay Milletvekili Şerafettin Can Atalay'a ve İstanbul Milletvekili Erkan Baş'ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması |
Yasama Yılı: | 1 |
Birleşim: | 16 |
Tarih: | 14.07.2023 |
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın vekiller, Türkiye'nin siyasi tarihi aslında bir darbeler tarihidir ve muhtıralar tarihidir; 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 15 Temmuza kadar gelir; belli sürelerle demokratik gelişmenin önü askerî müdahalelerle ya da muhtıralarla kesilmiştir. Bizler bütün bu darbelere, askerî darbelere karşı tutarlı bir demokratik tutum almak zorundayız ve öyle de yaptık. Demokratik siyaset açısından baktığımızda hiçbir darbenin yanında durmamak gerekiyor, hatta bu darbelere karşı her birimiz çeşitli dönemlerde mücadele ettik. 15 Temmuz darbe girişimi de bunlardan bir tanesidir ve 15 Temmuz darbe girişimi aslında halkın iradesine açıktan bir müdahale olarak bir kez daha karşımıza çıkmıştır. Bütün darbelere karşı olduğumuz gibi elbette ki 15 Temmuz darbe girişiminin de karşısında yer aldık ve o dönemde Mecliste grubu bulunan, bizim öncülümüz olan parti hem Grup Başkan Vekili İdris Baluken hem de o dönem Eş Genel Başkanlarımız Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ, 15 Temmuz darbe girişimi karşısındaki tutumlarını hem ortak bildiriye imza atarak hem de yaptıkları çeşitli açıklamalarla net olarak ortaya koydular. Yarın 15 Temmuz olduğu için bir kez daha Türkiye siyasi tarihinin bu müdahaleci anlayışını lanetlediğimizi belirtmek istiyorum. Ama siyasi darbelerden, askerî darbelerden kurtulmanın yolu esas itibarıyla demokrasinin geliştirilmesiyle, hak ve özgürlüklerin daha fazla kullanılmasıyla, evrensel hukuk ilkelerine sıkı sıkıya sarılmayla mümkün olabilir.
Maalesef, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra ülkemizde 20 Temmuzda olağanüstü hâl ilan edilerek bu temel yaklaşımdan uzaklaşıldı. Yani demokrasiyi geliştirerek, hukuku geliştirerek, hak ve özgürlükleri daha geniş kullanarak demokratik siyasete müdahale edenlerin karşısına çıkmak yerine, OHAL ilanıyla, hak ve özgürlükleri kısıtlayarak, demokratik hakları kısıtlayarak ve evrensel hukuk ilkelerinden uzaklaşarak bu darbeye karşı mücadele etme anlayışı hâkim oldu ve ünlü lafla da birlikte, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Allah'ın lütfu" lafıyla beraber 20 Temmuz sonrasında OHAL döneminde çok büyük hukuksuzluklar ve demokrasisizlikler yaşandı ve bugüne kadar da sürdü bunlar. Dolayısıyla bir taraftan bu tür darbe girişimleri ve darbeler, muhtıralar karşısında net bir tutum almak lazım ama aynı şekilde de siyasi darbelere yol açan OHAL zihniyeti karşısında da net bir tutum almak lazım; bunu da özellikle vurgulamak istiyoruz.
Hatırlanırsa 15 Temmuzdan sonra, kamu kurumlarında özellikle, çok büyük ölçüde görevden uzaklaştırmalar gerçekleşti, kanun hükmünde kararnameler çıktı ve bu uzaklaştırmalar aslında mahkeme kararlarıyla, yargı kararlarıyla değil, kanun hükmünde kararnamelerle yapıldı. Nasıl oldu da örneğin Millî Savunma Bakanlığına, örneğin İçişleri Bakanlığına, örneğin Millî Eğitim Bakanlığına ve diğer bakanlıklara -ama bu 3'ü çok önde gelen bakanlıklardı- ve tabii ki Adalet Bakanlığına bu kadar büyük sızmalar gerçekleşti? Nasıl oldu da bu kadrolar bu bakanlıklara, devlet kurumlarına böyle yerleşebildi? Bu çok büyük bir soru işareti olarak bugüne kadar geldi ve maalesef bütün bu bakanlıklarda ve adını saymadığım diğer devlet kurumlarında çeşitli görevden uzaklaştırmalar gerçekleşti ama siyasi alanda bu darbenin siyasi ayağı bir türlü ortaya çıkarılamadı ve -bu da aslında ilk defa belki de- bir darbeler tarihi olan siyasi hayatımızda bütün siyasi darbelerin, bütün askerî darbelerin siyasi ayakları ortaya çıkarılırken ilk kez 15 Temmuz darbe girişiminde bu gerçekleşemedi ve bizler biliyoruz ki hiçbir askerî darbe siyasi ayağı olmaksızın başarılı olma şansına sahip olmamıştır bu ülkede.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Teşekkür ediyorum.
Başarısız askerî darbe girişimleri de vardır, bunları da hep birlikte tarihimizde yaşadık.
O nedenle, bir kez daha 15 Temmuz darbe girişimini lanetlerken bu eksikleri ve yanlışları gözden geçirmemiz gerektiğini, bir OHAL zihniyetiyle ve kanun hükmünde kararnameler zihniyetiyle hesaplaşmamız gerektiğini ve o dönemi gerçekten kapatmak, yeniden hukukun üstünlüğünü, demokratik hukuk ilkelerini işler hâle getirmek, demokrasinin gelişmesini sağlamak doğrultusunda adımlar atılması gerektiğini vurgulamak istiyorum özellikle.
İkinci kısaca değinmek istediğim konu da biraz evvel Sayın Erkan Baş'ın da ifade ettiği Vekil Can Atalay'ın durumudur. Yani gerçekten büyük bir hukuksuzlukla bir kez daha karşı karşıyayız; ilk kez olmuyor bu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Bağlayalım Sayın Oluç.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Çeşitli örnekler ifade edildi, birkaç örnek de ben söylemiş olayım: Leyla Güven, Hakkâri Milletvekilimizdi, yaklaşık yedi ay boyunca cezaevinde tutuldu, sonra salındı ve "Yedi ay neden salınmadı? " sorusunun cevabı hiçbir şekilde ortaya gelmedi. Olması gereken çok açık ve net. Yani Yüksek Seçim Kurulu seçimlere girmesine izin vermiş, seçimlere girmiş, Hatay Milletvekili seçilmiş arkadaşımızın mutlaka cezaevinden salınması ve burada, aramızda olması, çalışmalara katılması gerekiyor. Geç gelen adalet, adalet değildir; bir kez daha söyleyelim. Bunu uzatmanın anlamı yoktur ve Yargıtayın bu kararı aslında Anayasa Mahkemesine de meydan okuma kararıdır. Elbette ki bunu tartışmaya devam edeceğiz.
Üstelik bir şeyi hatırlatmak istiyorum burada...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Toparlıyorum efendim.
BAŞKAN - Buyurun, toparlayın lütfen.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Anayasa Mahkemesi şu, sık sık çeşitli kişilerin ifade ettikleri Anayasa'nın 14'üncü maddesiyle ilgili bir kararda, bir uyarıda bulunmuştur ve Meclise çağrı yapmıştır, demiştir ki: "Anayasa'nın 14'üncü maddesi o kadar muğlak ve yoruma açık bir şekildedir ki bu maddenin her durumda nasıl uygulanacağına dair Meclisin bir çalışma yapması gerekir." Bu doğrultuda bir karar da vardır. Dolayısıyla Meclisin hem Anayasa'nın 14'üncü maddesinin bu muğlaklığını ortadan kaldırması hem de bu maddenin Yargıtay ya da çeşitli mahkemeler tarafından kötüye kullanılmasını engelleyecek adımları atması da gereklidir. Dolayısıyla, biz, grup olarak Can Atalay'ın Meclise gelip yemin edip faaliyetlerine, vekil faaliyetlerine başlaması ve seçme seçilme hakkının ihlal edilmemesi gerektiği konusundaki her türlü girişimin destekçisi olacağız.
Teşekkür ediyorum. (Yeşil Sol Parti ve CHP sıralarından alkışlar)