| Konu: | 6/2/2023 Tarihinde Meydana Gelen Depremlerin Yol Açtığı Ekonomik Kayıpların Telafisi için Ek Motorlu Taşıtlar Vergisi İhdası ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 14 |
| Tarih: | 12.07.2023 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu torba yasa teklifi AK PARTİ'nin Gazi Meclisimizin yasama kalitesini, itibarını, ciddiyetini nasıl basite indirgediğini, önemsemediğini maalesef bir kez daha göstermiştir.
Şimdi, geçen hafta biz Plan ve Bütçe Komisyonunda tek bir gün içerisinde, tek bir oturumda, bakın, hangi kanun tekliflerini tartıştık, sadece bazılarını söyleyeceğim: Cumhurbaşkanına verilen borçlanma limitinin 3 katına çıkarılmasını tartıştık. Kur korumalı mevduat sisteminin operasyonunun Merkez Bankasına geçmesini tartıştık. Deprem bölgesinde orman vasfı taşıyan alanların ve zeytinliklerin imara açılmasını tartıştık. Covid-19 salgınında salıverilen mahkûmların tekrardan infaz durumunu tartıştık. Memurlara, emeklilere verilecek olan zammı tartıştık. Yabancı devlet harp okullarında okutulan askerî öğrencilerimizin durumunu tartıştık. Ağız ve diş sağlığı hizmetleri ve yaşlı bakım hizmetlerini tartıştık. Bakın, burada sadece maddelerin bir kısmını söyledim ama Plan ve Bütçe Komisyonu olarak biz geçen hafta tek bir günde, tek bir oturumda toplumun çok geniş kesimlerini ilgilendiren, hayati önem taşıyan ve her biri farklı uzmanlık alanı gerektiren konularda kanun tekliflerini tartışmak zorunda kaldık. Oysa bunun başka bir yolu vardı, o yol da ilk önce diğer komisyonlara gidip oradaki çok değerli arkadaşlarımızdan, çok değerli vekillerden görüş almaktı; bu yapılmadı.
Size başka bir şey daha anlatayım: Plan ve Bütçe Komisyonunda, tam Komisyon aşamasında torba yasaya 14 madde daha eklendi ve bu 14 yeni maddenin etki analizi de yoktu. Dolayısıyla buradan ben Meclis Başkanlığına -benden önceki bütün vekiller siyasi partilerden bağımsız olarak bunu dile getirdiler- bir kez daha seslenmek istiyorum: Lütfen, artık yasama kalitesini, Meclisin itibarını zedelemekten başka hiçbir işe yaramayan bu torba yasa uygulamasına son verelim. Meclisimizin farklı ve çok önemli konularda çalışan yetenekli komisyonları var, bu komisyonlarda biz milletvekilleri görev alıyoruz. Sizlerin çok değerli saha tecrübeleri var, çok değerli alan tecrübeleri var; eminim, bu tecrübeleri kullanarak Plan ve Bütçe Komisyonundaki tartışmalardan çok daha kaliteli tartışmaları yapabilirsiniz. O yüzden, önümüzdeki yasama yılında bu torba yasa uygulamasına son verileceğini umuyoruz.
Şimdi, gelelim torba yasaya. Tabii ki torba yasanın önemli bir bölümünü vergiler yani gelir politikası oluşturuyor. Ben yıllarca akademide, kamuda, uluslararası organizasyonlarda istikrar programı çalıştım -iktisatçıyım- çok rahatlıkla söyleyebilirim ki ve inanın bana, bugün IMF'nin kapısını çalsanız size bu kadar insafsız bir istikrar programıyla gelmezlerdi. Depremin yaralarını ülke olarak hepimiz sarmaya çalışırken, gelir dağılımında bu kadar büyük eşitsizlikler varken, küresel gelişmelerde bu kadar büyük belirsizlikler varken inanın, IMF programı bu kadar insafsız olmazdı. Mesela, IMF böyle bir durumda -mümkün değil- çocuk bezinden, temizlik malzemesinden artık daha fazla vergi almayın derdi; siz alıyorsunuz. Mesela, IMF -Anayasa'mızın 73'üncü maddesinde yazdığı gibi -herkes mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür- "Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır." ilkesiyle uyumlu olarak daha önce hepimizin güncelleştirilmiş şekilde verdiği motorlu taşıtlar vergisini bir kez daha almayı, inanın, önermezdi. Mesela, IMF hâlihazırda dünyanın en pahalı benzinini, mazotunu kullandığımız bu ülkede Cumhurbaşkanına benzin, mazot üzerindeki vergi yükünü tam 5 kat artırma yetkisini önermezdi, sizler öneriyorsunuz.
Sayın milletvekilleri, o yüzden, üzülerek söylüyorum ki bugün maddelerini tartıştığımız bu torba yasa koyduğu vergiler açısından çok insafsız bir IMF programıdır. İşte tam da bu yüzden, bu torba yasa, kanun teklifini Komisyona sunan değerli AK PARTİ Milletvekili Sayın Ök'ün iddia ettiği gibi vatandaşın ekonomik kaygılarını azaltan bir yasa değildir; tam tersine, bu torba yasa, koyduğu vergilerle özellikle büyük şehirlerde yaşayan beyaz yakalı vatandaşları ve emeklileri âdeta cezalandırma yasasıdır. Üstelik bu torba yasa daha sonra gelecek olan vergilerin de habercisi niteliğindedir.
İşin vergi gelirleri böyle; e, tabii, bütçe yapıyorsak işin bir de harcama tarafı var, harcama tarafına da bir bakalım isterseniz. Şimdi, orada ne görüyoruz? Orada bambaşka bir tablo var, o bambaşka tabloyu biraz anlatayım.
Ben, AK PARTİ'den "Millî Dayanışma Paketi" altında sunduğunuz bu programda en azından kamuda israfla nasıl mücadele edeceğinizle ilgili bazı maddeler görmek isterdim, bunlarla ilgili neredeyse hiçbir madde yok. Onun yerine ne görüyoruz? Sayın Cumhurbaşkanının borçlanma hakkını tam 3 katına çıkaran bir uygulama görüyoruz. İktisatçı olduğum için ben bu işin Anayasa'ya aykırı olup olmadığını bilemiyorum ama iktisatçı olarak bu, inanın, kamu vicdanına aykırı. Bir kişiye borçlanma hakkını 3 katına çıkarma yetkisi verilmez. Bunun şöyle de bir şeyi var: İlk önce, bu, basına düştüğünde hepimiz bunun yazım hatası olduğunu düşünmüştük. Plan ve Bütçe Komisyonunun ilk toplantısını net olarak hatırlıyorum; ilk başta bunun oraya yanlışlıkla yazılmış olduğunu düşündük ve fakat gördük ki Sayın Cumhurbaşkanımıza 2,18 trilyon Türk liralık bir borçlanma yetkisi verilmiş.
Şimdi, bu bizim torba yasada en fazla takıldığımız konulardan bir tanesi, 2,18 trilyonu o yüzden size anlatmak istiyorum, birkaç örnekle anlatayım: Bakın, her sene bakanlıklar kendi bütçelerini yaparlar. Daha sonra bir bütçe oluşturulur, üniversitelerin, hastanelerin, diğer harcamacı kurumların bütçeleri birleştirilir, Gelir İdaresi Başkanlığı çok hummalı bir çalışma yapar, daha sonrasında da bu bütçe bu komisyona gelir, Komisyonda tartışılır, ondan sonra Meclise gelir. Mecliste uzun süre müzakereler yapılır ve bu müzakereler sonucunda devletin o sene için bütçesi çıkar. İşte, o bütçe 4,47 trilyon. Biz bugün o 4,47 trilyonun yarısını Cumhurbaşkanına "Borçlanabilirsin." diye veriyoruz. Yani onca emekten sonra, onca tartışmadan, onca müzakereden sonra biz devlet olarak bir bütçe hazırlıyoruz, Mecliste tartışıyoruz, yürürlüğe koyuyoruz, senenin ortasında bu bütçenin yarısı kadar bir borçlanma hakkını biz Cumhurbaşkanına veriyoruz.
Başka bir örnek anlatayım 2,18 trilyonla ilgili: Şimdi, biraz önce Sayın Başkan Mehmet Muş da söyledi, hepimizin içini yakan depremin maliyeti 104 milyar dolar, bunu biliyoruz. Peki, Sayın Cumhurbaşkanına verdiğimiz borçlanma yetkisi ne kadar? 83 milyar dolar, bir seneliğine. Bakın, depremin maliyeti 104 milyar dolar, bunun yüzde 80'ini biz Cumhurbaşkanımıza bir seneliğine "Borçlanabilirsin." diye veriyoruz. Bu çok ama çok yanlış bir yaklaşım.
Bir örnek daha vereyim, gecenin onunda belki aklınızda daha rahat kalır bu: 2,18 trilyon Sırbistan'ın, Uruguay'ın, Hırvatistan'ın millî gelirinden daha büyük bir rakam. Yani biz orta ölçekli bir Avrupa ülkesinin millî geliri kadar bir parayı Cumhurbaşkanına al bu parayı borçlanabilirsin diye veriyoruz. Arkadaşlar, bu yaklaşım sadece bütçe disiplinini bozmaz, Gazi Meclisimizin bütçe hakkına paralel bir yetkiyi amaçlayan tehlikeli bir politika yaklaşımını da içerir. O yüzden, bu maddeye çok şiddetle karşıyız.
Bakın, size bu torba yasada Meclisimizin bütçe hakkına paralel bir yetki amaçlayan başka bir yaklaşımdan daha örnek vereyim. İşte, şimdi, madde madde tartışacağız. Geçici 1'inci maddenin birinci fıkrası ne diyor? Cumhurbaşkanına kamu çalışanlarının maaşlarında ve ücretlerinde yapılan artışlar, EYT düzenlemeleri, emekli ikramiyeleri için ödenek ekleme yetkisi veriliyor. Çok basit bir soru sormak istiyorum. Neden? Bakın, cuma günü biz burada ek bütçeyi tartışacağız, ek bütçeye bizim çok önemli bir itirazımız yok çünkü orada gerçekten depremin yaralarını sarmak için ekstradan bir bütçeye itiraz edecek değiliz, depremin yaralarını sarma konusunda buradaki bütün partiler aynı hassasiyetle hareket ediyor fakat burada başka bir şeyden söz ediyorum ben. Cuma günü, tartışacağımız ek bütçede çok rahatlıkla bu artan maaş zamları, emekli maaşları, SGK prim giderleri konulabilirdi; konmadı. Bugün karşımıza gelecek olan ek bütçede memur maaşlarının artışları yok, EYT düzenlemesine ayrılacak olan kaynak yok. Peki, bu kaynak kime verilmiş? Sayın Cumhurbaşkanı isterse ilgili bakanlıklara bunu ek ödenek olarak ekleyebiliyor. Neden yüz binlerce kamu çalışanının, emeklinin alacağı ücret artışını biz Cumhurbaşkanının gönlünden geçen bir iyilik ya da ulufe gibi görmek zorundayız. Bunun yaklaşımı budur arkadaşlar. O yüzden, üzülerek söylemek gerekir ki bugün tartıştığımız torba yasanın vergi tarafı çok insafsız bir IMF bütçesidir; harcama tarafı ise kafasına estiği gibi borçlanan, memurun, emeklinin hak ettiğini değil de gönlünden geçen parayı veren bir padişah bütçesidir; üzülerek söylüyorum, devlet ciddiyetinden uzak, ülkenin ekonomisini çıkmaza sokmaya da yakın bir bütçedir.
Şimdi, konuşmamın sonuna yaklaşırken AK PARTİ ekonomi yönetimine "Millî Dayanışma Paketi" altında verdiğiniz bu torba yasa teklifiyle ilgili birkaç tane önemli soru sormak istiyorum. Kime sorarsanız sorun, ülkemizin en önemli problemi enflasyon ve hayat pahalılığıdır. Hayat pahalılığı başta dar gelirli vatandaşlarımızın çok büyük bir problemi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Şimdi, gereksiz harcamaları nasıl kısacağını söylemeden, sadece vergileri arttırarak, çocuk bezine bile vergi getirerek siz hayat pahalılığıyla nasıl başa çıkacaksınız? Dünyada sadece vergileri artırarak enflasyonu düşürebilmiş bir ülke yok arkadaşlar. O yüzden, bu torba yasanın hemen sonrasında sizin mutlaka ama mutlaka hangi kamu harcamalarında kesintiye gideceğinizi söylemeniz lazım. Vergi artışları enflasyon yaratır, adı üstündedir, vergi arttığında bunun fiyatı da artar. Dolayısıyla, siz toplumun en büyük problemi olan hayat pahalılığını daha da arttıracak olan bir vergi paketini kamuda herhangi bir harcama kesintisine gideceğinizi söylemeden karşımıza getiriyorsunuz ve -bizden- enflasyonu düşüreceğinizi bekliyorsunuz. Bu kafayla bu enflasyon düşmez.
İkinci soru şu: Sayın Mehmet Şimşek "tweet" atmak yerine, devlet ciddiyetiyle uyumlu bir hâlde kamuoyunun karşısına kapsamlı bir ekonomi programıyla ne zaman çıkacak? Bakın, Sayın Şimşek bir aydan fazladır Hazine ve Maliye Bakanımız, kendisine ve diğer ekonomi bürokratlarına buradan başarılar dileriz fakat piyasalar yangın yeriyken, birçok belirsizlik varken bizim Sayın Şimşek'ten kapsamlı bir ekonomik programını şu ana kadar duymamız gerekiyordu; şu ana kadar duyduğumuz tek şey bu torba yasa ve cuma günü gelecek olan ek bütçe arkadaşlar. Sayın Şimşek'in, AK PARTİ seçimi kazanmadan, Hazine ve Maliye Bakanı olacağı belliydi, iki üç ay öncesinden hazırlıklarını tamamlaması gerekiyordu; hazırlıklarını tamamlamadı, bir aydır Hazine ve Maliye Bakanı ve biz kendisini sadece Körfez ülkelerinde, yabancı yatırımcıları ikna turlarında görüyoruz; oysa bizim çok kapsamlı bir ekonomik programına ihtiyacımız var.
AK PARTİ ekonomi yönetimine sormamız gereken bir başka çok önemli konu şu: Bozulan iş huzurunu ve ücret dengesini nasıl sağlayacaksınız? Bakın, bugün, lise mezunu bir bekçi en az 22 bin lira maaş alıyor; inşallah daha da fazla alır, bunda gözümüz yok fakat bugün, üniversiteden mezun olan ve özel sektörde bankaya giren bir genç arkadaşımız asgari ücret alıyor; istatistikler burada. Yani bakın, şöyle bir problem var burada: Bir yanda, lise mezunu bir bekçi, iş garantisi de olduğu hâlde 22 bin lira alırken üniversite mezunu bir gencimiz özel sektörde çalıştığı zaman onun yarısı kadar para alıyor; bu, iş huzurunda çok ciddi, çok önemli tehlikelerden bir tanesidir. AK PARTİ kurulduğu aşamadan beri her zaman istihdamı özel sektör marifetiyle yaratmaya çalıştığını söyleyen bir parti. Oysa baktığınız zaman, son beş senede her işe giren 5 kişiden 1'i devlete girmiş. Şu anda da dengeye baktığınız zaman şunu görüyorsunuz: Devlette çalışan devlet memurunun aldığı maaş asgari ücretin 2 katı. O yüzden, önümüzdeki dönemde hazırlanacak olan ekonomi programında özellikle özel sektördeki bu ücretlerin nasıl artırılacağına dair çok kapsamlı bir programa ihtiyacımız var. Bakın, geçen hafta hepimizi düşündüren bir haber vardı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun toparlayın Sayın Hatip.
ÜMİT ÖZLALE (Devamla) - O haber de şuydu: Bankadan yeni üniversite mezunları istifa edip kamuda bekçilik sınavına giriyorlardı çünkü maaşları 2 kat artacaktı. Bizim bu dengesizlikleri bozacak bir ekonomi programına ihtiyacımız var. Türkiye'nin en önemli problemlerinden bir tanesi düşen ücretler, halkın alım gücünün azalması ve emeğin millî gelir içerisindeki payının düşmesidir.
Umarım yanılırım -ben bütün oturumlara katılmaya çalışıyorum- ama biz geçtiğimiz bir aydan beri Mecliste, burada eleştirilerimizi sunduğumuz zaman AK PARTİ milletvekillerinin hep şöyle bir tavrı oluyor: "İyi diyorsunuz da halk bizi seçti." Halkın iradesi bizim için her şeyin üstünde, halkın iradesi başımızın üstünde ama lütfen, şunu hatırlayın ki halkın iradesi size halka âdeta zulmetme hakkını da vermiyor. O yüzden, bazı maddeleri âdeta halka zulmedecek olan bu torba yasa teklifine itiraz ediyor, Gazi Meclisimizi saygılarımla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)