Konu: | (10/5,6,8,22,58) Esas No.lu Balıkçılık ve Su Ürünleri Sektöründe Yaşanan Sorunların Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergelerin ön görüşmeleri münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 1 |
Birleşim: | 10 |
Tarih: | 04.07.2023 |
CHP GRUBU ADINA BARIŞ KARADENİZ (Sinop) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Önce, yeni göreviniz hayırlı uğurlu olsun, Divandaki arkadaşlarımıza başarılar diliyorum.
Gazi Meclisi, milletvekillerimizi ve ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Geçen sene, 1 Eylül sezon açılışında Sayın Başkanımız Gülizar Biçer Karaca'yla Sinop'ta balıkçılık sezonunu açmıştık. O gün, 31 Ağustosu 1 Eylüle bağlayan gece sezonu açtık ve bereketli bir sezon olmuştu. Kendilerine buradan teşekkür ediyorum. İnşallah, bir dahaki sezonda buradaki milletvekillerimizle Türkiye'nin her yerinde güçlü bir şekilde açarız çünkü bu komisyonunun önemini şimdiden belirtmek istiyorum.
Ülkemizin -az önce arkadaşlarımız da bahsetti- 8.333 kilometrelik bir sınırı var, 200 tane doğal gölümüz var, 300'ü aşkın baraj gölümüz, 750 göletimiz, 33 akarsuyumuz ve küçük akarsularımız var yani potansiyeli çok yüksek bir ülkeyiz. Bunu uzun zamandan beri gündeme getiriyoruz. Geçen dönem, 27'inci Dönem 13 Mart 2023 tarihinde verdiğimiz önergeyle, bütün grupların oluruyla araştırma komisyonunu kurduk; bu beklenen bir şeydi, biraz geç kalınmıştı. Seçim dolayısıyla Meclisin faaliyetlerini bitirmesiyle tam anlamıyla komisyonu ilerletemedik ama bu dönem, inşallah, bütün grupların desteğiyle, bu komisyonla birlikte -Türkiye'de olması gerektiği gibi- Türkiye'nin denizlerini ve su ürünleri sektörünü iyi bir yere getireceğimize inanıyorum, bütün gruplardaki arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.
Bilimsel verilerden şu anda çok bahsetmek istemiyorum çünkü konuşmacı arkadaşlarımız Türkiye'deki bilimsel verileri burada anlattılar. Geçen 27'nci Dönemde verdiğimiz önergede şu maddeler vardı: Gücünü doğal kaynaklardan alan tüm sektörlerde olduğu gibi su ürünleri sektöründe de kaynakların çevreci, sürdürülebilir ve rasyonel kullanımı için doğru planlama yapılması, sorun tespit ve çözümlerinin iyi analiz edilmesi ve uygulama esaslarının bu çerçevede hazırlanması gerekmektedir. Ülkemizde balıkçılık faaliyetleri için belirlenen av mevsimlerinin ve yasaklarının bölgesel nitelikler göz önünde bulundurularak hazırlanmalı ve değişen iklim koşullarına göre mevzuat güncellenmelidir, mevsimsel ve bölgesel balıkçılığa geçilmelidir. Bence en önemli maddelerden biri buydu çünkü küresel ısınma, su sıcaklıklarının değişmesi, mevsimlerin farklı olması, Akdeniz ile Karadeniz arasında ciddi su sıcaklığı ve mevsim farklarının olması nedeniyle yayınlanan kanunlar ve sirküler Akdeniz'de neyse Ege'de neyse Karadeniz'de de aynı yani bölgesel ve mevsimsel olarak yeniden revize edilmesi ve buna göre kanun ve sirkülerin yayınlanırken bölgesel ve mevsimsel durumların göz önünde bulundurulması gerekiyor.
Balık stoklarımızı tahmin etme güçlüğü ve aşırı avcılığı önlemek amacıyla stok değerlendirme çalışmalarının ulusal bir program kapsamında tekrar ele alınması kaynaklarımızın etkin kullanımı açısından önem arz etmektedir. Evet, bazen denizdeki stoklarımızı bilmiyoruz. Devlet İstatistik Enstitüsünün vermiş olduğu bilimsel raporlara bakıyoruz, gerçekle hiç alakası yok yani yayınlanmış ama bence gerçeği yansıtmıyor. Onun için, denizlerimizdeki balık stoklarımızı yeniden güncellemek, belirlemek için üniversiteler, enstitüler ve devletin organlarının birlikte hareket etmesi ve bunun yeniden güncellenmesi gerekiyor.
Deniz kirliliğinin balıkçılık faaliyetlerindeki olumsuz etkileri araştırılmalı, çözüm yolları tespit edilmeli ve gerekli tedbirler bir an önce alınmalı. Şu anda bizim en büyük sorunumuz deniz kirliliği. Yani bu deniz kirliliği öyle bir boyuta geldi ki "müsilaj" denilen şey aslında bunun bir sonucuydu. Eskiden, bizim büyüklerimiz, balıkçı büyüklerimiz derdi ki "Deniz her şeyi yutar." Evet, deniz her şeyi yutuyordu ama öyle bir kirlilik, öyle bir baskı oluştu ki artık deniz her şeyi kusmaya başladı. Onun için, bizim Türkiye'de denize kıyısı olan 28 tane ilimiz var, 28 ildeki ilçeler de dâhil bütün evsel ve endüstriyel atıkların ileri derecede biyolojik arıtma sistemlerinin kurulması ve denizlerimize deşarjın bu şekilde yapılması lazım. "Derin deşarj" denilen şey bence bu atıkları kenardan değil de kimse görmesin diye derin deşarj olarak vermekten öteye gitmiyor. Sonra, dünyanın yüzde 70'inin oksijenini şu anda denizler sağlıyor ve siz bu denizleri kirletirseniz inanın balıklar değil, insanlar bile yaşamakta çok zorlanacak. Acil bir önlem alınması lazım.
Çevre Komisyonuna geçen dönem Marmara Denizi'ne kıyısı olan illerin belediyelerinde -yanılmıyorsam- iki yıl içinde acil biyolojik arıtma sistemlerinin ve kimyasal ayrıştırma sistemlerinin kurulmasıyla ilgili bir kanun maddesi gelmişti. Biz de şuna karşı çıkmıştık: Türkiye'nin her yerine gelsin. Ama o kanun maddesi Cumhurbaşkanının tasarrufuna bırakılmıştı. Neden bırakılsın ki ya? Bu Türkiye'nin denizleri, Marmara neyse Karadeniz de o, Ege de o, Akdeniz de o. Yani bu kadar büyük potansiyelin, bence Türkiye'de nasıl tarım alanları öncelikliyse denizlerin de o kadar en öncelikli olması lazım.
Geçen 1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramı'nı kutladık. O 1 Temmuz 1926'da Türk denizcilerinin egemenliğinin denizlerde sağlandığı, Türk bayraklarının limanlara girdiği, Türk bayraklı teknelerimizin denizlerde yol aldığı bir dönemdi. Onun için, söylemeyi unuttum, 1 Temmuz Kabotaj Bayramı'mızı da kutluyorum.
Burada Sayın Genel Başkanımızı da anmak istiyorum. 1 Temmuz 2020'de Samsun'da, Kabotaj Bayramı'nda bize demişti ki: "Türkiye'deki bu deniz ve su ürünleri, balıkçılık sorunlarını araştırın." Biz de 1 Temmuzda Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün karaya çıktığı Tütüncü İskelesi'nden başladık bir tekneyle, Hopa'dan Samandağ'a kadar bütün limanları, bütün ilçeleri, sektörün bütün temsilcilerini, üniversiteleri, kooperatifleri, liman başkanlıklarını, işletmeleri, balıkçı teknelerini, balık teknesi üreten tersaneleri, inanın, her yeri tek tek gezdik, onun sonucunda da üç yılın sonucunda da Türkiye'de bir rapor oluşturduk. Bu rapor, gizli bir rapor değil; Türkiye'de bu sektörü düzeltmek isteyen, gerçek anlamda yüreğini koyan herkese verebileceğimiz, Türkiye için önemli bir rapor olduğunu düşünüyorum. Şu anda Tarım Bakanlığının bir alt bünyesinde Su Ürünleri Genel Müdürlüğü tarafından yönetilen... Türkiye'nin 3 tarafı denizle çevrili, 4 denizi olan, iç sularla, neredeyse her tarafı su olan bu ülkenin sadece genel müdürlük seviyesinde yönetilememesi sonucunda da Türkiye'de ihtiyaç olan en önemli şeylerden biri... Buradan şu da anlaşılmasın: Genel Müdürlüğümüzün de çalışmalarında başarılı bulduğumuz çok nokta var, onlara da teşekkür ediyorum ama sadece Tarım Bakanlığının alt bünyesinde küçücük bir bütçeyle bu kadar büyük bir ülke yönetilemez. Onun için, ilk yapılması gereken nasıl bir Sağlık Bakanlığı, nasıl bir Çevre ve Şehircilik Bakanlığı varsa Türkiye'de de olmazsa olmaz, bu ülkede de bu işi başarmamız için denizcilik, balıkçılık ve su ürünleri bakanlığının mutlaka kurulması lazım.
Sayın Bakan burada, Sayın Bakana da ilk seçildiğinde gitmiştim, Türkiye'deki deniz ve balıkçılıkla ilgili görüşlerimi anlatmıştım, değil mi Sayın Bakanım? Doğru. Anlatmıştım ama Tarım Bakanlığının içinde orman vardı, tarım var, ne bileyim, her türlü şey orada, bir taraftan da... Su Ürünleri Genel Müdürlüğünde -alt bünyesinde Bakanlığın- biraz zor oldu, onun için bütçeli bir bakanlık şart, olmazsa olmaz. Bu süreçte, bu komisyonla ilgili, evet, Genel Başkanımıza teşekkür ederken bütün gruplara da ayrıca teşekkür edeyim. Özellikle geçen dönem Grup Başkan Vekillerimize Engin Özkoç, Engin Altay, Özgür Özel, Özlem Zengin'e, Bülent Turan'a, diğer Grup Başkan Vekillerimize, hepsine teşekkür ediyorum çünkü bu komisyonun kısa sürede çıkmasını sağladılar. Belki 27'nci Dönemde bu başardığımız iş, bu dönemin ilk komisyonlarından biri oldu. Bir teşekkürü onlara borç bilirken Türkiye'de balıkçılık sektörü, su ürünleri sektörüyle uğraşan, gönüllerini veren, bütün enerjisini veren bütün arkadaşlarımıza da teşekkür ediyoruz.
Maliyetler çok yükseldi, balıkçılarımız, sektör zor durumda. Eskiden balıkçılarımıza ÖTV'siz mazot verilirdi ama bu fiyat artışlarını yansıtmamak için ÖTV'den yenilen dönemde... Balıkçılarımızın o "ÖTV'siz mazot" dediği şey ile normal mazot arasında şu anda neredeyse çok küçük bir fark kaldı; yetiştiremiyorlar, bunu biliyorum, kıyı balıkçılarımız "geleneksel balıkçılar" dediğimiz balıkçılarımız hiç yetiştiremiyor, sadece tek işi olan kıyı balıkçılarımız evine, çocuğuna ekmek götüremiyor.
Biz şimdi Bakanlık olarak "Bin lira teşvik ettik, 3 bin lira verdik." diyoruz. Bu yetmiyor ki bu sadece günü kurtarmak, bununla ilgili gerçek sorunu tespit edip bunu çözüme ulaştırmak zorundayız. Yoksa bugün bin lira verirseniz balıkçıya, alır, yarın ne yapacak? Yarının garantisi yok. Türkiye'deki balıkçılarımızın, su ürünleri sektörünün maliyetleri, şu anda alımların büyük bir çoğunluğu, hepsi dışa bağımlı, dolar üzerinden. Vatandaş tekne yapıyor, tekneye cihazlar alıyor, boyasından tutun, ağından tutun, çeliğinden tutun, sadece işçilik maliyeti ülkemizde. Atıyorum büyük bir tekneyi 100 milyona mal ediyorsa bunu kurtarmak için denizdeki 100 milyon balığı tutup bir kere döviz olarak dışarı vermek zorunda. Sorunların başında, ana kaynak hep "millî ve yerli olacağımız" dediğimiz şeyi, biz, ülkemizdeki rezervlerimizi, stoklarımızı bir kere dışarı aktarıp işe öyle başlıyoruz. Evet, az önce bir milletvekilimiz daha dedi yani Türkiye aslında sadece yetiştiricilikle ihraç eden bir ülke konumundan çıkıp -evet, bu da bir başarıdır, saygı duyuyorum ama üretim sadece balık üretmek değil, denizde tutulan balık da bir üretim- bu kaynakları da revize edip belki ileri işleme seviyesinde dünyaya ihraç eden bir pozisyona gelmemiz lazımken dünyanın 100 ülkesinden biz ülkemize ithalat yapıyoruz, bu da bir döviz kaybı yani.
İklim değişikliğiyle ilgili acil önlemler alınması lazım. Eskiden bizim balıkçılarımız -ben balıkçı kökenliyim, üniversiteyi bitirdiğimizde ilk iş bulamadık, bir buçuk yıl deniz salyangozu tutmakla hayatımızı geçirdik, hâlen de bu sektörle ilgili çalışmalarımız var- şöyle yapardı: Parmağını kaldırırdı, rüzgâr nereden esiyorsa buraya bakardı, parmağını denize sokardı, suyun sıcaklığını oradan belirlerdi, ona göre bir balıkçılık politikası vardı ama şimdi bakıyoruz, ciddi ciddi sonarlar, radarlar, ciddi ciddi büyük tekneler... E, bu, bir havza denilen Karadeniz'de bir zorluk yarattı; sadece denizlerimiz için değil, balıkçılarımız için de zorluk yarattı. 2002 yılında ruhsatları topladık, 2008 ile 2012 yılında gerçek, reel değerlerini verebilseydik birçok balıkçı teknesini bırakıp belki biraz daha filolarını küçültüp maliyetleri düşürüp belki çok daha az balık tutacaktı, belki çok para kazanacaktı. Öyle bir ülkedeyiz ki sayın vekillerim, bu ülkede Et ve Balık Kurumu vardı. Ben bu AK PARTİ iktidarına belki buradan hiç sormadıysam 3 sefer sormuşumdur: Ne zorunuz var balıkla? Et ve Balık Kurumundan "balık"ı çıkardınız, Et Kurumu... Ya, bu da bir hayvansal besin değeri, A vitamini, B vitamini, D vitamini, Omega 3, Omega 6... Bunun ayrımcılığı neden yani? Hiç sordunuz mu kendinize bu Et ve Balık Kurumunun "et"ini bıraktık "süt"ü ekledik, "balık"ı nereye attık? Attığınız zaman biz şimdi bu komisyonu kurmak zorunda kalırız ve Türkiye'yi yeniden revize etmek zorunda kalırız.
Çok söylenen şey var. Bir kere, denizde tutulan balığın fiyat politikası yok; balıkçı tutacak, hava esiyorsa iyi fiyattan satacak, esmiyorsa, bolsa da rezil edecek, bırakacak. Yani bir kere, fiyat politikasının belli olması lazım. Fiyat politikası belli olmadan sadece, balıkçıları birbiriyle yarıştırırız. Buna hiç gerek yok. Üniversitelere önem vermeniz lazım, enstitülere önem vermeniz lazım. Bu ülkede planlama ve ölçekleme eksikliğinden şu anda üretimi verdik, gidiyor; yarın o insanları da zora sokacağız. Rusya'da savaş çıkıyor, bizim balığımız nerede kalacak? Yani plansız ve ölçeksiz yapılan her iş bize yarın fazlasıyla zararıyla geri dönüyor. Onun için, ilk başta şu planlamayı da iyi yapmamız lazım.
Konuşulacak çok şey var, vallahi "Yirmi dakika uzun bir süre." diyordum ama maalesef yetmiyor, bir yirmi dakika daha olsa... Çünkü çok konu var.
Balıkçı barınaklarımızın daha yönetmeliğini çıkartmadık, 1380 sayılı Yasa'yı güncelledik, güncellerken de sadece yasaklar ve cezalar üzerine kurduk. Yasaklar ve cezalar üzerine kurduğunuz zaman da tavşana "Kaç." tazıya "Tut." dersiniz. Yasanın yeniden güncellenmesi, sirkülerin yeniden yayımlanırken mantıklı ve akılcı olması gerektiğini düşünüyorum.
Zaman da hızla ilerliyor...
Pazarlamada etkin olmamız lazım. Kendi balıkçılığımızın -şu anda Türkiye'de balıkçılığı konuşuyoruz ya- bir meslek yasası yok, balıkçılığın tanımı yok. "Serbest meslek erbabı", "çiftçilik" derken balıkçılık yok. Ülkede bir kere balıkçılıkla ilgili bir tanımlama yapmamız lazım ilk başta. Eskiden Türk filmlerinde işte, arkadaşından ayrılan deniz kenarına gider, sarı çizmesini giyer, iki de açardı; biz zaten balıkçılığı orada bitirmişiz. Dünyadaki en zeki, en akılcı balıkçı Türk balıkçısı; belki üniversiteye gidememiş, okuyamamış, ilkokul mezunu ama o devasa cihazları dünyada en iyi kullanan Türk balıkçısı. Bu sistemde sadece balıkçılara değil, yetiştiricilere, su ürünleri sektörünün demircisine, boyacısına, kamyonla nakliye edenine; hepsine sahip çıkmamız lazım. Bakın, buna sahip çıktığımız zaman Türkiye'nin ekonomisi nerelere geliyor. Biz bir kenarda bıraktık, ne hâliniz varsa görün ondan sonra da biz balık yerken de oh ne güzel. Bir kere evde başlıyor, evde. Bana bir gün çevreci bir arkadaş geldi, dedi ki: "Ya, çevreciyiz işte, denizi kurtarıyoruz, onun için uğraşıyoruz." Ben de sordum: "Evde balık yiyor musun?" "Yiyorum." dedi "E, bu balığı pişiriyorsun, tamam, güzel. Bu balığın yağını ne yapıyorsun?" dedim. "Lavabodan döküyorum, ne yapayım?" dedi. O zaman ne çevrecilik ortada kalıyor ne denizlerimizi kurtarmak. Onun için ilk başta evde bu işi kim yapıyorsa bir kere onlarla başlamamız lazım, sonra o sistem gelişir. Niye diyorum biliyor musunuz balık yağını? Balığın o döktüğünüz yağı denize gidiyor, denizin üstündeki tabaka alttaki balığın nefes almasını engelliyor yani küçük bir şey değil. Bu Çanakkale Boğazı'na köprü kurulduğunda ben bir şey rica etmiştim, kendi sektörümle ilgili olduğu için demiştim ki: "Evet, teşekkür ederiz, bu ülkeye bir hizmet kazandırdınız ama lütfen rica ediyorum, hani görsellik olsun diye o ışıkları şu denizlere vurdurmayın." "Ne alaka?" dediler. E, bir göç yolu var, balığın gözü kör oluyor, balık göç yolunu değiştiriyor; her şeyin bir şeye etkisi var. HES'leri kurarken de aynısını dedik. Türkiye'de denizlerde balığın büyümesini sağlayan şey planktonlar; zooplankton, fitoplankton. E, bu bir hayvansal değer, bir de bitkisel. E, siz HES'leri kurup barajlarda, göletlerde üst suyu bekletirseniz, ondan sonra HES'lerden suyu geçirip de çürük suyu denize salarsanız maalesef o balık büyümüyor, sayın vekillerimiz dedi "İstavrit büyümüyor." diye. Büyümez ki! Eskiden Kızılırmak ağzında balıkçılık olurdu, balıkçılar oraya gelirdi, aylarca balıkçılık yapardı; morina balığı vardı, mersin balığı; büyük balıklar çıkardı. Şimdi hiçbiri yok. Niye? Kızılırmak mahvolmuş durumda, kirlenmiş durumda. Ya, yalvardık -Tekirdağ Milletvekilimiz burada- Ergene Çayı Marmara'ya akıyor, rezil, zehir akıyor. E, bunu niye halletmiyoruz? Bu sadece balıkçılık komisyonunun görevi değil ki bu hepimizin görevi. Ergene Çayı'nı bu şekilde denize akıtırsak yarın da hâlen birbirimize bakıp "Niye balık yok? Niye deniz kirli?" diye sorarız.
Süremiz bitti, bir dakikamız daha var mı Sayın Başkanım?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BARIŞ KARADENİZ (Devamla) - Evet, bu yapmış olduğumuz çalışmanın neticesi bu. İnşallah, bu üç aylık süreçte bu komisyon Mecliste değil, her işte olduğu gibi sahada, yerinde tespitlerini yaparsa Türkiye adına çok büyük gelişmeler olacağına canıgönülden inanıyorum. Başarmak için herkesin de iyi niyetli olduğunu görüyorum. Ben eminim ki Türkiye'de şu anda misina satanından tutun, balık satanına, tekne sahibine herkes çok mutlu, bu az da bir nüfus değil ülkemizde, hepsi çok mutlu. Şu anda Türkiye'de denizlerimiz ve balıkçılık konuşuluyor uzun zamandan sonra. Onun için ben buradaki bütün arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Bu kurulacak komisyondaki başarılı olacak arkadaşlara ve geçen komisyonda olup da şu anda milletvekili olamayan, o komisyonu kuran arkadaşlarımıza da ayrıca teşekkür ediyorum.
Sağ olun, var olun. Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)