| Konu: | Afet Yeniden İmar Fonunun Kurulması ile Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 72 |
| Tarih: | 14.03.2023 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Değerli milletvekilleri, (2/4987) esas numaralı Afet Yeniden İmar Fonunun Kurulması ile 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin tümü hakkında İYİ Partinin görüşlerini paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum.
Sözlerime başlamadan önce 14 Mart Tıp Bayramı vesilesiyle sağlık çalışanlarımızı tebrik ediyorum. Bu konuda gerek Covid salgını döneminde gerekse depremde hayatını kaybeden tüm sağlıkçılarımıza Allah'tan rahmet diliyorum.
Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz yasa teklifi, son derece önemli bir yasa teklifi. Yasa teklifi, 6 Mart 2023 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulmuş ve Başkanlık, bu yasa teklifinin esas komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonu tarafından, tali komisyon olarak da Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu tarafından görüşülmesini uygun görmüştür.
Plan ve Bütçe Komisyonu toplanmadan önce Komisyon Başkanı bizleri bir ön görüşmeye çağırdı. O toplantının, ön görüşmenin yapıldığı saatte tali komisyon toplanmış mıydı, toplanmamış mıydı bilmiyorduk ancak biz ön görüşme sırasında Sayın Komisyon Başkanından şunu istirham ettik, dedik ki: "Bugüne kadar görüştüğümüz yasa tekliflerinde başlamadan önce usul tartışması açıyoruz, açtığımız usul tartışmasında da belli bir mesafe aldıktan sonra sorularımızı soruyoruz, sorularımız sorulduktan sonra bize -zaten verilmesi gereken- örneğin etki analiziyle ilgili çalışmadan bir nüsha sunuluyor ve biz böylece usul tartışmasının ortasında zamanımızı kaybediyoruz ve gelen belgeyi de bizim ne okuma ne inceleme ne de araştırma fırsatımız var. Dolayısıyla görüşülmekte olan yasa teklifine katkımız ancak bu şekilde olabilir. Dolayısıyla bize vermeniz gereken bir şey var ise bu konu son derece önemli, mutlaka bir etki analizi olmalı ve onun dışında da tali komisyon toplantıysa bu tali komisyonun raporunu da bize toplanmadan önce gönderin." Ama maalesef, Komisyon Başkanı ve Komisyon yine bildiğini okudu, bize toplantı başladıktan sonra, usul tartışması esnasında tali komisyonun raporunu sundu. Muhalefet şerhleri dâhil olmak üzere 10 küsur sayfadan oluşan raporu bizim ne okumamız mümkün ne de bunları anladıktan sonra da katkı sağlamamız mümkün. Komisyon Başkanından en azından iki saat ara vermesini ve bu raporu okumamızı rica ettik ama Komisyon buna da müsaade etmedi. Böyle bir durumda bizim bu kanuna ne katkımız olabilir?
Bugün geldiğimiz nokta itibarıyla artık bu bir alışkanlık hâline geldi. Yasalar aceleyle geçiriliyor, dolayısıyla kaliteli yasa yapma imkânımız yok. Biz bunu tekrar etmekten maalesef usandık ama iktidar bildiğini okumaya devam ediyor. Ama şunu da biz söyleyelim ki artık, az kaldı, iki ay sonra bu uygulamaya kesinlikle son verilecek ve torba yasa uygulaması Parlamentonun gündeminden çıkarılacaktır. Biz, gerçekten, incelenmiş, araştırılmış, değişik çevrelerden, ilgili STK'lerden katkı verilmiş, sağlam, en azından orta vadede bir değişikliği gerektirmeyen yasalar yapılması için gayret edeceğiz.
Tabii, bu arada bir deprem gerçeğiyle karşı karşıyayız. Otuz küsur gündür sürekli bu konuyu görüşüyoruz çünkü son derece önemli, ülkemizin 11 ilini kapsıyor, en az 15 milyona yakın nüfus bundan etkilendi, ekonomimiz buradan çok büyük bir zarar gördü. Dolayısıyla 50 bine yakın can kaybımız var, onun 2 katı kadar yaralımız var; bu yaralılar hastanelerde nasıl tedavi görüyor, görebiliyorlar mı, o konuda çok fazla bir bilgi sahibi değiliz ve 2 milyona yakın yurttaşımız da maalesef göç etmek zorunda kaldı.
Depremin zamanı bilinmese de öngörülebilirlik mümkün, dolayısıyla öngörülebilir afettir. 9 Ekim 2019 Kahramanmaraş tatbikatı buna bir örnek. Yönetim, eldeki verilere göre, bilim âleminin ortaya koyduğu verilere göre bir şeylerin olacağını biliyor ve ona göre de bir tatbikat yapıyor fakat yapılan tatbikat ne kadar zamanlı ise de arkasından herhangi bir önlem alınmıyor ve bugün yaşadıklarımızı maalesef yaşıyoruz. Hiçbir hazırlık olmadan depreme yakalandık. Dolayısıyla, iktidar, bu süreçte sorumluluk almak yerine, önceki depremlerle, önceki afetlerle sürekli kıyaslama yapıyor ve dolayısıyla da 1999 depremiyle kıyaslama yapıyor. Evet, her 2 depremin de ölçeği büyük ama son depremin ölçeği 1999 depreminin -kabul ediyoruz- en az 3 katı daha yüksek. Dolayısıyla Hükûmetin 1999 depreminde iddia ettiği şekildeki kabulleri, varsayımları doğru olsa bile oradaki yapılan yanlışlıklar bugün bu yanlışlıkları doğrulamaz, onun gerekçesi olamaz.
Hâlbuki olay da böyle değil, gerçek şu: 17 Ağustos 1999 depremi gece saat 03.02'de olmuştur; Türk Silahlı Kuvvetleri üç saat sonra, saat 06.00'da 5 merkez oluşturmuştur; saat 08.00'den itibaren Türk Silahlı Kuvvetlerine bağlı 37 helikopter sahada çalışmaya başlamıştır; Ankara Mevki Hastanesi sağlık ekibi ve malzemeleri bu helikopterlerle deprem bölgesine gönderilmiştir. 18 Ağustos 1999 sabahı olduğunda 2 bin yaralı tahliye edilmiştir. 2 seyyar cerrahi hastane, 2 sahra hizmet bölüğü deprem bölgesine gönderilmiştir. İş makinesi ihtiyacı için istihkam savaş bölüğü bölgeye gönderilmiştir. 4 seyyar fırın, 4 seyyar mutfak, 22 su tankeri, 7 jeneratör, köpek timi, kan, serum ve diğer ihtiyaç malzemeleri deprem bölgesine o gün gönderilmiş ve ulaştırılmıştır. Depremin ilk günü özel telefon hatları olmaması sebebiyle Türk Silahlı Kuvvetleri saat 13.00'te bölgeye uydu cep telefonu ve 2 uydu yer terminali göndermiştir. Karadan, denizden ve havadan depreme ilişkin koordinasyon sağlanmış ve imkânlar seferber edilmiştir. Maalesef yaşadığımız 6 Şubat 2023 depreminde ise amfibi gücümüzün Foça'daki unsurlarının İskenderun Körfezi'ne intikalinin yirmi dört saatten daha erken olmadığı görülmüştür.
Bu ve benzeri bilgiler elbette önemli. Dolayısıyla burada yapılması gereken şey, sorumluluk alıp o sorumluluğun gereğini yapmaktı; maalesef yönetim bu sorumluluğu almak yerine mazeret üretmekle zamanını geçiriyor. Biraz önce de dile getirdiğim üzere, tüm bu potansiyel riskler bilindiği hâlde depremin yaşandığı andan itibaren arama kurtarma ekiplerini koordine edemeyen ve enkaz altında kurtarılmayı bekleyen vatandaşlarımıza ulaşma hususunda eksik kalan Hükûmet, afetin felakete dönüşmesinin tek sorumlusu olarak karşımızdadır. Birinci derecedeki sorumlular, yirmi bir yıldır devleti yönetip bugüne kadar gerekli tedbirleri almayan, bilim insanlarımıza ve insanımızın feryadına kulak tıkayan Cumhurbaşkanı Erdoğan ve saray Hükûmetidir. Sorumlular, yirmi bir yıldır devleti yönetip bugüne kadar gerekli tedbirleri almayan iktidar partisinin yöneticileridir. Sorumlular, Türkiye'yle birlikte bütün bir inşaat sektörünü de rant düzenine teslim eden Adalet ve Kalkınma Partisinin bizatihi kendisidir. Sorumlular "birlik, beraberlik ve ortak acı" vurgusu yapıp milletimizin acılarını dile getirmesini, yardım feryadında bulunmasını, maalesef "hakaret dili" olarak nitelendiren bu yönetimdir.
Değerli arkadaşlar, evet, bir felaketle karşı karşıyayız, dolayısıyla bu felaketin yaralarının sarılması gerekiyor. Bu yaraların sarılması için paraya ihtiyaç var, fona ihtiyaç var. Bu parayı, bu fonu nereden bulacağız? Görüşmekte olduğumuz yasa teklifi, bize, bu problemin üstesinden gelinebilmesi için bir fon kurulması gerektiğini, dolayısıyla bu Fonun da bazı kaynakların toplanarak deprem bölgesinde harcanmasını öngörüyor.
Şimdi, kurulacak bu Fonla ilgili olarak söylenecek çok söz var. Her şeyden önce, bu Fon, risk azaltıcı, tedbir alıcı önlemler mi getiriyor, yoksa olay ortaya çıktıktan sonra "Ortaya çıkan hasarı nasıl onarırım ve dolayısıyla ihtiyaç duyduğum kaynak nedir?" mi diyor. Bu Fon ikincisini söylüyor.
1'inci maddede, maddenin başında, diyor ki: "Doğal afetler nedeniyle genel hayata etkili afet bölgesi ilan edilen alanlarda; imar, altyapı ve üstyapı çalışmaları için gerekli kaynağın sağlanması, yönetilmesi ve ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına aktarılması amacıyla Afet Yeniden İmar Fonu (Fon) kurmak, Fonun yönetimi ve faaliyetlerine ilişkin usul ve esasları düzenlemektir."
Benim buradan anladığım şu: Fonu kuracağız, oraya kamu kaynaklarını aktaracağız ve ondan sonra şu andaki yaraları sarmak için harcama yapacağız. Hükûmetin söylediğine göre bir yıl içerisinde bütün konutlar yapılacak. Bir yılın sonunda bütün konutlar yapılıp altyapılar tamamlandıktan sonra Fon yaşamaya devam edecek mi, yoksa Fon kapatılacak mı? Eğer yaşamaya devam edecekse sözü edilen kaynaklar bu Fona aktarılmaya devam edecek mi? Eğer devam etmeyecekse bunun kapatılması düşünülüyor mu? Düşünülüyorsa Fon nasıl tasfiye edilecek? Fonda kalan paralar nereye, nasıl aktarılacak? Bu konuda herhangi bir düzenleme yok.
Değerli arkadaşlar, fon, belli bir amaca ulaşmak için kamunun belli gelirlerinin ademitahsis ilkesinin dışında, o amacı gerçekleştirecek süreç zarfında o tahsis edilen gelirleri orada toplamak ve oradan bunu o amaca yönelik olarak harcamaktır. Bu, istisnadır, dolayısıyla fon uygulaması istisnadır. Aslolan, devletin devamlılığıdır; aslolan, bütçe üzerinden devletin işlerini yürütmesidir. Dolayısıyla, kurulacak olan Fonun devletin asli işi olan işlerini bütçe üzerinden yönetmesi ve toplumun bütçe hakkı olan bu mesele üzerinde dikkatlice durulması gerekir.
Geçmişe baktığımızda, bizim ülkemizde, maalesef, fonla ilgili özellikle 1980'li yıllarda uygulama yapıldı ve bu uygulamanın sonucunda kamu finansmanı açısından bunun doğru bir şey olmadığını 2001 krizini yaşayarak gördük. 1980'lerin fon uygulaması, 2001 krizine giden yolda taşları döşeyen uygulamadır çünkü fon uygulamasıyla daha önce akla hiç gelmemiş yeni gelir kaynakları yaratıldığı ileri sürülmektedir, bu yasa teklifinin iddiası da budur; oysa bu doğru değildir.
Fon gelirlerinin büyük bir bölümü mevcut vergi gelirleri ve diğer kamu gelirlerinin dönüştürülmesinden ibarettir, var olan gelirlerin belli bir amaçla, belli bir yere tahsis edilmesidir; ilave bir kaynak yaratımı söz konusu değildir. Fon uygulaması kamu ekonomisinin gerçek büyüklüğünü saklar. Bugün Türkiye Varlık Fonunun ne yaptığını bilmiyoruz. Günün birinde, önümüzdeki dönemde seçim yapıldıktan sonra Sayıştayı bunun içerisine sokup denetleme yaptırdığımızda, dolapları açtığımızda ne tür iskeletler üstümüze düşecek, bunu göreceğiz. Acaba bize gelecek nesillerin hakkını hukukunu koruyarak bir fon mu biriktirdiler, yoksa bize ödemek üzere borç mu bıraktılar, bunu yakından göreceğiz. Dediğim gibi, fon uygulaması, kamu ekonomisinin gerçek büyüklüğünü saklar, gelir gider şeffaflığını önler, kamu kesimi genel dengesinin net olarak görünmesini perdeler, denetim dışına çıkılmasını motive eder. Bence bu yasa teklifinin en önemli özelliği de denetimin dışına çıkmaktır, motivasyonu budur.
Komisyon aşamasında kanun teklifini yapan arkadaşımıza sorduk: "Şu anda depremle ilgili olarak yapılan bağışlar var, hibeler var. Bu bağışlar, hibeler bu Fona ödenek yazılacak mı?" "Hayır." 2022 yılı Aralık ayında 2023 yılı bütçesi görüşülürken 994 milyar TL'lik bir vergi harcaması kalemiyle karşı karşıya geldik. Geçen hafta Genel Kurulda verilen bir teklifle, bu 994 milyar TL'lik vergi harcamasının yüzde 10'u depremde kullanılmak üzere mükelleflerin üzerine ilave vergi olarak salındı. Bunun toplam değeri 100 milyar TL, bu 100 milyar TL de bu Fonda görülecek mi? Cevap: "Hayır." Kanun teklifini sunan arkadaş ısrarla "Efendim, yurt dışından 5 milyar dolarlık bir hibe ve bağış beklentimiz var ama yabancılar devlete güvenmiyor, Bütçenin içerisinde görülmesini istemiyor, biz o nedenle bu Fonu kuruyoruz." dedi. Ben de o zaman kendisine dedim ki: Madem ki öyle, sadece yabancılardan gelecek olan ve beklentiniz olan 5 milyar dolarlık kısım için bir fon kuralım, bunun denetimini de yine yabancıların istediği şekilde özel denetim şirketlerine yaptıralım. Bu uygulamayla -nasıl 1980'li yıllardaki bu fon uygulaması bizi 2001 krizine götürdüyse- bugün aynı sorunların tohumunu ekiyor olacağız ve dolayısıyla da bunu bütçenin içerisine koyalım; bu, mümkün. Bütçede Maliye Bakanlığının bütçesi kısmında bir fasıl açarsın, bu fasıla bu afetle ilgili olarak fonları ödenek yazarsın ve bunun harcanmasıyla ilgili olarak da bütçenin ekindeki E cetvelinde bir düzenleme, açıklama yaparsın; bu, mümkün. Fakat, maalesef, bunu yapmadılar. Evet, biz gerçekten 1980'li yıllarda bir fon furyası yaşadık ve bu, bizi krize götürdü.
Bakın, size bilgi vereyim: 1986 yılında fonların geliri 3,2 trilyon, 1987'de 5,3 trilyon, 1988'de 9,1 trilyon. Aynı yılların bütçedeki vergi geliri 5,9 trilyon, 9,07 trilyon, 14,58 trilyon. Fonun büyüklüğünün bütçedeki vergi gelirlerine oranı yüzde 54, yüzde 58, yüzde 62. 1988 yılında şunu yaşadık biz: Devletin, kamu kesiminin borçlanma gereği millî gelirin yüzde 13'üne, 14'üne geldiği bir yerde ve bütçe açıkları hızla artarken siz ve üstelik AKP, sürekli olarak ekonomiyle ilgili her toplantıda o dönemde, 2001 öncesinde bütçemizin yüzde 85'inin faize gittiğini vesaireyi söylüyordu. Evet, işte o yanlışlıkların sonucu bu. Dolayısıyla, millî gelirin yüzde 8'ine, bütçe gelirlerinin yüzde 60'ına varan bir fon denetim dışına çıkarılıyor ve buradan harcama yapılıyor. Yapılması gereken şey... Biz İYİ Parti olarak depremle ilgili... Çünkü vatandaş şu anda çadır kentte, konteyner kentte, yağmurda, karda, kışta, soğukta sıkıntı çekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
DURMUŞ YILMAZ (Devamla) - Bunların bir an önce kalıcı konutlara yerleştirilmesi lazım, bunun için de para lazım, harcama lazım ama bu harcamanın, bu finansmanın bütçe içinde kalarak, milletin bütçe hakkına saygı duyularak bunun içerisinde yapılması gerekir diyorum. Bu teknik olarak mümkün. Lütfen, lütfen, lütfen 1980'lerdeki yanlışı tekrar yapmayın, yapmayın, yapmayın. Bunun cezasını ilerideki nesiller... Çok uzun sürmez bunun cezası, bunun cezası üç beş yıl sonra karşımıza çıkar ve kanun maddesi yazılım itibarıyla son derece sorunlu. Dolayısıyla, burada biriken para... Üç yıl sonra, iki yıl sonra, bir yıl sonra, 11 ildeki sorun çözüldükten sonra bu Fonu kapatacak mısınız? Tekraren soruyorum, burada biriken para ne olacak? Eğer sonsuza kadar devam edecekse burada biriken paralar kentsel dönüşüme izin vermiyor...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DURMUŞ YILMAZ (Devamla) - ...önceden düzenleyici ve risk azaltıcı tedbire de izin vermiyor. O zaman ne yapacaksınız? Parayı harcayabilmek için deprem olmasını mı bekleyeceğiz? Böyle bir mantıksızlık olmaz. O nedenle bu teklifin dilini tekrar gözden geçirelim ve bu teklifi de siz eğer geçirirseniz, bir müddet sonra bunun düzeltilmesi için tekrar buraya geleceksiniz ve bizden yetki isteyeceksiniz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.