| Konu: | NİĞDE İL MİLLÎ EĞİTİM MÜDÜRÜ TARAFINDAN BİR CAMİDE VELİ TOPLANTISI DÜZENLENMESİNİN ARAŞTIRILMASI AMACIYLA 12/3/2013 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN GENEL KURULUN 13 MART 2013 ÇARŞAMBA GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE ÖN GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 77 |
| Tarih: | 13.03.2013 |
İHSAN ÖZKES (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Niğde İl Millî Eğitim Müdürünün "Cuma Buluşmaları" adıyla camide veli toplantısı düzenlemesiyle ilgili Meclis araştırması açılması teklifi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
22 Şubat 2013 Cuma günü Niğde ili Bağlama kasabası camisinde bir cuma günü, cuma namazı öncesi, camiye gelen erkeklerle, güya, veli toplantısı yapıldı. Maalesef, koltuğunu sağlamlaştırmanın veya terfi etmenin yolu, din, iman, cami, Kur'an istismarından geçer oldu.
Sayın milletvekilleri, 2.600 nüfuslu Bağlama kasabasında 2 okul var. Her 2 okulun 300'er kişilik toplantı salonu var. Ayrıca, belde belediyesinin 500 kişilik salonu var. Veli toplantısı bu salonlarda değil, camide yapılıyor; hem de cuma gününde ve cuma namazı öncesinde. Din görevlisinin cuma öncesi cuma vaazı vermesi engelleniyor. Bin dört yüz yıllık, cuma öncesi yapılan vaaz geleneğine aykırı olarak, Millî Eğitim Müdürü din istismarına yeltenmiştir.
Değerli milletvekilleri, ben emekli bir müftüyüm, müftülükten emekli olmuş bir kişiyim, bulunduğum ilçelerde camileri yıllarca yönetmiş bir kişiyim. Benim buradaki karşı çıkışım, camide yapılmış olması, cuma günü yapılmış olması ve cuma namazı öncesinde din görevlisinin cuma vaazı yapmasının engellenerek yapılmış olmasıdır.
Diyanetin âdeta camileri siyasetin emrine amade kılar tavrı şirazeden çıkmıştır. Diyanet, iktidarın toplum mühendisliği taşeronu olmamalıdır. Diyanet yöneticileri iktidara değil, Allah'a yakın olmalıdır.
Bir müddet önce, bildiğiniz gibi -kamuoyunda yer aldı, medyada yer aldı- Diyanet dindarlık anketi yaptı. Sayın milletvekilleri, namaz kılmak, oruç tutmak, hacca gitmek, zekât vermek gibi ibadetlerin hangi ölçüde yapıldığı araştırılabilir. Ancak "çok dindar", "az dindar" ve "dindar değil" anketi nasıl yapılabilir? Diyanet yetkilileri önce kendilerinin ne kadar dindar olduklarını test etsinler, sonra da kul hakkı yiyenlerin dindar olup olmadığını açıklasınlar. Hırsızlık, haksızlık, yolsuzluk, zulüm, şiddet ülkeyi sarmalamış durumda. Üfürükçülük, büyücülük, muskacılık, medyumluk kol geziyor.
Dün basına çıkan haberlerde Diyanet İşleri Sayın Başkanı şöyle diyor: "Türkiye'de 15 ila 20 milyon arasında cuma namazı kılan vatandaşımız var. Bu insanların üçte 1'i cuma namazını yer bulamadığı için sokakta kılıyor." Sayın Başkana göre 5 ila 7 milyon arasında vatandaşımız cuma namazını sokakta kılıyormuş. Diyanet İşleri Başkanına, hiç değilse, doğruya yakın olanı söylemek yakışır. Sayın Başkanın malumlarıdır ki, camilerin altlarındaki ve çevrelerindeki marketler, ticarethaneler olmasa namaz kılmak için insanların sokağa taşması azalacaktır. Kaldı ki bu cami altlarındaki marketler ve ticarethanelerin çoğunun da AKP'li milletvekillerinin, belediye başkanlarının ve teşkilat mensuplarının olduğunu defaatle buradan da söyledim. Diyanet asli görevinden uzaklaşmış, ticaret ve siyasetle meşguldür. Camiler ibadethanedir, iktidarın siyasi amaçlarını kolaylaştıran yerler değildir, olmamalıdır.
Bilindiği üzere Emeviler devrinde camiler propaganda merkezleri hâline gelmişti. Dinin saltanata dönüştüğü o dönemde, Emeviler, iktidarı ve icraatlarını "hak", karşıtlarını ise "din dışı" ilan ediyorlardı. Allah, kitap, hilafet adına, muhalif olanları bertaraf etmeyi meşrulaştırdılar. Din ile bağdaşmayan icraatlarını da Allah'ın takdiri olarak gösterdiler. Bin dört yüz yıl sonra camileri tekrar Emeviler devrindeki duruma döndürmek İslam'a ve ülkeye ihanet olur.
Cuma namazına gelen her insan öğrenci velisi değildir. Cuma namazlarına kadın veliler zaten gelmiyorlar. Niğde ili Bağlama kasabasında camide yapılan, veli toplantısı değildir, camilerin siyasi büro hâline dönüştürülmesidir. Siyaset üstü kalması gereken camilerin siyasi arenaya çevrilmesi gerçekten üzücüdür. Eğer maksat eğitim ise -nur içinde yatsın ve mekânı cennet olsun- rahmetli Türkan Saylan'ın kurduğu, kız çocuklarının eğitim ve öğretimine destek veren Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğinin cami avlusuna bile girmesine tahammülsüzlük nedendir? (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, mübarek, kutsal mekânlar siyasi vesayet altına alınamaz. Gerçi bir bakan Sayın Başbakanın doğduğu, büyükşehir belediye başkanı seçildiği ve ilk defa milletvekili olduğu Rize, İstanbul ve Siirt'i "mübarek" olarak ilan etmiş. Sayın Başbakanı "ikinci peygamber" gibi gören bir il başkanını, Başbakana dokunmayı "ibadet" sayan bir milletvekilini, Başbakan için şükür namazı isteyen bir belediye başkanını, Başbakana canını kurban eden bir milletvekilini duymuştuk ama Başbakanın doğduğu ve seçildiği yerleri "mübarek" sayan bir devlet bakanını görmemiştik.
Bir yerin mübarek olması, ancak yüce Allah'ın ve sevgili Peygamberimizin buyurmasıyla olur. Nitekim Kur'an-ı Kerim, Mekke'deki Kâbe'yi mübarek olarak vasıflandırır. Bir yeri Başbakandan dolayı mübarek saymak hangi inanca sığar? "Mübarek yer" deyince, sahi Mekke-i Mükerreme'deki Kâbe-i Muazzama'nın mübarek Mescid-i Haram'ın revakları yıkılıp paketleniyor. Suudiler 1926 yılında Hazreti Muhammed'in kabrini yıkmak istediklerinde, Mustafa Kemal Atatürk "Eğer bir taşına bile dokunursanız, ordumu aşağı gönderirim." diyerek telgraf çekmiş, Hazreti Muhammed'in kabrinin yıkılmasını önlemişti. (CHP sıralarından alkışlar)
Yine, rahmetli Turgut Özal, cumhurbaşkanıyken Kâbe'nin revaklarının yıkılması gündeme geldiğinde, merhum Özal, dirayetiyle revakların yıkılmasını durdurmuştu.
Ancak, dini, imanı, camiyi, Kur'an'ı dilinden düşürmeyenler, revakların yıkılmasına seyirci kalıyorlar. Hem de Muhteşem Süleyman'ın oğlu II. Selim zamanında Mimar Sinan tarafından yapılan revaklar yıkılıyor.
Bir başkası da mübarekliği geride bırakarak Allah'a ait vasıfları Başbakan için kullandı. Bir AKP Genel Başkan Yardımcısı "Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin ilelebet, ezelî ve ebedî başkanıdır." diyor. "İlelebet", sonsuza dek demektir. "Ezelî" evvelî, başlangıcı olmayan demektir. "Ebedî" ise ilelebet ile aynı anlamda olup sonu olmayan demektir. "İlelebet, ezelî ve ebedî" sıfatları sadece ve sadece Allah'a aittir. Allah'a ait olan bu sıfatları Başbakana vermek hangi Müslümanlığa sığar? Başbakan musalla taşına geldiğinde "er kişi niyetine" denilmeyecek mi? Nasıl olur da fâni olan birine baki olan Allah'ın sıfatları veriliyor?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İHSAN ÖZKES (Devamla) - Görüldüğü üzere, dini siyasete alet etmek, inancımız açısından da çok vahim neticeler doğuruyor. Bu itibarla, camilerin istismarına geçit vermeyelim. Önergemize kabul oyu vermenizi diliyorum.
Saygılar sunuyorum. Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)