| Konu: | Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 66 |
| Tarih: | 28.02.2023 |
HDP GRUBU ADINA KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Sayın Başkan, değerli Genel Kurul;
"İnsanlık tükendi, vicdanlar öldü
Adalet, merhamet bilinmez oldu
Yürekler dağlandı, ciğerler yandı
Ananın gözyaşı silinmez oldu.
Yaşam kara giydi, yasa büründü
Çaresiz mazlumlar yerde süründü
Acının, kederin dibi göründü
Umut meydanlarda salınmaz oldu.
Kentlerde korkunun, kinin sisi var
Yürekte acının, pasın isi var
Havada yalnızca ölüm sesi var
Sevginin şarkısı çalınmaz oldu.
Yaşadık kederi, tükettik gamı
Çekilmez eyledik bütün yaşamı
Canın merhabası, dostun selamı
Bir yabancı diye alınmaz oldu.
Gözyaşı sel olmuş, tene karışır
Sorumlular yalan için yarışır
Ölüm makinası kanla çalışır
Sokakta, caddede yürünmez oldu.
Ormanı yaktılar, ağaç kurudu
Tohum çatlamıyor, toprak çürüdü
Doğayı ölümün sisi bürüdü
Yılan bile yerde sürünmez oldu.
Irmaklar kirlendi, derya bulandı
Yaşamın boynuna kement dolandı
Sevgi rüya mıydı, aşk mı yalandı?
Cananın yüzüne gülünmez oldu.
Bülbülî Şeyda'yım, dalsam uykuya
Bedenimi atın bir derin suya
Dayanılmaz olan gerçek de bu ya
Kurtulayım desen ölünmez oldu."
Böyle bir manzarayla karşı karşıyayız. Bu manzaranın destanı yazılacak; bu manzaranın hukuku yazılacak; bu manzaranın acısı yazılacak; bu manzaranın hesabının ne olduğu politik olarak, matematik olarak, insani, ahlaki, vicdani olarak yapılacak.
Deprem anında, bütün depremlerin anında bölgedeydim, Adıyaman'daydım. Bir daha söylüyorum, vekilinize bile sahip çıkamadınız; yazık size, günah size, vah size! Yakup Taş arkadaşın başsağlığına da gittim, ailesinin yüzünde de bu acı ve tepki görülüyordu; 28 insan kaybedilmiş ailesinden. Hangi aileye gitseniz 10 ölü -insanın ağzı varmıyor söylemeye- 8 ölü, 9 ölü; sayıyı tutamıyorsunuz aklınızda.
Arkadaşlar, bugün 50 bin civarında kayıptan söz ediliyor. Sadece Adıyaman'da 40 bin ölü var, yazın bir yere, sadece Adıyaman'da; Maraş'taki, Antakya'daki sayıyı bilmiyorum. Yollar, sokaklar, caddeler, evler, apartmanlar yerle bir olmuş, belediye binanızdan bir kum yığını kalmış geriye; yazık, günah, ayıp! Hiçbir şey yapamıyorduysa Adıyaman Valisi, Belediye Başkanı sokağa çıksın, insanlara desin ki: "Ya, özür dileriz, kusura bakmayın, bir şey yapamıyoruz." Niye saklanıyorsun? Saklanmakla nereden kurtulacaksın?
Biz hemen gittik, cemevinde bir kriz koordinasyonu kurduk, çalışmalara başladık; TTB geldi, sağlık birimini kurdu, efendim, bizler dağıtım birimini; görüştük, yiyecek geliyor... İlk beş gün elektrik yok, dört gün boyunca aç kaldık orada, dört gün boyunca. Şimdi, bakar mısınız, Vali efendi çağırıyor, cemevinin dedesini çağırıyor, tehdit ediyor Sayın Başkan. Ne diyor biliyor musunuz? "Bunları buradan çıkar. Bunlar burada iş yapmasınlar." diyor. "Bunlar" dediği biziz. Sen kimsin ya, sen hangi hukukla, hangi yetkiyle bunu yapıyorsun? Tutuyor, bizim, organize sanayi bölgesinde hangar olarak, depo olarak kullandığımız yerlerin sahibini çağırıyor, diyor ki: "Ya siz çıkarın ya da bize bir dilekçe verin, deyin ki: 'Depomu işgal ettiler.' Biz çıkaralım." Böyle bir aymazlık, böyle bir ahlaksızlık -çok özür diliyorum- olabilir mi?
Bu AFAD ne işe yarar, bu AFAD nedir; güvenlik kurumu mu, afet kurumu mu, efendi mi, yeniçeri mi, nedir bu AFAD?
Kızılay dediğiniz şey nedir? Sayın Bekaroğlu'nun verdiği örneği ben de yaşadım. Yoksulluk... Kâğıt para bilmeyiz biz, "Kâğıt para konacak." derlerdi şeye. Neymiş? Demir para zarfı yırtıyormuş. Biz bunu verirdik ve Kızılaya büyük bir saygı duyardık o çocuk aklımızla. Niye? Afette yoksula, kimsesize yardım ediyor diye, bakar mısınız. Şimdi, burada, bir vicdan muhasebesi, burada yeniden insanlıkla buluşma...
Bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yaptığım ilk konuşmada şunu söylemiştim: Siyaset devri bitmiştir, hakikat devri başlamıştır. Hakikat şu demektir: Merhametli ve adaletli olacaksınız; kimliğiniz ne olursa olsun, siyasal düşünceniz ne olursa olsun insana saygılı olacaksınız, inanca saygılı olacaksınız. Bakın, Abdallar, Romanlar ve Aleviler; bunlara yardım götürülmedi, bütün kanıtlarıyla ispatlarım size. Doğanşehir ve Akçadağ'ın Alevi köylerine yardım götürülmedi. Bunun en bariz örneği Ören'dir, gelin beraber gidelim. Bu nasıl adalet, bu nasıl bakış açısıdır? Bir de gelip burada bize hizmet dersi, bize şey dersi vermeye çalışıyorsunuz. Bu hakikat devri ancak hakikat devrinin siyaseti, hakikat devrinin mücadelesi bedelle olur; öyle devleti arkasına alarak, polisi arkasına alarak insanları tehdit etmekle olmaz. Kimse kimseden korkmuyor; biz korkuyu Kerbelâ'da bıraktık!
(AK PARTİ sıralarından "Eeh!" sesi)
KEMAL BÜLBÜL (Devamla) - Nedir bu "eeh" ya? Gel, yüreğin yetiyorsa gel hadi!
AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (İstanbul) - Ayıptır ya!
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Ya, ne diyorsun ya?
KEMAL BÜLBÜL (Devamla) - Ne ayıptır? Ne ayıptır? Oradan laf atıp duruyor.
BAŞKAN - Sayın Bülbül, Sayın Bülbül...
KEMAL BÜLBÜL (Devamla) - İşine bak!
BAŞKAN - Sayın Bülbül, lütfen Genel Kurula hitap edin, lütfen.
KEMAL BÜLBÜL (Devamla) - Sayın Başkan, ben Genel Kurula hitap ediyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
KEMAL BÜLBÜL (Devamla) - Bakın, burada ikide bir taciz edenler...
AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (İstanbul) - Yok öyle bir şey!
KEMAL BÜLBÜL (Devamla) - ...konuşmacılarımıza laf atanlar, siz buranın efendisi değilsiniz, hepimiz burada eşitiz.
AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (İstanbul) - Ne anlatıyorsun?
KEMAL BÜLBÜL (Devamla) - Konuşma, dinle!
Hepimiz burada eşitiz. Ya eşitliğe saygı duyacaksınız, haklarımıza saygı duyacaksınız ya da burayı terk edeceksiniz; bu kadar!
AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (İstanbul) - Kürsüde nasıl bağırıyorsun, bağırma!
KEMAL BÜLBÜL (Devamla) - Burada siyaseten, burada inançsal olarak, burada insani olarak eşitiz. Eşitliğe hizmet etmiyor, eşitliği kabul etmiyorsanız suç işliyorsunuz demektir tıpkı depremde olduğu gibi. Sokakları dolaşıyoruz kimse yok; anneler, evlatlar, babalar enkazın başında ağlamaktan bitap düştüler; kaldırıyoruz, götüremiyoruz. İlk üç gün boyunca Adıyaman'da sağanak yağmur yağdı; Malatya tarafında, dağ tarafında da kar yağmış. Malatya tarafındaki köylerde, Çelikhan'da vesaire 20 santimetre kar, Adıyaman'da sağanak yağmur ve o sağanak yağmurda ikinci büyük deprem, ikinci büyük deprem anında sağanak yağmurda dışarı çıkmak zorunda kalan insanlar... Yani çadır yok, barınak yok, yiyecek yok. Şimdi, gelmişler, efendim, şu kadar insana hizmet ediyormuş, bu kadar görevlisi alandaymış; öyle değil, bunların hiçbiri doğru değil.
Bakın, 1966 yılında Varto'da olan depremin geçici konutları hâlâ duruyor ya, 1966; gelin beraber Varto'ya gidelim, görelim; Muş Varto. 2017'de Samsat'ta olan depreme ilişkin hiçbir şey yapamamışsınız, hâlâ depremin izleri duruyor. 1986'da Malatya Sürgü'de olan depremin izleri hâlâ duruyor, konut yapılmamış. Pütürge... Bakın, Malatya'da son üç dört yıl içerisinde 6 tane büyük deprem oldu, Malatya tümden boşaldı. Malatya benim memleketim; kardeşimin de ailemin de yakınlarımın da evleri harap oldu, başka ile gitmek durumunda kaldılar. Şimdi, böyle bir manzarayla karşı karşıyayken biz dayanışma öneriyoruz, biz ortak akıl öneriyoruz, biz çözüm öneriyoruz, biz hizmet öneriyoruz, biz alana gidiyoruz; bir de biz suçlanıyoruz, bir de biz küfre ve hakarete maruz kalıyoruz. Sivrice depremi... Ayrıca, bakın, 1893 yılında -aynı- Şubat ayında Malatya'da deprem olmuş -"Malatya Ermenileri" kitabında bütün belgeleriyle var- yaklaşık yüz yirmi yıl önce. Demek ki yüz yılda bir -bilim insanları da söylüyor- böyle büyük ölçekli depremler olabiliyor ama aymazlık ama umursamazlık ama devlet kurumlarının kendinden menkul işlerle uğraşması...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.
KEMAL BÜLBÜL (Devamla) - Teşekkür ediyorum, sağ olun.
Asıl acı olan da bakınız, Maraş, Pazarcık, Elbistan, Elbistan'ın köylerini, Pazarcık'ın köylerini, Doğanşehir, Akçadağ, Malatya köylerini, Arguvan'ın bir kısmını, buraların tamamını dolaştım; hiç boşu boşuna kendinize bir şey devşirmeyin, inanılmaz bir tepki var.
Muhalefet olarak -sevgili muhalefet, hepinize, hepimize- gelin, bu tepkiyi bir politik örgütlenmeye ve ayrıca, Türkiye halklarının bu destansı dayanışmasını da politik bir tutuma çevirelim. Bu ikisini yaptığımız zaman bu hiç kimseyi kale almayan tek adam rejimi gidecek.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.