GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:6
Birleşim:58
Tarih:02.02.2023

HDP GRUBU ADINA KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

"Üniversiteler hiçbir zaman bugünkü kadar özerk olmadı." diyen YÖK'ün kurucusu merhum İhsan Doğramacı ve bu karikatürü çizen merhum Bedri Koraman... Şimdi, biraz önce İbrahim Kaboğlu Hocam bunu gördü, "Ben Doğramacı Bey'le beraber çalıştım, bu iktidardan daha objektif ve daha tarafsız bir yönetim yürütüyordu, onu arar olduk." dedi Sayın İbrahim Kaboğlu Hocam, teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan ve Değerli Divan; tabii, öncelikle, YÖK'ün varlığı, YÖK'ün kendisi, tıpkı Diyanet İşleri Başkanlığı gibi, tıpkı Millî Güvenlik Kurulu gibi, tıpkı RTÜK gibi, tıpkı OHAL Yasası gibi, tıpkı seçim barajı gibi, tıpkı JİTEM gibi, tıpkı EMASYA gibi, sivil, demokratik yaşamın üzerinde bir tahakküm, bir baskı aracıdır, bir vesayet aracıdır; bunu özellikle belirteyim. YÖK'ün üniversitelere kazandırdığı bir şey yoktur; YÖK'ün özerk, demokratik üniversite hakkına müdahalesi vardır.

Bakınız, 1968'li yıllarda Millî İstihbarat Teşkilatında çalışan Mahir Kaynak ne demişti? "Üniversitelerde yaklaşık 30-40 kişi tespit ettik, bunları tasfiye edersek Türkiye'de siyaset sorununu çözeceğimizi..." Yani devrimci, demokrat, sosyalist başkaldırı ve siyaset sorununu çözeceklerini söylemiş ve Deniz Gezmişlerin, Mahir Çayanların, İbrahim Kaypakkayaların ismini saymıştı Mahir Kaynak ve daha sonra zaten bir MİT ajanı olduğu da, bir MİT çalışanı olduğu da ortaya çıkmıştı. Bunu şunun için söyledim: Üniversitelere bakış, üniversiteleri ideolojik, siyasi ve entelektüel olarak iğdiş edip, ketumlaştırıp bir devlet kurumu hâline getirmektir. YÖK'ün görevi de budur ve bu anlamda, YÖK demokratik bir kurum değildir. AK PARTİ iktidarı, muhalefetteyken "YÖK'ü kaldıracağız." demiş, iktidara geldiğinde bu vaadinden şaşmıştır; birçok şeyi böyle söyledi ve iktidara geldiğinde bundan şaştılar.

Şimdi, bakınız, İsmail Beşikçi, Haluk Gerger, Fikret Başkaya gibi bilim insanları, İbrahim Kaboğlu gibi bilim insanları, KHK'yle ihraç edilen bilim insanları, barış akademisyenleri, Şebnem Korur Fincancı gibi bilim insanları şu esnada siyasal kovuşturmaya tabi tutuluyor. Özellikle, Fikret Hocam "Paradigmanın İflası" kitabı nedeniyle yıllarca yargılanmış, İsmail Beşikçi Kürt sorununu sosyolojik olarak tahlil ettiğinden dolayı on dokuz yıl hapiste yatmıştı, on dokuz yıl; Erzurum Üniversitesinde doçentken yapıyordu bunu ve bu nedenle hapiste yatmıştı.

Şimdi, bugün, bakın, yaklaşık on-on beş gün içerisinde çıkmış, "Taşra Üniversiteleri AK Parti'nin Arka Kampüsü" Tuğba Tekerek... Lütfen, herkes bu kitabı alsın, okusun. Tekrar söylüyorum: Tuğba Tekerek "Taşra Üniversiteleri AK Parti'nin Arka Kampüsü".

Şimdi, bu üniversitelerde ne oluyor? Bakın, Giresun Üniversitesinden Kilis Üniversitesine, Munzur Üniversitesinden İstanbul'daki, Ankara'daki üniversitelere kadar hepsini araştırmış ve burada ilginç diyaloglar, öğretim üyelerine dair ilginç saptamalar var. Mesela, Munzur Üniversitesine Diyanet İşleri Başkanı gitti, Hazreti Ali Camisi açtı yani Dersimlilere, âdeta oradaki Alevi toplumuna inat olsun "Bakın, sizin buradaki üniversiteye Hazreti Ali Camisi açıyorum..." Bir de karikatürize ediyor Hazreti Ali Camisi diye. Bu, bir hizmet değildir; bu, toplumla zıtlaşmaktır, bu, toplumu aşağılamaktır. Munzur Üniversitesine olsa olsa cemevi açılır. Bir Diyanet İşleri Başkanı cemevi açmaktan niye imtina eder? Madem sen bu ülkenin Diyanet İşleri Başkanısın, madem İslam inancı gereği eşit yaklaşıyorsun, madem adilsin -yani inanca göre söylüyorum, kendisi öyle değil ama- niye oraya bir cemevi açılmıyor da cami açılıyor; bir.

İki: Bakın, şimdi bu teklife göre Türk-Japon Üniversitesi açılıyor. Ya, Japonya'ya kadar niye yoruluyorsunuz arkadaşlar? Türk-Kürt üniversitesi açın, Türk-Arap üniversitesi açın, Türk-Ermeni üniversitesi açın, Türk-Çerkez üniversitesi açın; buradaki halklara bir saygı duyun ki Japonlar desin ki: "Sahiden bizi de dikkate alıyorlar." Ta Japonya'ya kadar gidiyor; buradaki Kürt'ü, Laz'ı, Çerkez'i, Arap'ı, Ermeni'yi görmüyor. İşte, o zaman size "inkârcı" deriz, "tekçi" deriz, o zaman size "asimilasyoncu" deriz.

Bakın, burada Ağrı Üniversitesinde bir muhterem zattan söz ediliyor -ismini vermeyeyim- Rektör Yardımcısı; Tuğba Tekerek Hanım bununla konuşmuş. Bu Rektör Yardımcısı diyor ki: "Ağrı Üniversitesindeki öğrencilerin büyük bir çoğunluğu Kürt ama bunlar ırkçı." Soruyor: "Niye ırkçı?" "Ya, sürekli Kürtlerin haklarından söz ediyorlar." diyor. Bakar mısın, aslında ırkçı kendisi -ismini söylemeyeceğim- Rektör Yardımcısı ve bu Rektör Yardımcısı diyor ki: "Buradaki dağlara 'Ne mutlu Türk'üm diyene.' yazılıyor, ayıptır; bunun silinmesi lazım." Tuğba Hanım diyor ki: "Peki, ne yazılsın?" "Ya, 'Ne mutlu Müslüman'ım diyene.' yazılsın." diyor. Bakar mısın, heybeyi bozuyor, torba yapıyor; bir suçu giderirken başka bir suç işliyor. Ya, ne mutlu... Herkes kendi inancıyla, diliyle, kültürüyle, tarihiyle, cinsiyetiyle mutlu olsun; Türk de, Kürt de, Arap da, kadın da, erkek de, çocuk da, farklı cinsel tercihi olan da herkes mutlu olsun. Niye bir tek Türk mutlu olsun? Bu bir egemenlik, bu bir tekçi yaklaşım değil midir? Sevgili vekiller, lütfen, bu konuda görüş üretin. Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi, bakın, burası "Türk'ün Büyük Millet Meclisi" değil, "Türkiye'nin Büyük Millet Meclisi" ve burada Türkler ve burada Kürtler ve burada Araplar ve burada Ermeniler ve burada çok farklı çoğul kimlikler var; bunun aynıyla üniversiteye yansıması lazım ama o olmuyor.

Kilis Üniversitesinden bir öğrenci diyor ki: "Biz siyaset konuşurken kısık sesle konuşuyoruz ancak herkes uyuduktan sonra konuşabiliyoruz." Tuğba Hanım da diyor ki: "Bu, böyle dediğine göre ya solcu, ya Kürt, ya Alevi." Soruyor. Diyor ki: "Ben 3'ü de değilim. Ben Müslüman'ım ama muhalif bir Müslüman'ım yani dindarım ama muhalif bir dindarım."

Şimdi, biz bu eleştirileri yaptığımızda kimileri dinsizlikle suçlayacak, kimileri bozgunculukla suçlayacak; hayır. Üniversite kampüslerine kocaman kocaman camiler yapıyorsunuz. Bu kadar büyük camilere gerek yok, bu israftır, israf haramdır; küçük camiler yapın ihtiyaç varsa, bir. İki; bakın, cami değil sadece, üniversitelerde farklı inançlara mensup öğrenciler var, onların da ihtiyacını karşılayın.

Bakın, Ahmed-i Hani'yle ilgili Ağrı Üniversitesinde sempozyum yapmışlar, şimdi başlıklarını söyleyeyim size, utanç verici bir şey. Bakın, Ahmed-i Hani bir Kürt filozoftur, Mem u Zin eserini Kürtçe yazmıştır, Kürtlerin hasretlerini, özlemlerini Mem u Zin üzerinden anlatmaktadır Sayın İşler. Fakat burada yapılan sempozyumlarda Ahmed-i Hani'nin Kürt kimliğinden hiç söz edilmiyor sevgili Murat Çepni; bir Türkmen olarak bunu dikkate al kurban. Bakın, ne diyor? "Ahmed-i Hani'nin İslam Düşüncesi ve Tasavvuf Yönü" "İslam Düşüncesinde İnsan" "İlim ve Kültür Tarihçesi Açısından Ahmed-i Hani" "İslam'da Sağlık ve Koruyucu Hekimlik" Ahmed-i Hani adına düzenlenmiş. Yine, Ahmed-i Hani Sempozyumu'nda "Mehmet Akif ve İstiklal Marşı" ve yine, Ahmed-i Hani Üniversitesinde "Ahlakı İnşa Sempozyumu" Hay kurban olayım size! Bu kadar ahlaka, erdeme düşkündünüz de Ahmed-i Hani'nin etnik kimliğini göremeyecek kadar görmekten yoksun, bakar kör mü oldunuz? Ayıptır, günahtır, yazıktır. Sadece Ahmed-i Hani değil, Faki-yi Teyran var o bölgede, Melaye Ciziri var, Melaye Bate var, bunların hiçbirini görmüyorsunuz. Şimdi, Kültür Bakanlığı tek tek kitaplarını yayınlamış ama maalesef ne ayıp, ne günah, ne yazık ki görmüyorsunuz. Oysa, bakın, Türkiye'nin şuna ihtiyacı var: Bir gün bu kürsüden söylemiştim, yine söyleyeyim. Ahmed-i Hani'yi, Dede Korkut'u, Hacı Bektaş'ı, Sarı Saltuk'u -aklıma gelenleri söylüyorum- bakın, bunların bir arada ortak değerlerinin ifade edildiği, bunlar üzerinden halkların buluşturulduğu, bunlar üzerinden bir ortak vatan, bir Türkiye projesinin, bir barış projesinin yapıldığı şeye ihtiyaç var. Bunun yapılacağı yer de üniversite. Üniversiteler, öğrenciler korkularından Kürt sorununu tez konusu yapamıyor. Düşünsenize, bir üniversitede Türkiye'yi sarsan Kürt sorunu tez konusu olamıyor!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.

KEMAL BÜLBÜL (Devamla) - Yapanlar da varsa Pınar Selek gibi -Pınar Selek de tez konusu yapıyor- yıllarca kovuşturmaya, cezaya ve benzerine tabi tutuluyor. Bir de Hüseyin Yayman yapıyor. Bütün AK PARTİ'li, AKP'li vekiller, Hüseyin Yayman'ın tezini okuyun lütfen -kendisi de okusun- bugünlerde onu okumanıza ihtiyaç var, Hüseyin Yayman'ın Kürt sorunuyla ilgili tezi.

Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, biz üniversiteden söz edeceksek, üniversite bu ülkenin çoğullarını; sanatını, kültürünü, tarihini, dilini, ortak yaşamını, laik, demokratik Türkiye'yi, demokratik cumhuriyeti kapsamıyor ve ifade etmiyorsa o üniversite tekçidir ve kabul edilemez; bu yasa da ona hizmet ediyor, o nedenle kabul edilemez.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)