| Konu: | TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE KAZAKİSTAN CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA 13 ARALIK 1993 TARİHLİ TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE KAZAKİSTAN CUMHURİYETİ ARASINDA ANTALYA İLİNİN KEMER İLÇESİNDEKİ TAŞINMAZIN KAZAKİSTAN CUMHURİYETİNE KULLANDIRILMASINA İLİŞKİN PROTOKOLE DEĞİŞİKLİKLERİN VE EKLEMELERİN YAPILMASINA DAİR PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞU HAKKINDA KANUN (S. S: 413) |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 76 |
| Tarih: | 12.03.2013 |
CHP GRUBU ADINA AYTUĞ ATICI (Mersin) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında 13 Aralık 1993 Tarihli Türkiye Cumhuriyeti ile Kazakistan Cumhuriyeti Arasında Antalya İlinin Kemer İlçesindeki Taşınmazın Kazakistan Cumhuriyetine Kullandırılmasına İlişkin Protokole Değişikliklerin ve Eklemelerin Yapılmasına Dair Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yolsuzluğa bulaşmamış, tırnak içinde, yolsuzluğu "AK"lamamış ve yine tırnak içinde, "AK"lamayacak olan herkesi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bugün 12 Mart, meşhur darbenin yıl dönümü, İstiklal Marşı'mızın kabulünün yıl dönümü. Bu konular üzerinde arkadaşlarım yeterince konuştular, ben bu konulara girmeyeceğim. Ancak, 12 Martın bir özelliği daha var, bu özellik son derece önemli ve bu özelliğin de hatırlanması gerektiğine inanıyorum.
12 Mart 2003 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi kara mayınlarının temizlenmesiyle ilgili Ottawa Anlaşması'nı imzalamıştır. Bu anlaşma çerçevesinde, on yıl içinde Türkiye'deki bütün mayınlı arazilerin temizlenmesi gerekmektedir. On yıl geçmiştir ancak hâlâ ülkemizde üç günde bir 1 insan mayından mağdur olmaktadır; ya ölmektedir ya kolu bacağı kopmaktadır. Hâl böyleyken, ülkemiz maalesef hâlâ gereğini yapmamıştır, AKP Hükûmeti üzerine düşen vazifeyi yapmamış ve mayınlı arazileri temizlememiştir.
Nedir bu işin gereği?
Bir, mayınlı arazileri derhâl temizleyeceksiniz.
İki, mayın mağdurlarının her türlü haklarını da vereceksiniz. Bu iki kamburu üzerinizden atmadığınız sürece, Türkiye'de patlayan her mayın sizin ciğerinizde, yüreğinizde patlamış olacaktır.
Değerli arkadaşlarım, maalesef, 12 Mart, ileride, belki de milletin bu kürsüsünden konuşan başka milletvekillerinin de anacağı bir gün olacaktır, bir kara gün olacaktır. Yolsuzluğun ve usulsüzlüğün kanunla korunduğu bir tarih olarak da yine gündeme geçecek ve kara leke olarak tarihteki yerini alacaktır, eğer siz bugün o mübarek ellerinizi kaldırıp da bu kanunu kabul ederseniz.
Ben gerçekten çok merak ediyorum, bu tasarıyı hangi vicdanla getirdiniz?
Bu tasarı Dışişleri Komisyonunda görüşüldükten hemen sonra, hatırlayacaksınız, biz bir araştırma önergesi vermiştik ve bu konunun AKP milletvekilleri tarafından bile anlaşılmasını sağlamıştık çünkü bu dönem, başından beri izlediğim, çok net izlediğim bir şey: AKP milletvekilleri, sadece konuyla ilgili olan birkaç tanesi konuya vâkıf gibi görünüyor, gerisi sadece elini kaldırıyor, indiriyor, hiçbir şeyden haberi yok. Bunu tutanaklara yansıyan şekliyle birazdan size ispat edeceğim, siz de diyeceksiniz ki: "Doğruymuş." Bu konuyu sizin anlamanızı bile sağlamıştık. Sizinle beraber Türkiye de bu konuyu net bir şekilde anlamıştı.
Şimdi, bu sakat tasarıyı, bu saçma sapan ve sizi rezil edecek tasarıyı yine çoğunluğunuza dayanarak geçireceksiniz muhtemelen, öyle görünüyor. Peki, ileride çocuklarınıza, torunlarınıza ne anlatacaksınız? Hakikaten, bir dakika bir düşünün; Allah aşkına, arkanıza yaslanın, bir düşünün. Seçmenlere karşı sorumluluğunuz var mı? Var. Seçmenler size oy vermez bir dahaki sefere, "AK"ladığınız bütün yasalar yüzünden sizi haklar, siz de dersiniz ki: "Ne yapalım, biz cezamızı aldık, oturduk." Peki, çocuklarınıza ne anlatacaksınız? Size yarın "Dede, anneanne, babaanne, ya bu yolsuzluğa nasıl sen el kaldırdın?" dediğinde acaba yüreğiniz ne hissedecek, inanın merak ediyorum. Hiçbirinizin "Vallahi bilmiyordum.", "Vallahi anlamamıştım.", "Yeterince bize söylememişti.", "O dönemlerde Tayyip Bey ne derse biz onu yapmak mecburiyetindeydik." deme hakkınız da yok, şansınız da yok çünkü biz bu konuyu enine boyuna bu yüce çatı altında tartıştık. Bu yüce çatı altında, size yanlış yaptığınızı anlattık. Şimdi, sizi şu andan itibaren vicdan azabınızla baş başa bırakıyorum.
Ola ki konuyu bilmeyen bazı arkadaşlarım varsa da onlara bu konuyu özetlemek istiyorum çünkü zaten gerçekten enine boyuna tartışıldı. Birazdan size bu konuyu anladığınızı, sizin, AKP'li milletvekillerinin ağzından tutanaklara yansıyan şekliyle anlatacağım. Yani diyeceksiniz ki: "Evet, biz bunu anlamışız, bilerek, isteyerek yani taammüden biz bu yolsuzluğu aklıyoruz." Bunu size ispat edeceğim.
Bakın, değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti ile Kazakistan Cumhuriyeti arasında 13 Aralık 1993'te bir protokol imzalanıyor. O dönem Dışişleri Bakanı Sayın Hikmet Çetin bir protokol imzalıyor. Kazakistan yeni bağımsızlığını kazanmış, ilişkilerimiz çok iyi, tarih bağımız var, kültür bağımız var, atamız bir, kültürümüz bir, biz bunlarla bir protokol imzalıyoruz, diyoruz ki: "Kardeşlerimizsiniz, buyurun, gelin Antalya'ya, size 44.370 metrekare -bunları yuvarlak hesap söylemiyorum, tek tek, milimetre karesine kadar söylüyorum, hepsinde vebaliniz var çünkü- arazi hibe ediyoruz. Gel, burada bir rezidans yap, bir konukevi yap, senin de şanın yürüsün." Daha sonra, bakıyoruz ki burada yani verdiğimiz 44.370 metrekare alan üzerine bir otel inşa ediliyor, hem de 44.954 metrekare. Bakın, biz 44.370 vermişiz; bir otel yapılıyor, verdiğimiz alandan daha fazla. Yani etraftaki alanlar gasbediliyor. Bu da yetmiyor, bir de 22.302 metrekarelik bir konukevi daha yapılıyor.
Arkadaşlar, matematik biliyorsunuz, hepinizin zekâ seviyesi belli bir seviyenin üstünde ki bu koltuklarda oturabiliyorsunuz. Şimdi, hesap edin, tam 67.256 metrekare bir alan Kazakistan tarafından bir şekilde gasbediliyor. Bunun 44.370'ini biz veriyoruz, helal olsun ama geri kalan kısım tamamen gasbediliyor. Bu 67.256 rakamını aklınızda tutabilir misiniz bilmiyorum, birazdan lazım olacak. 67.256 rakamını birazdan size hatırlatacağım çünkü AKP'nin nasıl bu yolsuzluğa kılıf hazırladığını bu rakam bize ispat edecek.
Peki, buraya bir otel yapıldı, bizim bedelsiz olarak tahsis ettiğimiz arazi üzerinden birileri rant elde etmeye çalıştı. Biz iyi niyetle Kazakistan'a dedik ki: "Gel kardeşim, şuraya rezidans yap." O geldi otel yaptı, bir de rezidans yaptı, bizim verdiğimiz alanın yaklaşık yüzde 50 daha fazlasını gasbetti ve kullandı. Haberi vardı yoktu, ne oldu ne bitti, bilmiyoruz. Bilmek istedik, sizin oylarınızla reddedildi araştırma önergemiz. Eğer bilseydik, bugün burada belki bu konuşmaları yapmıyor olurduk.
Peki, birileri rant elde etmek istiyor. Ne yapmak lazım? Dürüst, şerefli insanlar gelir gereğini yaparlar, müdahale ederler, giderler sorumlularını bulurlar. Eğer Kazakistan sorumluysa, Kazakistan'la ilişkilerimizi zedelemeyecek şekilde buna bir çözüm bulurlar. Ancak AKP Hükûmeti ne yaptı? AKP Hükûmeti dedi ki: "Ya, buraya bir otel yapılmış." Ee? "Gelin bu pisliği hep beraber temizleyelim." diye bu konuyu Meclise getirdi. Ve Kazakistanlı kardeşlerimizi tekrar çağırdı, dedi ki: "Gelin bunu temizleyelim. Temizleyelim ama, siz burayı gasbetmişsiniz ama, biz burayı size tekrar verelim ama, biz de bundan biraz kâr elde edelim." Ne yapalım? "Etrafımızdaki insanlar azıcık bundan nemalansınlar, azıcık bundan faydalansınlar ki attığımız taş ürküttüğümüz kurbağaya değsin." dediler.
Peki, bu sizce dürüst bir yaklaşım mı?
Sayın Bakan, hakikaten çok konsantrasyonum bozuluyor, eğer izin verirseniz.
Bu yapılan iş dürüst bir iş mi? Hayır, dürüst bir iş değil. Yolsuzluk mu? Sapına kadar yolsuzluk. Peki, bu yolsuzluğu ne yapıyorsunuz şimdi? Kanunlaştırıyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, bu yolsuzluğu kanunlaştırıyorsunuz. Ve bu yolsuzluğun kanun hâline getirilmesinin altında kimin imzası var? Başbakanın imzası var. Başbakanınız suç işliyor. Bu yolsuzluğun altına imza atan Başbakan suç işliyor. Peki, tek başına mı suç işliyor? Hayır. Bakın, Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilen tasarı Başbakanla beraber birçok bakanın imzasıyla geliyor. Süremi feda ederek bu bakanların isimlerini okuyacağım, tutanaklara geçsin, ileride bunun hesabını versinler diye: Recep Tayyip Erdoğan -bu yolsuzluğun altına imza atıyor- Bülent Arınç, Ali Babacan, Beşir Atalay, Bekir Bozdağ, Sadullah Ergin, Fatma Şahin, Egemen Bağış, Nihat Ergin, Faruk Çelik, Erdoğan Bayraktar, Ahmet Davutoğlu, Zafer Çağlayan -hepsi bu yolsuzluğun altına imza atan bakanlar, hepsi kayıtlara giriyor- Taner Yıldız, Suat Kılıç, Mehdi Eker, Hayati Yazıcı, İdris Naim Şahin, Cevdet Yılmaz, Ertuğrul Günay, Mehmet Şimşek, Ömer Dinçer, İsmet Yılmaz, Veysel Eroğlu, Recep Akdağ, Binali Yıldırım. Bu bakanlar, bu iğrenç tasarının altına imza atıyorlar. Bu yolsuzluğu aklama tasarısının altına imza atan Türkiye Cumhuriyeti'nin bakanları. Utanç duyuyorum, bunun altına imza atanların hepsinden utanç duyuyorum. Bu imza atanların bir kısmı şimdi bakan değiller ancak bu insanlar hesap vermekten hiçbir şekilde kurtulamayacaklar. Eğer vade yeter de Hakk'ın rahmetine kavuşurlarsa orada da hesap verecekler. Hiçbir şekilde kurtuluşları yok, durumları gerçekten vahim.
Şimdi, iki tane anlaşma var değerli arkadaşlar. Birisi 1993 yılında yapılıyor. O zaman Türkiye Cumhuriyeti devleti büyük devlet, iyi idare ediliyor. Şimdi ise, yapılan anlaşmada Türkiye Cumhuriyeti devletinin nasıl idare edildiğini sizlere sadece Resmî Gazete'yi okuyarak anlatacağım. Bakın, yorum yok, Resmî Gazete'de yayınlanan şekliyle okuyorum, diyor ki: "Türkiye Cumhuriyeti ve Kazakistan Cumhuriyeti, aralarındaki mevcut ilişkileri daha da geliştirmek, dostluk ve kardeşliği daha da kuvvetlendirmek amacıyla, işbu Protokolün hükümleri üzerinde mutabakata varmışlardır." O zaman dostluk var, kardeşlik var, sevgi var. Şimdi ne var? Şimdi sadece ve de sadece sizin çıkarınız var, sadece. Bir pislik var, bu pisliği temizleyelim ama biraz da çıkarımıza bakalım!
Bakın, madde 1 ne diyor, o zaman büyük devlet nasıl yönetiliyor bakın: "44.370 metrekareyi tahsis ettim." diyor. Kim tahsis eder Allah aşkına? Yaklaşık 45 dönümlük bir araziyi büyük devlet getiriyor, kardeş Kazakistan'a hibe ediyor kırk dokuz yıllığına. Şimdi biz ne yapıyoruz? "Katakulliyle alınan şeyleri de ben sana veriyorum ve sen buraya yapılan oteli işleteceksin, hem de kırk dokuz yıllığına değil, ilelebet işleteceksin." diyor ve ne kadar kötü bir yönetim sergilediğini bize gösteriyor.
Madde 2 -Resmî Gazete'de- "Kazakistan Cumhuriyeti'ne verilecek sözkonusu arazi, münhasıran, sağlık ve dinlenme amaçlarıyla kullanılacaktır." diyor. Siz ne diyorsunuz? Diyorsunuz ki: "Burada otel yapılabilir, otel kiraya verilebilir, cebe bir sürü para girebilir. Ben de bunu Büyük Millet Meclisine getiririm ve bunu kanunlaştırırım -tırnak içinde- aklarım."
Şimdi, bakın, büyük devlet o zaman -yıl 1993- diyor ki: "Verilen alan sınırları içerisinde, her türlü gideri Kazakistan Cumhuriyeti tarafından karşılanmak ve Türk mevzuatı hükümlerine uyulmak kaydı ile onaylı projesi dahilinde inşaat yapılacaktır." Siz ne diyorsunuz? "Kardeşim, gerek yok. Ne kadar arazi cebellezi yapılmış ise ben hepsini Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçiririm. Nasıl olsa bütün bu parmakların hepsine ben sahibim. Ben ne dersem onu yapar bu milletvekilleri. Bugüne kadar bir tek 1 Mart tezkeresinde bana karşı çıktılar, onun dışında hiç karşı çıkmadılar. Ben de onların kellesini kopardım ve şimdi, yiğitse, erkekse birisi `hayır' desin." Var mı içinizde yiğit, delikanlı buna "hayır" diyecek, bu yolsuzluğa? Ben göremiyorum, bugüne kadar da göremedim. Onun için de benim buradan sizi yiğit olmamakla suçlamak gibi bir hakkım var.
Bakın, büyük devlet ne diyor 93'te, diyor ki: "Ben kardeş?"
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Çizmeyi çok aşıyorsunuz ya!
KAMER GENÇ (Tunceli) - Ya oraya bakma sen, konuşmana bak, boş ver.
AYTUĞ ATICI (Devamla) - Sayın milletvekili çizmeyi çok aştığımı söylüyor. Çizmeyi aşan sizsiniz!
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Ayıp ayıp!
AYTUĞ ATICI (Devamla) - Çizmeyi aşan sizsiniz, ayıbın da büyüğü sizedir! Burada ben yolsuzluktan bahsediyorum. Sen nasıl bu gece rahat uyuyacaksın, önce ona bir bak. Sen bu yolsuzluğun altında nasıl kalacaksın, önce ona bak.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, lütfen? Temiz bir dille hitabı sağlayın Sayın Başkan.
AYTUĞ ATICI (Devamla) - Sen önce yolsuzluğa "evet" dememeyi öğren. Koskoca adamsın, yaşın da benden büyük, torunun da vardır Allah bilir. Hangi yüzle bakacaksın sen o çocuklara?
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, lütfen?
AYTUĞ ATICI (Devamla) - Bakın, büyük devlet ne diyor? Diyor ki: "Kazakistan benim kardeşim olduğu hâlde sadece kırk dokuz yıllığına veririm. Kırk dokuz yıl sonra üzerine yaptığınız bütün inşaatlarla geri alırım.".Siz ne diyorsunuz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen?
AYTUĞ ATICI (Devamla) - Bakın, öyle, oradan işkembeden konuşmak kolay.
AHMET YENİ (Samsun) - Terbiyesizlik etme! İşkembe hayvanda olur, o da belki sende vardır; bizde yok.
AYTUĞ ATICI (Devamla) - Oradan öyle celallenerek bu işi çözemezsin.
BAŞKAN - Sayın Atıcı?
AYTUĞ ATICI (Devamla) - Eğer delikanlıysan, eğer yiğitsen buna "hayır" oyu ver de ben seni göreyim.
AHMET YENİ (Samsun) - Terbiyesiz!
AYTUĞ ATICI (Devamla) - Sen de? Terbiyeye davet ediyorum seni. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Atıcı, lütfen?.
Lütfen, arkadaşlar?
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Konuşma! Metne bak, metne! Her türlü pisliği konuştun burada!
AYTUĞ ATICI (Devamla) - Sen önce kırk dokuz yıllığına verilen bir araziyi nasıl olur da ilelebet, ömür boyu peşkeş çekersin, onun hesabını ver! Sen önce onun hesabını ver!
AHMET YENİ (Samsun) - Hadi oradan be!
BAŞKAN - Sayın Atıcı, lütfen, lütfen?
AYTUĞ ATICI (Devamla) - Resmî Gazete burada kardeşim. Öyle oturup da oradan sallamakla olmaz bu iş. Gel, burada konuş.
AHMET YENİ (Samsun) - Hadi be! Hadi be!
AYTUĞ ATICI (Devamla) - Bakın, büyük devlet ne diyor? Büyük devlet diyor ki, madde 4: "Sen buraya otel de yapacak olsan, ne yapacak olursan yap çevreye zarar vermeyeceksin." Sen ne diyorsun? "Hayır, burası orman arazisidir. Ormanları da keserim, ormanları da biçerim. Al, sana otel de yaptırırım, hepsinin de rantını sana sağlarım."
Şimdi anladınız mı büyük devlet nasıl yönetilir, siz bu devleti nasıl yönetiyorsunuz? Bunları ben söylemiyorum, bunların tamamı buradaki Resmî Gazete'de yazılan şeyler.
Şimdi, bakın, siz oradan öyle konuşuyorsunuz ama bu kürsüden konuşulan ve kayıtlara geçen birkaç şeyi söyleyeyim de utanın. Bakın, ne diyorsunuz? Diyorsunuz ki: "Böylece, geçmişe dönük olarak üçüncü kişilere devredilen otel sorununu hukuken çözümlemeyi amaçlıyoruz!" Bu kürsüden diyorsunuz. Bu kürsüden diyorsunuz ki: "Bir cenaze var, bu cenazeyi kaldıracağız." ve diyorsunuz ki: "Üçüncü kişilere devredilen otel sorununu hukuken çözmüş olacağız." Bu itiraf değil de nedir arkadaşlar? Bu bir itiraftır. Bu, yolsuzluğunuzun itirafıdır. İstiyorsanız, konuşan milletvekilinin adı burada, kayıtlarda var, elimde, istiyorsanız size veririm. Bakın, ne diyor? Çıktı buraya Dışişleri Komisyonu Başkanı -herhâlde yok burada, daha sonra cevabını verir nasıl olsa- diyor ki: "Efendim, dış işlerini anlamayan insanlar konuşuyor." Bu dış işleri meselesi değil, bu bir yolsuzluk meselesi. Ama siz nasıl bakıyorsunuz dış işlerine, biliyor musunuz?
Bakın, daha yeni Bern Büyükelçiliğine birisini atadınız. Bern Büyükelçiliğine atadığınız adam İsviçre'nin hiçbir resmî dilini bilmiyor. Ne Fransızca biliyor ne Almanca ne İtalyanca biliyor; İngilizceyi ise çat pat biliyor ve siz, bir ataşe olarak bunu atıyorsunuz. İşte, sizin dış işlerinden anladığınız budur. Yarın İsviçre gelip burada bir otel yaparsa hiç şaşırmam. Ne için bu bağlantılar yapılıyor, ben size bunları burada anlatıyorum.
Bakın, bir milletvekili arkadaşımız dedi ki: "Efendim, orası orman arazisi, bedelsiz tahsis edilemez." AKP milletvekili dedi, kayıtlarda var. "Evet, edilir." dedik. "Kırk dokuz yıllığı aşamaz." dedi, "Ya, böyle şey olmaz." Bunu söyleyen, "Böyle rezalet olmaz." diyen AKP milletvekili. Kayıtlarda var, elimde var, ismini de söyleyeyim size. Haklı.
Şimdi ben sizi bu saçma sapan, vicdansız yasaya "hayır" demeye davet ediyorum. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)