| Konu: | Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 6 |
| Birleşim: | 51 |
| Tarih: | 18.01.2023 |
HDP GRUBU ADINA KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Eyvallah Sayın Başkanım.
"Şu dağlar kömürdendir, giden gün ömürdendir. Feleğin bir kuşu var, cırnağı demirdendir." diyor Vekilim. Bu feleğin kuşu şimdi Uludağ'a konacak cırnağı demirden. Bakalım, Uludağ'a ne zararlar verecek maazallahuteala. Oysa bizim halkımız dağlar üzerine yemin eder, dağlar üzerine türkü söyler, dağlarla yârenlik eder. Ulular, veliler, âşıklar, sadıklar kendini anlayacak birisini bulamayınca gider sırrını derelere, dağlara, ağaçlara döker. Dağlar bizim yârenimizdir. Kürtçede de yemin ederler, derler: "..."(*) Yani "bu dağ aşkına" diye yemin ederler, dağlar bu kadar önemli.
Dağlar klima görevi yapar, dağlar yayla görevi yapar, dağlar sığınma görevi yapar. Ne diyor? "Ferman padişahın, dağlar bizimdir." Köroğlu'nun yurdudur; mazlumun, masumun yurdudur. Bu Uludağ da bir dönem keşişlerin yurdudur Roma İmparatorluğu Hristiyanlığı resmî bir din olarak kabul ettiği zaman. Fakat Orhan Gazi Bursa'yı fethettikten sonra da kimindir? Doğu Baba'nındır, Geyikli Baba'nındır, Abdal Murad'ındır. Şimdi soruyorum iktidar yetkililerine: Hak ve hakikat aşkına niye orada Geyikli Baba'ya bir makam yapmadınız; niye orada Abdal Murad'a bir makam yapmadınız; Doğu Baba'ya bir makam yapmadınız? Gidin, bakın, orada, küçücük makamlar duruyor öyle karikatürize edilmiş hâlde. Madem halkın kutsiyetine, hakikatin kutsiyetine bu kadar değer veriyorsunuz niye bunları yapmadınız? Gidin, tekrar bakın, bakın; mutlaka görmediniz, ıskalayıp geçtiniz, bakın. Oysa "şehrihudâvendigâr" denirdi Bursa'ya. Şehrihudâvendigârı modern yöntemlerle tahrip ederken -dikkat edesiniz- tarihi, o Akif Ersoy'un söylediği tarihi ortadan kaldırma çabası içerisindesiniz farkında mısınız yerli ve millîler, büyük milliyetçiler?
Bakın, o dağda adı bile unutulmuş ağaçlar var, o dağda canlılar var, o dağda birbirine yârenlik eden hayvanlar var; o dağda bunların hepsi yok olacak, bu endemik bitki türü yok olacak, canlılar yok olacak. "Yok, efendim, biz koruyacağız." Neyle koruyorsun? "Alan Başkanlığı." Ya, bu başkanlığa ne kadar meraklıymışsınız siz. Bir başka adı da "alan reisliği" efendim ve bu reislik ne yapıyor? Her türlü yetkiye sahip. (CHP sıralarından alkışlar) Eyvallah. Aslında bir tür derebeylik, bir tür beylerbeyliği, adı konmanmış beylerbeyliği.
ALİ ŞEKER (İstanbul) - Dağ beyliği.
KEMAL BÜLBÜL (Devamla) - Buyur Sayın Vekilim.
ALİ ŞEKER (İstanbul) - Dağ beyliği.
KEMAL BÜLBÜL (Devamla) - Evet "dağ beyliği" de denebilir.
Zira Bursa çok önemli bir il. Bakın, hem çok kimliklilik açısından hem iklim açısından hem bitki örtüsü açısından hem de çok inançlı olmak açısından. Bakın "Keşiş Dağı" denir dedik. 28 tane manastır yapılmış vaktiyle Bursa'ya, Uludağ'a. Bu manastırlardan bir tanesi yok, şimdi yerinde yeller esiyor. Biraz önce söylediğim abdallar... Makamı Antalya'da olan Abdal Musa da vaktiyle orada kalmış ama daha sonra oradan Antalya'ya gidip Elmalı'ya, efendim, makamını kurmuş. Abdal Musa da Bursa'dan ve Uludağ'dan geçmiş.
Şimdi bu kadar tarihî değeri olan dağların, dedik ya üzerine yemin edilir, türküler yakılır. Bakın, Cudi, Munzur Dağları, Kaz Dağları, Uludağ... Karadenizliler çok güzel bir kavram üretmişti "derelerin kardeşliği" diye, "dağların kardeşliği" kavramını da üretmemiz lazım, dağların kardeşliği. Kaçkar Dağları ile Uludağ'ın, Uludağ ile Cudi Dağı'nın, Cudi Dağı ile Kaz Dağı'nın kardeşliğini, buradaki mitolojiyi...
Bakın "Olimpos" deniyor tarihte, Strabon ve Herodot "Olimpos" diyor. Daha sonra "Mysia Olimpos" diyorlar yani efendim, "Gürgen Olimpos" diyorlar. Üzerine bu kadar tarihî değerler üretilmiş. Ancak bu kapitalist anlayış, Cumhuriyet Dönemi'nde üç evre geçirdi. Birinci evresi türedi kapitalizmdi, ikinci evresi teneke kapitalizmiydi, üçüncü evresi yağma kapitalizmi. Şu anda üçüncü evresini yaşıyoruz. Yağma kapitalizmi doğayı, emeği, efendim, var olan tüm değerleri yağmalamak, kârına kâr katmak, bu kârla şişmek ve doğayı yerden göğe kadar -"Yerden göğe kadar haklısınız." diyorlardı ya- yani yerden ozon tabakasına kadar mahvuperişan edip yaşanmaz hâle getiren bir yağma kapitalizmi söz konusu arkadaşlar. Bu yağma kapitalizmi mantığıyla alan başkanlığı kuruluyor; işte, Kapadokya Alan Başkanlığı da böyle. Peki, Turizm Bakanlığı var, Çevre Bakanlığı var, ilgili belediyeler var, ilgili ilçe belediyeleri var; bunların neyi yetmiyor da bunlar hangi hizmeti üretemiyor da bir alan başkanlığı kurulmaya gerek duyuluyor? İşte burada görülüyor ki yeni rant alanları yaratmak, İstanbul'da arsa tükeniyor parsel parsel satılan, Ankara'da tükeniyor, yandaşa yeni yağma alanı, yandaşa yeni beylikler, yandaşa yeni sadrazamlıklar lazım. Buradan üretilecek arsalar burada ortaya çıkacak yağma ve talanla efendim, Keşiş Dağı da yağmalanacak.
Keşiş Dağı'na "Uludağ" denmesi de aslında bir asimilasyon mantığı. Nasıl Türkiye'de birçok yerleşim yerinin, birçok köyün, kasabanın, dağın, toprağın, suyun, ırmağın ismi değiştirilmişse Keşiş Dağına da "Uludağ" denmiş, efendim, bir dağcı bu kavramı üretmiş.
Evet, sular kirlenecek, dereler kaybolacak, göller var burada, kaplıcalar var. Bunların hepsi maalesef gidecek ve "A dağlar, ah ulu dağlar, eteğinde anam ağlar." türküsü söz konusu olacak, dedik ya dağlar üzerine türküler yakılır.
Şimdi, burada yapılacak olan şey tabii ki bu kanun teklifini geri çekmek ve tabii ki doğaya, tabii ki tarihe, tabii ki doğanın insan ilişkisine, doğa-insan ilişkisine saygı göstermek. Doğaya sahip çıkmak değil, doğaya ait olmak, doğaya. Doğaya ait olursanız, olursak daha doğrusu, insan olduğumuz anlaşılır. "Doğaya sahip çıkmak" kavramı kesinlikle doğal bir kavram olmayıp doğayı tahrip etmenin bir başka adıdır; sadece doğaya teslim olmak, doğanın içerisinde doğal yaşamak ve onu tahrip etmemek gibi bir anlayış lazım.
Evet, güncel politikada da nasıl ki bu doğaya yapılan yağma ve talan cezasız kalıyorsa işte, tam da bugünlerde de cezasız kalan ve geleneksel devlet anlayışı, geleneksel hükûmet anlayışı tarafından ne utanç vericidir ki cezasız kalan Kemal Kurkut katliamı, Ali İsmail Korkmaz katliamı ve geçen yıl 30 Temmuz 2022'de Ankara'da Türkmen Alevi Bektaşi Derneği, Şahı Merdan Cemevi, Sivas Divriği Gökçebel Derneği, Ana Fatma Cemevi'ne saldıran Ahmet Ozan K... Muhterem hekimler buna "Akli melekesi yerinde değildir." demişler. Ya, bu cemevine saldırırken akli melekesi yerindeydi de yargılanırken mi akli melekesi yerinde değil; saldırırken akıllı, yargılanırken akıllı değil. İşte, devletin geleneksel mantığı bu; ne utanç vericidir ki bu cezasızlık politikası devam ediyor ve 30 Ocak 2023 günü bu dava görülecek, bu davayı mutlaka izlemek lazım.
Tabii, burada çok dikkat çekici olan şey iktidar sıralarında milletvekillerinin olmaması. Şuna güveniyorlar: "Nasıl olsa biz geleceğiz, bu Uludağ Alan Başkanlığı yasasını geçireceğiz ve bu yasanın sağlamış olduğu bütün olanaklardan faydalanacağız; belki biz de gidip oraya bir dağ evi yapacağız, belki gidip başka başka şeyler yapacağız." gibi bir mantıkla yaklaşılıyor; çok ayıp, çok ayıp! Burada, Parlamentoda iktidarın muhalefete, muhalefetin iktidara hem dinleyici hem düşünce üretici hem eleştirici gibi bir saikle yaklaşması ve dinlemesi gerekiyor. Bu ne biçim bir anlayıştır? Bu ne biçim kibirdir? Bu ne biçim reddiyeci, bu ne biçim yok sayıcı bir mantıktır? İşte, yoklama istendiğinde koşa koşa gelenler, kim bilir, şimdi odada iş mi takip ediyorlar, efendim, adaylık hesabı mı yapıyorlar, başka bir şeyin pazarlığını mı yapıyorlar yoksa dediğim gibi "Uludağ Alan Başkanı kim olacak, oradan ne edineceğiz?" gibi bir mantık içindeler mi? Yazık size, günah size, vah size ve de yuh size!
Teşekkürler, saygılar. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)